" T ürkiye, İran ve Pakistan arasında esmeye başlayan hava dünyanın bu bölgesinde mutlaka derin akisler yaratacaktır. Bundan kimlerin memnun olmayacağını keş- fetmek zor değildir. Huzuru kaçacak olanların başında, Başpiskopos Makariosun silâhçıbaşısı Nasir gelecektir. Mısırı bir dünyanın merkezi, kendisini de bu dünyanın lideri yapmak hevesinde olan ihtiraslı Albay elbette ki aynı bölgede bir başka dünyanın kurulmasını hoş karsı- lamayacaktır. Nasır sadece arapları kendi bayrağı altında toplama- ğa çalışan bir lider değildir, Nasır, bunun çok üstünde bir hevesin peşindedir, Bütün Afrika ve Asyanın az gelişmiş milletleri Nasırın idaresi altına girerlerse Nasır araplar üzerinde daha fazla tesire sahip olacaktır, Nitekim bun- dan dolayıdır ki Nasır, Kahireyi sık sık milletlerarası gös- terişli bir toplantının sahnesi haline getirmekte ve dün- yanın gözünü Misir başkentine çevirmektedir. Şu anda bile Afrikalı liderler Kahirede toplantı halindedirler, Af- rikalı liderlerin bir bakıma çocuk gibi olduklarını, şata- fatı ve gösterişi, kendileriyle ilgilenilmesini pek sevdik- lerini Nasır bilmektedir. Onun için, misafirlerine ayrılan yerleri Mısırın albay diktatörü daima bizzat görmekte, eksiklerini tamamlatmaktadır. Nasırın kurmak istediği birlik, mensuplarının saflığına, çocukumsu taraflarına, tecrübesizliklerine ve yeni devlet olmus olmanın eksiklik- lerine dayanmaktadır. Simdi, aynı bölgede üç büyük, kuvvetli ve eski mem- leket kendi aralarında sıkı bir işbirliğine başlamış bulu- Üç Ahbap Çavuşlar nuyorlar. Türkiyenin, İranın ve Pakistanın Asya ve Af- rika memleketleri üzerindeki tesirleri elbette ki Mısırın ve Nasırın tesirinden fazladır. Fakat bu üç devlet, bir araya gelerek Asyanın ve Afrikanın üzerine ciddiyetle eğilmemişler, o iki geniş kıta İçin bir örnek ve lider yeri: ne geçmemişlerdir. Bugün, eğer aralarındaki sıkı işbirli- ğiyle yeni bir devre açabilirlerse büyük bir cazibe mer- kezi haline geleceklerdir, Pakistan güney doğu Asyada, İran Afganistanda, Türkiye kuzey arap memleketlerinde tesir sahibidirler, Eğer bugün kurulmak üzere bulunan Türkiye - İran - Pakistan işbirliği güzel meyvalar verir- se, bir çok memleket, siyasi veçhesinden çok iktisadi, 808- yal ve kültürel cepheleri kuvvetli bu işbirliğine taraf ol- mak için heves göstereceklerdir. Bu aynı zamanda, Orta Doğuda Nasırın şantaja kaçan baskısına karşı da bir al- ternatif olarak ortaya çıkacaktır. Unutulmması gereken bir başka nokta, bir araya ge- len üç memleketin batıdan yana olmasıdır. Fakat batının, kendisinden yana olanlardan ziyade ortalarda dolaşanlara prim verdiği intibaıın üç memlekette yaygin hale gel- mesi böyle bir işbirliğinin temelindeki harç yerine geçmiş- tir, Batının bundan alacak bir dersi vardır. Zira Nasır, batının bu zaafının yaratıp siyaset sahnesine saldığı bir prototiptir. Derler ki: «Hiç bir şey, başarı kadar başarılı değil dir», Üçlü işbirliği başarılı olduğu takdirde büyük bir kuvvet olarak ortaya çıkacaktır. O halde, simdi yapıla» cak iş o başarıyı gerçekleştirmektir. raşmaktadır, Fakat rantabilite hesap» ları bakımından bu projenin ne dere- c€Ye kadar gerçekleşebileceği heniz