miyle suçsuz mudur sanıyorsunuz? Bu davaların tahkikat dosyalarını biraz tetkik etme imkanını bulsanız, belki başka türlü (düşüneceksiniz. Kadını yalnızca bir dişi gibi gören erkek suçludur, kabul. Ama, büyük şehirlerimizde bile yalnız dişiliklerini geliştirmekle meşgul kızlarımızın, di- şilikten başka birşey düşünmiyen ba- zı kadınlarımızın bu meselelerde hiç mi suçları yok? Mesleğe yeni atılmış bir avuka- tım. Bu tip davaları alma cesaretini gösterdim, çünkü ağabeylerimiz bun- ların davalarını almaktan bile çekinir- ler. Bu sayede pek çok şey öğrendim. Bu suça idam cezası gerçekten gü- lünç olur. E. E. - İstanbul saretinizi tebrik ederim. Si- zin gibi düşünen, fakat düşün- düğünü söyleyemiyen pek çok insan vardır. Hele, şu davaları reddeden tanınmış avukat ağabeylerinizin biz- lerle işbirliği yaptıklarından da emi- nim. Kişiyi tek başına ele alıp, me- selelerini tahlil ettiğiniz zaman o- nun için daima hafifletici (sebepler bulabilirsiniz. Adam öldürme vaka- ları ile ilgili tahkikat dosyaları san- ki daha mı başka türlüdür? Katil de çoğu zaman toplumun kurbanı değil midir? Dava kişinin değil, toplumun davasıdır. - Çünkü hürriyetlerimizi tehdit etmektedir. Çünkü yarattığı psikolojik etki yalnız (kurbanlarını değil, bir kitleyi yakından O ilgilen dirmektedir. Dava bu yönden ele alınmalıdır. Rize gibi geçmese" dediniz, geçti gitti bile.. oIrza tecavüz o- laylarına gösterilen tepkiye ne oldu acaba? Acaba, tesadüfen suçlar hep o günlerde mi işleniyordu, yoksa me- sele bir gazete mizanpajından mı i- baretti? Bir meraklı - Ankara K” ne derse desin, dünyada en bü- yük kuvvet modadır ve en az za- rarlısı da Paristen çıkanıdır. Sosyal konuların zaman zaman moda hali- ne gelmesini anlamak pek de çetin bir iş değildir. İlgi çekici yeni bir olay bazen müzmin hastalıkları ateş- ler, ama tıbba ne dersiniz? Zaman gelir, herkes kanserden mustariptir; zaman gelir, herkes apandisitten ameliyat olur. Yalnız mustarip olsa- lar, yalnız ameliyat masasına yatsa- lar yine neyse, modaya uydular de- riz, ama bol bol da ölürler. Galiba fazla reklama gelmiyor! -Şimdi yapacağın şey çamurdan pastayı yemekten ibaretti. Ona öyle emek verdi ki... Duygu Duvarı (Guyucularımdan mektup almaya başladıktan sonra, "keşke insanlar bi- raz daha az duygulu olabilselerdi" diye düşünür oldum. Anlaşılıyor ki çoğumuz, hayatımızın direksiyonunu "duygu" dediğimiz büyük kudre- te kaptırmışız. O, bizi dilediği yöne sürükleyip duruyor. Gerçekten de duygu, sağduyuyu, mantık ve muhakemeyi, zekâyı, aldı, olumlu çabaları bir solukta yok edebilir. Fazla duygu bazen insanı duygusuzluğa da ite- bilir. İnsanlar kör duygu duvarlarını biraz aşabilseler, çok yakınlarında, kimbilir ne güzel şeyler görecekler, neler yapabileceklerdir. Bu sözlerim sa- kın duygusuzluğa övgü sayılmasın. Eğer insanoğlu duygusuz yaratılmış olsaydı yeryüzündeki fonksiyonlarını oyerine getirebilir miydi? Ama fazla duygu ile duygusuzluk arasında bir de ölçülü duygululuk vardır. Duygu hayatımızı akıl ve mantıkla, muhakeme ve sağduyu ile beraber yürütmek zorundayız. Hele toplumla ilgili konularda memleket mesele- lerinde bu ölçüyü bulmak, bizim için bugün en önemli bir dava halini almıştır. Sıhhatsiz bir duygu, çok yakın bir tarihimizde, toplumumuzda hırsızlığı, nüfuz ticaretini, ödevi kötüye kullanmayı, çeşitli dalavere cambazlıklarını birçok vatandaşlara hoş gösterecek kadar tahribat yap- mıştır. Bu, değer ölçülerinin duygunun etkisi altında, kaybolması de- mektir. Gene duygu, son günlerde, ölçülü bir siyasi affın mânasını ve değerini lüzumsuz yere büyütmüş, memleketin havasım bozma istidadı- nı göstermiştir. Gazetelerimizin, hatta affa karşı görünen bazı büyük gazetelerimizin, tahliye günü ve tahliyeden evvel, sayfalarının en baş köşelerini kaplıyan "göz yaşartıcı" rejim ve röportajlar, bence haber verme ödevini çok aşmış ve duygu satışı halini almıştır. Roket devrindeyiz. Eloğlu fezada tur atıyor. Biz de artık dünyamı- zı örten şu kör duygu duvarını aşsak, ölçüyü bulsak.. AKİS/33