ele avuca sığmaz oto, anneyi her an peşinden koşmağa zorlamağa başlar. Gürültücüdür, huysuzdur, herşeye el bezdirir. Bu, neden böyledir? Çocuk gerçekten küçük bir canavar olmaya oğru mu gitmektedir? Hayır, çocuk yalnızca, çok masumane, İ keşif hareketine çıkmıştır. ramazlık gibi gelen şey. yalnızca öğ- renme çabasıdır. Çocuk için bu devre, büyük değişiklikler devresidir. e Gerçi bedenii gelişmesinde hafif bir yavaş- lama olmuştur ama, buna mukabil ze- kisi, duygusal hayatı son süratle ge- lişmekte ve iradesi teşekkül etmekte- dir. Yâni iki yaşındaki çocuk yeni bir oluşa, kişiliğini kazanmaya doğru git- mektedir. Bu gelişmeleri yapabilmek için sıçrar, atlar, herşeyi eller, herşe- yi tanımak, bu.dış dünyaya ,artık sa- vuştuğu yürüme kaabiliyetiyle bera- ber girmek, bu dünyayı fethetmek is- ter. Çocuğun zekâ gelişimi ile el ha- reketleri arasında büyük bir münase- den vazgeçilmiştir. çoğu zaman yaramazlık dediğimiz şey çocukta çok tabii bir gelişim netice- si meydana gelen haldir. Çocuğun ni- yeti büyüklerini çileden çıkarmak de- gil, büyümektir. Bu devrede, bu hal- leri göstermeyen çocuk normal gelişi- mini yapamıyor demektir. Asıl endişe verici durum da işte bu durumdur. İkinci yaşta çocuğun duygusal ha- yatındaki gelişim, o özellikle, çok ö- nemlidir. Çocuk bu yaşta daha çok se- vilmek ve ilgi merkezi olmak ister. Bu yaşta çocukta çok kuvvetli bağlar te- şekkül eder. Anarbaba sevgisi en kuv- vetli bir bağdır. Çocuk, annesi ve ba- lamazsa huysuzluk eder, İlgiyi bu su- retle üzerinde toplamağa çalışır. Me- selâ, bu yaşlarda çocukların tipik tep- kileri vardır: Anne ile baba konuşur- ken araya girer, elleriyle anne ve ba- balarının ağızlarını kapatırlar, gazete okuyan anne veya babanın gazetesi- ne musallat olurlar. Bunlar sebepsiz hareketler değildir. Çocukta iradenin gelişmesi de çok önemli bir olaydır. Yeni doğmuş ço- cuk için kendisinden başka alem yok- tur. Çocuk ancak iki yaşında kendi- sini diğer eşyalardan ayırdedebilmekte- dir. Bunun için de kişiliğini, belli et- mek ister ve büyükler, aynı anda on- dan başka bir talepte bulununca, ço- cuk inat eder. Meselâ, "Ayakabıları- nı çıkarma!" sözünü duyar duymaz onları çıkarıp atan çocuk, şahsiyetini belli etmek istemiştir. İlk Adım Bugün dünya meseleleri ile ilgili birçok araştırma ve etüd teşekkülleri, tal- kınına çabasında olan memleketlerin, planlı kalkınmayı kabul ettik- ten sonra, sistemli bir çalışma ile ekonomik, sosyal ve hatta, tabii bütün güçlükleri ve banlara bağlı kaderlerini yenebileceklerini rakkamlar ve müs- pet sonuçlarla ispat etmeye çalışmaktadırlar. Raporlar, gerçekten de eko- nomik yönden geri kalmış memleketlerin kalkınmasının bir hurafe olmaktan çıktığını ve çalışına ile mucizelerin başarılabileceğini göstermektedir. Bu memleketler, bir yandan tarım sahasına getirecekleri modern teknik metod- larla gizli işsizliği yenip, tarımı daha verimli bir hale sokacaklar, bir yan- dan endüstri ve hizmet sahasında büyük yatırımlar yaparak yalnızca tarım memleketi olmaktan çıkacaklar, böylece gelişmenin ilk şartını tahakkuk