3 Mart 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

3 Mart 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MESRUTİYETYEN BERİ. İnkılâp Makedonyanın bugün bu durumu değişmiş midir? Rum, Bulgar, Sırp, bir- birlerile kaynaşamazlar, anlaşamazlar. Makedonyada ancak İsviçre gibi bir (federasyon) kurulursa, ora halkı belki yer yüzünde rahat ve saadet görebilir inancındayım. Selânikte yahudiler de ikiye ayrılmış- t: Temsilci dediklerile, (Siyonist)ler... Zaten mezhep bakımından da ikiye bö- lünmüş bulunuyorlardı : (Seferadit) ler, (Aşkınazit)ler.. Eskiden İspanyadan Se- lâniğe göçmüş olanları (Jüdeo-Espan- yol) denilen bir (Jargon) ile konuşan- ları, hep (Seferadit) diler. İstanbulda ya- şıyan yahudilerin çoğunluğu gibi... mi) ler, benim nd Rusya çarlığındaki (Pogrom)lar (yahu- di katliamları) yüzünden Türkiyeye göçen yahudilerdendi. Bunlar, Alman- ca ve Rusça konuşurlarken, Selâniğe geldikten sonra bizim yahudice dediği- miz (Jargon)u öğrendiler. (Seferadit) lerle (Aşkınazit) lerin, İs- tanbulda bile, havraları ayrıdır. Bu- nunla beraber biribirlerinin (Sinagon) larına girip ibâdet edebilirler; çünkü her ikisinde de din dili İbranicedir. (Sefaradit) ler, Fransadaki (Alyans İz- raelit)e, (Aşkınazit) ler Almanyadaki Hilfsferayn) a bağlıydılar. Selânikte ransızca öğretim yapan (Alyans İz- raelit) okulları yanında, bir tane de Al- manca öğretim yapan okul vardı. (Al- yans) lıların (Serkl dö Salonik) gibi ku- lüpleri yanında, (Hilfsferayn) lilerin (Bene-Berit) denilen locaları vardı. (Be- ne-Berit)lik, yahudilere mahsus bir ma- Hayatım ızdan sonluktur. Her yerde, her zaman mevcuttur ve yahudiler arasında ta- nışmayı, Km anlaşmayı, yar- dımı sağlar. Onun için, bu localara (Seferadit)'ler de girebilirler. (Alyans) lıların çoğu Temsilci, ötekilerin çoğu (Siyonist) idiler. Selânik tuhaf bir şehirdi. Ticari mü- nasebetler dışında herkes kendi milli- yeti âleminde yaşardı. Sayısı beş, altıyı bulan Mason localarında, bütün bu başka başka unsurlardan halkın seçkinleri birleşirdi. Bir de yabancı (koloni)si vardı. Bunların en önemlisi Fransız (koloni)siydi. Fransızların bir çok Katolik erkek, kız okullarından başka, (Misyon Lâik Fransez) cemi- yeti tarafından açılan bir Fransız lise- Bursalı Mehmet Tahir bey Say al, GP: (0) Kâzım Nami DURU sile bir de kız orta okulu vardı. (Fran- sız dilinin yayılması için Fransız birliği) diye Türkçeye çevirebileceği- miz (Lâlyans Fransez pur la difü- zyon dö lâ lâng fransez) cemiyetinin, bir de Selânikte şubesi vardı. Ben, yıllarca Fransız lisesinde Türkçe öğ- retmenliği ettiğim gibi (Alyans Fran- sez) e de üye olarak alınmıştım. Rumelinde: yaşayan unsurlar ara- sında büyük, küçük, yabancı devlet- lerin ötedenberi çarpışan menfaatleri vardı. Bosna-Hersek'i elinde bulundu- ran Avusturya-Macaristan İmparator- luğu, hele Rus Çarlığı, Rumeliyi, birer nüfuz bölgesine klan e Çarlık, bir yandan Ortodoksluk ko- ruyucusu, bir yandan da, (Panslavist) olarak, Balkanlarda büyük oyunlar oynarken, Avusturya-Macaristan da, Şimali