16 Şubat 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

16 Şubat 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYA Büyük Tiyatro Wilder hayranlığı 937 1938 yılları arasında Thornton Wilder, "Our n" (Bizim Şehir) isimli sahne eserıyle Amerikalıların ve tenkitçilerin büyük — hayranlığını kazandı. 1930 senelerınde henüz ken- dini bulmağa başlay Amerikan tiyatrosu, vergilerin yukseklıgınden dolayı esaslı bir buhran geçirdi. Bu buhran birçok tiyatroların kapıları- nı kapamalarına, birçok tiyatro sa— natkârının işsiz kalmasına sebel du. Sinema, büyük bir hızla tiyatro— nun yerini işgal ediyordu Bu durum karşısında daha kalabalık bır seyirci toplulugunu tiyatroya çekebilmek i- çin seyirciyle asında daha ir temas temin edecek tiyatro pıyeslerı genç sahne yazarlarının ga- yesi halıne gelmıştı İşte Thornton n'ı bu şartlar altın- iş ve eser bakımından seyirciyle sahneyi temas halinde kıldığından sevilmiş, alâka çekmişti. Yazarın kaleme a " aldığı "The Skin of our lerine yerleşmiş, daha sonra O N ill'- in peşi sıra Tennessee Willia Wıl- liam Inge ve Arthur Miller' le bırlıkte tiyatronun olduğu kadar, sinemanın baş tacı edılmıştı Eserlerının sa- yısı pek fazla olmasa da kayla karşılanmış“, ra bet seyircinin Wilder'e karşı hususi bir sempati beslediği bir hakikattir. Dev- let Tiyatrosu da halkımızın Wilder'e beslediği derin hayranlıktan pek gü- zel ıstıfade ederek Amerıkalı yazana " isimli ikin- eserini de | iyatroda "Ra- mak Kaldı" adı altında sahneye koy- du. Yazarın bu eseri de tiyatroya bi- zim için henüz yeni olan bir takım kaideler getirdiğinden, ayrıca da fi- kir "Wilder'in ince zevki, derin kültü- rüyle beslendiğinden Ankaralı seyir- ci tarafından yine alâkayla karşılan— dı tiyatroseverlerimizin hayranlığı böylece biraz daha perçın— Kırılan hayaller akat bu, "Wilder'in her neviden eserinin aynı sempatiyle karşılana- cağı demek değildi. Harp sonrası, A- merikan tiyatrosu vergilerin yuksek liği ve sinemanın ezici kuvveti karşı— sında gene parlak bir duruma erişe- 30 T R O memişti. Harp sonrası Amerikan se- yırcısı müzikal komedileri, hafif sa- rleri, "farce"ları seviyor- du Fakat bu neviden eserleri de A- merikalıların tiyatro — tarihlerine if- tıharla kaydetmeleri — beklenemezdi. m "Wilder'in şimdi bizde "Çöp- çat an" namı altında temsil edılen "The Match Maker" isımlı "farce" da zaman zaman Amerıka— lıyı bir gece eğlendirip geçmıştı Ger- çı " "farce" nevinin iyi işlendi- Bi takdirde daha kalıcı olduğunu, her zaman, her memlekette, her türlü se- yirciyi kendine baglıyabılecegını id- dia ediyordu ama geçen hafta, Çar- şamba gecesi ' tan'in temsilin- seyircinin derin bir hayal kırıklığı içinde lduğu da aşikârdı. Şüphesiz bir çoğu temsil boyunca g lup eglenmıştı Devlet Ti- yatrosunun "Çöpçatan"ı sahneye kov- Melek Ökte Alaturka çöpçatan maktan maksadı da her halde halkı biraz güldürüp eğlendirmekti.. Ama gıdıklayarak değil.. Alaturka oyun merikalıların bizden nekadar fark- li şeylere güldükleri malümdur. Yaradılışları ve hayat şartları icabı bizden daha kolay güldükleri de ma- lümdur. Bu sebeble elinde bir kesekâ- ğıdi patlatılmış mısırla "Çöpçatan"ı seyretmeğe giden Amerikalı paravan arkasında saklambaç oynanmasına da güler, kahramanlardan her birinin sahnenin önüne gelip gözlerinin içine bakarak diskur çekmesine de, acaip kılıklı bir takım adamların masanın altına veya elbise dolabına saklanma- sına da.. Hele parası bol bir Ameri- kalının bütün vaka boyunca yeğeninin sevdiği adamla evlenmesine razı ol- mayıp da son dakikada ve bir an içinde sebebsiz fikrini değiştirmesini hıçbır Amerikalı yadırgamaz. Piyes- te üstüste gelen ısmarlama tesadüf- ler bile Amerikalının üstünde soğu duş tesiri yapmıyabilir. Çunku esasen sahnede seyrettiği kendine yakın bir atmosfer içinde, kendine yakın birta- tiplerin karikatürüdür. Oyun da re]ı de bu ruhu taşır. Ama Devlet Ti: yatrosunun An karalı seyircisi bir A- merikan rce"ı tepeden tırnağa nasıl bir alaturkalık içinde temsil edi- lişini görür de atılacak geniş kahka- halar yerine bıyık altından gülerse mamak gerekir. Bu gü- lüşte sadece istihza değil, birçok da cansıkıntısı gizlidir. Bu sıkıntıyı, bu üzgünlüğü içlerinden biri tiyatrodan çıkarken "keşke kabak çekirdeği ge- tırseydık" diyerek yatıştırmağa çalı- -Amerikalının patlatılmış . Zengin A Vandergelder (Ragıp Haykır)in evine döşemeden açılan bir kapaktan hop diye fırlayanlar, — şapkacı Mollyh dükkânında bir Amerikan şarkısının dört ağızdan yalan yanlış teganni e- dilişi, luks bir lokantada saatler saati parav arkasından — gözetleyişler, çopçatan Mrs. Dolly (Melek Ökte)nin m, şekerim'leri, izde yaban mılletten bir arabacı dendi mi akla sadece boynu atkılı "Arabacının Kızı Dunyaşka" dan kalma bir araba- cı tipi geldiğinden alabildiğine dekol- yanında daima ından en başarılı iki kişi- nin kadronun en genç elemanları, İl- Tolga (Barnabı) olduğuna işaret edelim-, — Amerikalı bir tez gahtarın rüyasında bile konu- şamayacağı bir şiveyle konuşan Şe- ref Gürsoy inat edercesıne daima i ruşu, Ragıp Haykır (Vandergelder) - ın "Paydos"takı Muhtar tavırlarıyla "Çöpçatan"ın sadece isimleri yabancı bir kötü adaptasyondan farkı kalma- mıştır. Bu piyesin temsili münasebe- tıyle seyırcılerı bekleyen en buyuk sürpriz şüphes Ökte'nin bırbuçuk senelık bir istirahattan sonra y, yani çöpçatan Tolünde tekrar sahnede görünmesi olmuştur. u uz ahatın sanatkâra yaradığı, fakat sahnedeki rahatlığın- dan da irşey aybettirmediği aşikârdır. Bu rahatlık ıçınde Melek Öktenin hatırlamadığı tek şey olsa olsa oynadıgı rolun bize degıl Ame- rikaya ait bir "çöpçatan" tipi oldu- ğudur. AKİS, 16 ŞUBAT 1957

Bu sayıdan diğer sayfalar: