15 Mayıs 1940 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 9

15 Mayıs 1940 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

liz vücut, ski paçav- vâyük bir arca Vur b ? Kü: ietsiz dav mun İnce bakayım lin camları erile ters «aba: bulundu: eza verile kızı m.. vE nağa uğra dine zırlar akımsızlık» | kızdırmi" larının ya İl. ke bizden dum DE Mektept* anlattı: — Evet leyli. Bir hayırsız babası U vey kardeşleri onu evde istemiyorlarmış Baba ası da bize getirdi.. Amma herif cimrinin biri. Kızına bakmak bizim umuzun borcu mu canım?.. Bari te olsal O da değil. Dedimya işte; çattık bir * belâyal.. Meseleyi yavaş yavaş anlıyordum; bü fakir ve kimsesiz çocuk üstüme kal- dı diye Müdür ateş püskürüyor ve en ufak yaramazlıklarını büyüterek yok yere onu hırpalıyordu. Konuşa konuşa dış bahçeye kadar gelmiştik. Bahsimiz değişik olduğu hal- de ben halâ Mefküreyi düşünüyordum. Bu çocuğun bikesliği sanki bülün Hayata karşı duyduğum sonsuz infiale bir niş- ter darbesile inen bu acı, benliğimde- ki büyük istihalenin tarihi oldu. ağırlığile ruhuma yüklenmişti. . * Mefkürenin sınıf hocası değildim. Buna rağmen çocuk bana çabuk ısındı. Kendisine gösterdiğim şefkati ve ya- kanlığı seziyor, teneffüslerde daima ya- nima sokuluyordu. Bu hal bir müddet sonra diğer talebeler arasında bir dedi- kodu uyandırdı. Zavallı küçük kızı çe kemez oldular. Ona bazı ufak tefek e de bulunuyordum r gün bir tarak, öbürgün bir men” dil, ik öbürgün bir zarif kalem he: diya ediyordum. Arkadaşları bu hale kıskanmış ola caklar ki, en ufak kabahatlerini bile muallimlere ve hatta müdüre şikâyet ediyorlardı. Hele birgün, bir resim vazifesine birkaç kalem atıp tashih ettiğimi gö“ rünce pek fazla içerlediler. Yalnız onu değil, beni de müdüre şikâyet ettiler. şte, süratsız ie ilk münazaa- mız bu yüzden baş . . Yağmurlu bir gün mektebe biraz gtç gitmiştim. Çocuklar teneffüsü alt kattaki büyük Aralarından geçerken Mefküreyi göre- bilmek için etrafa göz gezdirdim. Fakat 59 meydanda yoktu. Merdivenleri çıka" rak müdürün odasına doğru yürüdüm. Tam #okmağa elimi uzatırken kapı içeriden “şiddetle açıldı, az kaldı mü salonda yapıyorlardı. ” dürle çarpışacaktık. Beni görünce mu- Mltadı veçhile gözlüğünün üstünden bak- tw kaşları çatıldı. Tok bir sesle rede kaldınız? birinci geçti, dedi. — Biraz işim vardı, dedim. Hiç cevap vermedi. Arkasını döne- © e Kapının eşiğinde kalmış- ders Fakat bu adamdan fazla nezaket beklemek doğru değildi. İçeri girdim ve bir kanepenin ucuna iliştim... Çok oluyordu ? Bu öfke bu hiddet banamı idi ?,.. — Pir şeye mi canınız sıkıldı? de- dim. Gözünden NN çıkardı, kaşla” rını büsbütün ça — Evet, dedi münasebetsiz- hep birbirini takip ediyor... yemekhanenin bahçe camı kırmış... Bu durmadan Edepsizin biri büyük nedir canım böyle?.. Hiç masraf mı edeceğiz ?.. Yüreğim titredi. — Kimdir bu? diye sordum... Müdür koyu sarı renkli yılan ba- kışlarını andıran gözlerini bana dikerek haykırdı : tarafındaki — Kim olacakl.. Cezasını da b len cam kırıkları