SİNEMA rin, vinçlerin ve diğer ceşitli aracların gürültüsünü almamak seyirciyi boş- lukta bırekıyor “Yalnızlar Rıhtımı”nda Amerikan filmlerini hatırlatan yaimnız bir kişi var, Verdiği emirler, takındığı tavır- şüphe yok. Yalnız kabadayılığını gos- ternrek icin sık sık “ulan” ve * b ' ke- limelerine baş vurması üstünde bir seviyeye uıaşan diyalog, yerli fılmle- rimizin a “Yalnızlar Rıhtımı” nım belirli bır üsmnlük taşımasını sağ- lamaktadır. Ne yazık ki duhlaj hata- ları seyircinin bu diyaloğgğu ve hıkâ- yeyi rahatça takib etmesxine imkân bırakmıyor. Filmde herxkes kendine has dağı- nık oyunu ile yerli fxlmlcrde gör- ettlğmı söylemek de sörün “Yalnızlar Rıhtımı"nda hiç ol- mazsa yalnız insanları canlandıran- ların oyununu disiplin altına aldığı iddia ed.lebilir. Rejisörün asıl başa- rısını da filmin başından sonuna ka- dar devam ettirebildiği — atmosferde aramak lüzumludur. Bir fitmdeki ha- vayı birinci sahneden en son sahneye kadar deva.m ettirebilmek her rejisö- ndan kalkabileceği bir iş de- ğıldır Lutfi O, “Yalnızlar Rıhtıma”nda bu başarının en yüksek noktasına çıktığı da aoy]cnemeı Hat- ta bu başarının bir tesadüf neticesin- de elde edildiği bile ileri sürülebılır. Çünkü hemen hemen her sahne aynı ağır tempo ile devam etme ve nâ- diren hızlanan akış hikâyedeki yalnız insanların durgun slerinin kendili- ginden de ortaya çıkmasına sebep ol- maktadır ve kötü taraflarına Trağmen “Yalnızlar Rıhtımı” bizlere mühim bir noktayı hatırlattığı için bambaşka bir değer taşımaktadır. Yerli filmci- lerimizin bayafı Ve açık acık sahne- lerden kaçmarak oı'taya hakikaten iyi filmler cıkarmak icin ciddiyetle ça- lıstıkları bu filmde de belli oluyor. B uzun bir zaman sürmeyccck A.B. D Hollywovd'daki Buhran C Unm.k hayatta filmcilerin önüne eşitli meseleler çıkar. Bu mese- lele rin bazıları halledilir, bazıları da film cevirenlerin başına türlü çorap- U şartlarından — biridir. wood'lu filmcilerin önüne zılnlük me- se'elerden bam ir mesele çıkmış bulunuyor. Bazılarına gör bu mesele şimdiye kadar karşııaşımnla- riın en korkuncudur. Hollywood bun- dan on veya onbeş seme gonra cevTile- 22 Kalabalık bir sahne Yeni eleman yok!.. cek filmleri icin eleman yetiştirmedi- ğini nihayet anlamıştır. 'Televizyon denilen icadın sinenla- nın önüne ciddi bir rakip olarak çık- tığı güne kadar herşey yolunda gidı- yordu. Hollywood filmleririn ye televizyon filmlerinin almaya şıa- ması ortalığı karıştırdı. — Filmciliği kendilerme meslek seçenler yavaş ya- ona geçmeye başladılar. Meslek değişnrenler yalnız sanatkâr- la değildi. Rejisörler, — dekoratörler, terziler, film editörleri ve diğer tek- nik elemanlar da aynı yolu seçmekte bir mahzur görmemişlerdi. Netice son derece korkunç oldu. Filmcilikte bo- şalan yerleri henüz kendilerini göste- rememis teccrühesiz kimseler veya ka- biliyetsiz ımnsanlar doldurdu ve ortaya çıkan filmlerin seviyeasi — birdenbire düştü, Hollywood'da mali buhranla beraber sanat bakımından da bir buh- ran başladı. Bu durum daha birçok meselelerin