kının self-detennination hakkı esas tutularak bir çözüm yolu bulunması üzerinde anlaşmaya varıldığı ve bu- nun için Nasırın Makariosa mümkün olan her çeşit yardımı yapacağı belir tümektedir ama, bu, Makariosun Ka- hireye giderken beklediği şey değildir,.. Gerçekten, Makarios oOMısır baş- kentine hareket etmeden önce Lefko- şedeki ram gazetelerinin yazdıklarına bakılırsa, Papaz Kahire görüşmeleri sırasında Nasırdan Kıbrıs rumlarına ram uçaklarına Mısırdaki lerinden faydalanma müsaadesi parmaya çalışacakta. Rum gazeteleri, Mısır hava üslerinden faydalanacak uçakalrın Kıbrıs değil fakat yunan uçakları olduğunu o gizlemeğe lüzum bile görmüyorlardı. Bilindiği gibi, u- zun menzilli uçaklardan yoksun olan yunan hava kuwvetleri gerektiği Za- man ve ânında Kıbrısa ulaşabilmek için büyük güçlük çekiyorlardı. Eğer Mısır Matoariosa üs vermeye razı o- lursa, bu güçlük ortadan kalkacak, yunan uçakları kolayca Kıbrısa uçabi- leceklerdi. Papazın umduğu ve bulduğu Kahireden gelen haberlere göre, Ma- kariosun Oo Mısır hava üslerinden faydalanmak dileği, (oNasır üzerinde bir soğuk duş tesiri yapmıştır. | İşin doğrusu, ötedenberi bütün gücüyle Or ta Doğudaki yabancı üslere yüklenen ve bunların bir an önce tasfiye edil- mesini isteyen Nasırdan kendi top- raklarında yabancı bir ülkeye üs" ver- mesini beklemek, basiretsizliğin tâ kendisidir. Fakat Makarios, bu basi- retsizliği göstermiştir. Papazın Kahi- rede kırdığı' ikinci pot da, oradaki ram topluluğa yaptığı konuşma sıra- sında söylediği sözlerdir. Şimdiye ka- dar Kıbrıs bağımsızlığının şampiyonu olarak görünmekte fayda uman Ma- karios, Papandreu ve Grivasın giriş- tikleri Enosis arttırmasında geri kal- mamak için, Kahirede nihayet bakla- yı ağzından çıkarmış ve asıl amacın Enosis olduğunu söylemiştir. o Oysa YURTTA OLUP BİTENLER Nasır, Kibrisin Yunanistanla birleş- mesini ve böylece NATO'nun Akde- nizin göbeğine kadar girmesini en bü- yük üzüntüyle karşılayacak insanla- rın başında gelmektedir. Nasırın Kıbrıs konusunda gözönün de tuttuğu ilk amaç, Adadaki İngiliz üslerinin tasfiyesidir. o Gerçi şimdiye kadar kimse - tabii Sovyetler Birliği ve onun dümen suyundan gidenler dı- şında. bu konuyu ortaya atmış değil- dir ama, bu konu önünde sonunda kendiliğinden suyun yüzüne vuracak- tır. Nitekim Nasır, Kahire görüşme- leri sırasında özellikle bunun üzerin- de durmuştur. Mısır Devlet Başkanı. Kıbrıstaki İngiliz üslerini İsralle kar- şı girişilecek bir arap hareketine kar- şı dikilmiş en büyük engel olarak gör- mekte ve bu engeli ortadan kaldırma- ya çalışmaktadır. Oysa şimdi bir de, Enosis gerçekleşecek olursa, o zaman Nasırın karşısına iki ingiliz üssü de- gil, bütün bir NATO dikilecektir. Fa- kat Makarios, kendi dâvası için adam kazanmayı düşündüğü bir sırada, Nâ- Karmakarışık Bir Vietnamın Hatırlattıkları Vietnam daha bir yıl dolmadan üçüncü "başarılı ihti- lâl"ini yaşıyor. Kasımda amerikalılar General Minh'e Ngo Dinh kardeşleri devirtiyorlardı. Ocak sonunda Ge- neral Khanh amerikahların desteğiyle General