YURTTA OLUP BİTENLER, yişlere tevessül ettiği takdirde çok müessif hadiseleri önlemek imkânı kalmayacaktı. Hükümlü Celâl (o Ba- yar ya hükümlülüğünü bilecekti, ya da bu ona, anlayacağı dille bildirile- cekti. Muhafız Alayının bir bölüğü ta- rafından beklenen Anıt (oKabir, zi- yaretlere kapatıldı. Pazar sabahı An- kara, Emniyet Müdürü Celâl Baya- na evine gitti ve vasisi -kızı Nilüfer Gürsoy- adına Ahmet İhsan Gürsoya tebligatta bulundu: Bayar bir yere gitmek istediği takdirde iki saat ön- ceden haber verecekti. Emniyet Kuv- vetleri aksi halde sorumluluk taşıma- yacaklardı. İstiklâl caddesinde asker Elele, kolkola Kulağa kar suyu pazar sabahı gazetelerini (açanlar Askeri Şuranın tebliğini ciddi ga- zetelerin manşeti olarak (gördüler. Kendilerine "Kuyruk Basın" deni- lince kızan, ama Celâl Bayar Edebi- yatıyla bunu hak ettiklerim belli e- den gazeteler daha ziyade "Eski Rei- sicumhurumuz" un halk ve bilhassa "Binlerce Mehmetçik" tarafından nasıl karşılandığının, bunların Onu nasıl koruduklarının resimli hikâye- leri ve Bayarın gezi programıyla do- natılmıştı. Bu yüzden hem A.P. de, hem de Bayarın evinde işin ciddiyeti pek iyi anlaşılamadı ve kuvvet gös- terisi hevesi devam etti. Ancak Ce- lâl Bayar, evinden çıkmamayı, daha İhtiyatlı buldu. Buna mukabil ( gös- AKİS/16 terişli bir kaç ziyaret kabul etti. İki pot kırdı: Yassıada Mahkemesi hak kında "Seni bir mahkeme, mahkeme değil müessese" gibi bir tâbir kullan- dı, Menderesi "Büyük ve kiymetli şehidimiz" diye andı. Bunun ikinci- sini A.P. li gazeteler iftihar ve gu- rurla verdiler, ilk itham ise daha zi- yade tarafsız gazetelerde çıktı. A.P. ye gelince, büyük bir ca- kayla Askeri Şuranın tebliğine bir mukabil tebliğle cevap verdi. Aske- ri Şura haddini bilmeliydi, Güven- lik Konseyine böyle bir teklif yap- mak yetkisi yoktu. Çizmeden yuka- rı çıkmıştı. A. P. Celâl Bayarın gi- riştiği (o hareketlerin tansiyonu ne okadar eri farkında görünmüyordu. Bunu, o ak- şamüstü, A.P. Genel Merkezinin ö- nünde toplanan Gençlik haykırınca ve binayı taş yağmuruna tutunca an- ladı. Halbuki polis gerekli tedbirleri almıştı. Ancak, şahlanan o gençleri durdurmak kabil miydi ki.. Memleke- tin sağlam kuvvetleri, Celâl yaya taraftarlarıma ve - onları ortaklarının sandıkları gibi ll sahipsiz bulunmadığını göstermek azmiyle ve 28 Nisan -27 Mayıs ara- sının ruhuyla yeniden sokaklara Ba yarın, hâkimiyetini eline geçirdiğini sendiği sokaklara- odöküldüler. O günden haftanın ikinci yarısına ka- dar cereyan eden hâdiseler -A.P. İl lerin, mukabil gösteriye kalkışıp memleketteki gençleri komünistlikle itham edince Beyoğlunda ve Kızılayda yedikleri dayak gibi..- memlekete de, sokağa da kimin hakim bulunduğunu mü- kemmelen gösterdi. A.P. kendi yap- tığı "millet bizimle beraberdir" pro pagandaşına inanmış olmanın ceza- sını, tıpkı 27 Mayısta D.P. nin çek- tiği gibi çekiyordu. Zira millet ne Bayarın davranışlarını, ne de A.P. nin tıtumunu tasvip etmişti. Son çırpınışlar Yelkenleri (oOilk suya indiren Celâl Bayar oldu, Pazartesi sabahı Ce lâl Bayarın bir basın toplantısı ya- pacağı gazetelere haber verildi. Ba- yarın evine gidenleri bir (o sürpriz — N gericileri püskürtürken bekliyordu. Alt katta bir saat ka- dar bekletildikten sonra Bayarın iki fedaisi -Yassıada hükümlüsü eski pehlivan Hamido ile Kavaklıdere semtinin iyi tanıdığı Âdem- tarafın- dan yukarıya e saşe rında evin sabihi, avukat Yılmaz Şa- hinalpi buldular ve pek mir Şahinalp, bir gün önce gençler tara- fından, A.P. Genel Merkezinden son- ra kendi evinin de taşlanmasını pro- testo etmek için toplantıyı tertip et- mişti ama, şaşkınlıktan bir söyledi- 8i bir söylediğini tutmuyordu. O ka- dar ki bir gazeteci dayanamadı ve "Bu, sizin ilk basın toplantınız mı- dır?" diye sordu. Gülüşmeler oldu. Fakat toplantının asıl gayesi da- ha sonra, Bayarın özel doktoru Re-