ellerini emiş Zaptedemediğim bi telâşla: Mefkürel.. ş zaten. Dökü- Da Çok mu kesmiş.. çok mu?.. diye bağırdım... zi Ö benim telâşıma ehemmiyet ver- miyerek : — Ne bileyim ben, dedi. Kalfa mus- luk başında uğraşıp duruyor... Yerimden fırladım. Bu hain ve vic: dansız herifi boğmamak için kendimi güç zaptediyordum. O yalnız vereceği birkaç kuruşu düşünüyor, elleri kesilen küçük bir e yaralarına bile bak“ mağa İüz meden onu cahil bir kilima li birl yil Hiddetle — Kalfa ne bilir, dedim. Siz bugün hamisi bulunduğunuz bir çocuğa ne şekilde ceza verildiğini bildiğiniz gibi, ne şekilde bakıldığını da bilmelisiniz... ©. Mefküre musluk başında baygın bir hale gelmişti. Kalfa mütemadiyen ya- raları yıkıyor, fakat kan hiç dinmiyor” du. Benim geldiğimi görünce hafifce gülümsedi, yüzü sap sarı olmuştu... Kalfaya: — Ne yapıyorsun? dedim. Böyle yara yıkanır mı ?. sabaha kadar yıka" san yine kanı dindiremezsin, Mefküreyi kucakladım. Mektebin küçük eczahane- sine götürdüm; artık ayakta durmağa iktidarı kalmıyan ee vücudunu şe” longa De ım. Kalfa mütemadiyen! ei ey m, biraz imi koyalım, kanı lik diyordu. Yaralar oldukça derindi, tentürdiot sürerek güzelce sardım. Za- vallı çocuk hafif bir baygınlık geçiri- hepsine yordu. Gözlerinin etrafındaki morluk- tan yine çok ağladığını anlamıştım. Kalfaya: — Haydi, işin varsa sen git, dedim, O dışarı çıklıktan sonra Mefküreyi ayıltmak için uğraşmağa başladım. Kü- çük yüzü korku werec:k kadar sarar* miştı. Başına döktüğüm kolonyanın te- sirile çok geçmeden gözlerini açtı. Göz bebekleri derin bir sevinç ve minnet leşi e Soluk dudakları ba* reket — ik bey... Siz ne kadar iyi” siniz.. — Neslin kızım ?.. Acın geçti mi ? Azıcık yat ta olur mu ? — Peki muallim bey... Ben ayağa kalktım. Kapıya doğru yürüdüğümü görünce doğrulmak istedi: — Gidiyor musunuz siz ?.. — Evetl.. — Olmaz muallim bey... Siz gider: seniz Müdür bey beni döver... Gülerek geri döndüm. naklarını parmaklarımla okşıyarak : — Dövmez kızım, dedim. Korkma senİ.. — Döver muallim bey.. o beni hiç sevmiyor... Sesi titriyordu. Gözleri dolmuştu. Yanına oturdum. Benim öna derin bir emniyet veriyor- sonra kalkarsın Renksiz ya yanımda bu Tunmak u. Usulca başını koluma dayadı: — Siz olmasanız, diyordu, beni şim” di kim iyi ederdi... Siz o kadar iyi bir adamsınız ki... Sonra yüzüme bakarak: — Acaba annem olaydı oda beni si- zin ii sever mi idi? Me Skye Ders zili çaldığı zaman — Sak kın sınıfa girme! dedim. Sözümü dinledi, önüm sıra yürüye- rek yatakhaneye çıkan merdivene doğ» u, Akşam üzeri yine müdürü çatık kaşlı bulmuştum. ni Merkel kırdığı camın parüs sını ben vereceğim, dediri m gipil gözlerile manalı mas nalı bakar — Çok ye ve âlicenapsınız beyefendi, dedi. gın bir se sle: Ok bilir, dimi in hepsi merhametsiz olmazlar Kimbilir, belki de p cayarım kere le birşey Myenedi, Yal nız ayrılırken * “ali, pek ie nuz, Allah muhabbetinizi ke ğe di. Bu seferde ben İâf uzamasın diye ona birşey söylemedim. — Arkası var — 9 esi vermekten

Bu sayıdan diğer sayfalar: