LEN GUNEŞ Prof. Salih Murat UZDİLEK Yıldızlar arasında Arz büyük- Jlüğünde denilebilecekler az olup, çoğu, yüz binlerce arzı içine alabi- lecek büyüklüktedir. o Bunlar ara- sında, milyon kere milyonlarca arzı içine alabilecek dev yıldıza, tektük rastlıyoruz. Kâinattaki bütün yıldız- lar sayısını yeryüzünün bütün kum- sallıklarındaki: kum zerreleri sayı- sile gösterebiliriz. Kâinatın (o bütün cevherine bakınca evimizin feza i- " şeyden ibaret Bu büyük Didi kalabalığı feza icinde başıboş gibi dolaşırlar. Bun- ların bir kaçı, teşkil ettikleri grup- larla dolaştıkları halde, çoğu, yalnız kalmış seyyahlara benzer. Bu yıl- dızların içinde dolaştıkları kâinat pek büyüktür. O kadar ki, bir yıldı- zan diğerine yaklaşması, tasavvuru güç olan nadir bir vakadır. Bunla“ vın herbiri, boş bir Okyanusta gi- den bir gemi gibi, başıboş yolcu- yapmış olsak, bu gemilerden herbiri en yakın gemiden bir (o milyon mil kadar açıkta bulunur. Bir geminin diğer bir gemiye selâm mesafesinde yaklaşmasının pek nadir bir vaka olacağını bu misale bakmakla anla- mak kolaylaşır. Mamafih, bundan iki milyar ka- dar sene evvel bu nadir vakanın, vukua geldiğine, feza içinde körü- körüne dolaşan ikinci bir yıldızın güneşimizin selâm mesafesi içine düşmüş olduğuna, inanıyoruz. Gü- neşle ayın yeryüzünde (kabarık) med ve (inikler) cezirler hâsıl et- mesi gibi, bu ikinci yıldız da güneş yüzünde med hâsıl etmiş olmalıdır. Fakat bu meddin, kamerin okya- nuslarda kaldırmakta o olduğu kü- çük kürelerden ibaret medden bam- başka olacağı aşikârdır. Güneş yü- zünde dolaşan büyük bir med dal- gası sonunda büyük bir dağ şeklini almış ve bozguncu yıldızın yaklaş- masiyle bu dağın yüksekliği gittik- ce artmıştır. İkinci yıldız güneşten pek uzaklaşmadan med O çekilmesi ö kadar kuvvetlenmiştir ki, sonun- 14 - da bu dağ güneşten kopup parça- lanmış ve teşekkül eden küçük par çalar da, bir dalganın üstünden fır- lıyan serpintiler gibi, etrafa fırla- mıştır, Bu küçük parçalar, o zaman- danberi anası olan güneşin etrafın- da dolaşmakta devam ediyorlar. Güneşin küçük ve büyük seyyare- leri bu küçük parçalardan ibaret olup Arzımız da bunlardan biridir. Gökte gördüğümüz güneş ve di- ger yıldızlar, yüzlerinde hayatı im- kânsız kılacak derecede, pek sıcak- tırlar. Bu küçük parçaların da gü- neşten fırladıkları zaman, bu halde oldukları şüphesizdir. Yavaş yavaş soğumuş olan bu seyyareler içlerin- de az miktarda hararet gizli kalmış olup bugün güneşten gelen radyas- yonun verdiği hararet ile geçinmek» tedirler, Bu soğuyan parçalardan biri zamanla, nasıl, neden, ve niçin Xi) 7 zik a LİN ZİSZEZ ALALATI 5 Lez İLA DG v ör” ANIN g A vücut bulduğunu o bilmediğimiz ha- yata beşik olmuştur. Bu hayat, ba- sit organizmlerle başlamış olsa ge- rektir. Fakat bu mütevazi başlan- gıçtan fışkıran bir hayat o akıntısı, gittikçe büyüyen birtakım karışık- lıklarla, hayatları heyecan ve hirs- larında, estetik takdirlerinde, en yüksek ümitleriyle en asil ilhamla- rına yuva olan dinlerinde merkez- leşen mahlüklar şahikasına (oOkada çıkmıştır. Gerçi katiyeiile söylenemezse de, insanlığın buna benzer bir (o yolda meydana gelmiş olması büyük ihti- mal dahilindedir, Bizler, bir (oOkum (50 tanesinin mikroskopik parçası üze- rinde oturarak, etrafımızı mekân ve zamanla çeviren kâinatın mak sat ve mahiyetini. keşfe çalışıyoruz. İlk intibalmız korku nevinden bir şeydir. Kâinatın mâna verilemiye- cek derecede büyük olan uzaklıkları bizi korkutur; insan tarihini bir göz kırpışı gibi cüce kılan uzun zaman manzarası karşısında bulunmak bi- zi korkutur. Evimizin, bütün kumsal kumları arasından bir kum zerresinin mil- yonda bir kısmı gibi mâteryel hiç- liğini görerek, korkuyoruz. Fakat kâinatın bize korku hissini vermesi sebebi, bunlardan ziyade, onun haya tımıza benziyen hayata kayıtsızlığı- dır. Heyecan, hırs ve zafer, sanat ve din onun plânına yabancı duru- bir hayata karşı bilfiil gibi davranıyor. Çünkü, dünyanın büyük kısmını teşkil eden boş me- kân, icindeki bütün hayatı dondura bilecek bir derecede soğuktur; me- kândaki maddenin çoğu da üzerinde hayatı imkânsız kılacak derecede sıcaktır; türlü türlü radyasyonlar mekân içinde gidiyor ve astronomik cisimleri bombardıman ediyor. Bu radyasyonların çoğu hayata düşman ve belki de tahribedicidir bile, * Bildiğimiz neviden hayat (ancak münasip ışık ve hararet şartları al- tında mevcut olabilir; biz Arzımı- zın güneşten tam miktarda radyas- yon alması yüzünden varoluyoruz, bunu azaltmak veya çoğaltmakia yeryüzünde hayattan eser (kalmaz. Vaziyetin ciddiliği de bu kivdetın pek kolay bozulmasındadır. Yeryüzünün mutedil mıntakasın- da yaşıyan iptidai insanlar, evlerine inen buz devrini, kim .bilir, ne ka- dar korku içinde ( gözetlemişlerdir. Glasiyeler * ovalarda her sene bir miktar daha ileri gidiyordu. Her kış güneşin hayat için lâzım gelen si- caklığı vermek hususundaki kabili- yeti azalmış gibi görünüyordu. Bize olduğu gibi, onlara da kâinat haya- ta hasım gibi görünmüş olmalı. Biz- ler, güneşimizi çeviren dar mutedil mıntakada yaşıyan ve uzak istikba- le bakan bugünün insanları, başka türlü bir buz devrinin bizi (tehdid ettiğini görüyoruz. Fazla bir hararet kaynağına ma lik olmıyan güneşin hayat veren rad yasyonu gittikçe azalacak ve böyle yapmakla mekân içinde hayatın mev cut olabileceği mutedil takası da onu çevirecektir. Hayata sahne