DİL İŞLERİ Ömer Seyfettin, öz Türkçeyle her şey yazılabileceğini ispat etmek için, galiba 1909 da Tevfik Fikretin bir şiirini tercüme ett. Ne olduğunu tahmin edersiniz; Kof «er Osmanlıcayla aruzdan soyulunca, da- vayı Tevfik Fikret yerine, Türkçe kaybetti. Lisanı sadeleştirmek fikrinin ne kadar eski olduğunu biliyoruz. Onun kadar eski bir tasavvurumuz, dili, sanat ve tefekkür dışın- da, onlardan ayırarak, gramerci ve lügatçı gö- zile muhakeme etmektir. “ Sanki iki dilimiz vardı: Biri münevverlerin kale- minde, biri halkın ağzım. daydı ve mesele ikisin- den birini tercih etmekti. Bu gün bize, gece varken ( şep ) ve (leyl ) kelimeleri lüzumsuz ge- liyor. Aceba divan ede- biyatçısı içinde hakikat öyle midir ? Öz Türkçe bir gazel veya bir kaside yazmanın imkânı olsa da manası yoktur. Geçir- mekte olduğumuz bir kültür o buhranıydı. Dil bu buhranın ta içindedir. O, yeni tefekkür ve ye- ni şiir ile yuğrularak, dünkü ve bugünkü halile olduğu gibi yarınki ha” lile de düşündüklerimizin ve duyduklarımı- zın ifadesi olmakta devam edecektir. Osmanlı kamusu veya tarama dergisin- deki kelime sayısı üzerinde durmak neye yarar ? Bir gün, dostlarımdan birine, bir camiin dış kapısile mihrabı arasında kaç Arap, kaç Fars veya Türk kelimesi bulabi- leceğini sordum. Hiç şüphesiz yüzlerce | Za- manlarının mühim bir kısmını namaz, mev- lüt, hatim, vaaz ve daha bin türlü fırsatla camide geçiren babalarımız için, bunların , hepsi, ayrı ayrı, yaşayan kelimelerdi. Bu AĞAÇ Pualih Rafkı ATAY UZERİNDE gün ise ancak mimarlık tarihi hocalarının işine yarıyabilir. Gündelik hayatımızdan ve- ya tefekkürümüzden ayırdığımız müessese- lerin hepsi, bizden, kelimelerile birlikte ko- pup gidiyor. Yeni müesseseler için yeni ke- limeler ve terimler bulacağız. Yahut kelime ve terimlerin bir kısmının manaları, yeni mefhumlara uyacaktır. Bana son Fransız ansiklopedisinin onuncu veya onaltıncı ciltlerin- den bir kaç sayfa tercü- me ediniz! Eğer bir ta- kım kelime ve terimleri âynen tekrar etmezseniz bildiğiniz Osmanlıcanın da Türkçe kadar, hatta ikisinin bir arada, bütün ( kamusu Türki) ve ta- rama dergisi kelimeleri- le, bir ifade aczi duydu- ğunu göreceksiniz. Hal- buki diger taraftan, şu . sırada, kendi duyguları- nizi ve düşündüklerinizi yazmakta hiç bir zorluk çekmediğinizi (o tasavvur ediyorum. O halde dava nerededir ? Eger bahsettiğim cilt- lerdeki yazılar sizin te- fekkür eseriniz olsaydı onları Türkçe söyleyip, yazar halde bulunacaktı- nız. Netekim Türk dilinin ifadesinde - Namık Kemalin kitaplarile yeni neslin her hangi bir kitabını mukayese ediniz -derin bir fark olmuştur. Fakat bu, seviye farkından ge- liyor. Felsefe terimlerinin nasıl alınması lâzım geldiğini soranlara şu cevabı vermek isti- yorum ; Türk filozofuna sorunuz. Terimlerini o yapacaktır. Geçenlerde okuduğum bir felsefe yazı-