Meğer, (kadıncağız fazla namüuskâr olduğu için, cinsi isteklerini nameşru münasebetlerle tatmin edemiyormuş.” Bu itibarla, kuvvetli ihtırasını doyur- manın yolunu, böyle gayri tabii yollarda aramış. Ve sonunda; kullandığı bu aletin uyandırdığı çok fazla ihtiras, biçarenin hayatına mal olmu Morgun değerli müdiri Bay Fahri Canın, tıbbı adli müzesinde verdiği bu izahatı, bir elzem ibret hikâyesi olarak yazmak üzere, not etmekten kendimi alamadım. Ve sonra, raflatı dolduran kavanozların en büyü durdum, Bu içi alkol dolu, dört köşe we büyükçe cam şişede, şekli çokaz bozulmuş bir insan kellesi vardı. Ve ben, bu kellenin gizlenen meşhur sahi- bini de, bu kellenin burada gizlice ende sırrı da biliyordum. Bay Fahri Cana sordum: u P Bu kimin başı? O, im nazarı dikkatimi bir e çevirmek çe başka isteğile kolumdan — Hiç. dedi, lâalettayin bir baş o! Güldüm — Lânlettayin bir ölü başının yeri Karacaahmed mezarlığıdır e hocam! Ve, bildiklerimi e saklamaya lüzum görmeden ilâve baş, in Vahdeddinin sertabibi Reşad Maşanın başıdır. Hani Wahdeddinin kain tarafından oöldürülen Reşad Paşanın başı. İtalyan morgu, Reşad Paşanın müntehiren öldüğünü iddia ediyordu. Siz onun bir cinayete kurban gittiğini isbat ettiniz. Sonra; Reşad Paşanın ailesi, eliniz- deki bu aşı sizden istedi. Ve siz; Reşad Paşanın kesik kellesini, İtalyan morguna karşı kazandığınız fenni zaferin bir hatırası olarak saklamak istediniz. Ve maktulun ailesine verme- iniz. Bu itibarladır ki, bu başın burada bulunduğunu halâ gizliyorsunuz? Değerli muhatabım, bütün bunları bilişime şaşmış gibi bakıyordu. Nihayet, sözlerimin doğruluğunu tasdik eden gülüşünü, çok zayıf bir: — Hayır! la tekzip etti! LA ** Tıbbi Adlinin müşahedehanesine giden merdivenleri çıkarken, Bay Fahri Çan, karşımıza gelen duvar saaltının üstüne, kara kalemle yapılmış koca bir “göz resmini gösterdi ; — Bu “göz,, herşeyi gören Tababeti Adliyenin sembolidir! Güldüm: — Temenni ederim ki, Tababeti ara gözü de, bu resimdeki gibi , baygın, çapkın, miyop, ve tek lenin hocam! Muhatabım da güldü: — Hakikaten, bu, dediğiniz bize senibol olamıyacak kadar bir göz resmil Mamafih bir ısmarladık | Yine güldüm : — Vallahi hocam, bazı okuyucular o kadar fesaddırlar ki, onlara, Tababeti Adliyemizin. iyi Di: ii ısmarladığını müjdelesem, yanlış tefsir ederek, alla bükecekler ve: — Ismarlama gözden ye ce hayır, Allahtan gelsin!.. diyeceklerdir ! Merdivenin başına gelmiştik. Şüpheli suçluların (o hüriyetlerini”” dü ,ümleyen paslı kilit, vahşi ve hazin bir şıkırtiyle, gicirkiyie açıldı. Eşiği aştığımız zaman üviyetlerimize; mahpusların o, madde" n de, manen de ağır kokusu sinmiş gibi idi. Bay Fahri Can; şağı yukarı, dedi, bütün müc- sile deliliği bir can kurtaran sayar- lar. Ve cinayetlerini irtikâptan sonra, deli görünerek yakalarını adaletin pençesinden sıyırmağa çalışırlar. Fakat Tıbbi Adli aside cinneti siper edin- melerine daima mani olur! İçine girdiğimiz odadaki yataklar muhtelif tipte, muhtelif yaşta erkeklerle dolu idi. Bay Fahri Can: — İşte, dedi, bütün bunlar, müşa- hede