Arnavutlukta çalışıyordu. Ti- randa tanıdığım bir Arnavut katolik papazı, (Apostolik) İmparatorluğun bir (Piyonye) sinden başka bir şey değildi.. Bulgar, Sırp, Yunan siyasi Kaynaşmalarna,' Arnavutların da için için kaynaşmağa başlamalarını ekle- meliyim. (Koniçalı Faik) adında bir Arnavut, Belçikada Lâtin harflerile Arnavutça bir gazete çıkarttığı gibi Bükreşte de doktor Ethem, Obhrili Derviş Hima, otuz altı harflik Arna- vutça ile bir gazete çıkarıyordu. Böyle bir çevre içinde, bütün bu biribirine benzemeyen haiklarla yaşa- mak, bu halkların çetelerile dağ baş- larında kovalamaca oynamak haylice güç ve üzücü birşey olsa gerekti. ratına bakarken burun kanat- ları oynadı. Derhal odasına girerek Salapuryayı çağırttı. Serhoşu, ağza alınmaz kelime- lerle haşlıyordu. İki garson gelerek zorla ayaklarına yeni ayakkabılarını, rugan iskar- pinlerini giydirdiler. Salapurya, herhangi bir şeye itiraz edecek halde değildi. Vivi'den başka bir şey görmüyordu sarı ateş, yeniden yüreğini yakmağa başlamıştı. Onun için herşeye, her azaba katlanabilirdi. Hürri- yetinden fedakârlık eder, esa- ret zinciri boynuna kendi elile dolayabilirdi. Hattâ, yeni ve pırıl pırıl ayakkabılar bile giyebilirdi. Salona döndükleri zaman, Salapurya sendelemiyor, dim- 12 dik, tahtadan bir adam gibi hareket ediyordu. (Vivlan) e bazı kimselere, barın yeni pat- ronu olarak tanıttı. Adam bun- ları belki asla hatırlamaya- caktı. Eğer... O bir anlık teşyi merasimi olmasaydı... Ne olduysa o zaman oldu. Vivi'nin, çok değer verdiği bir müşteriyi uğurlamak üzere 60- kağa kadar çıktılar. Zengin herifin otomobili oradaydı. Ka- dın, müşterisile konuşurken, nezaketen Salapurya da sokağa çıkmıştı. Cadde, yeryer ışıklarla yarı aydınlık, bomboş ve ıslak- tı. Otomobilin biraz gerisinde, bir gece adamı, fakir ve sefil bir adam, ayakta, bir su biri- kintisinin tam ortasında duru- yordu. Salapurya serin havanın temasile bir anda ayıldı. Bir adım attı. Asfalt kaldırımın çukurunda biriken suya daldı. Bir anda ayaklarını saran cen- dereyi bütün felâketile his- , setti. Bir tazyik ayaklarından başlıyor, boğazını mengene gibi sıkıştırıyordu. Zayıf bir sesle : — Vivi, ! Dedi. Kadın duymadı. Sala- purya boğuluyordu. Ayakları... Ayakları ateşe girmiş gibi ya- niyordu. Daha fazla tahammül z 3 » © © 3 © — > o > z - — z > © — » serin ıslaklığı adamakıllı duyu- yordu. Süratle papuçları fır- lattı, Ka çorapları sıyırdı attı, Oh1.. Tam o esnada kadın homur- 339 tularla hareket eden otomobi- lin yanından ayrılmıştı. Sala- yerinde mıhlandı kaldı. G nin loşluğunda farkedileme- yen gözlerinde nefrete benzer bir his yandı. Bu, salapurya için son darbe oldu. Yüreğinin tâ..... derinli- ğinde dehşetli bir sızı duydu. Hayatının son kadınını da kay- bettiğini anlamak, onu hare- kete getiren bir dürtüş oldu. Kalktı ve arkasına bile bak- madan, yalın ayak, sırtında ko- lalı beyaz gömleği, ceketinin kuyrukları sallanarak, karan- lıklara doğru yürüdü gitti! Zahir GÜVEMLİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: