YURTTA OLUP BİTENLER Kasım Güleğin, hemen bütün di- ğer Genel Sekreter adaylarından bir farkı vardır: Kurultayları Kurultay— da kazanmaz. Bunun sıkmaz bir yol olduğunu bilir. O, hazırlıklarını daha evvel yapar, humla rı vaktiyle atar. Kurultay, onun için meyvaları top- lama zamanından ibarettir. Geçen se- ne öyle yapmıştır, bu sene de öyle bir mesele vardır ki Kasım Gülek onun vebalini ba- şından atarsa, durumu tehlikesiz hale girer: Partinin atalet Cumhuriyet Halk Partısınde, hare- ketsizliği hemen herkes tarafından kabahat buluıımaktadır Gerçi Par- ti, teşkilat ıtıharıyle hakikaten kuv- vetli şekılde aya tadır. Hattâ 2 Ma- y ted- irler" — olarak va ıilandırılmaları Muhalefete pek çok, genç ve münev ver vatandaş kazandırmıştır Mesela Adanada, meselâ Mersinde il teşki- lâtları çok kıymetlı ekiplerin elinde- dir. Buna rağmen, memlekette Cum- huriyet Halk Partisinin — vazifesini yapmadığı yolunda bir cereyan var- dır. Bu, bir yandan hakiki inanca da- yanmaktadır dıger taraftan iktida- rın propagandacıdır Kısacası propa- ganda, mevcu an bir vasiyeti bü- yütüp yaymaktadır Bir çok D.P. ganı veya D.P. li, Muhalefetin mev- cudiyetini kabul etmekle beraber, bu tık . C.H.P. nin yapamıyacagı fikrını telkin etmektedir. Bunun aslı yoktur. Zira bir muhalefet partı— sinin kurulması dallamp budaklan- ması uzun iman isteyen bir iş oldu- ğu gıbı C.H. P mevcutken böyle bir ley kolay da değildir. Bunu iktidar bildiğinden, eğer C.H.P. i zayıflata- bilir ve sonda yok ederse sıkıntısız bir demokrasiye kavuşacağından e- mind elerin kurultayda bu hare ketsızlığı şiddetle tenkid edeceklerı— ne şüphe yoktur Şikâyetlere tabii Kasım Gülek def olacaktır. Geçen Kurultayda, bir evvelki Gen l idare Kurulu azalarından hıç biri namzet- liklerini koymamış, Kasım Gulegi yal- nız bırakmışlardır. Onların Kasım Gulege buldukları kabah suydu: adamla, ekıp çalışması yapılamaz. Kasım Gulek ise Genel idare Kurulu azalarının çalışmayan insanlar ol- dukların soyluyordu Ikı taraf da bırbırınden memnun madığına gö- re Kurultay boşanma kararı vermek- te mahzur görmemiş ve ortadaki çocuğu - partiyi - Kasım Güleğe bı- rakmıştı. Haziran ayında Kasım Gü- lek o emaneti nasıl muhafaza ettiği- nin hesabım verecektir. Şahıs mücadelesi Görülüyor ki Kurultayın büyük- bir ısmı şahıslar arasında mücadele ile geçecek ve meselelerden, şahısla- ra alâkası nisbetinde bahsedilecektir. Meclis Gurubunun koca bir devre he- men hiç bir şey yapmamış olması da Saatin ibreleri ters dönmez Bir memleketi demokrasiyle ida- Bizim Demokrasimiz normal doğmuştu P re etmenin demo rasisiz idare etmekten çok olduğu bilinme- yen hakıkatlerden değildir. Halkın, yani geniş kütlenin nasıl adıcesme menfaatperest, küçük hesaplı, ben- cil, nankör ve çok zaman budala bulundugu da uzun asırlardan beri malümdur. Daha İsanın bile doğu- şundan çok, çok zaman evvel Ati— nalı Timon bunun tecrübesini ge- çirmiş, acısını, ıstırabını çekmıştı Sadece Atinalı Timon m Daha sayısız "Büyük Yunanlı" onun ya- nında yer almış, kimi saadetini, ki- mi ise hayatını bu uğurda vermiş- ti a o yandan bu yana, gene de, hiç bir kavim Demokrasiden da- ha iyi bir rejim bulamamıştır. Bu millet yüz seneden beri Hür- riyeti için mücadele ediyor. Yüz se- ne zarfında Hürriyete kavuştuğu anlar olmuştur. Ama 1947 ye kadar bunun, batılı mânasiyle bir Demok- ratik idareyle alâkası yoktur. Ge- len Hürriyetler hep anormal hadi- selerin neticesi olmuş, geldikleri gi- bi, yani anormal hadiseler netice- sinde kaybolup gitmiştir. yerını bır an husran almış, fakat o