|wcezeme| Hİ 4 ŞİİRİN MACERASI Mustafa Şekip TUNÇ Hayvanlardan farkımız, düşünmeye mahkümiyetimiz olmasaydı, zihin ya- pımızı kuran mefhumları kurcalamak, bunların ilerleyen (kültür)ümüzle uy- gunluklarının devam edip etmedikleri- ni yoklamak ıztırarında bulunmıyacak, ezelden kurulmuş bir düzende akıp gidecektik. Dikkat edersek kendini gösteren bir şiir dönümünün baharında bulu- nuyor ve ona yeni çiçekler açtıran havanın şiir dünyasındaki hareketler- den geldiğini biliyoruz. Edebiyat ik- liminde (romantik) rüzgârların esme- ye başladığı gündenberi şiirle diger my nevileri arasındaki fark, geç- miş devirlerde emsaline tesadüf edi- lemeyen bir kuvvetle, duyulmıya baş- landıktan sonra, şiirin bütün mazisini gözönüne alarak kendini muhasebe ve teemmülden geçirmemesi kabil değil- ve ei ve teemmülü ile birlikte doğmu simi AN evvel geçirdiği saf- haların (epik) şeklinde mâşeri ülkü- lerin işlendiğini, bir devrin içtimai hayatının (aksiyon) ve vakalar halinde dillendiğini; ((irik) şeklinde iç sızıla- riyle istiğraklara kapandığını; (drama- tik) şık »de ruhun cemiyet ve tabi- atla çarpıştığını ve böylece kâh dışa, kâh içe dönerek (plâstik) sanatlarla müzik arasında sallandığını, bazan daha yumuşak, bazan daha katı bir çok gerginlik dereceleri geçirdiğini söylemek, onun macerasını kısaca ha- tırlamak olur. Fakat vaktâ ki (roman- tik) lerin asil olmakla beraber safdil - his ve ihtiras coşkunlukları şiiri bo- ğacak bir dereceye vardı, şairin da- marlarındaki öz şiir temayülü (Bod- ler), (Po) ve (Valeri) lerde kendi evi- ne çekilmek ve bitaraf olmak iştiyak- larını kuvvetle uyândırdı. O halde ki, şiir artık kendi dizginlerini kimseye vermiyerek kendini yapmaya, hattâ bunu bir sır gibi duymaya, kendi is- tediğinin itidal ve sükünetile efen- disi *olmaya, öz şiire zarar veren gö- nül coşkunluklarını aşmaya koyuldu. Yalnız bu kadar da değil; nesir ola- rak söylenebilecek her türlü tasvir, 6 hikâye, felsefe, (dram) ve mantık un- surlarından da sıyrılarak mevzuunu şiire ve şiirini mevzuuna bir eldiven gibi geçirmeye, birini digerinden ayı- ramıyacak bir hale getirmeye savaş- tı. Bu mahiyette bir şiir tabiatiyle her- ilim ve öz felsefeyi ehli olanlardan başka kim anlar ve kim arar? (Pra- tik) zaruret ve ihtiyaçlarla hasbi sa- natların birbirlerine karıştırılmasından , doğan mevhum istekleri bir tarafa bırakırsak, bütün büyük sanatların na- dir fertlerden doğup yine nadir fert- ler tarafından anlaşıldıklarını görürüz. Bir «Fuzuli» nin öz sanatını, de- rinden anlayabilecek, yine kendi pa- yesinde bir şairden başka kim olabi- lir ? Hattâ en büyük münekkitlere bi- le güvenmemek lâzımdır; çünkü bun- llangi Raman aksam? (ENJENÜ) roman, bazı inşa ve roman anlayı- şındaki hususilikler müstesna, (realizm) in noksansız bir örneği sayılabilir. Yaşadığı devri ve insanlığın kaderini birçok eseriyle belirten (Volter), bu romanla tarih ve felsefenin dışında bırakılması zaruri olan hayatı kucaklamakta ve 17 nci Yüzyıl ransız cemiyetini bütün âdet ve insanlariy- le, put-fikirleriyle, yaşayışiyle ve inançlariyle canlandırmaktadır. başarılması güç işe teşebbüs eden filozof, romanını yoğururken muhayyeleye sadece gerçekçi terkibin emrin- de bir vazife vermektedir. Bundan gerisi, yalnız müşahede, reddedilmez ve- sikaların hâkimliği altında de Roman, (En- jenü) nün, İngilizlerle birlikte gelerek, içinde amcası ile halasını bulacağı ve bazı hâdisele- rin geçeceği bir manastır hikâyesiyle başlar. Bu rar aliyi romancısını imrendi- recek ihtişa ağ manastırının başpapazı 1689 yılının temmuz ayının 15 inci günü, kız kardeşiyle sahilde gezinirlerken, memleketlerinden sat- mak üzere öteberi getiren İngilizlerle dolu bir geminin koya girdiğini görürler. İngiliz- ler bunlara aldırmadan sahile çıkarlar. Fakat bunlardan biri «bir sıçrayışta arkadaşlarının başları Üzerinden atlayıp matmazelle karşı karşıya gelen şok yakışıklı bir delikanlı» ar- kadaşları gibi davranmaz; <eğilerek selâm vermeği bilme liği için başiyle matmazele bir işaret» yapar. Papazla kız kardeşi, uzun ko- nuşmalardan sonra bu gencin Şimali Ameri- kada kaybolan kardeşlerinin oğlu olduğunu anlarlar. Onu yapmak isterler. Delikan biatın bütün temizliğini temsil eden delikanlı, İneilde okuduklariyle (kendisine - yapılacak âyinin hiçbir münasebetini bulamadığı için bir takım itirazlarda bulunur. Nihayet (vaf- tiz) edilir. Bu sırada papazın kiz kardeşine âşık olur. Onunla evlenmek ister. Fakat, kız tesadüfen delikanlıya (vaftiz) analığı ettiğin- den kaideye göre, bu hususta (Papa) dan izin 14 lar da, ne kadar olsa, sanatın tam içinde değildirler. Sanatkâr ile tema- miyle (sempatize) olabilecek, ancak sa- natkârdır. Felsefe ve ilim için de aynı şey söylenebilir. Sanat kıvılcımları çakınadan evvel ne münekkit, ne de hayran vardır. Münekkitlerin ayıra- cakları gölge ve ışık farkları, bu kı- vılcımdan sonra başlar. Bunun içindir ki, eski Yunanlılar şairleri fânilerden ayırmış, bunları mâbutlardan ilham alan, sesleri göklerden gelen şiir pe- rileri (Müz) lerin gözbebekleri saymış- lardır. Yeniler dahi şairlere olan sây- gı borçlarını esirgememiş, onları hay- ranlık ve hürmetkâr bir himaye ile kuşatmakta birleştikten başka ““ilham,, imtiyazı ile “deha,, mevhibesini onla- ra bırakmışlardır. Çünkü felsefe ve ilim güneşlerinden evvel doğan şiir güneşi, insanlığın ilk ışığı olmuştur. LP ETİN, - alması gerekir. Delikanlının buna bir türlü aklı yatmaz, Onca yalnız seven ve sevilen bu hususta yetkilidir. Bu sıralarda sahile hücum ederek aşağı Britanya'yı yağma etmeğe kal. kışan İngilizleri" püskürtmesi, Parise giderek hem kıraldan mükâfatını alması sı, hem de sevdiği kızla evlenmek iznini koparması, de- likanlı için bulunmaz bir. fırsattır. Parise ha- n bazı ileri geri lâflar söyliyerek kendilerine yardım On Bunlar bir hafiye tarafından k (La Şez) e bildirilir, Delikanlı vie değil kıralla, başkâtiple görüşmek üze e bile gün- lerce uğr. yatta adamakıllı ilerleye- rek bambaşka bir adam olur. Diger taraftan kendisini kurtarmak üzere yapılan bütün te- şebbüsler hiçbir netice vermez. Yalnız sevdi- gi kız, «sevgilisi için sakladığı şeyi» onu kurtarmak pahasına bir nâzıra vererek bir e dönünce, giriştiği yaptığı işe, bir taraftan en kurtardığı, ir taraftan da namusuna mal olduğu için son derece tezadlı bir ruh Viki pişmanlık Mr Sağma ölür. Delikanlı artık tamamen değişmiş olduğundan kızın ölümüne a olan nazıra bir şey yapmaz, «Cesur bir asker ve cesur bir filozof» olur. e agi e » diyebilmiştir. n (Kültür Bakanlığı) taraıdan «Saf rn ek tercüme ettirilmişti Vecdi BÜRÜN