Tiyatro : ESKİ MİLLETLERDE TİYATRO Tarih gösteriyor ki temsil işleri, gerek be- dü terbiye gerek milli menfaat noktalarından kitlenin bünyesini besleyen kudretli âmillerden biridir. Bundan dolayı hiç bir devirde, hiç bir millet tiyatroya karşı derin bir alâka göster- mekten müstagni kalmamıştır. Sahne hem bir kültür unsuru, hem mükem- mel bir eğlence yeri, hem de nüfuzlu bir tenkit kürsüsü olmak itibarile hem milletin, hem de devletin hadimi addedilmiş ve bunun için de daima kontrola tabi müesseselerden biri olarak kalmıştır. Devletler temsil sanatının kitle üstündeki sürükleyici tesirlerini görerek tiyatroyu yalnız korumak değil, ona lâzım gelen veçheyi ver- mekle de tetkike değer bir alâka göstermişler- dir. İşte resmi devlet ve yarı resmi belediye tiyatrolarının ihdası bu muazzam fikri müşareket âmilini bir nevi kontrol altına almak ihtiyacın- dan doğmuştur. Eski yunanlılar temsillerin, kit- lenin hayatındaki içtimai ve dini ehemmiyetini geniş mikyasta takdir ederlerdi. Milâdtan dört buçuk asır evvel Atinada ( Solokl — SOPHOCLE ) ve ( ESCHYLE ) Eşil)in trajedilerini bütün bir millet temaşa ederdi. Ve şehir, parası olmıyan halka (zaten altı OBOLE tutan) küçük duhuliyesini verirdi. (Periklös — Perikles) bu işler için, bugün medeni milletlerin «güzel sanatlar bütçesi» na- mi altında ayırdıkları külliyetli tahsisatı ilk de- fa ihdas edenlerden biridir. Zaten hakiki de- mokrasi esaslarından biri de, tiyatroyu, tıpkı bir mabet gibi, her sınıfın saf, saf ve yan yana oturabilecekleri umumi ve mukaddes bir top- luluk yeri telâkki etmek değil midir Roma imparatorluğunda ise daha az bir halkçı zihniyetile kan ve şehvet kokan muhte- şem temsiller verilirdi. Halk, bilhassa avam sınıf bu şenliklere ba- yılırdı. Hükümet reisleri tahta çıkışlarında ana- ne icabı tebaalarına harikulâde, görülmemiş bir zenginlik içinde baş döndürücü temsil şenlikleri tertip ederlerdi. Romada «ekmek ve şenlik» darbı meseli daima bir düstur olarak telâkki edilmiştir. Bu iki kelime gösteriyor ki tebaasının ihtiyaçlarını düşünen imparatorluk ekmekle tem” sili bir hizada tutuyordu. Devlet, temsil günlerinde (licteur) leri (*J marifetile intizam ve inzibatı temin ederdi. Ba- zan safına riayet etmeyen, disiplini bozan se- yircilerin omuzlarına bu değneklerin şiddetle indiği görülürdü. Zaptiyenin vazilesini kolaylaş- tırmak ve halkı bu değnekli nizamın şiddetin- .den korumak için komedi muharrirleri, esere başlamadan önce ve prolog şeklinde bizzat seyircilere sükün ve süküt tavsiye ederlerdi. İşte (Plaute) u kendi ağzından dinleyelim : «Ey ahali. Öğütlerimi dinemek kendi menlaatiniz icabıdır. Açık saçık giyinmiş hafif meşrep acuzeler ön saflarda oturmasınlar. Zaptiyeler de, sopaları da seslerini çıkarma- sınlar. Yer göstericiler, sahnede aktör oynarken seyircilerin önünden geçerek iş görmesinler. Evlerinde geç kalkıp uykusunu almış olan- lar arka sıralarda ayakta durmaya razı olsunlar, yahutta bir daha geç kalkmasınlar.. Ve evle- rinde az uyuyanlar temsil sırasında uyuyup hor- lamamağa dikkat etsinler. Esirler, köleler herkesten evvel sıraları ka- pışmağa kalkmasınlar, hür vatandaşlara yer ver- sinler, yahutta hürriyetlerini satın alsınlar, Eğer paraları yoksa savuşup evlerine gitsinler ve iki kat cezaya uğramaktan kaçınsınlar. Burada değnek sırtlarını kızartacağı gibi, evlerinde de efendileri döndükleri zaman kırbaçtan kurtüla- mıyacaklardır. Anneler memedeki çocuklarını tiyatroya ge- tirmeyip evlerinde emzirmekle meşgul olsunlar. Bu suretle kendileri burada susuzluktan yan- mazlar, çocukları da açlıktan keçi gibi bağırarak herkesin kulak hürriyetine mani olmazlar... . Kadınlar oyunu sessizce seyretsinler,. ve gülerlerken tırmalayıcı seslerini az çıkarsınlar, dedi kodularını evlerinde, gıtgıdaklarını odala- rında yapsınlar.. Ve kocalarını evlerinde olduğu gibi buradada kudurtmasınlar..» Aradan yirmi bir asır geçtiği halde bu öğüt- lerden bazılarının bugünkü tiyatro seyircilerine de tekrarlanması faydasız bir şey olmazdı sanırım İİ. İ, Galip ARCAN tan zaptiye. 7