ee A, Ga DOĞUNUN VE BATININ BÜYÜKLERİ (Beethoven) ve ıstırabı Setvan GİZLİ Batı, yalnız musikisini meydana getirdiği için ve bu musiki de yalnız (Beethoven) e sahip olduğu için ifti- har etse yeridir. Bu musiki bir dün- yadır; öyle bir dünyaki, orada ken- dimizi aşabiliriz. Fransız mütefekkir- lerinden (Duhamel), “Musiki kurtu- luştur /» der... Kurtulmak! Herşeyden evvel kendimizden... (Duhamel) de herhalde bunu kasdetmekte... Batı musikisini anlatan bir düstur pek çok kimse tarafından aranmıştır. En güzelini seçelim: Musiki seslerle düşünmek sanatıdır. (Beethoven) e atfedilen küçük bir hikâye bu düşünceyi çok güzel an- latır: (Beethoven) bir salonda (sonat) larından birini çalıyormuş. Parça bi- tince dinleyicilerden şık ve güzel bir kadın, bestekâra yaklaşarak : — Çaldığınız bu parçanın manâsı nedir ? diye sormuş. Bunun üzerine (Beethoven) hiç ses çıkarmadan tek- rar piyanosunun başına geçmiş, aynı parçayı bir kere daha çalmış. Bitir- dikten sonra güzel kadına dönerek : — işte manâsı / demiş, Batı musikişinde en büyük âbi- deleri kurmuş olan (Beethoven), insan oğlunun en ıstıraplı günlerini yaşadı. Hayatını biraz yakından görelim (Ludwig von Beethoven) 16 ilk kânun 1770de Kolonya şehri civa- rında (Bonn) da doğdu. Babası aile- sini bedbaht eden sarhoş bir adamdı, Kendisi (org) çalıyordu; oğluna ke- man ve piyano dersi aldırttı. 1788 de Viyana'da konser veren (Beethoven) orada (Mozart) la tanıştı. Tam o sırada annesinin ölümü onu tekrar (Bonn) a dönerek ailesinin idaresini yüklen- meye mecbur etti. Zira babası eline sarfetmekten başka sıkicı bir hayatla karşılaşmış oldu. Yalnız zengin bir ailenin kızı (Eleo- nor)a olan aşkı onu biraz avutabi- liyordu. Ekseriya zamanını (Ren) nehri boyunca tığı uzun gezintilerle doldururdu. Nihayet 1792 de babası da ölünce Viyana'ya döndü ve orada yerleşti. Kuvvetli sanatı ona bütün yüksek cemiyet salonlarının kapılarını açmıştı. Buralarda büyük takdirler gördü. Fakat (Beethoven) asıl şahsi- yetini 1800 senesinde yani otuz ya- şında tanıttı. Birinci senfoni konseri herkesi hayran etmişti. Bu genç adam artık tamamen mesut olmalıydı. Zira kendisini parlak bir istikbal bekli- ordu. Fakat iş böyle olmadı. Sıh- » bozuldu. Diğer taraftan (Beetho- en) aşkın ıstırapları altında eziliyor- a Daima birini sevdi ve daima bunda yalnız keder ve acı buldu. Pek sevdiklerinden ve en şiddetli aşklarından biri olan (Guilietta Guic- ciardi) ye meşhur (Claire de lune) so- natını ithaf etmişti. Halbuki bu çocuk ruhlu ve hodbin genç kız onu daima üzdü ve binbir cilveyle öldüresiye hırpaladı. Nihayet başkasiyle evlendi. Diğer taraftan kader (Beethoven) e en acı oyununu hazırlıyordu, Üç dört senedenberi dehşet içinde © birşey farketmiye başladı: Sağır oluyordu. Bu hepsinden beterdi. Bütün bunlar- dan o derece bezginlik duydu ki ha- yatına son vermeyi bile düşündü. O zaman meşhur /eilingenstadi vasi- yetnamesi'ni yazdı. Fakat kararını tatbik etmedi. Hayatına büyük bir karanlığın çöktüğünü gördüğü halde tekrar şahlandı: «Kaderi ensesinden yakalıyacağım, beni tamamen yıka- mıyacak!» diye bağırdı. Hakikaten Kreutzer sonat'ı ve 1l nci senfoni'yi besteledi. Arkadan bütün şaheserleri akip etti. - 1814 senesinde (Bethoeven) in za- feri en yüksek mertebesine varmıştı. g J Viyana kongresinde toplanan bütün Avrupa büyükleri onun dehası önünde eğilmişlerdi. Bunu iyi günler takip etmedi. Bilâkis sefalet bütün acılığıyla ken- dini gösterdi. Evvelâ maddi sefalet... 1818 de (Beethoven) şöyle yazıyordu : Hemen hemen dilenmek zorun- dayım; bununla beraber harice karşı mahrumiyetimi saklamak mecburiye- tindeyim.» Ayrıca manevi sefalet... Eski ar- kallişiarini kaybetmişti. Başına birde yeğeni musallat olmuştu ve elinden çekmediği kalmıyordu. Fakat onu ümitsizlik ve yeisin içine gömen asıl felâket sağırlığıydi. Kulakları büsbü- tün işitemez bir hale gelmişti ve bu onu çıldırtacaktı. Kulaklarında, bey- ninde müthiş acılar duyuyor, gitgide yeise düşüyordu. Hayatının sonlarına doğru (Beethoven) i ziyarete giden (Schuppanzigh) çok acı bir sahneyle karşılaştığını söyler : Beethoven eline aldığı bir demiri bütün şiddetiyle yere vuruyormuş, gayesi çıkan sesi işite- bilmekmiş ve buna muvaffak olamı- yormuş. u eşsiz ıstırabı yaratan esraren- giz hastalık hakkında bir yığın fikir yürütüldü. Fakat bir neticeye varıl- madı ve sebebi anlaşılamadı. Bütün işitmek hassasını harap eden bu fe- lâket nasıl olmuştu da en büyük mu- siki şaheserlerinin vücuda gelmesine mâni olmamıştı ? Bu sual de zihinlerde daima cevapsız kaldı. (Beethoven) 1799 senesinden son- ra herkesten kaçmıya başladı, sağır- lığını saklamak istiyordu. O sene (Wegeler) e yazdığı bir mektupta: «Biraz uzakta olsam, ne âlet ne de insan sesini duyabiliyorum. Yanımda biraz yavaş konuşulsa işitmiyorum. Bir ses duyuyorum, fakat kelimeleri anlıyamıyorum. Yüzüme karşı bağır- dıkları vakit çok hiddetleniyorum /> diyordu... Böylece 1815 den 1826 ya kadar (Beethoven) insan dehasının. hiçbir zaman vücuda getiremiyeceği hayret verici muazzam şaheserleri besteledi. Bunların arasında /X uncu senfoni'nin en son kısmında koroya (Schiller) in (neşe) yi haykıran bir şiirini söyleten (Beethoven) bütün hayatında istedi- ğini yapmış oldu: Neşeyi terennüm etti... Neşel Istırabı yenen, insanı kurtaran neşe! İlâhi neşe... Nihayet 26 Mart 1827 de bir kar fırtınasının her tarafı altüst ettiği bir ünde, gök gürültüleri arasında (Be- ethoven) hayat sırasını savdı. PN li