et- tirecekler, nakliye sistemlerini, irtibat sistemlerini ıslah edecekler, sağlık hiz- metlerine, sosyal hizmetlere ve bütün diğer hizmetlere yeni bir yön vere- cekler, erozyonla savaşacaklar, toprağı suya ve eski, yeni bütün endüstrileri lüzumlu enerjiye kavuşturabileceklerdir. Bütün bu büyük islerin başarılmasında, ekonomik yönden geri kalmı memleketlerin karşısına çıkan tek büyük düşündürücü torluk, tek köstekle- yici faktör, personel kıtlığıdır. Memleketlerin kalkınmasında "yetişmiş insan" ve bunu sağlıyacak olan eğitim, işte bundan ötürüdür ki bugün planlı kal- kınmanın en önemli meselesi olmuş, "insan yatırımı" deyimini kazanan okul- lar ve bu okullarda uygulanan sistemler etüd ve araştırma teşekküllerinin başlıca kaygusunu teşkil etmeye başlamışlardır. Ekonomik yönden geri kal- mış memleketlerin hepsinde öğretim sahasında dikkati çeken şey, teknik öğretime yeteri kadar önem verilmemiş olmasıdır. Bu memleketlerde klâsik tahsil çok daha fazla revaçtadır ve ol bu yönden bir elit zümrenin elinde , çocuklar, aileler ve sistem tarafından zorla klasik bilgilere doğru itilmektedirler. Bu hal, ilgililere göre geri kalmış memleketlerin kal- kınmasını köstekleyici en vahim faktördür ve süratle ele alınmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığ bir süredir, bu dâva üzerinde çalıştığı bilin- mektedir. Memleket gerçeklerine cevap veren ve okumayı gerçek anlamında köye kadar götürüp, yaşadığımız hayatta faydalanabileceğimiz bilgiler verme şeklinde ele almak, artık öyle görülüyor ki, amızın da, daha uzun vadeli olmakla beraber, kaçınılmaz bir şartı olmuştur. İmei bunun başa- rıyla tahakkuk ettirilmesi aynı zamanda "aile"de zamanımıza bir zih- niyetin doğmasına ve eski fikirlerin, eski inanç ve düşüncelerin yenilenmesi- ne bağlıdır. Türk ailesinin, çocuğunu hayata hazırlama tarzı henüz Miçbir reform ge- çirmemiş ve eski "paşazade" zihniyetinden de kurtul: . Bizde genel olarak, çocuk, titr sahibi olmak, diploma almak, "büyük la olmak için okur. Büyük adam olmak demek, belirli birkaç mesleğe girmek demektir. Bu- nu beceremiyen çocuk ise okuyamamış, adam olamamış çocuktur. Çocukları- mızı, bu zihniyet içinde, çoğa zaman b: yacakları sahalara itmekte, onları ezberci, nazari kişiler olarak yetiştirmekte, gerçek öğrenme zevkini on- lara tattırmadan, onları bunaltmaktayız. uki evdeki en küçük işlerden başlıyarak, onlara birşey yapmayı ve başarmayı öğretmeli, onları küçük taş- tan klâsik ve müphem bilgilere doğru değil, yaratıcı, pratik, verimli çalışma- lara doğru itmeliyiz. Bir süredir Ankara kolejinde Okul-Aile Birliğinin, Türkiye Ruh Sağlığını Koruma Derneği ile müştereken tertiplediği filmi konferansları izlemekte- yim. Yabancı ülkelerde çevrilmiş olan bu çok ilginç filmlerde dikkatimi çed- ken başlıca nokta, anne ve babaların, küçük il gocer aşılamağa çalıştıkları, iş yapma, iş başarma sevgilidir a büyük yaşlar- da, yeni bir zihniyetle çalışabilmek li ki, çok in küçük yaşlarda ailede verilecek olan eğitime bağlı kalacaktır. İlk adım daima aile çevresin- de atılır Jale CANDAN AKİS/29