Minh'in elinden iktidarı aldı. Bugün General Khanh öğrencilerin önünde kudretini terketmiştir. Memleket tam bir karı- şıklık içindedir ve keşmekeş bu talihsiz (Güney Doğu Asya memleketinde kol gezmektedir. Yarının ne getire- ceğini ise hiç kimse bilmemektedir. Bu, bir sürpriz değildir. Bakınız, Kasım 1963 ayının oAKİS'i ne diyordu: "Saygonda cereyan eden Saray Faciasının Amerikanın prestijini yükseltebileceğini, hiç kimse sanmamalıdır (...) Ama amerikalıların bunda hiç kabahatli olmadıklarını söylemek imkânı yoktur. Bu Vietnam Meselesi tamamı - le pisipisine çıkmış, hislerin üzerine benzin dökülerek alevlendirilmiş, bunun neticesi çığ gibi büyümüş ve bir Sağırlar Diyalogu neticesi, en hazin şekilde son bulmuş- tur. Ama cila biraz kazıldığında hadisenin yaratılma- sında yaklaşan amerikan seçimlerinin tesirini sezmemek mümkün değildir (...) Amerikan seçimlerinde hasımlar birbirlerini yenmek için hiç bir sahanın istismarını sa- vaş dışı bırakmamakta, en tehlikeli ve çok kimse için ha- yati önemdeki hususları bir çocuk dikkatsizliği, kayıtsız- lığı ile ele almaktadırlar. Halbuki Batı Dünyasının, bu dünyanın lideri Amerikayı bir kayıtsız (o çocuk gözüyle görmeye tahammülü yoktur. Amerikanın Vietnamda Ba. yan Nhu'ya karşı kazandığı zaferi, daha hadisenin ikin- ci gününde bir Pyrrhus Zaferi oluvermiştir. Şimdi dün- yada pek çok kimse Amerikaya biraz daha fazla şüp- heyle bakacak, ona daha az güvenecek, belki bir gün bir kaprise, bir basın balonuna, bir seçim savaşına feda edi- leceği inancı içinde kendisine yedek politika arayacaktır Amerikanın (böyle sebeplerden) tutup da binlerle mil uzaktaki bir memleketi can evinden vurması har halde vicdanları isyan ettirmeyecek bir olay değildir." Bakınız, ondan bir hafta sonra çıkan AKİS ne di- yordu: "Diem'in bu şekilde gidişiyle Vietnamda - ame- rikalıların tabiriyle- bir "vacuum—boşluk" teşekkül et- tiği muhakkaktır. Bu boşluğu doldurabilmek Amerikadan, maalesef takatinin üstünde- bir meharet isteyecektir ki Saygondaki darbeyi izaha yelteniş tarzı Washington'un bir takım milletlerin hislerini pek iyi anlamadığını bir defa daha ispat etmiştir (...) Güney Vietnamda bundan sonra ihtilâl olmaması lâzımdır. Zira bir yandan Di- em'in, bir yandan amerikanların ihtiyatsızlığı memle- keti öyle bir noktaya getirmiştir ki (oObundan sonraki ayaklanma mutlaka amerikan aleyhtarı, hattâ milliyetçi- lik kisvesini taşıyacak bir kızıl sokak darbesi olacaktır. Bunu herkesten iyi komünistlerin bildiklerinde hiç kim- senin şüphesi olmamak gerekir. Bunu önlemek nasıl kaabil olacaktır? Bir takım mil- letlerle temas etmek, onları anlamak "takt" isteyen bir iştir. Bilhassa Avrupanın doğusunda kalan (kıtalarda amerikalıların bunu bildiklerini söylemek zordur. Hatta amerikalılar bundan dolayı Fransa, İngiltere gibi mem- leketlerde bile kendilerine düşmanlar bulmak mehareti ni göstermişlerdir." On ay evvel yazılan bu satırlar ve işte, bugünkü Vi- etnam! Kehanet mi? Hayır. Sadece amerikalılarınkinden da- ha doğru bir teşhis! AKİS/9