hüs ca tabif iştiyak, Hurrıyete doğru gidiş hareketi tek- rar başlamıştır. Bu yoldaki zafer ve hezimetler, denizin med ve zir hadiselerinin eşidir. Bütün bunların sonundadır ki 1947 sene- sinden itibaren Demokrasi, memle- ketimizden içeri girmiştir. Demokrasinin Hurrıyetten farkı şuradadır ki birincinin kendisine mahsus bir takım kaideleri de var- r. Demokratik idare, anormal ha- diselerin neticesi olarak —meydana gelmez. Demokratik idare, dünya- nın her tarafında bir muayyen ge- lişmenin sonunda gerçekleşmiştir. Birden de gerçekleşmemiştir; yavaş yavaş ve atlamalar kaydetmeden.. Bu “"processus" sırasında gidişi durdurmak, suları ters akıtmak is- tiyenler daima çıkmıştır. Ama bun- lar er veya geç yenilmişler, cezala- rını hayatlarında — ödememişlerse milletlerinin ebedi lanetine uğra- mışlardır. Hattâ idareleri sırasında büyük işler başarılmış olsa bile.. Bugün İtalyada "Büyük eser" ola- ini -devrinden sını önliyemediği gıbı, mılletçe ebe- diyen'lanetlenmesine de mani ola- mamıştır. İspanyada Primo de Bi- vera, komşumuz Yunanistanda Me- taksas ısımlerı nefretle anılan De- mokrasi düşmanlarıdır. Hitlerin â- kıbeti ise ortadadır. Arada sırada tarihe bir göz at- mak devlet adamları için daima is- tifadeli olur. ek çok kimse zanneder ki Milli Şef İsmet İnönü bir gün "artık demokrasi gelsin" demiş ve demok- rasi memlekete gelmiştir. Pek çok kimse zanneder ki bu, her şeye ka- dir bir Şefin karakuşi hükmünün neticesidir. İsmet İnönüyü sevmi- enler bu hükmün esbabı mucibe- sini iç ve dış tazyiklerde, sevenler onun ideali zmmde arayıp bulmak- tan zevk alırlar. Fakat bunlar, e- mirle demokr sinin gelmıyecegını ya hatırları getırm mekte; ya da getı ırlerse 'emirle gelen demokra- si böyle olur" deyıp nevmıdıye düş- ki de mektedirler. Halbuki bizi emok- rasimiz demokratik idar lrın bü- tün icapları 1947 den itibaren tat- bik edilerek son derece normal şe- ki lde doğmuştur ve kuvveti de bun- gelmektedir. Bu kuvvetledir ki, kendısını tehdit eden ve edecek teh- likelere karşı koyabilecek, Türkiye- de gelip geçen Hürriyetlerden fark- lı olarak payidar kalacaktır. Demokrasi Türkiyede İnonunun emriyle değil, olsa olsa İnönünün müzaheretiyle gerçekleşmiştir. İ- nönü suyun akmasını kolaylaştır- mak basiretini göstermiş, akıntıya sed çekmek gayreti gibi bir gafle- te düşmemiştir ve işin başındaki büyük hizmeti o noktadadır. Ta- rihte serbest seçimle iktidarı eline aldıktan sonra diktatörlüğe' sapan pek çok lider bulunduğu halde - Se- zardan Üçüncü Napolyona, Uçuncu Napolyondan Hitlere kadar - de- mokrasiyi kolaylaştıran bir tek dik- tatör yoktur. Bunlar, hattâ sular dağlara çıktığı sırada bile ellerinde- ki bütün kuvvetlerle akışı önleme- ğe çalışmışlar, kardeş kanı döktür- müşlerdir. 1945 te Türkiyede böyle bir durumun mevcudiyetini — kabul delilik olduğu gibi o sırada iktidar partisi içinde beliren temayülü ve yükselmeğe başlayan seslerı, eğer arzu etseydi, İnönü'nün yük edip susturmakta hemen hiç güçlük çek- miyeceği de aşikârdır. O zamanki Milk Şefin Demokrasiye müzahere- ti bu noktadadır. Başka noktada de- ğil. Aksini söylemek, yakın tarihi inkâr etmek olur. Dünyanın en meş- hur hukukçularından biri olan ve "Sıyası Partiler” i inceleyen Mau- hayranlığı, dünyada cereyan etme- miş bir hadiseyi İnönünün ve Türk milletinin beraberce gerçekleştirmiş olmalarınadır. 1946-1950 arası- 1 946 nın yuz kızartıcı seçımlerı, mal rejimimizin dönüm nok- tası olmuş, 1947 de meşhur 12 Tem- z beyannamesiyle beraber batılı mânasiyle demokrasi — Türkiyede AKIS, 28 MAYIS 1955