ILICA e SKİ - Zağra ılıcası, kasabaya öküz araba- E siyle altı saattir; Bulgarya Türklerinin ılıca safaları, bozgundan evvel, panayır kadar renkli, zengin olurdu. açarken, kirazda, gününü âyan ve eşraf karıları, hanımlar karar- laştırır, esnaf takımı da onlara uyar; her e de iki hafta, tadımlık kalınır. a gece yarısı çıkılır; uyuyan kasa. banın ki mahalleleri, bir kaç dakika içinde fenerler ve araba gıcırtılariyle dolar; buna Es ve delişmen tazelerin gülüşmelerini, râ ağzinın ay kızanımları, abele- Fini katmak lâzı a Eşya »İ ve sekiz yaşından küçük oğlancıklar, kadınlarla beraber arabalardadır; erkekler, silâhlanıp atla giderler. Mahalle halkı, yol kavaklarında buluşur, bütün ılıcacı- lar ise, Tabakhane mahallesinde toplanır ; ılıca yolu başı şehir eteğidir. En öne davul ve zurnalarla vg Mir geneler geçer; âyan ve eşraftan her ağan beyin bir çalgıcı takımı, köçekleri vardır ; hemen hepsi, Küp Saçlı Demir, Gümüş İbo gibi lâkablı olan bu delikanlılar, Kızanlık'tan, Tırnava'dan ve asköyden getirtilir. Çalgıcıların arkasına atlılar, onların peşi sıra da arabalar dizilir. Zağra Ilıcaları*** Paşa ecdadından Hacı- belediyesine satılmıştır Çifte ılıcalardı. Erkekler ılıcasının ha- vuzu, kâdınlar girerer daha büyüktü; mıyan kitabeleri zab- Hacıkadın Onyedinci Asır ortalarında yaşamıştır ; temel- leri, Romaya kadar iner. Ilıcaların a evvelki halini anlat- mak zordur: Kadınlar ılıcasının a çevresi yiğit ile ikiyüz avlunun, dereye bakan ahşap odalardı ; yirmi kadar odaydı, han yapı- siydı, avlu önü, boydan boya parmaklıklı sayvandı, avludan bu sayvana üçer basamak- lık merdivenlerle çıkılırdı; odalar üç, hattâ da ise, sade, rkekler ılıcasının karşısın. nlı birer sıra odalar vardı. önü ahşap sayvai ar ikişer “kubbelidir ; birinci , bir koca taşlıktır, kaba kahve ocakları renk, sırma işlemeli, bindallı örtülerle “ola köşesi gibi süslenir. Duvarlarda, fenerleri asmak için demir çengeller vardır ; duvar içlerinde de bohça. ları koymak için höereler... 4 havuza, öslâblaştırılmış nefis arslan ağzından dökülür; bu görünüşte uzun bir mermer oluktur, fakat içinde sivri dişler, iki yanında da birer küçücük kulağı vardır. Zağralılar arslan ağzına baba derler; bir yatırdır, İlica babasına adak mumu yakar- lar. Keyf ehli, geceleri odalarına Kö imezleri ılıca içindeki yataklara uzanır, uyurlar; ılı- canın gecesi sefalıdır ; mum ışığında, su, kızıl kehriba olur, dal vücutlu civanlar, ğpullanır, kınalanır. Ilıcaya, sabah namazından sonra girilir, öğleye kadar cünbüş ile yıkanılır, öğle y. sırlarını döker- lerin, uşakların, ırgadların, çalgıcılarındır. Ilıcanın asıl âhengi yatsıdan sonra baş- lar. Hamamların içi kocaman fenerlerle dona- tılır ; burada her iki ılıcayı da tasvir etmek gerektir. Kadınlar her seferinde yeni ılıcalıklar yapınırlar mücevher çekmecelerini de mutlaka götürürler. Ilıcalıklar, çiçekli b asma- lardan yapılır, al ve mavinin dalgaları makbul renklerdir. Ilıcalık, topuğa kadar inen bir don ile bir göğüslükten ve bir başlıktan mürek- keptir. Donun paçalarına kendi kumaşından kırmalı saçaklar