(or e IŞARETLEŞMELER Avni ALTINER Şoma köylerinin âdet ve görenek- lerinden, nişan; ve nişanlıların konuşmaları : Bazı küçük yerlerde ve hattâ nahi- yelerde, herkes birbirini yakından ta- nır; akraba gibidirler, birbirinden kaç- mazlar. Fakat büyükce köy ve na- hiyelerde bugün bile erkekten kaç- mak için çeşitli örtü kullanırlar. Soma ve köylerinde kaçmak çağına giren- lerin, «kıvrak» denen siyah renkte bir eteklikle belden aşağısı örtülür. Bu yüzden «Ayşe on üçüne bastı, dün kıvrağa koydular» diye anlatırlar. Bel- en yukarısına eski çarşaflarımızın pelerinini andıran şekilde bir peştemal örtünürler. Bunların rengi her köy için ayrıdır. Bu suretle Soma pazarına gelen ka- dınların, hangi köy halkından oldu- gunu ayırmak mümkündür. Somaya yakın köyler, (kırmızı -lâ- civert) çizgili olan ve Somanın bazı yerli halkının kullandığı peştemalı kullanmağa başlamışlardır. Bazı köyler kıvrak kullanmamakta, sadece koyu renkli şalvarın üzerine, köyünün asırlarca evvel kabul ettiği (desen) de, kendi dokuyup boyadık- ları peştemalı örtünmektedir. Bu peş- temalın adına «Mahrama» derler. Evin- den dışarıya çıkan kadın, mutlaka bu Mahramayı örtünür ve pazara gelirken bunun daha yenisini ve iyi iplikten yapılmışını giyer. İşte bu yüzden kadınların ne vücut güzelliğini, nede yüz, saç güzelliğini görmek imkânı bulunur. Çok defa edalı bir yürüyüşle önü- nüzden geçen filiz gibi kadının yü- züne bakınca, iki tane çinili gözün âhü bakışıyla mest olur, hayalinizde bir meleği canlandırırsınız. Fakat bir fırsat zuhur eder ve talihiniz yaver gidip bu güzel kaş göz sahibini açık görmek saadetine ererseniz eyvahl!.. Çünkü karşınızda, çopur, çiçek bozuğu bir sima, kalın tipte acaip bir kadınla karşılaşmanız pek mümkündür. Küçüktenberi bir arada yaşayanlar, tabiatın ezeli kanunlarına uyarak, se- vişerek veya ailelerinin miras vesaire düşüncelerile erkenden nişanlanırlar. Sonra bunlar ayni mahallede ve yakın yakına iki komşu oldukları için, kırda, bahçede ve samanlıkta buluşurlar ve (iki gönül bir olunca samanlık seyran olur) sözü gibi, orada, herkesin gö- zünden uzak, şehir sevdalılarının si- nema âlemini yaşarlar ve yuvanın çatısını hazırlarlar. Birde, uzak bir mahallede bulunan bir kızın medhini duyan delikanlı, yal- nız veya arkadaşlarile, sokakları ar- şınlıyarak ve gönlünü çalan bülbülün yuvasını günlerce bir ibadetgâh gibi tavaf edercesine dolaşarak, sevdiği kızı, kapıda, çeşmede, pencerede gör- meğe çalışır. Bazıları kadın kıyafetine girerek düğün evlerinde sevgililerini görmeğe çalışırsa da, bu çok tehlikeli ve hem de ayıptır. Bunun için köyde meşhur birde söz vardır: «Yapmış yakıştır- mış, çakmış çakıştırmış olanı göre- siye herkes beğenir. Avradı düğünde, dernekte, pazarda değil, çamaşır le- geninin, pekmez tıganının önünüde, mutfakta görmek gerek» derler. İşte bundan dolayıdır ki, küçük şehir- lerde, buluşma yeri olan sinema, park, bahçe, mesire, balo, çay gibi şeyler olmadığı ve kızlar da daha oniki ya- şında örtüye girdiği için, görmek ve beğenerek evlenmek güçtür. Bayram yerlerinde, Kurtuluş Bayramını sey- rederken, pazarda manifaturacıdan çıkarken görülen kızların kim olduğu, yanındakilerden sorulur, öğrenilir. Bu olmazsa takip edilerek evi öğrenil- meğe çalışılır. Evlenmede işi başkalarının görüşü- ne, tesadüf ve talihe bırakmak istemi- yen delikanlılar, bayram ve tatil, dü- gün günlerinde bir çift göz, bir çift tebessümlü dudak görmek için bü- tün köyü veya nahiyeyi baştan başa, konuşa konuşa dolaşırlar.