Hikâye : Ağır bir hastalık esnasında vücudum alev alev yanarken bir rüya gördüm. Bu rüya tam on gün devam etti. Ben bu müd- det zarfında yatağımın içinde gittikce eri- " yen bir bedenin sahibi değildim. Bütün, her şeyimle en sıhhatli senelerimdekinden daha canlı, daha çok gürbüz ve daha çok ahenkli bir insan olarak bu rüyada yaşadım. Uyan- dığım vakıt içinden geldiğim âleme o kadar alışmıştım ki, asıl hasta balimi bir rüya zannettim. Fakat hakikat başkaydı. Hayalim ömrümde ilk defa olarak beni neticesi ya- man bir inkisar olan bir seraba götürmüştü. ai Büyük bir bahçenin tam ortasında ko- caman bir incir ağacının altında yapılmış küçük bir kulübede oturuyordum. Bu kulübe kalın ağaç dallarının yanyana getirilme” sinden meydana gelmişti. En ufak bir süsü, işlenmiş bir yeri yoktu. İçerideki eşya basit Desen — Hasta 13 bir yatakdan, iki iskemleden, ve karma karışık bir yigin kitapla dolu ufak bir dolaptan ibaretti. Ben belki yetmiş yaşın- dayım. Uzun bir sakalım, omuzlarıma ka- dar düşen saçlarım vardı. Vücudum iri ve dimdikti. Ellerimde mavi kan damarları yer yer gözüküyordu. Üstümde dikişsiz ve gelişi güzel sarıldığım bir beyaz örtüden başka bir şey yoktu. Ayaklarım çıplaktı. Senelerden beri konuşmuyordum. Sene- lerden beri insan yüzü görmemiştim. Hâfı- zamda vaktile gördüğüm yüzlerin çizgileri ve işittiğim seslerin musikisi vardı. Karma karışık hadiselerle dolu bir çocukluk hatır- İiyordum. Sonra kavga, heyecan içinde geçmiş gençlik günleri geliyordu. Bu gün- lerin çerçevesinde kendilerine ağladığım ka- dınlar vardı. Bir zaman küçük bir çocuğun dizlerimde oynadığını, onun tıpkı bana ben- zediğini düşünüyordum. Bir gün birden bire, bu bana benzeyen ufak insan ortadan silin” mişti. Bazan hâfızamın tekrar canlandırdığı sahneler arasında bir çok insanların önümde iğildiğini, bir çok insanların arkamdan ko- şarak geldiklerini görüyordum. Sonra bir deniz .ortasında bir tabta parçasına sarılmış vücudumun soğuktan titrediğini, kimsesiz bir sahile yorgun ve bitap çıktığımı hatır- lıyordum. O günden sonra artık ne bir in- san sesi işitmişdim, nede bir insan yüzü görmüştüm. Bu bahçeyi kendim yetiştirdim. Bu evi kendim yaptım. Bu kitapları ken dim yazdım, kendim okuyordum. İncir ağacı o kadar kocamandı ki tepesini görmüyor- dum. Yalnız en yukarıda dalların arasında, gene görmediğim ve çok iri olduklarını tah- min ettiğim bir takım kuşların kanat çırp- tıklarını, bağırdıklarını duyuyordum. Ara sıra büyük gölgeler evimin üstünden geçi- yordu. Geceleri nerden geldiği bir türlü bile- mediğim sesler etrafı kaplıyordu. Bu sesler