e * ı Konferansı veren : pe Ortada iki örnek var, lerle tabiat ve hadiseleri tes- bire, eşyayı ihataya başlamış- tır. Din hükümlerini yer yüzü icaplarından ayırmış; ve on- dan, cemiyete yürek vazifesi gören, hususi bir ve İman yoğurmuştur. Böylece akılla kalbin tezatlarını barış- tırmış, haklarını ödemiş, şir- ketini kurmuştur. teki, deri üstü manzara- el dürtmez. İnsan kafasının her türlü arayıcı hamlesine düşmandır. Bu ı bizzat u ie karşısında ne ya- Tabii Garp dünyasına dö- nelim!?. Şu boynu bükük sualler, ye yi sindi cevap bekliye > EN hangi mikyaslar, ngi hadlere kadar aslından ahir edebilir? Noksanları- ığa vurmuş olan Garp lela, ihtiyaçlarımıza da ke- kurtuluş ümulabilir mi? Bizim olan ve markamızı taşıyan yeni bir si- lâh dökülemez, yeni bir dünya inşa edilemez mi? Bizim de bir (Rönesans)ımız olamaz mı? Şahsiyet, üzerinde fedakârlık arasında, bütün insanlıkça iş- tirak edilebilecek orta malı mahsulle; edilemiyecek hususi mahsul arasındaki incelikler nelerdir? Tanzimat hareketi bu muaz- zam davanın, muhtemel hiçbir ka taklit pe ve Ür- ek, muv hamle içinde Gari do Mai Si di. Aptülhak Hâmit vesilesile başımıza se ca bir mesele çtık. Bu meseleyi açmıya Necip Fazıl KISAKÜREK mecburduk. Zira hiçbir hadise altın gibi saf ve istiklâlli de- izah etmeden, sanatkârı Siman imkânına akıl er- Sanatkâr, cemiyetinin, bü- tü hayat davaları karşı- sındaki miz:cı ve hassasiyet merkezi, ruh hamurkârı, ince ve (mistik) bir idrak mekaniz- masıdır. Yoksa Lodos yoyo estikçe muvazene; zulan tatöriie) bir kadın gibi a bir his âleti değil... Bunun içindir ki, Türk ce- miyetinin Sırat köprüsü kadar tehlikeli bir geçide ayak attığı devirde, hemen sanatkârını so- ruşturmıya mecburuz. Cemi- n bu macerasi, bakalım ruh menşurunda nasıl renkler doğuruyor ? Cemiyet- bir mukallit olduğunu görü. rüz. Garbı anlamadan, garba| hayrandır. (Luvr) u lonlarında;(Rafael),(Mikelânj), (Greko) kopyaları yapan acemi talebeleri andırır. Meşk me- raklısıdır. “Büyük,, ve “ulvi,ye uzaktan tutkundur. Fakat için- e hiçbir mefs mürakabesi, hiçbir şahsiyet Gulum, hiçbir dü Sl ve sanat telâkkisi yok- tu e Aptülhak Hâmit, bu zümre içinde meydana geldi; kendisini o zümreden bildi ve I buldu. O kadar dürüst, iyi niyetli, kek a bir mefküreci olan Şinasiye şöyle hitap etti: Nevbenev came ettiler ilbas Çıktı tilmizler, bütün unarağmen o,-kendisinin de habersiz olduğu bir tarafile, ferdiyetinin müstesna örgüsile bu zümrenin seviyesini aşmış, bu zümrenin tlelMmD de farklı bir beklemeksizin, gösterdiği istikametlere do; hızla koşabilmiş, onların haz- medemediği maddeleri temes- bir manzara, kocaman bir haledir. e iri Kemal bu manzaranın ö — Hâmit, sana hitap edebil. mek için isminden büyük ke- lime bulamıyorum! Demiye mecburdu. Nitekim Garbı, ifade âletle- ri, mevzuları, unsurları, usül leri, keyfiyet ve kemiyet ölçü- leriyle aksettiren ilk örnek olarak bu merhale, arada bin- bir görüş, duyuş, atlayış far- kıda olsa, bugü r res- men ve zahiren aşılamadı. Bir “bütün,, halinde istihlâf edile- medi. Hattâ yakın günlere kadar korkunç tereddiler, biribirine geçmiş baş- nesillerin kargaşalıkları gösterdi. Tanzimatın memleketimizde e: ye) dir. Tanzimat ruhunu, (Düyunu Umumiye) kadar ifade edebilecek bir mü- essese tasavvur edilemez. Av- rupadan borç para alan he yet, borcunu ödemek için nasıl kendi göbeğinde deli takip eden bir müesseseye razı olu- yorsa, anlayışsız taklit psiko- (Düyunu Umumiye) edebiyatı olan bu mekteplere nazaran Hâmidin farkı, garptan aldığı kı mrs hak etmeyi bilmesinde, ondan kendisine bir tabiat yap- e tek kelime ile düşü- nebilmesindedir. Hâmitte ilk göze çarpacak kıymet, biraz evvel ferdiyet ye ifade ettiğimiz kâinat meseleleri birinci pi- lândır. Kâinata baktığı vakit, şu tabloyu gör Pişimde bu secdegâhı tevhit, Aklımda şükük, dilde ümmit, kurdun oyduğunu duymakta- ır, Fânilik fikri onu dişlemiştir : Evet, hakikatı eşya türap şek- linde... Fakat bu hükme nasıl razı y6b olsun? En büyük korkusu yok olmak... Sorar; Eğer gubar ise encamı hasretim ara Nedir bu şey ki düşer gözden âb şeklinde? ç cevap alamaz: Süküttur . çıkacak secdeler, salâ- 1 ardan, Gönül tanin ededursan rübap eklinde! Karşısında bir var; Bunun ilerisi var! Mezar taşının dilsizliğine bak. mayın! O gizli bir dille ebe- Fakat içi... Bu korkunç ve bed- bin muhasebeden maveraf ümit iştiyaka geçiyor ve ilâhi nikbinliği yakalıyor : Bu taş cebinime benzerki aynı makberdir, ile zâhir, deruna mahşerdir. Bu hâk, leylei ümmidi al Dışı sükün Bakılsa zulmete benzer, elit münevverdir. Artık tefekkürlerine mihver, y çıkıyoi Bameslüri “a bir nevi ssüdür. Yaratıcı tefekkürün başı,(mistik)görüş de, herşeyde lemii in vahdetine hangi bir dava örn bide böyledir. Herşeye dava- sının üssünü tatbik edecektir. ki eden ksek ruh faaliyetine nasıl çıkıyor, bu te vecd ve İstiğrakı nasıl buluyor: Makber görürüm bakınca ebre, Cari görürüm şu nehri kabre. Nihayet, sebeplerin sebebin» de, Allahta karar kılıyor. O, her cismin kendisine doğru kay- dığı, her varlığın kendisinde yok göründüğü, her şahsiyetin kendisinden nişan verdiği bü- yük Gaip nedir? Çıktın mı huzuru kibriyaya, Bildin mi nedir'o tıflı ekber ? /(Birkaç sayı devam edecek) imei Düm Ge bnde ml se 2 E a Gülin Skzyenmizi sitem 4 üzel