yahut dantelâ dikilebilir, penbe topuk ve kınalı parmaklar üzerine serpme dantelâ pek yaraşır. Göğüslüklerin kol- ları daima kısadır. İlıcalıkların basmasına erdanlık: ası (soyulur, ılıcalıklarını giyen en sıkılganlarını da arkag, daşları zorla soyarlar. Topuklarına inen saç- ları ve boncuk gerdanlıkları biricik örtüleri- dir. Kızlar en geç onaltısında kocaya verildi- ğine göre, bunlara çocuk demek daha yerin- dedir. Oğul anaları, kızları alıcı o seyre- derler ; hattâ bazan, tenlerinin hangi çiçe! kokusunda olduğunu anlamak için pla taramak emiş iltifat ederler, önlerine oturturlar, ibar yaşlılar, gece yarısına doğru odalarına dönerler, kızlarla tazelerin co; da onlar gittikten sonra başlar. Elele veren kızlar, havuzun etrafında türkü söyliyerek dolaşırlar ve son beyit bağlama- sından sonra hep birden suya atlarlar. Oyun bilmiyen Zağra kızı yok gibiydi; fakat bozgun yılının yeni gelinleri olan Tarife, Bu oyunlarının Ilıca idir. Havuzun alt arkasında, havuz etrafındaki dar vuzu kuşatan bir halka olurlar; en öne iri yarı bir kadın geçer, eline çatalları mumlar- la donatılmış büyük bir söğüt dalı alır. Ka- dınlardan biri, giyip erkek, bir taze de gelin ve erkeğin koluna girer; türküler söylenerek eller çırpılarak havuzun etrafı üç kere dolaşılır; üçüncü seferinde, en öndeki kadın, elindeki söğüt irani ba- banın üstünden havuza atlar; sön- dürmemek, uzun talimlerle BE edilen hüner- dir; havuzun tam ortasında durur; ağzıma ka- dar dolmuş olan havuz, uzun boyun omuz ba- şına kadar çıkar. Sahte gelin güveyi de, onun peşisira esvablariyle atlarlar, def ve darbu- kalar, kızların «yar olur, aman aman»ları ile çırpı- nıp inlerken, havuzun etrafında halka elmuş tazeler de havuz kenarındaki kızların arasın- dan gümbür gümbür hav tutuşup, su içinde, çılg dönmeğe başlarlar, öyle ki, havuzu! da ve söğüt dalının iki yanında duran gelin e güveyin etrafında, su, e gittikçe hizlanan rını sımsıkı b üfleyip donlarını tekrar havu: şişirirler, girerler, arkadakinin olmak cuklar, ılıcaya, kalardır: gümüş, altın ve üç köşeli yahud üstüvane şeklinde olan bu muskalar, usta ku- yumcuların elinden çıkardı; âdi muşambaya sarılı ve murassa muskalar da vardı. Gece yarısından sonra, erkekler ılıcası da dört kaşlı, nevhat ve tüysüz gençlere ka- lırdı. Bunların arasında «güneşe ya doğ, ya doğayım» diyen si pek giti Biniki- yüzdoksana doğru Bıçakların Mehmet Zorbaların Hüsmen, Yanıkların Ali, Biberoğullarının Selim, Taş- onbeş ile yirmibeş arasında Rumeli güzel- leriydi. Be bu Rum illeridir bunda sühandanlar olur Bu irem gülşenidir murgi hoş elhanlar olur Altun üsküflü, yalın yüzlü güzel sâkiler Sohbeti rüşen ider şem'i şebistanlar olur Bir iki cür'a ile aklın alurlar kişinin Canü dil garet ider âfeti devranlar clur Zağra civanları beş vakit namazını ka- çırmazdı. Gençlerin çıktıkları kahvehaneler- de, geceleri, Envarülâşikin, Kuddusi, Muham- mediye ve Ahmediye kitapları okunur; bir kusurları ondördünde, onbeşinde rakı içmele- ridir; şaraba, tövbesi kabul olmaz diye rağ- bet etmezler. Bıyıkları terlerken baş göz edilirler. :