Kör küçük Şahin ve arkadaşı flüt çalarken Kim ne derse desin!.. bence dünyada en san'atkâr ruhlu insanlar körler en duygulu insanlar dilsiz ve sağırlar.. en bahtiyar insanlar da abdallardır. Tabiatin gadrine ugrayıp beş his- sinden birkaçını kaybeden, anormal dediğimiz bu insanların anormallikleri noksan oluşlarından değil, bilâkis fev- kalâdeliklerindendir. Bu satırların salâbetine inanmak isterseniz, gelin benimle İzmirin güzel Karşıyakasında muazzam atı al- tında barınan Türkiyenin biricik: “Sağır Dilsiz ve Körler Mektebini, gezelim !.. senin kapısını filmi görmek için sinemaya giren bir çocuğun heyecanını duyuyorum.. Yeşil çimenlerin arasındaki çakıl- lardan geçerken, kulaklarımı okşayan, temiz, şeffaf bir su gibi ruhuma akan bir senfoninin dalgaları arasında ker- dimi büsbütün kaybediyorum... Küçük bir camekânı geçdikten sonra basdı- ğım düğmenin sesi ile koşan bir hademe kapıyı açdı: — Kimi aradınız ? — Bay müdürü görmek istiyordum! Birkaç saniye sonra metin bir in- sanın parmakları arasında, zavallı par- maklarım biribirine kilitleniyor... mü- dür, bay doktor Necati Kiper. — Buyurunuz ! diyor.. Duvarın içine doğru giren şömine- de birer ceviz büyüklüğündeki kcklar, kıpkızıl bir alev içerisinde yanıyor... Duvarları güzel tablölar, zemini 1B Körler Görüyor! “5 Sağırlar Duyuyor! Dilsizler Konuşuyor! Körler ve Sağırlar marangozhanede uslabaşının nezareti altında muhtelif mobilyeler yapıyorlar. zarif halılarla suslenmiş salonun mo- ilyesi, o san'at'târ ellerden çıkdığı belli! gömüldüğüm koltuktan doktoru dinleyordum : “ Mektebin gayesi anormal; sağır dilsiz, kör, abdal yavrulara, başkalarına muhtaç olmadan kendi mesaisi ile geçinmelerini temin edezek.. kabiliyet lerine göre kollarına altın birer bilezik vermektir. Sıhhat Bakanlığına ait olan bu müessesenin kapıları, sekiz yaşından on iki yaşına kadar, cemiyetin içine bibehre olduklarından gidemiyen zavallılara açıktır. Burada; bir kör: bir musikişinas, bir bestekâr; bir sağır, bir dilsiz, bir abdal: bir san'atkâr olabiliyor,. Saygılı muhatabım, duyarak, hisse derek yazdığı kendi eserini okuyor- muş gibi hafif hafıf titreyor. Onbir mesaisi ile oğlunu yaşatmış bir baba gibi konuşuyor. Onunjağzından bunları dinlemek şüphe yok ki zevk veriyor. Kalktık.. gezmeğe başladık... uzun ekteb Müzesinden bir köşe: Dokumacılık, Kundura ve Terzi oşyarı