HAFTANIN İÇİNDEN DURUM Siyasi affın memlekete huzur mu, yoksa huzursuzluk mu getireceği tartışması neticeye bağlanmış bulu- nuyor. Bu konu, Türkiyenin bütün ciddi meselelerinin üstünde, siyaset hayatının mihrak noktalarından biri haline gelmişti. A.P. ile Y.T.P. bunu sağlamanın yarışı içindeydiler. Kütlelerin bundan başka gayesi bulunma- dığı propagandası yürütülmekteydi. Buna karşı hiç bir geniş zümrenin, teşekkülün, müessesenin vaziyet almayacağı, bunu kabul edeceği, benimseyeceği söylen- mekteydi. Siyasi affı sadece bir avuç kinci insanın en- gellediği yayılmaktaydı. Buna inanan, bu havaya ar lanların çok olduğunu kabul etmek lâzımdır. Bu, mem- leketi idare etmeyi güçleştiriyordu, asıl işlerin üzerine eğilmeyi imkânsız kılıyordu. Milletin her şeyi eliyle tu- tup gözüyle görmesine lüzum vardı. Celâl Bayar bunu yaptı. Siyasi affın memlekete huzur getirmesinin bir ba- sit şartı vardır. Aftan faydalananlar bunu bir atifet olarak kabul edeceklerdir. Köşelerine oçekilecekler ve oturacaklardır. Kendilerine karşı yapıldığına inandık- ları haksızlıkların tamiri yolunun adımı saymayacak- lardır. Bir adım, bir adım daha atmaya kalkışmayacak- lardır. Kaybettiklerini yeniden ele geçirmek için kâfi kuvvete sahip olduklarının delili (oaddetmeyeceklerdir. Geçmişin kapanmış olduğunu ve bir daha asla geri gel- meyeceğini, ellerine verilmiş dünyanın en büyük talihi- ni heba ettiklerini bileceklerdir. Memleketin kaderine yeniden hâkim olmaya heves etmeyeceklerdir. Bunların, beşer için kolay olduğunu, kimse ileriye süremez. Hatanı, günahını kabul edeceksin, ödediğinin, onun kefareti sayılması gerektiğine kendini inandıra- caksın. Memleketinin, milletinin iyiliğini o hislerinden üstün tutacaksın. Bu, en olgun, en basiretli, fikri sevi" yesi en yüksek insanların bile vermekte güçlük çeke- cekleri bir imtihandır. 27 Mayısta mahküm edilen ta- bakanın başındakilerin bu çapta olmadığının, biraz tec- rübesi olan herkesçe bilinmesidir ki siyasi affın huzur değil huzursuzluk getireceği gerçeğini ortaya çıkarmış- tır Bu gerçek şimdi doğrulanmıştır. Celal Bayar, hasta olduğuna dair bazı doktorların verdikleri raporun Adli Tıp tarafından tasdik edilmesi üzerine, tedavisinin evinde yapılması için bir belirli setbest bırakıldı. Ne oldu? Bunun, milletin ger- çek sevgisine Celâl Bayar sahip olduğu için Hükümete karşı kazanılmış bir zafer sayılması gerektiği (o ilan edildi. Buna bizzat Celâl Bayar inandı, hareketin bay- raklığını yaptı. İçerde tutulmasına imkan kalmadığın- dan dolayı çıkarıldığını bildirdi. Kendisini ve "beton duvarların gerisindeki ideal arkadaşlarını memlekete büyük hizmetler etmiş kimseler olarak ilân etti. Hak- kındaki hükmü veren mahkemeyi “şen'i bir müessese" diye karaladı. Milletin sevgisinin kendisiyle olduğunu göstermeye kalkıştı. Gaspedilen hakkını tekrar elde etmek için hangi kuvvetlere dayanmak niyetinde ol- Metin TOKER duğunun iki açık delilini verdi. Başına sarık bağlayıp üzerine maşlah geçiren bir tarikat şeyhinin sakalını öptü, onunla resim çektirdi. Üniformalı bir erle yanak yanağa gazete fotoğrafçılarına poz verdi. Adalet Partisi, Ea ve teşkilâtıyla "Eski Relsicumhurumuz * emrine girdi. ir kısım Yeni Türkiye Partisi mEBpuBlni, yarışta geri kalmamak için hizmet arzına koştular. Zafer alayları teşkil edi- lip şehirlere girildi. Gazeteleri, destanlar kaleme aldı- lar. Halkın, mehmetçiğin Bayara nasıl aşık olduğunu, ona ne sıcak, candan gösteriler yaptığını yazdılar. Ade- ta Napolyon Elbe adasından dönüp Fransaya ayak bas- mıştı. Bayarın karşılayıcıları "Eski Reisicumhurumuz" u 27 Mayısta yerinden eden kuvvetlere karşı yürekle- rinde besledikleri Hisler! dilleriyle ve elleriyle göster- diler. Sanki bir anda memlekete, millet hayatına hâkim olunmuştu. Sanki snüii ibreleri tersine çevrilmişti. Şa- şılacak tek taraf "Eski Reisicumhurumuz"un o niçin doğrudan doğruya Çankaya Köşküne çıkmadığı ve Ka- vaklıderedeki bir evde şimdilik ikameti tercih buyurdu- ğundan ibarettir. Bunlar hayret uyandırmış değildir. Eğer Celâl Ba- yar sakin ve vakur tarzda Cezaevinden çıkıp evine ses- sizce dönseydi ve tedavi altına girseydi hayret uyandı- rırdı. O zaman, siyasi affın memlekete huzur getirme- yeceğini söyleyenler haksız çıkarlardı. Bu, aslında, memnunluk verici bir haksız çıkma olurdu ve bir takım ıstırapların dindirilmesi kolaylaşırdı. Ama adamın o adam olmadığı, memleketteki kuvvetler dengesi hak- kında hâlâ hiç bir şey bilmediği, gözü hınçtan, gasp- edilmiş olduğuna inandığı mevkiine tekrar oturmak hırsından dönmüş bulunduğu tecrübe sahipleri için or- tadaydı. Şimdi bu, herkes için ortaya çıkmıştır. Celâl Bayarın devlet adamı çapı bundan ibaret bulunmasay- dı, başka türtü davranacak ruhi ve fikri seviyede olsay- dı eline teslim edilmiş sapasağlam bir Demokrasiyi bir 27 Mayısla bitirir miydi? Dersin ki: "Millet benimle beraberdir". Millet sahi- den seninle beraberdir, tamam. Mesele yoktur. Ama milletin içinde seninle beraber olmayanlar mevcutsa, işte onlar kalkarlar, böyle "Ne münasebet? Biz sana karşıyız ve ebediyen sana karşı olacağız" derler. Der- . Sahiden itirazları yoktur, tamam memleketin sağlam kuvvetlerinin sana. senin bayraklık ettiğin harekete, onun altında yatan zihniyete itirazları varsa sürdüğün bir günlük sokak saltanatından sonra havaya derhal onlar hâkim olurlar ve uğradıkları ha- karetin hesabını sorarlar. Herkes koyun gibi, başını, havaya kalkmış intikam satırının altına uzatacak! Elin- de kuvvet, yüreğinde şevk, güç ve iman varken. Buna inanmak, bu, temel üzerinde politika yapmak için insanın bir Celâl Bayar olması lâzımdır. Celal Ba- yar Türkiyenin politika hayatını zehirleyen siyasi af çıbanının, istemeden, bütün irinini akıtmıştır. AKİS/7