; , Prof. Mustafa Şekip TUNÇ MADDE YE ROUr:s DÜNYAMIZIN SONU ÂİNAT yapısı ve hudutlarının düz yamık olduğu hakkındaki ilmi bilgilerimizin bir nazariye olmak- n daha ileri gitmediğini ve hattâ kâinatı olanca bütünlüğiyle kavramak için onu yaratmak veya düzenlemek iktidarına eş olacak bir seviyeye var- mak lâzım geldiğini düşünecek olur- sak, madde âleminin bütünü hakkın- da yapabileceğimiz (materyalist) veya (idealist) faraziyelerin kâffesi mutlaka bir açık: verecek ve bu açık, müsbet bilgi ile doldurulamayınca ya olduğu gibi bırakılacak veya (mistik) unsur- larla kapatılacaktır. (Pozitivist) ler, prensip itibariyle, birinci şıkkı ihtiyar etmek istedikleri, yani tecrübelerin derilerinden öteye gitmek istemedik- leri halde insan düşüncesinin tecrübe ile mukayyet olmaktan başka (narsisik) olması bizi (fizik) tecrübe hudutlarını aşmıya. sevkettiği için son haddine vardırılmak istenen ilmi ve felsefi bü- tün nazariyeye ve nazarlarımıza (mis- tik) unsurların sızmaması kabil değil- parça görüşlerde mümkündür; bütüne gidildiği taktirde, hangi yoldan varıl- mak istenirse istensin, mutlaka (mis- tik) leşme olacaktır. Kaldı ki, bütün medeniyet ve düşünce seviyelerinde mistisizmanın yaşaması, çözülmesi mu- hal görünen «büyük sır» rın mevcudi- etinden ileri gelmektedir. Büyük sır denebilecek birşey olmadığını uluorta kestirip atanlar, parça bilgilerle doğ- matizma yapmaktan fazla bir marifet göstermiş değildirler. Fakat kâinatı yalnız ameli bir bilgi gözü ve sathi bir düşünce ile değil de teemmül ve temaşa ile seyretmesini bilenler için sonsuz bir hayret mevzuu vardır. (Metafizik) ve (mistik) düşünce de bil. . hassa bu hayretin çocuğudur. ge bütününü bilemediğimiz için, e başı, ne de sonu hakkında kati bir fikrimiz tabiatile olamaz. Fakat içinde yaşadığımız güneş manzumesi hakkın- da da aynı vaziyette “değiliz. Arzın üzerinde güneşin harareti sayesinde yaşadığımıza göre bu sıcaklık kayna- ğının ne vakte kadar devam edeceği endişesi, ilmin olduğu kadar insanlığın da ötedenberi alâkalandığı bir mes- eledir. Heyetşinaslara bakılırsa bizim gü- neşimiz kâinattaki güneşlerin en kü- çüğüdür ve aynı zamanda inhitat yolunu tutmuştur; o halde günün birinde beyazlığını kaybederek kıza- racak ve nihayet dünyamizı ısıtamı- yacak bir hale gelerek her tarafı ölüm kaplıyacaktır. Halbuki herşeyin günden güne salâh bulacağına ve dolayısile terakkiye inananlar için ne kara bir haberl.. Fakat ne yapmalı ki, ilim kafasını bu kara habere sevkeden âmil, tabiatın en muhkem sayılan (termodinamik) kanunlarıdır. Bunlar- dan birincisine göre: «Hararet, tabii olarak, sıcak bir cisimden soğuk bir cisme geçer. Bunun aksi olmaz, me- ger ki, harici bir âmilin zorile temin edile...» Daha sade söyliyelim: «Etra- fındaki şeylerden daha sıcak olan cisimler soğuyabilirler.» Filhakika sı- cak cisimlerin sıcaklıklarını etraflarına verdiklerini ve mütemadiyen beslenme- dikleri taktirde gitgide soğuduklarını, hergünkü tecrübelerimizle görüyoruz. İkinci kanuna göre: «Malüm olan bütün makinelerin hiçbiri yüzde yüz mükemmel olmayıp daima kudret kay- bederler. Daimi hareket arayanların tasavvuru boş bir hayalden başka birşey değildir.» Eğer bütün makine tipleri bir kudret kaybetmeğe mahküm ise, güneş man- zumesi de gizli (enerji) ihtiyatları ol- mıyan akılsız bir dev mekanizma ise, diger makineler gibi oda mütemadi- yen (enerji) kaybetmeğe mahkümdur. Çünkü tabiatta her gerilme bir gev- MERDİVEN O BAHÇELER Noktalamalar : Diyorlar bana, kalsın şiir de, söz de yerdel.. Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde ?.. O bahçeler, adımın her gün anıldığı yer; O bahçeler, yalanın bile yanıldığı yer... YIMOMYVSIY '4'N K şemeye, her kabarma bir sönmeye gider. Herşey birşeyden gelir. Hiçten gelebilecek hiçbir şey yoktur. (Ener- ji) de «daha yüksek hallerden daha aşağı hallere» olmak üzere, tek bir istikamette gider. Güneş, ve belkide bütün kâinat, eğer görünmez bir el tarafından daha yavaş tükenmek veya hiç tükenme- mek üzere idare ediliyorsa ne mutlul.. Fakat ilim bunu bilemez. İlmin bildiği kuvvetinde bir lâmba ve milyar kerre 400,090 milyar beygir kuvvetile günde 24 saat çalışan müthiş bir motor oldu- ve bu müthiş hararet kaynağının nasıl vücut bulduğu hakkında birçok faraziye denemenin mümkün bulundu- ğudur. Şukadat ki, güneşteki hararetin tükenmesi için milyarlarca milyar se- neler istediğini hesap etmek suretile istediklerimizi yapmıya elverecek ka- dar bir zamanımız olduğu da ayrıca tebşir edilmektedir. Yalnız dünyanın ölümü mutlaka gü- neşin soğumasından mı gelebilir? Her hangi bir kuyruklu yıldızın kuyruğun- dan gelen zehirli bir buluta tesadüf etmesile de, filit sıkılmış sinekler gibi, hiç haberimiz olmadan bir ânda öle- biliriz. Yahut cehennem ra bir yıldıza çarpmakla hep birden kül olabiliriz. Bütün bunlar muhal olma- makla beraber pek az muhtemeldirler. Çünkü güneş manzumesinin seyyare- leri güneşin etrafında değişmez ka- nunlara göre dönüyor. Binaenaleyh serseri yıldızlara çarpması pek az ihtimal dahilindedir. Hattâ bu ihtimal milyon kerre altı milyon senede 50,000de bir olarak hesap edilmiştir. Tabiatın esas itibarile (atom) ve (molekül) lerden teşekkül etmiş olma- yıp uzvi olması ihtimali de var. Yalnız yüksek uzviyetler aşağı uzviyetlerden doğdukları için her uzviyet, sırası ge- lince, yine mahvolacak; ve binnetice yukarıda gösterdiğimiz ikinci (termo- dinamik) kanunu yine muzaffer olacak ve son söz bedbinliğe kalacaktır. Şu kadar var ki, tabiatın taazzuvu, gaye- lerini tamamlamıya vakit bulacak kadar da sürebilir. Bakalım, halis fikir, kararını hangi kutba bağlıyacak?..