o! WON e ve ROPORTAJLAR KARA BORSA ara borsa, kara borsal.. Herkesin hayalinde türlü şe- killerde tasavvur ettiği, bu ismi var cismi yok, Zümrüdüanka kuşuna ben- ziyen kara borsa... Davul tozu, minare gölgesinden, kuş sütüne kadar her şeyi orada bu- labilirsiniz. Fakat «orası» nasıl bir yerdir; veya neresi «orası» dır, bunu ancak erbabı bilir. Yakın zamanlara kadar kara borsa- nın mekânı hakikaten bilinmezdi. müteselsile) ile birbirine tiğiniz mal, elinize ya 120 kilometre süratle koşan bir otomobilin içinde veya evinizin mahrem köşesi yatak odanızda beliriverir. Alıştığınız, «yok, kalmadı» seslerile bu tezada ağzınız açık bakarken, çıkan akçelerle kese ağzının da bir hayli açılmış olduğunu görürsünüz. Türlü kayıtlar ve ihtirazlarla zama- nı da, mekânı da belli olmıyan «kara borsa», artık reşit. olduğunu ve fazla bir anlamış olacak ki, işi açığa vurup mahallini tâyin etmiş bulunuyor. Çakmakcılar yokuşuna doğru sa- pınca, muazzam bir kalabalıkla kar- şılaşarak durakladım. Bu panayır manzarasının sebebini, göreneklere alışkın bir insan halile hemen bir neticeye irca ediverdim: — Muhakkak, ekmek karnesi da- gıtılıyor! Fakat, her ne kadar gecikse de dağılışının ikinci ayı sonunda zamanı olmadığını hatırlayarak merakla yü- rüdüm. Başörtülü, yeldirmeli, çarşaflı, man- tolu kadınlar; kollarında, omuzlarında kumaşlar... Kimi çömelmiş, kimi ayakta, kimi rast gele kaldırımlara' oturmuş vaziyette.. Hilekâr gözlü, Me yüzlü, pals tolu, ceketli adamlar — 15 metre ( öpün) bi var! Son 50 liraya olur! Piyasaya yeni düşen, başörtüsünün altından, yemenisinin oyaları görünen hatuna doğru beş on kişi seğirtiyor: j Nejat MUHSİNOĞLU — Olacağı ? — Olacağı, 50 kâğıt!.. Muayene, yoklama, evirip, çevirme... Bezirgânlar : — İş yok! Diyip sağa sola ayrılıyotlar. Daha ileride bir patiska pazarlığı: — Yahu, mağazada bunlar 280! -— Biz para kazanmıyacak mıyız ? Yanlarına yaklaşıyorum. Bir müş- teri gibi patiskaları muayene ediyo- rum. Satıcı kadına pazarlık numarası yaptıktan sonra: ie Arkamda bir muhavere : — (Rena) biliyor musun, bu zelzele çok şey öğretti banal! Dönüp bakıyorum. Gayet şık iki nevcivan... Bir ipekliyi muayene eder- lerken konuşuyorlar : — Ne öğrendin (şeri) ? Öteki alt dudağını içeri kıvırarak, yanağını çukurlaştırarak, yeni filimile meşhur oluveren bir artist edasile ; — O Sabah, zelzele oluverince ken- dimi apartımanın (hol) üne atıverdim. Birde ne göreyim; o cici bici, şık, tıran tırandaz (Mimi) yok mu? Yırtık, basma bozuntusu bir gecelikle, sol- gun bir yüzle, dümdüz saçlarla mer- divene doğru koşmuyor mu? Doğrusu hiç düşünmemiştim. Şimdi aklım ba- şıma geldi. Her akşam (makiyajı)mı, tuvaletimi yapmadan ve ipek gecelik giymeden yatmıyorum. Bir daha zel- zele olursa (Mimi) nin akibetine uğ- ramam. Burada da kara borsa var de- diler. Ucuz oluyormuş, 10-15 metre Ressamımızın, çizgisi çizgisine vâktaya re bime Üsküdarda bir (Karne) tevzii esnasında çizdiği re — Bunları nereden alıyorsunuz ? Diyorum. — Yerli mallardan! Halka dağıtı- lan koponlarla yerli m alip A biraz farkla burada satıyoru — Çok güzel, sizden farklı olarak alanlar ne yapıyor ? — Onlarda, ya mağazalarında, el- lerinde mevcut yüksek fiyatlı fatu- raya istinat eden mallar arasında fa- hiş fiyata satıyorlar; veya istif edi- yorlar. Gördünüz mü temiz işi (ll 333 ipekli alırsam, on dört tane geceliğim olmuş olacak. i Kafam allak bullak... İleriye doğru yürürken; tüccar bir arkadaşa rastlı- yorum,- gördüklerimi ona anlatıyorum. Gülüyor, ve fısıldıyor: — Orası birşeymi, vaktin varsa seni ben başka bir yere götüreyim de ağzın açık kalsın! İşi gücü bir tarafa bırakıyorum. Çamurlu, batak yollardan geçip Ata- türk köprüsünün başına geliyoruz. (Sayfayı emi