meydana gelmesine sebep oldu. Her sene aşağı yukarı 600 film veren Hol- lywood'da 200 film çevrildiği zaman bile bazı palronlar “bu da iyi” demek- ten kendilerini alumadılar, Yavaş ya- vaş film çevirme —metodları değişti. Filmciler kusurlarını önmeı( için üç buut, sinemaskop, Todd - AO gibi u- suüller ve muazzam bir figüran kala- balığı ile scyirciyı avlama yolunu tut- tular. Fîde mevcut elemanlar azalmış ve buna rağmen yeni eleman yetiş- tirmek meselesi de hiç kimsenin aklı- na gelmemişti. Azalan kıymetli film- cıilerin arasında bPilhassa sinema için yetişmiş oyuncuların yokluğu kendini gösteriyordu. Sinema — yıldızlarının RÜn geçtikçe bulunması güç bir zan ine geldiğini <ü kimse saklamıyordu. Film prodüktör- leri mühim filmler için sanatkâr bul- makta güçlük çekecek kadar korkunç bir duruma düşmüşlerdi. Filmlerde oynamayı kabul eden yıldızların ekse- riyeti de bir senede iki filmden fazla- sını yapmak istemediklerini şaıt ola- rak ileri sürmekten kaçınmıyordu. Çünkü televizyonda aldıkları roller onlara daha rahat ve emin bir geçim yolu temin etmekteydi. Yeni eleman bulmak için filmci- lerin elinde hiçbir usul yoktur demek de doğru olmazdı. Büy' stüdyolar hâlâ “yıldız avcıları”"ndan istifade et- mekteydi. Bazıları da gençleri sinema için yetiştirmek maksadıyla mektep- ler kurmaya başlamışlardı. Bu mek- Century Fox” film şirketi tarafından New York'ta açılmıştı. Bütün bunlara rağmen sinemaya girmek isteyen gençleri kısa zamanda yetiştirmek, ,çeşitli filmlerde kendi- i seyircinin mekten kaçınıyorlardı. Bunun netice- sinde, hakikaten kabiliyetli gençler köşede kenarda kalmakta ve filmler- deki roller de yalnız meşhurlar ara- gında paylaşılmaktaydı. nemayı temelinden sarsan tele- vizyonun filmcilere yardımı hiç do- kunmuyor müuydu? Televizyonda ye- tişen bazı oyuncular, senaristler ve rejisörler arasında sinemaya atlayan- lar olmuş ve bu gibi kimseler yeni seç- tikleri sahada başarı da kazanmışlar- dı. Fakat sayıları gayet az olduğu için Hollywood'u techdit eden tehlikenin ortadan kalkmasına sebep olanıamış- la Hollywood'da sayıları azalanların arasında yalnız oyuncular değil, se- naristler ve rejisörler de vardı. Eski- den “Screen Writers Guild - Beyaz Perde Yazarları Birliği” yeni yetişen yazarlara miktarı az bir aylık verir ve onların tecrübeli yazarlarla bera- ber çalışmalarını temin ederdi. Bugün aynı birlik yalnız yetişmiş senaristleri etrafmda to pl makta ve yalruz onla- rın senaryo malarını sağlamak İ- çin yollar aramaktadırla Holiywood' da şöhret sahibi olmuş senaritslerin yenilere göz açtırmadığını sbylem ye artık lüzum yoktur. İş bulan yeni ya- zarlar arasında ise başka bir sahada kendmı kalamiyle tanıtmış olanlar vardır. Refjisörlere gelince, mesele yin aynı şekilde kendini göstermektedir. F"lm stüdyolarında çalışan rejisörle- rm ekser.yeti tiyatrodan, televizyon- ocuu n yetişmiş ahısla dır Bugün '0od' rudan doğruya rejlsör olarak çalışma- ya başlamak belki dünyanın en güç işlerinden bı aktadır. v ARİR, 18 KABIM nss