te ac) oluyordu. Bu güzel âdet devam et- k-İ miş, Saadet Devriyle onu takip wi &den çağlarda da sürüp gitmiştir. u-İ Asırlar boyunca halifelerin birço- “İ ğu, aynı maksatla büyük paralar pul tahsis etmişlerdir. er)” Gerçekten büyük bir teşkilâtçı, e hizamcı, yenileştirici, toplayıcı ve aç) Save etrafında birleştirici şahsiyet in Olan Kuseyve, çok ihtiyarlayınca, 3i$ kendisine bir halef secmeyi düşün- ji dü. Bizzat elinde bulundurduğu h altı seref vazifesinden ücünü, bü- ke Yük oğlu Abd-üd-Dâr'a, üçünü de İkinci oğlu Abd-ül-Menaf'a bırak- tı. Bövlece, Kâbeye nezaret, Mec- lise riyaset, bayraktarlık, büyük oğluna kalıyor; su ve yiyecek işiy- le harbde askere kumandanlık va- zifesi de ikinci oğluna düşüyordu. Vazifelerin Kureyş aileleri arasın- da bölünmesi, Mekkenin fethine kadar devam etti. Kâbenin muha- faza ve nezareti isi, Abd-üd-Dâr- dan sonra oğlu Osman'a, sonra to- runu Osman oğlu Abd-ül-Uzzâ'ya, daha sonra torununun cocuğu Abd- ül-Uzzâ oğlu Ebu Talha Abdullah'a, en sonra da onun oğluna intikal etti; ve Hicri 8inci yılda Mekke fethedilinciye kadar Abd-üd-Dâr oğulları silsilesinde kaldı. derecesini belirtir. Korku ve rica w) Sahibinde, mechul ve gelecek âna bağlı bir duygu yaşarken, kabz ve ah) bast sahibinde, malüm' ve gelmiş 3İFİ Olan âna tâbi bir ruh belirir. Birin- ar) de olacak olan, öbüründe ise olmuş “lan vardır. Wİ Kabz ve bast, yani kalbi darlık Ve genişlik, salikin hallerindeki de- “İ 8işiklik nisbetinde değişik olur, Bazan kabz gelinte, salikte az ok uyanıklık ve şuur bâki kalır; — Kabzı gerektiren şartların en ha- i suclandırıcı ve cezalandırıcı r mânevi verimin birdenbire Xâalbde zuhur etmesi ve salikin içi- darlık ve sıkıntı ile doldurması- , yakın bir gelecekte genişlik “Bacağını bilmek, yegâne teselli- *r. Şayet salik, kendi iradesiyle , tesirine karşı durmak tavsiye edil ; Kabz ve bast halleri, daha üstle- . sığınılacak hallerden sayılmıştır. kabzın önüne geçmeğe çalışır ve bir ân evvel kalkmasına gayret sarfedecek olursa, onu arttırmak- tan baska bir seye muvaffak ola- maz. Bir şeyin zeval vakti gelme- den izalesine çalışmak, ayrıca edep hatası gibi bir suç da doğurur. Bast hali de, tam zıddı olarak, kabz haline benzer. O da birden- bire kalbe hücum eder ve bir yıl- dırım gibi düşer. O zaman salik- te, âni ve sebepsiz olarak, büyük bir genişlik ve inşirah peydahla- nır, Salikte, muvazeneyi bozmaya kadar siden bir neşe, gülüp oyna- maya karsı bir arzu doğar. Bu da en tehlikeli ve nazik saniyelerden biridir. O zaman da salike, sükü- net ve metanetle edebe riayet ve kendi kendisini muhafaza etmek düşer. Bast sahibi, tehlikelerin en büyüğündedir. Gizli sevk ve tesir- lerden son derece cekinmek ve öl- çüyü kaybetmemek lâzımdır. Bu makamda bastın uluorta sevk ve miştir. Bu yolun yolcularından ni- celeri, önlerinde bast halinden kü- çük bir pencere açılmasiyle bu ha- lin meftunları olmuşlar, her şeyi bu kadar sanmışlar, bazı hatalar- dan kendilerini kurtaramamışlar ve makamlarından düşmüşlerdir. rindeki dereceler önünde, Allaha Şeyh-i Ekber, «Fütuhat» ında, kalbin temizlenmesi icav eden hal- lere misal olarak gösterdiği yüz elli kadar örnek arasında, kabz ve bastı da bildirmiştir. (4g Bayraktarlık isi de aynı... O da Abd-üd-Dâr oğulları kolunun işi... Kâinatın, yüzü suyu hürmetine ya- ratıldığı Son ve Üstün Peygamber, Uhud sazasında küfre karşı harbe- derken, küfrün bayrağını işte bu kol taşıyacaktır. Peygamberler Peygamberinin büyük babasının büyük babasının kardeşi kolundan gelenler, nur yolunun kücücük bir ayak değiştirmesi yüzünden, ona bu kadar vakın bulundukları hal- de, her seyden mahrum kaldılar; ve aynı büyük babanın büyük ba- basının kardeşi vasıtasiyle aldık- ları Kureyş bayraktarlığını, Bütün Dünyaların Ebedi Kurtuluş Bay- raktarına karsı kullanmak felâke- tinden kurtulamadılar, Kuseyye'nin büyük oğlu Abd-üd- Dâr, Nur Kolunun kendisinden geç- tiği ikinci oğlu Abd-ül-Menaf'a nis- betle cok zayıf tabiatli bir insandı. Mütereddit, iradesiz ve şahsiyetsiz- di. Nesebin bütün kıymet ve mezi- yeti Abd-ül-Menaf üzerinde toplan- mıştı. Bu yüzden Abd-üd-Dâr, ba- basının vefatiyle beraber Mekke topluluğu üzerindeki nüfuzunu kaybetti, Öbür tarafta, Abd-ül-Me- naf'ın barlak şahsiyeti ışıldıyor ve Nurun hansi kola geçtiğini ilân ediyordu. ABD-ÜL-MENAF Kuseyye'den sonra bölünmüş olan gercek nüfuz ve iktidarın, kardeşi Abd-üd-Dâr elinden yavaş yavaş çıkarak kendi eline geçme- sini kolaylaştıracak sekilde hare- ket etti. Fakat kendisininkilerle be- raber, kardesinin taşıdığı unvanlar lâfızda sahibini değiştirmedi, Abd- üd-Dâr'ın elinde kaldı. Kuseyye'nin, iktidara vâris iki oğlu, Mekkeyi veni mahallelere böldüler. Bunlardan, öbürüne nis- betle zayıf seciyeli olduğunu bildi- ğimiz büyük oğul sağ kaldığı müd- detçe de, Mekke topluluğu ve Ku- reyş bütünü içinde herhangi bir rekabet mücadelesine sahne açıl. madı, Abd-ül-Menaf her şeyi, gayet güzel idare ediyor, hem gittikçe bütün nüfuzu kardeşinin edinden çekiyor, hem de onu, taşıdığı lâfzi unvanlardan mahrum etmiyor ve bölünen iktidarın tefrika çıkarma- sına meydan vermiyordu. (Devam ediyor) 5 di