ve kulak üstünde tıpa halinde bir ikinci kulak gibi uzviyetleşmiş olan bu müthiş kayıt- sızlık, alâkasızlık, uzaklık, sanaktârın değil Azrailin bile hayatını tehlikeye sokabilir. Bu- günkü sanatkârın öz ve mücerret sanat karşı- sında yeri ve değeri ne olursa olsun, cemiyetin ona duyduğu alâkaya; doğmak, yetişmek ve yemişini vermek hususunda gösterdiği imkâna nisbetle kıymeti, gövdelerini havaya kaldıran ve muallakta tutan Hint fakirlerinin mucizesi veya Yedikule surlarının iki taşı arasındaki alçı parçası içinden fışkıran incir ağaçları gibi bir natür harikasıdır. Demin o cemiyet için inkârcı dedim, O in- kârcı değildir. Onda inkâr bile yok. Bu serginin bir evvelkisinde resimleri teşhir edilen dostum bana: « Kazıyız, halk gelsin, beğenmesin, çer- çevelerimizi başımıza geçirsin. Fakat bizi on- larla karşı karşıya bırakmasın.» demişti. Sanatkâr odur ki ferdiyetinin etrafında bir alâka değil; bir âyin görmek ister. Buna rağ- men gene sanatkâr odur ki, beklediği alâkadan hiç birini görmediği halde, tecrübenin birini, binini, milyonunu hiçe sayıp, ölünceye kadar hep aynı hareketi yapan ve hep aynı imkânsız ümidi besleyen deliler gibi, daima aynı faaliyeti tekrar eder. İşte bu ümit, bu çocukça, fakat her türlü olgunluktan daha olgun bu ümit, bu yalancı, fakat her doğrudan daha doğru bu ümit, besliyen ve Tanrının suyu ve havası gibi para- sız gelen biricik gıdasıdır. Kısaca : Yeni nesil ufak tefek farklarla dünyanın her onu tarafında olduğu gibi memleketimizde de bir (Chaos) içindedir. Sanatın (A) sından başlayıp (Y) sine kadar her şeyi tam ve halis olarak tesis etmek ona düşüyor. Dilini daha beş on sene evel bulmuş olan bu nesil, bundan sonra okuyucusunu, se yircisini, dinleyicisini meydana getirmeye ve onun yanı başında, miyarlarını, ölçülerini, ya saklarını, yani kendisini ortaya koymaya mec- burdur. Tohum o, toprak o, ağaç o... Bir Türk edibinin saman ekmeğinden yetiş- tiğini söylediği ve hakikaten benzi saman ren- ginde olan bu nesil işte bu davanın karşısında. Bu neslin şeref ve necabeti, şimdiye kadar ver- diği eserlerin hiç birile değil, yıkmaya mecbur olduğu Kaf dağının heybetile mütenasiptir. “Sanat yok, sanatkâr yok, hareket, hararet kiyamet yok, Yeni nesil kuvvetsiz, gayesiz, ni- zamsız... Nerede beklenilen sanatkâr ?. , Beklenen sanatkâr yolda | Eğer fazla yaklaşınca göreceği manzaranın dehşetinden ürküp geriye dönmezse .. Necip Fazıl KISAKÜREK ek Ek Ey bir at üstünde doğduğum memleket, Oynadığım vadiler... geyikli ve sarp! Kızıl bayrakların uçuştuğu serhat, Davullar... ve kafesinde çırpınan kalp | Yaylının rüzgârlanıp duran örtüsü, Karasız deniz gibi bomboş, gök yüzü; Sonsuz 'günler boyunca Yemen türküsü, Öten çıngırak, koşan atlar... ve step. Ahmet Muhip DRANAS