dan; seni istiyorum, işte o kadar!., KADIN — Mumu söndür, çabuk! (Üflenen mum... Zift... Birkaç ayak sesi... Somyanın iniltileri... Hışırtılar, nefes sesleri) ŞAİRİN SESİ — Nerdesin, omuz- larından ötesini bulamıyorum. Mu- mu yakayım mı? KADININ SESİ — Sakın Beni ebediyen kavbedersin! ŞAİRİN SESİ — Elimi değdirdi- gim her nokta kayboluyor. Gebe- receğim'! KADININ SESİ — Sabret! Zev- kin öylesini duyacaksın ki, bu dün- yaya göre değil... Sen hiç rüyada öptün mü? Sen hiç rüyada, bir öpüşün kuyusuna düştün mü? ŞAİRİN SESİ — Çıldırmak üze- reyim; söyle, nerdesin KADININ SESİ — Bir tek ceva- bin içinde... ŞAİRİN SESİ — Neymiş o?.. KADININ SESİ — Yok, yok... Her şeyin ici boş... Vehim, vehim... Göklerin dibi, zamanın köşesi, da- irenin içi... Vehim, vehim. ŞAİRİN SESİ — Sen Si mi ve- himsin voksa?.. Gel diyorum Ssa- na!.. ha! KADININ SESİ — Benden baş- ka herşey vehim... Bunu söyle ba- na!.. ŞAİRİN SESİ — Asıl vehim sen- sin! KADININ SESİ — Yaklaştır ağ- zını dudaklarıma! Tamam!.. Du- daklarımın' şeklini ve ateşini duyu- yor musun? "ŞAİRİN SESİ — Duyuyorum! KADININ SESİ — Söyle, aptal, benim hakikatım mı, onun vehmi mi?. ŞAİRİN SESİ — Senin vehmin... Her şeyin vehmi... Onun hakikatı!.. Yalnız onun hakikatı!.. KADININ SESİ — (Dipsiz kahalar) Omuzumu ısırıyor... kat et, dişlerini öğüteceksin!.. (Kahkahalar... Somya gıcırtıla- 2... Yanan kibrit... Yatak bumbu- ruşuk ve bomboş... Odanın bir ucunda, kambur bir hayal... Şair eğilmiş, yerdeki mumu yakıp ba- aldırınca, sivri sakallı, sivri çeneli, sivri burunlu, sivri kafalı, sivri kamburlu, üstünde siyah bir cübbe ve elinde siyah bir çanta, bir hayal görür.) ŞAİR — Emriniz, hazretleri? .. AMBUR — Sizinle bir pazarlık işine memurum! ŞAİR — Ne gibi efendim? kâh- Dik- büyük elçi / parıldayış, ne parıldayış!,, KAMBUR — Düpedüz, mukad- demesiz, oyunsuz, an hiylesiz, düpedüz bir pazarlık! ŞAİR — Meselâ?.. pe — Şehrin en parasiz insanı olan siz, bütün şehri satın alabilecek bir paraya karşılık, ne gibi fedakârlıklarda bulunabilirsi- niz? ŞAİR — (Elinde mum, ayağa kalkar, darmadağınık > saclarını eliyle düzeltir) Daha açık, apaçık konuşalım!.. Artık kac kılığa girer- sen ir, istediğin kalıba bürün, beni kandıramazsın!.. Sensin; değil mi, Allahın koğulmuşu?.. Şimdi de kambur bir vahudi biciminde kar- şıma cıkıyorsun!.. Yâni ne demek- miş bu halin?.. KAMBUR — Siz ne farzederse- niz ediniz; uzun boylu konuşmaya aklım ermez benim... Söz, bence basit bir is vasıtası... Ben onunla yalnız birkar hendese şekli çizme- yi bilirim; sairler gibi, mânasız, mantıksız, nisbetsiz resimler yap mayı değil... Benim kim ve ne ol- duğumu düşünmek faydasız... Ben buraya sizinle, düpedüz pazarlık etmeğe seldim; mal isteyeceğim