EÇEN sayılarımızdaki bir yazı- mızda, Muzikat Hümayun bando kısmından bahsetmiştik. Bu hafta da, sarayın zevk ve san'at mektebi olan o müessesenin ihtiva , eylediği diger şubeler hakkında biraz malümat ve- receğiz : Muzikaf Hümayunun, bandosun- sundan sonra en kuvvetli kısmı or- kestrası idi, Yetmiş kişilik bir kad- rosu olan bu zengin orkestranın ya- rıdan fazlası, İtalyanlardan mürek- kepti. (Vorando) paşa, hem orkestra-. yı idare ediyor, hemde (armoni) der- si veriyordu. (Goyda) ile (Vondra) beyler de orkestrada bulunuyor, hem de talebe yetiştiriyordu. Orkestrada, büyük bir kıskançlık vardı. İtalyanlar, Türk san'atkârları çekemiyorlardı. Fakat hakemlik vazi- fesini, bizzat Sultan ifa ediyordu. Bazı geceler, harem dairesine aldır- dığı orkestrayı bir (paravan) arkasın- dan dinlerken, bütün saz sahiplerini büyük bir dikkatle takip ediyor, yük- sek istidat gösteren Türk gençlerini himayeden geri durmuyordu. Sultan Abdülhamid, İtalyanlardan ve kısmen de Türklerden mürekkep, kırk kişilik bir kitara takımıda teş- kil ettirdikten sonra, karışık sazlar- dan mürekkep bir fasıl takımı da is- temişti. Miralay Hilmi beyin riyaset ettiği bu takım da, birinci ve ikinci kemanlarla, mandola, flüt, santur, (vi- Fikir adesesiyle geçmiş gün: 45. emrine “m din adamının hudutsuz kor- kunçluğu !. > b. ay Ec 5 e Gy e 2 ir « Sarayda Sanat yolonsel), mandolin, kitara, kanun lavta, ud, alafranga def, (instanyet) den mürekkepti. Padişah, bu takımı çok KE sık sık hususi dairesine celbede Lâkin Garp musikisini terennüm eden bu alafranga takımlardan sonra, Muzikai Hümayunun en kuvvetli tara- e ei saz heyeti teşkil edi- rr kısmı, iki heyetten mü- rekkepti. Biri saz takımı, digeri de (dini musiki) takımı idi. Bunlara, (mü- ezzinânı hazreti şehriyari) de denilirdi. Bu takıma, en güzel sesliler seçilirdi. Vazifeleri de, namazlarda müezzinlik etmek; Mevlidi Şerif, ilâhi ve ezan öğretmekti. Bunların arasında bulu- nan (Arap Selim) isminde birinin Cu- ma selâmlıklarında okuduğu Arap şi- vesiyle ezan, işitenleri mestederdi. Alaturkanın bir kısmını da zurna- cılâr teşkil ediyorlardı. Bunların için- dede harikulâde zurna taksimleri ya- pan ve hattâ peşrevler çalanlar vardı. u kısmın en garip şubesini, (ka- bakcılar) teşkil ederlerdi. Bu da, Sul- tan Azizin yadigârı... Malümya (ka- bak), Afrika zencilerine mahsus, ga- yet basit bir sazdır. Bunu İstanbulda çalanlar da, - başlarına tilki kuyruğu takan acaip kıyafetli - bir iki zenci Afrikalıdır. Sultan Aziz şehzadelik zamanında Çırpıcı çayırında gezerken bunlardan birine rast gelmiş... Dinle- miş,.. Hoşuna gitmiş... Birkaç kere, sarayına getirtmiş... Padişah olduğu zaman da, Muzikai Hümayun efradın- dan bir kaçının bu basit sazı öğren- melerini emretmiş... radan epeyce bir zaman geç- tikten sonra bir gece canı kabak din- lemek istemiş... Derhal Muzikai Hüma- yuna haber gönderilmiş... Fakat o gece, kabak çalanların hepsi izinli imiş... Yalnız Reşat efendi isminde biri, iki gün evvel yaptığı bir kaba- hatten dolayı hepsedilmiş... Hemen Reşat efendi hapisten çı- karılıyor. Kabağını boynuna takınca Padişahın huzuruna dayanıyor. O de- rece meharetle kabak çalıyor ve ka- bakcı zencinin taklitlerini yapıyor ki, Sultan Aziz gülmekten bayılıyor, Re- şat efendi de hem hapisten kurtulmuş; hem de rütbe, nişan ve bol miktarda ihsan almış... Bu talihli kabakcı niha- du Mektebi Ziya ŞAKİR yet terfi ederek livâ olmuş ve paşa- lık unvanını kazanmıştır. Sultan Ab- dülhamid de, yaşatmıştır. Muzikai Hümayun, bu çeşitli mu- siki heyetlerinden başka, daha bir ta- kım zevk ve eğlence vasıtalarını da camiasına almıştı. Bunların içinde, bir de hokkabaz takımı vardı. Hokkabazlar, eskidenberi saray- da pek hoşa giderdi. Bazi tarihi ka- ıtlara nazaran Sultan İbrahim dev- rinde (samurkaş) denilen bir musevi- nin idaresindeki kalabalık hokkabaz takımı arada sırada saraya gidip ma- rifetler gösterirdi. Diger Padişahlar tarafından da hokkabazlara azçok rağbet gösterildi. Netekim Abdülha- mid de - takriben 1300 tarihlerinde - Beyoğlunda (Naum) un tiyatrosuna (Herman) adında bir hokkabazın gel- diğini işitince, onu saraya getirtti. Yaptığı marifetler hoşuna gitti. Der- hal bu san'atkâr ile bir mukavele ak- tetti. Onun maiyetine birkaç talebe verilerek bir hokkabaz takımı yetişti- rilmesini emretti. Böylece Muzikai Hü- mayun kadrosuna, hokkabazlar.da girdi. Saray kadınlarının en çok sevdik- leri eğlencelerden biri de kukla idi. Bu oyun, ll. Selim devrinde bir İtal- yan vastasiyle İstanbula gelmişti. Fa- kat Türk san'atkârları tarafından çar- çabuk öğrenilmiş ve alaturkaya teb- dil edilmişti. Abdülhamid, bu san'at mahsulünü de Muzikai Hümayuna al- makta hiçbir beis görmedi. Nete- kim, biri alafranga, digeri alaturka olmak üzere iki kukla takımı yetiş- tirildi. Canbazlık, ötedenberi alâka uyan- dıran bir san'attı. Abdülhamid bu san'atı da himaye etti. Muzikai Hüma- yun zabitlerinden Rıza bey isminde bir zat, bu işin başına geçti. Az za- man zarfında, bir heyet yetiştir. di. Bunların icra ettikleri (akroba- tik) hünerlerin heyecanı, görenlere ayrıca bir zevk verdiği gibi; Rıza be- yin ağır cisimler kaldırmak, göğsü- nün üstünde taş kırdırmak, kalın zen- cirleri koparmak suretiyle gösterdiği marifetler hayreti celbederdi. S: ları bu kısma, birde alafranga ve alaturka güreş yapan pehlivanlar he- yeti ilâve edildi. bu kabakcı takımını