-Bunu bilen kızlarda, ya kapı aralığından veya pencere arasından, bekledikleri görününce, gözükürler; isterlerse gü- lümserler. Daha ileriye gidip kapıyı, perdeyi aralayıp işaret de verirler. Bazı anne- ler, ablalar, genç kızlarına bu işaret- leri bir ders gibi belletirler. Bunlarla anlaştıktan sonra, okur YS Daleligğ, ga - lanır iii (4? yazarlar mektuplaşır, bilgisizler de araya giren bir kadın veya akraba vasıtasile haberleşir. Kızın babasın- dan ve annesinden erkek ve kadın dünürcüler ayrı ayrı ziyaretlerde de- likanlıyı bir hayli medhettikten sonra «Allahın emri - Peygamberin kavli» ile kızı isterler. Hemen muvafakat edil- mez; «düşünelim» denir. Bazan bu dü- nürcü ziyaretleri birkaç defa tekrar- lanır, kız tarafının naz etmesi ve bazı şartlarla kendilerini pahalıya satması usuldendir. Bazan da kat'ired cevabı verilir. Kızla erkeğin geçirdiği he- yecanlı, hülyalı günler sona erer. Bu takdirde delikanlı, kendisini kıza daha fazla sevdirmeğe çalışır. Muvaffak olursa, bildiğimiz kız kaçırma vakala- rından biri olur. i Nişanlılar, bazı köylerde, anneler tarafından bayramlarda gizlice bir evde karşılaştırılır. Kız delikanlının elini öper, oda saçına bir altın bağlar. 10-12 yaşında nişanlanıp en az beş sene bekliyen bu gençler, dert- lerini, üzüntülerini, sevgilerini işaret- leşerek rumuzla birbirine anlatırlar. Kız verilmediği takdirde evinin önünde dolaşmalar; hadiselere, mü- dahalelere, dedikodulara sebebiyet verdiğinden, delikanlı bunu belli et- memek için birkaç arkadaşile hergün muayyen zamanlarda oradan geçmeyi itiyat edinir. O saatı belliyen kızda pencerede onun geçmesini bekler. Ve mahut işaretler başlar. Her iki taraf için ilk işaretler, göğ- se, başa takılan veya elde tutulan mendiller, çiçekler, birer maniple va- zifesini görür. Bunlardan, gözler, kalp- ler, mors alfabesi gibi manâ çıkarır. Önce çiçekleri ele alalım: Her kızın evinde yetiştirdiği çiçek- lerden sevgilisine göndermesi lâzım- dır. Kışın ocak kenarında açtırdığı bir karanfili, bazı açık gözler, -ki bun- lar yaşlı dul kadınlardır- kızlara beş liraya kadar satarlar. Hele bayramlarda muhakkak yol- lanan mendil ve çiçek, her iki tarafın birbirine hediyesidir. Bunlar çiçekleri buket halinde değil, tek olarak gön- derirler. Demetle verilse bile, kız, bu çiçek- lerden yalnız bir tanesini seçer; öbür- lerini arkadaşlarına dağıtır. Kız, seç- tiği çiçeği, yedi dağın yetiştirdiği çiçek şekillerile bezeli, oyalarla süslü yemenisinin altına, saçının arasına takar. (Bir iki sayı daha devam edecek) MENEM #2 seli Sr e melek mink eiighalskiz İiğkn ğe lk i 3 ) j 4 ğ i 4 il j