-— '_ıp—-qwı-'. yf < ha — ' $ e YURTTA OLUP BİTENLER Bininönü ilçe kongresinde söyledığî gu sözleri aynen tekrarlıyacaktı “—- D.P. den hesap sormak demek, Büyük Millet Mfeclisinden, dolayısıle Türk milletizrden hesap sormak de- mektir. Neyin hesabını sorecaklar? Halâ mı o devri yaşatmak istivorlar? saade etmiyecektir. 1950 de D. P. nin mükaddes bir sözünü altın harflerle yazmak gerekır Devri sâbık yarat- mıyacağı İdam sehpaları, vatandaş kanı ile mütlemma topraklar. Allah, hesap s0- racağız, sözünü söyliyenleri af etmez. Beddua etmek istemem ama C. H. P. w—â Dlae. D Yağma yok, Türk milleti buna mü- Meselenin Esası B ir “V(—Mup Hikâyeti” yaz aylarınd v İnişler ve çıkışlar güster2rek, siyaset hayat mızda traji-komik bit yer tultu. Piyesin epn sahnesi- nin bu haftanın sonunda Ankarada toplanszesk C. H. P. Meclisinde oynan- ması ve perdenin inmesi muhten'eldir. Herkesin tWünennisi, artık İktida- rın | nucusra'ı Namzedi olduğunda zerrece şüpha bulunraayan Ana Mu- hbai€fet partisinin kentdisine lavık bir finsi çıkarınasıdır. Mesele, blr çeşit politikac nm D l' içinde olduğu gibi -ve tatmmiylo aynı metodları kul- İnnarak- C. . İşinde de ikbal görüp göremiyeceğidir. Daha mülhimi, D. P. içinde ol uğu zihl C. H. P. içinde de hakkın, basiretin, aklı selimin sesinin, karşı taraf gürültu patırdı yapınca, lâf değiştirip “aman sıkı duralım” feryadını basınca, değişik esen rüzgârlara ve kendisini “günü geçirmekten ba—,lıa hemen hiçbir prensiy:le baxlı görmeksizin” dönüşler yapınca sinlp sinmiyeceğldir. Pek çok san . M. P. linin, tehlıke)l güfgdükleri haldı— “sgimdi bunların sırası değil, bir ölum kalım savayşı ve riyoruz. İktidara gelelim her meseleyi hallederiz. D. P. gibi olma.)ıı" dedikleri hiç kimsenin meçhulit değildir. Hattâ bunların, meselelerin açığa çıkarılmasını, suyun tortusu olmaksızın berrakkışmasını isteyen- lere, içten içe hak verrhekle hernbor. kızdıkları da bilinmektedir. Ama -tecrübe göstermiştir ki parti İktidara geçince, üstelik sırtlarına kudre- “tin hırkasım da giyen bu bir çeşit politil—amvla başa çıkmak son derece zor oluyor. Daha muhalefetteyken sinen öteki çeşit, yani her vasıtayı gu- ye uşrunda mubah göürmeyen politikacılar “lânet olsun” dh erek siyaset meydanını tamamiyle terkediyorlar ve onların uğraşmaktan bıkkınlık göstermeleri politikayı bugün D. P. içimdeki politika haline getiriyor. “Mektup hikâyesi” mnlıl)etlnden ziyade, aldığı şekil bakımından alüka çekicidir. Mesele işin başında, dudaklarda tebessüm uyandıracak bir çekezaeme, bir “hasımı iğveleme"”den ibaretti. C. H. P. nlı Sayın Gcnd Sekretcrlxdıı bu zararsız kusura biraz fazla lptlhl gösterdiğini ken- disini t.ınıxan hemen herkes bmr. “ln—an kusursuz olmaz” lâfı bu nevl- urlar !cln söylenn:iştir ve doğrusu tstenilirııe politikada, biraz ılqam.ıh mübalh dahi qnş ilabilir. Ama Sayın Genel Sekreterin kendisini savı uımıu. için tutfuğu yolu gbrme'c. itiraf etmek gerekir ki In- sanı derin derin duşun.lurmuştür. Bu olun, D. P. deki o aynı çeşit poli- tikacılar tarafından kullanıldığı unutulııınmnlıd.