ve fiyat vereceğim... Razı mısınız, de- gil misiniz; siz valnız onu söyle- yin!.. ŞAİR — (Elindeki mumu kam- burun yüzüne uzatır) Bu gülünç nezaket de nereden cıktı?.. Bu da- kikaya kadar senlibenli konuşmu- yor muyduk?.. KAMBUR —- Sualime cevap ve- rir misiniz?.. Ben fiat veriyor ve karşılığında mal istiyorum! (İki eli- ni birden önlüğünün cebine sokup dolu avuclar halinde cıkarır ve şü- irin gözü önüne yayar) Buyurunuz! İki avuç dolusu elmas!,. Bakın, ne Her bi- rinin icinde binlerce ates oböceği yanıyor... ŞAİR -— (Gözleri kamburun el- lerinde) Yine onun elleri! Şeytanın, kadının elleri! Her veri değişiyor da elleri değişmivor!.. KAMBUR — Ellerime bakmayı- nız! Onlar takmadır. Benim asıl el- lerim, bilekten kesik... Siz elmas- lara bakın, elmaslara!.. ŞAİR — Dünyanın en (45 züğürt “ü) el adamı diye tarif ettiğin benden, bu elmaslara karşılık ne istiyorsun? R — Ruhunuzu!!! ŞAİR — Ruhumu bit pazarına çıkarsam, boyaları kazınmış bir ço- cuk lâzımlığı kadar para veren ol- maz! KAMBUR — Bense ona, dünya- ları satın alacak parayı vermeğe hazırım! ŞAİK — Nicin??? KAMBUR — (Elmasları cebine indirir) Meslek sırrı!.. Size ait de- gil... Verivor musunuz, vermiyor musunuz?., ŞAİR — Ruhum, benim, bir göm- | lek mi ki, cıkarıp da vereyim? KAMBUR — Onu vermek, göm- leğinizi cıkarıp vermekten daha kolay... İçine bir gömlek gibi bü- ründüğünüz imanları istiyorum! Bedelleri mukabilinde... ŞAİR — Bedelleri mi var onla- rın? KAMBUR — Her “seyin bedeli var. Her gün, aptalca sayıklamala- rınızı 24 saat devam ettirmekte biricik âmil, bir okka buğdayın be- deli var da, savıklamalarınızın mı bedeli olmıvacak?.. Dünvada yegâ- ne gerçek insan ölcüsü, paradır, İn- san oğlunun, tuttuğu, gördüğü, işit- tiği, kokladığı, tattığı; ve duyduğu, evet o sizin ruh dediğiniz şeyle duyduğu nekadar değer varsa, hep- sinin birbiri icinde nisbetini, kıya- si vahidini canlandıran muhteşem ölçü... iğ ŞAİR — (Elinde mum, iki bük- © lüm aerilmiş) Kahrol! İblis... A R — (Yılan büklümleri içinde) Dur, o senin ahmak dilinle anlatayım!.. Para, bildiğin kirli ve yağlı kâğıtlar değildir. Ne de güneş gözlü, av benizli madenler... Bunlar onun âlemleri... O, para, hepsinin üstünde, gizli ve mücerret bir nis- bet, bir ölcü... İşte boş yere aradı- ğın mutlak vücut!.. ŞAİR — Allah belânı versin se- nin! KAMBUR miyorum!., Biz paraya gelelim! O kâğıt par“ çası ki, üstünde nazırın imzası, dal- kâvuğun vüsesi, mezarcının çamu- ru, örosdbunun rası, sarrafın ütüsü, casusun burusuğu, imamın nefesi, ırsadın töri, milletin remzi, dilencinin kiri, sehidin kanı, sar- hoşun tükürüğü, katilin tırmığı, mübaşirin zamkı birbirine karış- N mıştır Pe — O da kim?.. Tanı- i yn (İki sayı sonra bitecek) 2