YUNANİSTAN, TENAKUZLAR VE TEZADLAR MEMLEKETİ O gün, bülün Yunanistanda umumi grev yapılacaktı. Fakat ben, Yunanistanda kaldığım sekiz ay içinde, o gün kadar fazla çalışıldığını görmedim. İşçiler, greve karar verildi diye, sanki ina- dına fazla çalışıyorlardı. Daha garibi var. Bizim bildiğimiz grevi işçiler ister, işçiler yapar. Yu- nanistanda temamen aksi olarak işçileri greve teşvik eden patronlar var. Yunanistan baştan aşağı bir tenakuz ve te- zat memleketi, sosyal yaşayışın her sahasında bunu görmek kabil. Bir akşam, daha doğrusu gece yarısı - Yu- nanistanda gece yarısı akşam ve akşam öğlen- dir, çünkü saat 12 ile 17 arası hayat durur- bizim “adaları andıran o Vulyagmeni isimli bir sayliyeden dönüyordum. Asfalt yol, deniz kena- rını takip ediyor uzakta Pire ve Faliron'un ışıkları, gökte ay, denizde sükünet vardı. Za- man zaman bir köşkün yanından geçiyoruz. Sonra, yecenin lâciverlliği içinde birbirlerinin üstüne bir hamal dengi gibi yığılmış kulubeler, Çince bir kitabeyi andıran ağaçlıklar ve bir harap duvar. Duvarın üstünde dev harflerle bir içki ve sigara reklâmı, sonra bir kır meyhane- si, karşılaştığımız bir sütcü arabası, biraz daha sonra yazlık bir bar. OÖlomobil Barın önünden hizla geçtiğinden cazbandın sesi duyulmıyor, yalnız çaldığı görülüyor, insan onların garip hareketlerine, seslerini duyurmak için çektikleri zahmetlere bakarak bir meraret duyuyor. Ve ben düşünüyorum: Yunanistana geldi- ğim günden beri, ilk defa ayak basdığım bu memleketin bana yabancı gelmeyişinin sebep- lerini düşünüyorum. Ben, tenasühe inananlar- danım. Acaba, bundan asırlarca evvel, ben, bir ilâh, bir yari ilâh veya alelâde bir fani olarak bu gökler altında yaşamış, harmaniyelere bürü- nüp, elimde asa, «sandallın ayaklarımla bu yol- ları tepmiş mi idim? Belki de. Buna inanacak- tım. İnanmak üzere idim. Lâkin, o zamanlar ne bu barlar, ne bu (meyhane ve köşkler, ne kar- şıdaki ışıklar vardı. O halde? © halde buldum. Yunanistan henüz rejisörü gelmemiş bir stüd:- yoya benziyor. Bulutsuz gökü, sun'iye benzer nadir ve ani yağmurları, Akropolun yanında Konstrüktivist azmanı binaları, ağaçsız çıplak manzarası, kromo gün batıları, yeni cami mer- divenleri dibinde satılan tablolardaki mehlapları üst üste atılmış birer dekor, Güneş, stüdyola- rın «sunlight» leri gibi yakıcı ve hava stüdyo havaları gibi boğucu. Bu muazzam stüdyonun aktörleri bin bir kıyalette: köylü, asker, gaze- te muvezzii, hidemalı şakka mahkümu, garson, Yunanistandan bir manzara mümeyyiz, tüccar, ateşçi, şoför halinde rollerini apıyorlar. Fakat ilk fırsatta baş artist olma bi ile günün baş artistini binbir dedikodu ile batırıyorlar. Bu stüdyoda çevrilen filmlerin hepsinin mevzuları siyasi. Fakat hiç birisinde ahenk yok. Zaman zaman facialar, komediler görülüyor. Başları, sonları yok. Bunun için hayat kadar değişik. Herkes de bu değişiklikten şikâyetci. Herkes bir rejisör istemekte müttefik. “Yalnız 13