bilinmemektedir. Üç devlet Plânlama teşkilâtları arasındaki işbirliği “le ise, ticari Işbir- liğinde mahreç ve ham madde temini için üç devlet kalkınma plânları ara- sında bir koordinasyon sağlama amacı- nı MEM Grevler 1200 öfkeli adam atman, Güney-Doğu (Anadolunun uçsuz bucaksız bozkırları ortasın- da bir işik seli gibidir. Gece çok uzak lardan bu ısık seli, şalvarlı bir köylü kızı gibi görünür, Yaklaştıkça köylü kim silinir, yerini Okaranlık sularda sessizce ilerliven bir gemi silveti alır. Ratman çalışanların kasabasıdır. Bum- dan bir hafta öncesine kadar herke- sin yüzünde çalışmanın verdiği ese, hnzur okunurdu. Simdi iss endise. Yüz adaleleri kasılmıs, sininleri alabil- diğine gergin 12100 adamın bakısların. da bep aynı soru vardır : «— Bu bekleyiş daha ne kadar sü recek ?> Sendika yöneticileri <grev var» de mişler. onlar da bu kararn tereddüt süz uymuşlardı. Şimdi, doğunun sert rüzgârı, kızgın güneşi altnda kavrık* muş yüzlerini, iri nasırlı ellerine dik” miş, öylece bekliyorlar, Köşe başlamn- da, kahvelerde, yol kenarlarında Kik meleşen genç. yaşlı işçiler birhirlerine hep aym sinirli ifadeyle soruyorlar : «— Bundan sonrası ne olacak? Bu bekleyiş daha ne kadar siirecek ?> Bu sorunun cevabını, haftanın bas larımdâ: Salı günü Türkiye Petrolleri Ananim Ortaklığı Genel M'dür Yar dımcısı. Kâzım Akyol ; «— Bu bir prensip meselesidir. Ta” viz vermiyeceğiz, * bekliyeceğiz3 diye rek verdi. Türkiye Petrol İşçileri Sendikaları Federasyonu Başkanı Mehmet Kılıçın cevabı da Akyoldan pek farkı olma dı: 4£-—-.Biz de taviz vermiyeceğiz. Kad di durumumuz iyidir. Daha bir yi) da olsa beklişebiliriz.» İ Başbakan Yardımcısı Kemal Si tir ise grevin, başlamasından birkaç gün sonra verdiği bir demeç ile bu ka rarları adeta perçinledi : «— Jükümet, Raftwandaki greve müdahale etmiyecektir!> Böylece Hükümet aradan çekilmiş ve İki tarafı karşı karşıya bırakmış” tır. Getçi demokrasilerde sali grev an layışı bu olmak gerekir ama dürüm Batman olayında hayli farklıdır. Tür- kiye Petrolleri A.O, nın grev sebebiyle uğrayacağı zarar, uslında devletin 70 rarıdır. Ortaklık hissesinin büyük hir kısmının Hazineye ait olduğu dikkate alınırsa milyonlarca Jirahk bu zararın, giderek gene milletin omuzlarına yük lendiği açıktır. Biraz anlayış. atman Petrol Hafineri sinin. günlük istihsal hacmi 1200 varlı, Bam pet” rol <istihsalinin değeri ise 18 bin de lardır. O halde grev 'Türkiyeyi, her gin 1S hin dolarlık istihsalden mabrum bırakmaktadır, Ru, “simdilik böyledir. Grevi uzaması halinde zarar daha da artacaktır: Zira eldeki ham petrol st ku tükenmek üzeredir ve hu stokun bitmesi sönucn yabancı petrol şirket leri, dışandan hergün 18 bin-dolarlık hanı petrol ithal etmek zorunda kala* caklardır. Böylece bir yanda yüz. bin lerce dalarlık döviz kaybı, öte yandan dü gene yüz binlerce, dolar değerinde istihsalden mabrumiyet, Batman gre vinin mali portesini teşkil etmede. Ba derece önemli bir problem kar sısında, salt grev anlayışını bir yana bırikarik, meseleye doğrudan doğru” ya müdalmle değil ama hiç değilse bir takım uzlaştırıcı yollara gitmek Hi kfimet için bir.zörev halini almıştır. Bu konuda İlk akla gelen, Hüktmet vela