KÖY VE ŞEHİR AZ tatilinde her kes, yıllık yorgunluğunu gider- mek için şehirlerden kaçıp köylere gitmek ister. Kuş bakışı: ÜÇ SINIF Yüksekte iseler, basmakalıp bir şeyler söy- erler, çıkarlar. Önlerindekilere hiçbir şey aşı- ih. i isen tur; çünkü yüksek yerde bulunuşları onlar için Okumazlar; dün- sadece bir gurur vesilesidir. yanın değil, kendi yurtlarının gidişiyle alâ- kalan mazlar. Önlerindekiler üzerinde hiçbir iç m yoktur; bir (ideal) için arkalarından kimseyi sürükliyemezler. Bunlara, her türlü hitap, saki. lerin dediği gibi (nakşı ber ab) kabilinden- dir. Orta yerde midirler? Yaptıkları, paltolarını gine > Rice saati gelince lar uzlayıp dışarıya fırlamaktır. rindekilerle alâkaları işte bu kadardır. Bunla- rm işlerini gözden geçirenler, bu vaziyeti yazarlar, üstlerine bildirirler. fire o kadar, Bunlar, okuyamazlar, kafalarını istedikleri gibi aydınlatamazlar. Çoğu ailesini geçindire- mez; we bir ie sayar. Başka yolda hayatlarını kazana cakları için, bu orta Yİ CÂral) dakiler ibi kalırlar. t katta, temelde iseler, acınacak halde- r doludurki, gözleri kör, kulakları sağır olmuştur ! Size Farsça bir beyit: Feryat best kerdem-ü-feryat resi nist Güya ki derin kümbedi devvar kesi nist Bu üç derecedekilere hitap değil, itap da değil, ayrı ayrı herbirine kitap ve >. lâ- zımdır. Kitabı veren, önce ona İman mes lidir. Din kuranların hitabı, kendileri lk ları için, dinliyenleri çekmiş, kendilerine bağ- lamıştır. Kebap bekliyenlerin karşısında da baklava börek yiyerek «Peki, peki, çaresine bakarız!» sonra onlara «Senden şunu istiyorum» demek, bilmem ki, ne dereceye kadar tesir eder ? Ne hitap, neitap! Hattâ ne kitap, ne kebap! Aşlar bile bir imanın arkasından, ileriki cennet şevkile koşarlar, “Kim bu cennet vatanın uğruna olmazki eda,, Diyen şair, önce kendisi buna inanmıştı mutlâka. efendim, olmaz. Müsbet iş yaptır- mak istiyorsan müsbet İş yap! Yükseği, lâ- yıksa yerinde tut; değilse, sende felek gibi yap; > at! (İdeal) yürüsün mü İstiyorsun | letini ona göre kull Gür ile Hacı gemisi yürümez Kâzım we. DURU Yazan —— Prof. Suphi Nuri İLERİ Onun için yazın sayfiyeler, pilâj- lar, dağbaşları, köyler, çiftlikler, yorgun şehirlilerle dolar. Ben de bir tatil zamanında Ada- nadaki çiftliğimize gitmiştim. Tam yirmi gün orada, altımda toprak, üstümde gök, bir kulübede oturdum. Süt, yumurta, tavuk, salata, pilâv, kavun, karpuz, ayran, gene ayran, Birçok koç, koyun, Bir takım iptidai adamlar, köylü- ler, çiftçiler, bekçiler, çobanlar... Elde çifte, her gün avcılık... Köy kahvesinde, çarıklı erkânıharpler oturmuş, her kese külâh giydirmeğe uğraşıyor. Bu adamlar cahil ve kur- naz... İşleri güçleri “hilei şe'riye,ler bulmak... Alacaklıdan, hak sahibin- den, vergiden, Ziraat Bankasından, candarmadan, baytardan korunma- nın nasıl kabil olacağını aramak... Ne postahane var, ne eczahane, ne telefon, ne radyo, ne gelen, ne giden... Kitaplarım bu boşluğu doldur- muyor. Gazeteler geç geliyor. Âlem- den haberim yok... Dünyada neler oluyor? Hiç, hiç, bilmiyorum!... tidai, nebati bir hayat... Adananın kızgın güneşi altında ancak yirmi gün dayanabildim. Kendimi İstan- bula dar attım. Oh, ne âlâ, Tonelden Taksime, Şişliye kadar bir gelip gitmek yok mu? İşte ösym di işte tatil, işte is- tirahat ve haya Ben bir a0 olduğumu ve şeh rin her şey demek olduğunu, İstan- bula döndükten sonra anladım. İçimde müthiş bir (Kaos), dünya ve hayat başlangıcı intiba bırakan dört köşe bir âlem; sivrisinekleri, karasinekleri, kara çomarları, iskelet haline gelmiş davarları ve saffeti aybolmuş veya kaybettirilmiş in- sanlariyle, korkunç bir âlem, beni bir çomağın iki ucu arasında; şehir- le köy arasında çıldırtır gibi oldu. Şehirden kaçmak için gittiğim köyden, ürkek bir tavşan gibi şehre zıpladım ve derhal, caddeleri dol- duran tilki kalabalığına; postumu değiştirerek katıldım »ü Herhangi bir noktayı, dava ve iddia üslübiyle oçerçevelemeden, mücerret bir duygu ve düşünce kadrosu içinde kalmayı tercih etti- ğim bu yazının hükmü şudur: Yumurtayla tavuktan hangisinin evvelâ kurtarılmıya muhtaç oldu- ğunu bilmiyorum ama, köylerimiz de şehirlerimiz kadar ve her bakım- dan kurtarılmak vaziyetinde... Adesenin gözile ameli davalarımız : Biz susalım ; resim konuşsun ///