Hikâye : AĞAÇ KALORİFER VE BAHAR i KALORİFER Köprünün üstünde olduğunu anladı ve tramvayın kuyruğundan atladı. Orada gün. lerini, vapur düdüklerinin, teneke kaplama yağmurlukların üzerine konmuş kuşları sey- retmekle geçiren insanları seyretti. Binaların büyük olduğu yere yaklaş. mıştı. Oraya bir az daha sonra varabilmek için değil, köprü üstünün serseriliğini, her- cümercini, balıkçıları ve kendi mahallesin” dekilere benzer insanları görebilmek için acele etmiyordu. Yeni büluğa ermiş çocuk- ların garip belâhati içindeydi. Her şey sinir- lerini uyuşturuyor. Her şey onu kendi iç âlemine sürüklüyordu. Balıkçıları seyreder- ken sinema aklına geldi. Sinema, Evet, si- nema neydi ? Kendisinden büyükler, 'hatfa küçükler bile onu bilirlerdi, Fakat o bilmi- yordu. Bir gün sormuştu : — Sinema nasıl şey, Hödük? Hödük, beyaz kaşlarını, çil mavi göz- lerini birbirine karıştırarak arkadaşlarına bağırmıştı. — Çocuklar, Japon, sinema neymiş, di- ye soruyor. Meik EVİKMLAN — Hikdye Deseni, Kimi sinemanın bir kocaman balık ol. duğunu, kimi çingene gırnatası, kimi bir genç kız, bir parlak oğlan olduğunu söyle- mişti. Ve sonra bütün mahalle Japonla alay etmişti. O: — Enayiler demişti. Sanki ben bilmi- yormuyum sinemayı, Hödüğü denemek için sordum. — Nasıl ulan demişlerdi. Söyle baka- lm ! — Nasıl olacak demişti. Karanlık bir yer. Niçin, nasıl, oranın neden karanlık ol- duğunu söylemişti. Hafızasının ta ötelerinde bildiği bir şey mi vardı ? Ötekiler daha fazla israr etmediler ve Hödükle alaya baş- başladılar. — Japon, ulan Japon sinemayı bilmez olur mu be! Japon hakikaten sinemayı bilmiyordu. Fakat niçin karanlık bir yer demişti. Bu başlayan geceden doğma bir peşin hismiydi. Yoksa bir gün bir ufak çocuk geçerken “tesadüf karanlıkta gazoz şişelerini devir- dim, herif yakalıyamadı,, demişti de oradan mı sinemanın karanlık bir yer olduğunu bil- miyerek anlamıştı. Demek ki sinema karan- hk bir yerdi. Karanlık bir yerde insan kork. mazmıydı ? Sinemayı şimdi o yavaş yavaş 'nlıyor- du. Karanlık bir yerdi. Birdenbire ışıklar yanıyordu ve bir çingene gırnatası çalıyor- du. Işıklar sönüyordu. Tekrar yanıyordu. Tekrar sönüyor, her yanıp sönüşte bir kız şarkı söylüyor, bir delikanlı aşağı yukarı o karanlık yerde ygeziniyordu. Evet binalar hakikaten büyüktü. Bu dar sokağın içinde insanlar nereye koşu yorlardı. Birden okudu. Santral sineması. Karanlık değildi. Kapının önünde kız ve oğlan resimleri asılıydı. Kimi yumruğunu