2 Firdevsi: Tanrı dünyayı yaradalı, böyle Tahta çıkıp da güneş gibi tacını başına koyunca, yeryüzü bir ği gibi parladı. tün yer yüzünü aydın- > ii parlak güneş kimdir, biliyor musun? Bu güneş, parlak talihli bir şah olan Ebülkasım'dır. Tabtın bir taç yi olan güneşin ta ya- nına: kurmi Doğudan HELE kadar. her yerin süsü olmuş ve onun gücün- deki büyüklük ve parlaklıkla her yer altın hazinelerine dönmüştür. Onun sayesinde, uyuyan ve tımın. yıldızı uyandı ve beyni deki düşünceler bol bol Selin ğa başi Bir gece, yer yüzü padişahın, düşündüm ve gönlüm takdirlerle dolu olarak onu övdüm önlüm m, o kapkaranlık gecede, Edebiyat tarihi ESER BİTİYOR Firdevsi, taliinin kötülükle. eliyle, Firdevsiye gönderildi. Fir- devsi bu sırada hamamda bulu- , Muyordu. Ayaz, kendisini görerek, eaizeyi getirdiğini söyledi, Şair, önce, padişah tarafından ilk zamanlar kendisine, vâdedilmiş olan beyit başına bir altınlık olamıyacağını anlatmasını söyledi. 10 — i 60000 - haşladı. Fakat ydın ruhum, rüyada, suyun içinden parlak bir mumun yük- dir gördü. a yüzü > lâcivert dan sarı bir lk gibi aydın. andı. bu aydınlığın altında, süslü bir kumaş gibi duruyordu. Derken, ovada bir taht peyda oldu. Bu -tahtın üzerinde ay gibi bir padişah oturuyordu. Başında da, külâh yerine bir taç vardı Din ve adalet hususunda ken- disine yol gösteren temiz yürekli bir vezir, önünde ve ayakta du. ruyordu. , şahlara yaraşan yüzü gö- rünce, read büyük adam- rdan “« Bu bir saltanat tahtı mı, yoksa gök mü? Bu gördüğüm bir taç mi, yoksa gökteki ay mı? yoksa gökteki yıldızlar mı?» diye rdum. Önledi ni karşılık verdi. Dedi ki: «Bu; Rum, Hint ve Kannüç'dan Sindid kadar uzanan ülkelerin hükümdarı Sul- tan Mahmut'tur. Prof. Necati LUGAL Ayaz, e dönerek olup bi. tenleri aletini ahmut, büy ük bir üzüntüye ve kendini ini bu gü- lünç vaziyete dlnürerek halkın önünde kepaze eden vezire karşı büyük bir kızgınlığa kapıldı. Veziri çağırtarak, kötü kötü urnaz vezir, 80- gukkanlılığı elden bırakmıyarak padişaha, «Şairin büyük bir küs. tahlık yapmış olduğunu, padişah tarafından gönderilmiş olduktan sonra bir dirhemle yüzbin dirhem gümüş arasında bir fark olamıya- cağını, şairin gönderileni minnet- ye er olarak bir avuç topra gönderilmiş olsaydı gözlerine sürme diye çekmesi lâzım geldiğini» söyliyerek, :Mahmudun kızgınlı- ğını Firdevsi'nin üzerine çevir- meğe muvaffak oldu. Padişahın kizgınlığına, artık son yoktu: «Firdevsi denilen o dinsizin, fil. lerin ayakları altında ezdirilme- sini» emretti, Yukarıda, Şehnamenin giriş kısmındaki o «Sultan Mahmud övüş» parçasını görüyorsunuz. Prof. N.L. a 3 rübab!.. Kara saçlı üni lerle (Apollon) un ortakla- ma hazinesi... Parlak bayramını açan ee em geçit resmi, şim- di senin âhengini dinliyor ve se- nin titrek tellerinden (prelüd) yükselmeğe ( başlayınca, (koro) rehberleri şarkıcılar işaretine baş kesecek... Sen, yıldırım çizgileri- nin ebedi alevini söndürdün. Kuv- vetliler içinde sultan, (Zeus) ün kartalı, çevik kanatlarını süklüm üklüm uzatmış, ilâhi asânın üs- tünde uyumakta... n, kıvrık gayasiyle zırhlandırdığı yor ve hafif hafif sallanıyor. (Ares), evet zalim (Ares) bile Batının büyükleri ALET - KIYMET Eski Yunanda debdebe ve şen- lik lirizmasının son ve büyük ör- neği (Pendar) faslını kaparken, onun âlet ve kiymet cephesini şu hükümde toplıyacağız : lette, orta derecede ve ame- le mevkiinde san'atkârların ta- yet ve kalıp oyunlarında fazla yeniliğe er pi bütün nadi. deliğini k eyfiyet ve muhtevada aezdillm ayrı bir misal kaza- nıyoruz. Yedinci Asrın sonlarında ye- tişen (Aryon), (ditramb) ismi verilen şekilden bir ifade tarzı vücuda getirmişti. (Ditramb) Yu- nanlılarca şarap ve sarhoşluk ilâhı (Baküs) ü kutlulayan, onun efsanevi hayatını ve maceralarını atmışlardır. Bunu, ileride Yunan Tracedyası bahsinde, tafsilâtiyle göreceğiz. (Satir) lerin keçi ayak- hı maa rivayet pi YAR Yı a ge- leni ergo) kelimesiyle, ilerdeki büyük sahne hamlesinin, lügatta V50 elinden mızrağını attı ve kalbini hatıralara bağladı. Zira senin çizgilerin; (Apollon) un bilgisi ve (Müz) lerin cazibesiyle elde edi- len e iman ilâhların kalbini bile düğümler... iie iden (Aşil), altın saçlı (Aşil)... Çocukluk yıllarını (Nenf) lerin evinde geçirirken oynadığı oyun- lar bile zaferden farksız olan (Aşil)... Sık sık küçük eli, kısa hayranlıkla azizleştirir, ona hafif geyikler kurban ederdi. (Aşil), geyikleri, hain kemendlerin ve köpeklerin yardımı olmadan ko koşa yakalardı NIEMİEEN 3den Salih Zeki AKTAY da ilk kaynağını hazırlamış oldu. İşte, bir taraftan tracedyaya tohum veren (ditramb), diger ta- raftan da, (Aryon) un ibda' ey- lediği şekil ve kalıp, yani âlet ölçüsü ile bu şairin elinde orta seviyede kalırken, (Stesişor), (Si- monid), (Bakilid) gibi san'atkâr- lar elinde debdebe ve şenlik li- rizmasını açmış ve ( Pendar ) a geçer geçmezde veriminin müi- tehasına uzanmıştır, İçinde kimsenin anlayamadığı birçok Ko isim» ler bulu (Pendar) ın şiiri, ilk rubabi Yu. nan şiirindeki düzlük, basitlik ve kaba aydınlığı bir ânda o yüksekliğe çıkarmıştır ki, bâzen büründüğü ve karanlık" yüzünden anlaşılmaz derecede giriftleşmiştir. Buda (Pendar) ın derin bir ze Giritf, derin ve muhteşem... kaparken, yukarıda gördüğünüz | inci (Pitik) başlangıç kısmındaki (uyuyan kar- tal) tasvirine dikkat edilmesini ileri (antikite) havasının bütün edasını veriyor. Salih Zeki AKTAY (5 İZ bei e e eğe