altındadırlar. Tabii hepsi müc- rümdürler. Ve bazıları mecnun olduk- larını iddia ettikleri için buraya gönderilmişlerdir. Bazılarının buraya gönderilmelerine (mahkemece lüzum görülmüştür. Bazılarının deli my nı da vekilleri ileriye sürm Köşedeki karyolada, il hatta derisi usturayla kazınmış bir orangotan yavrusunu andıran bir delikanlı var, istakoz kabuğu rengindeki bol kanlı yüzünü ve gözlerini #saran ahmakça gülüş hiç dağılmıyor. Ona sokuldum ve sordum: — Sen birisini öldürmüşsün? — Yok be, kim demiş onu?.. zademle oynaşıyorduk. Bıçakla dürttüm karnını. Şaka diye amma! Bay Fahri Can, güldü: — O sırada “Adalet, de var yanınızda... farkında müş sizi | laleli doktorun yapma olduğunu söyledi igi aptallığıyla, sordu: imse yanı- Yalan.. gibi, kötü iyisini ış değilsin mızda,.. Görmedi kimse bizi, Tanımıyorum ben “Adalet, Bay Faliri Can Mi iki ken dişlerini, haklı bir hiddetle gıcırdattı; — Yakında tanıtacağız sana onul.. m bir defa gece çık- Kanlı mermerin üzerine; görenin rüyalarından bir tek Ümıyacak kadar fecijbir cesed uzatılmış, parça parça dökülmüş, yeryer şişmiş, yeryer ceset. Ne gafiptir ki, bir okuyuşudan yeni mektubu hâfirlâğtı. Mesleğime gıbta ettiğini yazan bu seygalı kariim diyordu; Meselâ, Bayan Feriha Texfikle bir defa görüşebilmek için, ömrüiü yü bedava röportaj yazmağa k Bilmeniğ BU ir Lü kokmuş, dağılmış GERE ayı bir defa görm o EF İn bir defa görü $giğiğ kahta ge Kn İNNA lahın günü, bu ka GE EMGeMe” dalın ne iğrenç- likler, WEİESSENŞMSSE, görüyor.. Ve asıl fecii ” yu ONEM az kalsın derd barıtının öNMEEE“İğMimin ateş kesildi- ğini unutuyerlum. Bereket ki Bay Fahri Can söze başladı; ve beni, hem sizi daha fazla MERA hem de bir patlak şyermekten kurtardı. Ve: İgiğyledi, bir slk işkem İEP insan mezbahasına ben zeltiği BMM$Tgtur burası, Buraya her Tanrınin günü yasati bir ölü gelir. Şu gördağiiik söyuk hava dolabında; hüvgeğesiesbit olunamamış ölüleri teşhigyeiuhafaza ederiz. Şurası asan- sörümüz asansörle yukarıya, yaniğğılıkarı la Üniver dersha- nesi ölü göhde Bize; bilkada bağ ekalarda daha azla ceset gelir, Zira, hovardalar bay- diye tasların, tarakların satup Kafaygiiiksüler, ve tabii neticede cina- yetler de çoğalır... İçilen rakıların mik- tarınca kan dökülür /» > * z Müzeyi, kimyahaneyi, Morg daire- sini, müşahedehaneyi, hülâsa koca Tıp adliyi baştan başu gezdikten sonra, Bay Fahri Canın çalışma odasındayız. Değerli ve kibar muhatabım, başında bulunduğu (müessesenin küçük bir e vu ve Burası, diyor, eskiden, Sıhhıye Müdüriyeti Üni iyi bağlı bir Ta- babeti adliye şubesiydi. 332 de, Adliye nezıretine (o bağlandı, ve müdüriyet haline girdi. Ve nihayet Cümhuriyetten sonra, yani 926 da yapılan bir kanunla bugünkü müstakil ve mütekâmil şeklini alabi Manlesef, omüessesemizin o hakiki mesleği, hakiki mahiyeti, birçok gaze- tecilerce bile meçhuldür. Ve onlar, Morgla tıbbı adli müşahedehanesini dai- ma karıştırırlar. Hattâ daha yeçenlerde, bir gazetede çok gülünç, hem mizah mecmualarında bulunamayacak kadar gülünç, bir haber çıkmıştı. Bu habere Arkası 32 inci sayfada