BEKLENEN Aşağıdaki yazı, Necip Fazıl Kısnkürek tarafından bundan bir müddet evvel D grupu resim sergisinde verilmiş açılış konleransıdır. O zaman bu konlerans, bazı yazeteler ve mecmualar taralından alınmış- sa da bir çok eksikler ve yanlışlarla çıktığı ve bilhass» mubarririn “manzaralar, ismile yazıp bu sa- yımızda bitirdiği bir seri makale ile yakından alâkası bulunduğu için tamam olarak veriyoruz. «Di» grubunun resim sergisi, bir kitap okuyacağımız zaman seçliğimiz bir ağaç altı gibi, düşüncelerimin başı değil yastığı olacak, Ne resim gibi sanatın ayrı bir şubesinden, ne de bütün şubelerini birden kucaklıyan bir sanat nazariyesinden bahsedecek değilim. Bu- günkü Türk sanat ve sanalkârından aldığım müşahhas teessürleri söyleyeceğim : Büyük harpten bugüne kadar sanat hayatı- mız üzerinde verilmiş hükümlerin ve kabaca şudur: özü toplan “ Sanat yok, sanatkâr yok, hareket, hara- rel, kıyamet yok. Yeni nesil kuvvetsiz, gayesiz, nizamsız.. Nerede beklenen sanulkür ? ,, Bu hükmün görebildiği şey, bir hastanın derisindeki uçukluk gibi (realite) nin en üst ve en sığ tabakasıdır. Kimse bu (röalite ) nin dibine inmeye, bu- günkü neslin içinde kopan faciayı kökünden seyrelmiye, sanatın bülün dünyada geçirdiği ihtilâçlardan bugünkü Türk nesline düşen payı aramıya ve sormıya zahmet etmiş değildir. Son elli senedenberi insan kafası, yalnız bir şubede değil, bülün hayat ve bülün madde üzerinde korkunç bir tecrübeye girişmiş bulu: nuyor. Bir minareden seyrettiğimiz kaldırım taşlarını, üzerine burnumuzu dayıyarak bir kir- pik mesalesinden görebilmek için kendimizi minareden balıklama fırlatışımıza benzeyen bu tecrübe, dünle bügün arasında, anlayış ve gö- rüş farkı olarak bir Süveyş kanalı değil bir okyanos açtı, Sanki yeryüzünde bir âlet olmuş, küreyi cin çarpmış, bir karpuz kabuğu yerine bir dün- ya parçası akıntıya kapılmışlır. Birçoklarının işliye işliye bitiremediği ve her okur yazarın bil- diği bu deri değiştirme değil, kemik değiştirme hâdisesi, mübarek evimiz dünyanın bacasından bir yıldırım çevikliğile içeriye dalmış, her oda- nın bütün eşyasını tavan arasina kaldırmış, gö- SANATKÂR türemediklerini, işe yaramaz manasız ve hayatsız yığınlar halinde öleye beriye savurmuştur. Lev- haları hâlâ kapılarında duran bu odalardan me selâ sanat odasına girdiğimiz zaman ne görüyoruz? Bir muayede salonu kadar büyük odada tek bir reis koltuğu yok. Eski atlas sedirlerin yerinde, vücudumuzun neresine göre yapıldığı meçhul, bir kaplumbağa biçiminde, işsiz, emeksiz, bü- nersiz dört ayaklı tahta parçaları. Bu analor, yoklara karıştırdığı eşyanın yerine bunları mı | gelirdi? Beride (Hugo) nun gömleği, korkusundan (Shiller) in çoraplarını göğsüne bastırmış bek- liyor. Ve hepsinden felâketlisi, hasırı sökülmüş cılk (allaların bir teneşir ayazile estiği, her cis- min ve her hududun fevkinde bir boşluk, bir” çıplaklık. Bu değişmenin sebep ve hikmeti ne olursa | olsun netice meydanda : 19 uncu asrın sonuna kadar hayatın her şubesinde üstüste yığılan kiymet miyarlarıni bugünün anlayışı, onların yerine yenilerini koy" duğu için değil, fakat onların bayatlığını, kof luğunu kilayetsizliğini sezdiği için harman etmiş, ateşe vermiş ve külünü rüzgâra savurmuştur. , Bir İngiliz hanedan evinin şöminesi başın- daki meşin koltuk halinde yedi ceddenberi elden ele teslim edilen ananeden bugünün çocukları sanki « babamızın babamız olduğuna inanmıyoruz » der gibi hiç bir miras kabul et mediler. Noel ağacına benzer kalasının 'her dalında, Allahı, Peygamberi, Melekleri, Şeytanı, Cennet ve Cehennnemi kademe kademe asılı duran dü- nün, inanmış vecdini bulmuş sanatkârı yanında bugün, inanmıyan, hiç bir gıda ile doymıyan, hiç bir kalıba sığmıyan, başının etrafındaki imân güvercinlerini imdadına çağırdığı kadar onların yoluna en biçimsiz korkulukları diken, sevimsiz, rahatsiz, yüzü ıstırap, istiliza ve hakaret dolu