İstiklâl İNEMANIN önünden geçerken durmuş, dikkatimi çeken bir res- me bakıyordum. Biri mai dokundu. bir çocuk sesi duydum — Düşünme dei (film) çok gü- zell Baksana hep güzel (artist) ler oynuyor. Haydi bir loca bileti al da girelim. Eğleniriz | Hayretle dönüp baktım. Evet, bu hitap ve teklif bana sine mu- hatabım ise bir kız çocuğu.. Tuhaf bir çocuk... On üç, on dört yaşlarında ancak var. Üzerinde bas- madan bir entari ve kırmızı bir yün caket.. Başı açık... Ayaklarında ça- mur içinde, topukları eğrilmiş bir is- karpin, bacaklarında yol yol kaçmış ve (ajur) lu gibi olmuş, çamur benekli ipek çoraplar... Hayretimi tereddüdü- me yormuş ve bunu başka sebeplere bağlamış olacak ki, solgun yüzünde kıpkırmızı dudaklarını büzerek, zoraki bir gülümsemeyle ilâve etti : — İstersen loca > da olur. Az para ile de idare ider aziyeti kavrar gibi, “olmuştum. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu hisset- tim. Nasıl bir cevapla bu zavallıyı ba- şımdan savacağımı tâyinde mütered- ditken bir arkadaş imdadıma yetişti. Koluma girerek benimle beraber?yü- rüdü ve gülerek : — Ne o? Dedi. Böyle kaldırım pazarlıklarına. girmekten utanmıyor un kadar şaşkınlık: içinde idim ki, afkadaşa, masumluğumu isbat etmeğe çalıştım : — Beni bilmez misin canım? Re- simlere kiki Şinyin geldi... Sözümü kesti — Kendini müdafaa etmeğe lü- zum yok; şaka söyledim. O sinema- ların önünde öyle aylak dolaşılmaya- cağını bilmiyor musun? — Beyoğlunun acemisiyim, bilir- sin; nedir bu rezalet Allahaşkına ? An yoğlu sinemalarından bir önünde dolaşırlar" ve kapı önünde avladıklarına loca bileti aldırıp onun- la beraber içeri girerler. Bir (seans) devamınca birkaç defa aynı loca için başka başka adamlara bilet aldırdık- ları da olur. Bu takdirde bilet para- sını peşin alırlar ve eski bileti kullan- caddesi « Fethi KARDEŞ dıkları için bu parada onlara kalır. Ayrıca kendileri için bir «refakat üc- reti» aldıklarını söylemeğe lüzum yok “ tabil... Hayretim azalacağına artmıştı. Sordum — An lıy Ke yem dloca alma- san da olurr dem Güld 5 takdirde «refakat ücreti»n- de tenzilât yapılır ve mukabilinde ancak... Bırak Allahaşkına canım!i İğrenç tafsilâta girişmemi mi istiyorsun? Yürüdük... Günlerden Cumartesi... Kaldırım- lar adam almıyor. Bütün İstanbul; Şişlisi ve Edirnekapısı, Kasımpaşası ve e ai Beşiktaş ve Nişantaşı, Has- köy ve Kuledibi- si, Samatyası ve Pangaltısı, Kur- tuluşu ve Fener'i ile İstiklâlCadde- sine gezmeğe, pi” yasa etmeğe ve « para yemeğe » akın etmiş bulu- nuyor. Her sine- manın önünde büyük bir kala” balık var. Fakat bilhassa bir ta- çıplak bol bir (revü) filmi gös- terilen sinemanın önü mahşerden nümune... Resim” nız bacaklariyle yüzü mütebariz bir kadın fotoğ- mii cıları ve dubaların altından geçen mavunaları seyredenler tarzındda in- sanlar toplanmış... Bir başkasının “önünde mektep çantalı ve müvezzi mukavvalı çocuklar, içeride gösteri- len filmin taklidini kaldırımlarda oy- namakta; o kalabalık içinde altalta, üstüste (kovboy) luk yapmakta... Bilet karaborsacıları da bilhassa (revü) fil- mi gösterilen sinemanın (gişe) leri önünde faaliyette... Gece için şimdi- den bilet (stok)u yaparak gecikmiş sinema meraklılarma otuz kırk kuruş kârla eş hazırlanıyorlar. z daha yukarıda Arap (film)- leri lil ihtisas kazanmış. bir sinemanın müşterileri boşalıyor: Zenci kalfa, elli beşlik gelin, şişmanlıktan badi badi yürüyen yetmiş beşlik ha- nım nine ve saçları bir numara ma- kine ile kesilmiş dazlak başlı, beyaz önlüklü sıska beslemeden mürekkep bir aile; kimi Mısırlı hanendenin se- sine, kimi baş roldeki kadının dolgun vücuduna meftun, kadınlı erkekli bü- yük bir kafile... Hemen hepsinin göz- leri kızarmış ve yaşlı... Aralarında şöyle konuşmalar geçiyor : — Ne m değilmi ? — Sus hemşirel.. Doğrusu hıçkı- ra hıçkıra ağldım, kendimi tutamadım. Biraz daha ileride, âbidenin etra- fında, müşteri avlayan seyyar fotoğ- rafcılar, gözleri tetikte bekliyorlar. Yanında genç bir kadın olanları bil- hassa tercih ediyor, sormağa lüzum görmeden hemen resimlerini çekip bir kâğıt parçasını uzatıveriyorlar : — Elli kuruşl!.. anaydaki e öğreniyo- rum: Bu seyyar fotografcıların çek- tikleri resimler «erbabının» elinde iğ- renç bir (şantaj) vasıtası da oluyor- Bir erkekle iki adım beraber ürüdüğü sırada bu cürmü meşhut fotografcıları tarafından resimleri alı- nan nice genç kız, fotograflarının aile- lerine gönderileceği tehdidiyle, mace- ve daha ileriye götürmeğe zorlan- yoğlunda yeni bir iklim, yeni bir ti keşfine çıkmış gibiyim. Geri dönüyoruz. Kalabalık söle) Bu kalabalık yürümüyor, boğuşuyor; konuşmuyor, sövüşüyor; bu kalaba- lıkta eski: usul <harfendazlık> terbiye- sizlik değil, adeta zarif bir ilânı aşk usulü; çünkü İstiklâl Caddesinde er- keksiz gördüğü her kadına «satılık mal? göziyle bakan bu kalabalığın konuşma vesilesi olarak kullandığı usul şiddetli bir omuz darbesi... Birer (alâminüt) meyhane haline gelen eski sütcülerin kapıları rl pis ispirto kukusu, sırıtık nükteler küfür akıtan bir (megafon)... Az son- ra bu meyhanelerin ilk müşterileri kaldırımlarda yalpa vurmağa “başla- dığı! vakit, Beyoğlunun, kadının ko- casiyle beraber iki adım atamıyacağı saatleri başlayacak. eğlenmeğe bırakarak, biz arsam koşalım. ça z ya, düşün ım; zevk ve e ici suku- tunda m bir derece daha ilerisi var mı la ie