ır Sayın Kasım Gülekin tenakuzdan tenakuza düştüğü ve Icabında fütursuzluktan çekinmeldiği salit olmuştuc. Meselenin esası ve asıl tehlike işte buradadır. Zira altın- da kusım Gillek imzası bulunan ve Sayın Genel Sekreterin üzerinden atmak istediği mektubun Atlantik Teşkilâtı Sekreteri Mr. Roblinson'un eline geçtiği tebeyyün etiniştir. İzaha muhtaç husus budur. Bir parti, şüphesiz hizmetleri de çok olan ve üstelik karşı tarafın anıansız hücum- larına maruz bir liderinin fütürsuz hareke göz yumacak mı- dır, yummayacak mıdır? Yani D. P. lçînde galebe çalan fütursuzluk, C. H. P. içinde de ikbal görecek midir, görmiyecek midir ? Hasımları bıktırmak bir meseleyi sakız haline getirip orijlnnlilml- ni kaybetfirmek, saf kimselere “Amma da uzattılar” dedirtip, hafızalar- » biltün tenkitleri hissi saheplere bağlı e gayreti ve nihayet İşi haxmılıı ettirme.. Ama bizzat C. H. P İler meselâ “İnönünün başına atılan taş” vakasında D. P. 15 o bir çeşit politikacıların aynen bu yolu tuftuklarını görmemişler midir? Bunun aslında D. P. ye zarar verdiğini farketmemişler mldlr';' l"'ütursuı D. P. lilerin “Ne taşı? İnönü başını otomolıllln kapısına vurmuş” demeterin- deki gülünçlüğü ve g.ıdhl en gayer gmışlar mıdır? Slin:'di bu me- todların C. H. müsamaha lle kıırşılanıp karşıl madığını göster- mek ve “TAfı deği-rtlr.ne"nln orada da başarı kaz: zanmadığını or- taya koymak, kısaca giürültüye pabuç bırakılmşkııım mescleleri ele al- ma ce“aretinin bulunun bulunmadığını ispat etmek Ana Muhalefet par- tisi için bir prensip meselesi h.ıline gelmiştir. cı D. P. tecrübesi, bir | doğruluğunu Türk milletine ispat et- mlştlr- Yarın, çok geç ou)or —a - .- Sl' w | ! İ kgrşı taraftan -. H Hler, Allahtan bulurlar, Hesap sora- caklar, çıksınlar meydana. Gelsinler hesan sorsunlar, bakalım Türk mil: leti kimin hesabını soracaktır. D. P. İktidarının meşru olmadığından bah- scüiyorlar. Bu B. M. M. nin meşrü ol- madığını söylemek demektir”. Bu sözlerin alkışlanmasıyla şevki artan Samet Ağaoğlu, sözü hürriyet- lere ve basın hürriyetine getirmekte de bir mahzur görmemiş ve demiştir ki: “1950 den beri hangi hlülriyeti kıs- tık? Yalnız matbuatta küfür y edilmiştir. Bakınız hapishanedeki ga- zetecilere, yüzde 90'ı tekzidleri koy- madıkları yahut yanlış koydukları i- çin hapistirler. Bütün dünyava pervasız :lân ede- taotbumat hürriveti ta- zdır. Ak—,ım idd.a etmek baştan başa iftıradır' Ağaoğlu bu sözleri, kongreyi ta- kip eden geazetecilerin yüzünü -ama öfkoden değil- utanctan kıpkırmızı etmiştir. Zira Türkiyede basın hür- riyetlerinin olmadığını iddia eltmek, “baştan başa iftira” olduğuna göre “iftiracı” olmıyan gazeteci zor bu- lunacaktır. Hapishanedeki gazetecilerin yüz- de 90'ının tekzipleri koymadıkları ya- hut yanlış koydukları için hapiste bu- lundukları iddiası ise bir hatalı mü- şahede ve hesabın neticesi olmalıdır. Bugtin hapisteki gazetccıler'n yüz- de Wı tekziplerinden do! ğil, D. P. Genel Başkanının muvara- katı"la açılan dâvalar sonunda hepse düşmüşlerdir ve bu dâvaların iddia- neşriyat, hususi hayatını izinsiz açıklama gibi suçlar zikrolunmaktadır. Bolki de bu yüz- dendir ki, şimdi Samet Afaoğlu Ve arkadaşları, temelleri sarsılan Darti- lerini ilk seçimlerde sırtı yere gelme- sin dive, kuvveti günden güne artan C. H. P. alevhindeki tertiplere it'bar |zorunda kalmaktadırlar, şağıdan yukarı “C. H. i ka- patımz" telgrafları ceklırerık karan- I:kta yalnız kalan çocuğun korku ko- van ıslığını çzılmak ımımal D. P. bü- yüklerinin bugün muhtaç olduğu ma- vi bir'destektir. üsünde en ufak. cıddıyet eseri görülmemektedir. Munalefetin gayri meşru olduğunu zorlama bir mantık- la iddiaya fırsat bulan D. P. nin bu gayretleri C. H. P. de tebessümden başka bir his uyandırmamaktadır. Nitekim Geyiklide incelemelerde bulunmak üzere yola çıkan iki C.HP. milletvekiline — girişilen — tertiplerde bu gülünç devekusu zihniyetinin bü- tün tesiri burcu burcu — kokuyordu. Nitekim Pazar günü olaganüstü bir toplantı yapan CHP. Merkez İdare Kurulu, yayınladığı tebliğde, develm- AKİS, ££ EYLÜL 1959