ini HARİS (ESED OĞLU) — Allah sırrını takdis etsin — “Tam kırk yıl, arkasını ne bir duvara, yastığa, mindere dayadı, ne de diz üstü oturmaktan gayri bir tavır takınabildi : — Ne diye kendini meşakkate sokuyorsun? - — Allahımı. görürken, başka ne türlü durabilirim? YUSUF (HÜSEYNÜRRAZİ OĞLU) — Allah sırrını takdis etsin — Halkın, kendisini inkâr etmesi, değerli görmemesi için melâmilik edasına bürünmüştü. . Ölürken şöyle ded —-İlâhi, halkı sana "cehdle davet etmeğe “çalıştım; eğer bu arada nef- sime bir pay ayırdımsa beni bunlar- dan birine bağışla!.. Ve bu sözleri söyleyip ruhunu teslim etti. Tefsirci : — Yusuf'u, öldükten sonra keşf âleminde gördüler ve sordular : «Hâ- . linnedir?»... Dedi ki: «Allah, ölürken söylediğim sözü tekrar etmemi em- retti. Ben de tekrar ettim. Ve bana, öyleyse seni sana bağışladım dedi.» Allah'ın Yusuf'a «Seni sana bağışla- dım» buyurmasındaki hikmet nedir, biliyor musunuz? Zira, kendisiyle ku- lu arasında, vasıta ve vesile yine kendisidir. Y kk Yusuf diyor ki: — Zünnun'u görmek üzere Mı- sıra kadar gittim. Onunla karşılaşır karşılaşmaz, gözlerimi (kamaştıran heybetten, tüylerim diken diken oldu. Zünnun sordu: «Sen neredensin, ey genç?»... «Rey'denim...» dedim. «Sana ' dünya dar mı geldi ki, Mısıra kadar geldin?» dedi. «Sana hizmet etmek için geliyorum» dedim. «Yalan söy- lüyorsun !» dedi ve ilâve etti : «Ço. cuğum, var git, hâlini Allah'la düzelt; tâ ki o hal, seni Allah'tan gayrısiyle meşgul etmesin... Halkın sözlerine ve işin gerisine kulak asma! Ve Al- lahın Sevgilisinin - sünnetine sımsıkı tutun; ve hususiyle sende mevcut. olmayan şeylerin dâvacısı olmal Mü- ridlerden çoğunu, işte bu dâvalar helâk etti. Halkın medhiyle itminan duyma, Zİ ME) zemminden de acı çekme; onlar yol kesicilerdir.» i #** Yusuf dedi ki: — Hayrın hepsi bir evde küme- lidir; o evin anahtarıda kendisini küçük görmek... Ve şerrin hepsi bir evde kümeli; ve o evin anahtarı kibir... SEMNUN (MUHİB) — Allah sırrını takdis etsin — Bir lâkabı, “«seven» mânasına Muhib, bir lâkabı da yalancı mâna- sına Kezzap... İkinci lâkabı kendisine yakıştıran, kendisi... Mektep avlula- v) kapılarından giriniz ve izin alınız!» emrini verdi. ame evin damına çık- tın; sonra, ğe gözlerine mahsus liye an hali yle rdün | Ve Hali fe, halifeler. halle yaptığı haksızlıktan Allaha istiğfar Böyleyken, nasıl oldu ve Şeriat adına asırlarca ev basıldı; nazarlar, ta- nıdıklarının gömleğindeki lekeleri say- maktan başka bir şey düşünmezcesine hainleşti; ve sonra ve en sonra? Ve ensonra, her new'iyle kepazelik, bütün nazarlar önünde cemiyetin s0- .kak, meydan, umumi manzara ziyneti hâline geldi?.. Adıdeğmez rında e oyasi çocuklara derdi ki : ocuklar, yalancı amcanız için dua ediniz 1 ** Semnun, anlatılmaz muhabbet, da- yanılmaz aşk, erişilmez sevgi yolu- nun başbuğudur. Bütün ömrünce yal- nız aşk ve muhabbetten konuştu. ir gün Semnun,' mescitte, nazarı gzl âlemine kaymış, yüzü kireç gibi. bembeyaz, vakar ve heybet için- te de dimdik, munabbetten konuşurken; birdenbire mescidin kandilleri yıldı- rım çarpmış gibi tuzld buz oldu. Bu müthiş teceliiye karşı afallayan göz- ler ve küle dönen benizler arasında bir kuş, nereden geldiği meçhul bir kuş, Semnunun ellerine kondu, gagasiyle Semnunun tırnaklarına çarp- tı ve ağzında incecik bir kan şeridi, can verdi. Tefsirci : — Muhabbete ait kelimelerin, ce- mad ve hayvan üzerinde bile tesiri vardır; yalnız «halk-ı gafilb e tesir etmez. Semnun : — Kulun Allahla vuslatının baş- langıcı, kendi vücudundan fâni olma- sıdır; ve haktan ayrılışının başlangıcı, kendi nefsiyle vuslat ve sohbete baş- laması... SADUN (MECNUN) — Allah sırrını takdis etsin — Bir yakını anlatıyor : «Basrada bir kıtlık oldu. Halk yağmur duası için kırlara döküldü. Ben de aralarındaydım. Bir ağaçlık içinden ses duydum. Baktım; ağaçlık- ta, bir çardak altında, Sadun... Diz- lerine vurüp kendi kendisiyle konu- şuyor, Selâm verdim, selâmımı /aldı ve sordu: — Bu ne kalabalıx?., Yokön Sur mu çalındı, ölüler mi dirildi? — Kıtlık oldu, diye cevap ver- dim, halk yağmur duasına çıktı. — Sen de onlarla beraber misin? — Beraberim. — Nur dolu kalble mi, boş gönül- le mi? Sustum. Yine o söyledi : — Diler misin ki ben yağmur isteyeyim? : Dedim — Hiç dilemez olur muyum? Dalgın gözlerle mırıldandı : — Allahım, seninle aramda, şu o gece geçen sır hakkı için yağ- ur |. Ve her taraftan iplik iplik yağ- mur boşanmaya başladı. Sonra bana döndü: — Başına vurulmadıkça bir yere gitme! Döğülmeden gitmek olmaz! İçimde bu esrarlı nasihat, döndüm.» vd m