DEMOKRASİ Orada Muhalefeti Böyle Anlıyorlar Batıya — yüzümüzü çevirmemizden bu yana bir asır oluyor. Aşağı yuka- rı otuz yıldan beri de fiilen o camia- nın içinde yaşıyoruz. Buna rağmen, hele demokrasi bahsinde, orada kul- landan ölçüler ile bizim burada kul- landığımız ölçüler arasında öyle bü- yük farklar göze çarpıyor ki şaşmamak elden gelmivor. Gerçi bize kabul etti- rilmek istenilen şartların hangi mak- satlarla ortaya sürüldüğü artık hiç kimsenin meçhulü değildir. Zira de- mokratik rejim her ferde ve her ar man bir tek mânaya gelir ve şartları daima aynıdır. Ölçüleri de birdir. Bir rejim başka şartlar altında başka öl- çülerle mütalâa edilmek istendi adını ne koyarsanız koyunuz demok- rasi olmaktan derhal çıkar. Ancak ba- zı kimselerin, - hem de okuyup yaz- mış, hatta Üniversite tedris kadrosun- da asistan sıfatiyle dahi olsa vaktiyle «demokrasinin şartı» olarak bizlere kabul ettirmeye çalışma- larındaki garabet, üzerinde durulma- yacak gibi değildir. Bu garabet «iktisa- di kalkınma da değildir. O meseleler çoktan hal- ledilmiş ve rejimlerin anahatları çizil- «solb> kelimeleri bel- ekrala» ve <«cumhuri- yetçi> mânasına geliyordu. Ama bun- dan yüz, yüz elli sene evvel... Bugün bir tek şey ifade ediyorlar: bir mu- ayyen iktisadi ve sosyal politika. Zira partiler arasındaki mücadele bu iki sahaya inhisar etmektedir. Şimdi, bir memlekette, hem de demokrasiyi kur- mak görevini omuzlarına aldığını her fırsatta söyleyen bir parti <«yoo, ikti- sadi mevzularda tenkid istemem, bu bence memlekete suikasttır» nun bahis mevzun görevini nasıl ifa ettiği yolunda, doğrusu istenilirse en silâhıdır. İktisadi güçlükleri istismar, demokrasinin tâ kendisi olmuştur. Bir iktidar, bu silâhın tesiri altında kal- ağı şey ba- nist veya faşist, her halde totaliter re i imlerin parolasıdır. Batıda iktisadi güçlükler umumi efkâr önünde tartı- şılır, kim haklı görülürse o galip çıkar. sat kitabında bulunmadığı gibi zarar- h tesirlerinin teker teker meydana AKİS, 24 EYLÜL 1955 çıktığını, tutulan yolda İsrar edilirse daha ağır şartların hissolunacağını bil- direnleri hiyanetle itham et. Bunun gülünmiyecek tarafı neresidir, lütfen söyler misiniz? * Halbuki şu günlerde İngiltere'de cereyan etmekte olan bazı hadise- ler ve bu hadiselerin batı gazetelerin- deki akisleri bizim için bir işarettir. İngiltere ciddi bir ekonomik buhranın eşiğindedir. Başbakan Sir Anthony E- den vaziyetin vehametini millete a- çıkça bildirmiş, kabine bir hafta için- de ç defa iktisadi meselelerın uzerı- hadiselerin Manşın bu k Fransada nasıl karşılandığını, tarafsız bir gözün ve muhalefetın tutumlarını o Le Mond den takip edelim. Başmakalede şöyle deniliyor: bu, sendikalar ve İşçi Par- tisi liderlerine «biz söylemiştik...» de- mek içki bir fırsatdır. Milletin sıkın- tılarından olavı memnunluk — duy- duklarından değil. Ama M. Attlee, şu- bat ayında her Ö rasında sanayideki ve ticaretteki kâr- lara hiç bir kontrol konmazken sitle satışları tahdit etmek suretiyle en fakir sınıtlara zarar vermiş olan polıtıkasına er'in en sadı taraftarlara bile kredi tahditlerinin ve faiz haddinin — yükseltilmesinin — enf- lâsyoncu gidişi durdurmaya kifayet et- mediğini itiraf etmeye başlamışlardır. İşte batı âlemi. Muhalefetin va- zıfesını böyle anlıyor ve bir muhalefet lideri bu — vazifelerin icaplarının ne getırdıgı takdirde övüyor. Clement Attlee'nin, hükümetin iktisadi politi- kasına karsı bu şekilde cephe aldığı için İngiltere'de de iktidarın küfür- lerine maruz bırakılmadığından her- kes emin olabilir. Bilâkis muhalefet lideri, böyle hareket etmekle kendisin- den beklenileni y*apmıştır. memleket, tarihinin bir anında hakikaten istikbalini emniyet al- rum olduğu gibi milletin gözü önüne serilir, hükümet tenkidlerin kanısını açık tutar. Eğer ekonomik güçlükler hadıselerın gerektırdıgınden fazlaysa Liberasyonsa, liberasyon. Tahditse tah dit. Kontrolsa, kontrol. Devletçilikse, ların her bırın â e dal başkaları- nı © teker teker, doğrusunu buluncaya kadar denemesine demokra em- leketlerin hiç birinde musaade edıl- mez. Bahis mevzuu olan memleketin kaderi, milletin saadetidir. Bunlarla gelişi güzel oynamaya hiç kimsenin hakkı olmamak gerekir. Politikanın bir takım icapları var- bilerek yapmadığının delili olmaktan başka mâna taşımaz. Milli Meclisler- de hükümet başkanlarının itimat ister- ken programlarını en ufak teferrua- tına kadar açıklamalarındaki sebep budur. Hükümet başkanı bir yol tavsi- bir başka mânası prensip adamıdır. Tek Sesli memleket: Yugoslavya Tek Ses. Ito