11 Nisan 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 5

11 Nisan 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sında şiddetli bir dil karmaşıklığı gördüm. Kusur dilde değildir. Hatta tercümeler için bile kamus bek: leyenlerden değilim. Kullandığınız dille ter- cümeler yapınız. Yeni kelimeler aramaya, bulmaya, kelimelerinizi yeni manalarda ge- nişletmeye , hulâsa anladığınızı anlatmak için, bin türlü sıkıntılara katlanmaya mec- bur olacaksınız. Şikâyet etmeyiniz. Garp Türkçesinin inşasına hizmet ediyorsunuz. Bu tecrübelerin sonunda, Garp dillerile dilimiz arasında bir kelime karşılaştırılması yap- mak şüphesiz daha kolay olacaktır. Misalsiz kelime neye yarar ? Fakat mi- salli kelime ne demektir ? Sanat ve tefek- kürün, bir ifade içinde o kelimeye verdiği şahsiyet demektir. Yeni nazariyemizle bütün kelimeler Türkçe olduktan sonra, kılavuz emeğinin boşa gidip gitmediğini anlamak isteyenler var. Vüziyel Türkçe ise durum ne olacak diyorlar. Lütfen Ren vaziyeti karşısında İn- giliz durumu sözünü Fransızcaya tercüme edermisiniz! Lügatlarımızda position, silua- ton, allilude, kelimeleri karşısında hep vaziyel'in tekrarlandığıdı görüyoruz. Durum kelimesini allilude e hasrediniz Kılavuzun aradığı kelimelerden bir çoğu boş yere bir çiftleme değil, bilâkis ayrı ayrı zaruri mef- hum farkları karşılığı olarak alınabilir. Şark ile doğu ve garp ile batı kelimeleri böyle değilmidir? £sl ve orien! ile, owesi ve occi- deni kelimeleri arasındaki farkları anlat- mak için bunlardan istifade edebiliriz. Garp ve şark medeniyetleri olduğu gibi Avrupa- nın doğu ve batı cihetleri vardır. Eğer re- sullal karşılığı netice yi feda edemiyorsanız, sonuç kelimesile aboulissemen! ı karşılarsı- nız. Tercüme zorluğu çekenler kim bilir, kılavuz araştırmalarından daha ne kadar faydalanacaklardır. Fakat Osmanlıca kaide ve kalıp müs- tehaselerine esir kalanlara şaşıyorum. Bun- lar ölmüşlerdir. Yaşayacak olanı yaratmak yolundayız. Tıp terimlerini medresede değil Garp üniversitesinde arıyacağız. Türkçemi- zin bünye kudretine inanacağız. İlk mesele bundadır. Sonra bu dilin kafamızla birlikte şekil alıp gideceğini düşüneceğiz. Hakikat budur. a : Falih Rıfkı ATAY AĞAÇ——— MEVUT EBEDİYET Hayatın durmadan akışı, her şeyi sürük- leyişi, içimizde bir facia hissi yaratıyor. Ha- yat nedir? bu hayattan ötede, sonrasızlığa açılan başka bir hayat varmı? yoksa ( ka- zaklar )ın kahramanı, kan, barut, şarap ve tabiat kokan (Yerochka) nın dediği gibi, öl- dükten sonra mezarımızda otlar mı bitecek ? Sararmış bir yaprağın, dalında titreyerek düşüşü, gülen bir çift gözün kapanışı, gün- delik hayatın gizlediği, avuttuğu facia his- sini şuurumuzda derhal canlandırıyor. Çare- siz, hayatta bir mana, bir gaye arıyoruz. Hakikatin ve ebediyetin, bir gün göz- lerimizi kamaştıracak ışığile şimdiden gaş- yolmaya çalışıyoruz. Eğer ölüm, şuurun tam bir sönüşü ise her şey korkunç bir surette ne kadar bayağılaşacaktır. Yamna, geleceğe, candan sığınmamız, ondan bir şeyler bekle- diğimiz, bir mana umduğumuz içindir. Fakat her gelen gün bir ( Harpagon ) kadar hasis! Hiç bir şey getirmiyor, hiç bir şey vermi- yor ve gözlerimiz, endişeden büyüyen göz- lerimiz, büyük yarına, büyük yarının vadet- tiği ebediyete çevriliyor. Sanki arkamızdan bir ses: “Aradığın orada! ,, der gibi oluyor. Zekânın baskısından kurtulmak için ha- yatın uydurduğu ve inandığı hülya, bir son- rasiz yaşayış hülyasıdır. Eğer mutlak ve ebedi bir varlığa inanırsak her şey kurtul. muş demektir. © zaman fani hayatımız ve eserimiz bir mana alacak, şüphenin yükü altında bükülen belimiz doğrulacaktır. Fakat ebedi bir hayat arkasından koşan şu geçici hayatımız nedir ? Sonsuz bir isteyişten, da- imi bir eksiklikten başka bir şey mi? Yaşamaya susamış olan ruhumuz, dur: madan, daima istiyor. Daha iyisini, daha güzelini, daha yükseğini. Hayat budur ve hayatın paha biçilmez kıymeti de bu sonsuz ve biricik isteklerden geliyor. Fakat ebediyet nedir ? Ebediyet yani son hedef, öyle bir duruş noktasıdır ki ora- dan öte arzu edilecek artık hiç bir şey yok- tur. Orada, o noktada bütün arzular, emel- ler, ihtiraslar, tatmin olunmuş, sükünet bul- muştur. Oraya, ebedi bir huzur, geniş göl- gesini atmıştır. Dilediğimiz ebediyet işte budur. * Bu ebediyette, hayattan ne kadar uza- ğız. Hiç bir şeyle neticelenmeyen boş bir çırpinıştan korktuğumuz içindir ki, bir hedef istiyoruz. Çünkü neticesiz cehtler öyle bir azaptır ki hiç bir şey onu söndüremez. Bunun içindir ki her düşüncemize, her kuvvetimize bir mana veren, huzur ve saa-

Bu sayıdan diğer sayfalar: