ULUS 20-3-1938 “ — Simdi bulunduğumuz hendek © A EER par ya- rısı gayet emindir. Burayı ateş tut- maz, Fakat kana boyanmış öteki yarısı yok mu? Gündüz ayağını o- raya basan mahvolmuştur. Mutlaka ; wurulur. Çünkü bu siper parçasının kanlı gördüğünüz öteki yarısı, düş- y man siperinden görünür ve sırf bu parça için bir makineli tüfek tesbit etmişlerdir. Sabahtan akşama ka- dar bir çift göz, burada hedef arar. Şimdi size tecrübesini gösterece- ğim.,, Arkadağım, mahir bir fizik öğret- ' meni gibi tecrübesini yapacak vası- taları arıyor, biz önümüzde cereyan edecek hâdisenin merakiyle gözle- rimizi açmış seyrediyoruz. Arkada- şım elindeki değneğe bir kaput par- çası sardı, siperin beriki şivine iyi- ce yaslandık sonra değneğe sa- rılmış kaputu yarım metre kadar ile- ri uzattı, saniyenin bilmem yüzde kaç kesiri henüz geçmemişti ki : — Çat çat çat! seslerini duyduk. Tecrübe muvaffakiyetle neticelen- miş ve değneğin ucundaki kaput bir an içinde delik deşik olmuştu. Bu- radan da yürüdük, Etrafımızdaki tesisler ve siperler gittikçe sıklaşı- yordu. Sağda, solda ihtiyatların ü- Zzerlerine çadır gerip, altına sığın- dıkları siperler, eski fitilli toplar- idan bozma bizim bomba toplarının erleştikleri çukurlar, kapıları ça- dır bezinden alay, tabur, bölük ka- rargâhlarınm bulundukları zemin- likleri sıra ile geçiyoruz. Bazısının önündeki nöbetçi selâm veriyor, ba- zısından bir baş uzanarak »nereye gittiğimizi soruyor. Nihayet irtibat hendeğiyle ön siperin birleştiği nok- taya geldik. Güya el bombalarını zıplatıp siperin dışıma fırlatmak için konan yaylı teller, yer yer el bombalariyle delinmiş ve buralar- gaki telleri aşağı sarkmış. Çelik kalkanın minicik mazgalma Bözü dayamayı akıl kârı saymayan 125 inci alayımızın cephesinden bir görünüş Ne garipdi bu mazgal deliğinden görünen dünya: Önümde birbirine karışmış, yer yer ağaçları kırılmış, telleri kopmuş dikenli tel kirpileri (1). Bunlar arasında boy boy, renk renk, çeşid çeşid insan cesedleri, sa- rı saçlı bir ingiliz küçük zabiti kar- — Yook! — O halde neye bakıyorsun? — Aman bu ne feci manzara. Cesedler ve tel örgüleri.... — Onları çok görürsün. Şimdi sen düşman hattını görmeğe çalış. Hem ben sana bir şey söyliyeyim mi? çe y SRicE TP ğ nı üstüne bir tel üze-|O Idan ileriyi pek öyle uzun höbetçi, yandan ıle:ıyı zoıeflıyur. zisd i ği iseür, l sözütk YO Öted ea Herülş, Daşi ’“'bîr Pa allı '..ı düklerini idötetki Şi bir periskop, biribirine aksettiren iki Byna ile ikide bir ileriye bakıyor. Rehber arkadaş : *— Burada durmıyalım, dedi. İrti- veya Madagaskarlının beyaz dişle- ri parıl parıl yanıyor, beride bir Mehmedcik, bir Avustralyalı ile sarmaş dolaş olmuş gibi. Kırık tü- fek, pasl l d I di süratle sana işaret edeceğim düş- man hattını gör! — Peki, dinliyorum. — Karşıki parlak tel üstüvanele- Ti isinde oldukça düz bir kum bat hendeğinin birleştiği yer old için sık sık bomba gelir. Sola saptık, içindeki neferler da- ha çok olan bir kaç siper geçtik. Bunlardan bazıları elde tüfek ön tarafı gözetliyorlar. Bazıları tüfek- teri yanlarında kendilerine birer iş bulmak için uğraşıyorlar, yarenlik mış el bombası bu dekoı:u 'ikmıl e- diyor. Fakat en göz alıcı manzara sırasız, karma karışık, hesab. öl- rinin ç torbası hattı vardır. sun ? Görü tü (Sonu var) BİBLİYOGRAFYA Japonların asıl kuvveti Japonlar niçin ve nasıl yükseldi ? Yazan: Erzurum mebusu General Pertev Demirhan; 93 sayfa içinde bize japon milletinin yükseliş tarihini ve bu ta- rihin ilerletici karakterini tebarüz et- tirmek istemiştir. 1904 rus - japon har- bında ataşamiliter ve askeri murahhas sıfatiyle bir sene kadar üçüncü japon ordusu nezdinde kalan general, eserin- de fevkalâde harbçr olan bu milletin kahramanlık vasaflarını müşahadeye istinadla izah etmektedir. Muharrir kitabını dört kısma ayır- mıştır: 1 — Japon tarihine bir bakış. II — Meyci devri. III — Büyük harb- ten sonra Japonya. IV — Türk genç- liğine bir kaç söz. General, japon tarihinin kaynağını milâddan 660 yıl evvele götürmekte ve daha çok milâddan sonrası mazbut o- lan bu tarihin kısa bir hülâsasını yap- maktadır: Milâddan iki asır sonra Kora'yı zab- teden japonlar, Çin kültürünün tesiri altına giriyorlar. 668 de Korayı kay- bediyorlar. Feodalitenin yarattığı u- zun aile cidali memleketi zayıf düşür- müştür. Ancak asilzadeler (Daymiyo) ile şövalye (Saymuray) lar aarsındaki şeref ve namus kaideleri millette harb kabiliyetini zinde tutmuştur. 13 üncü asrın son yarısında Kubilây Han iki defa Japonyaya ordu gönderi- yor. Deniz, Japonyayı bu istilâ hamle- lerinden koruyor. 1543 de avrupalılar- la ticari ve dini temaslar başlıyor. 1853 de Perry'nin kumandasındaki dört a- merikan harb gemisi Yokohama şehri- ne asker çıkararak zorla ilk ticaret mu- ahedesini imzalattırıyor. Bu hâdisenin tesiriyle ecnebilerle temas bazı acı safhalar geçiriyor. Bu devrede, memleketi imparatorun etra- fında toplanarak korumak fikri yayı- lıyor. 1868 de imparatorluk beyanna- mesiyle Meyci devri başlıyor. General kitabının ikinci kısmında Meyci devrinin itilâ sebeblerini bütün ana hatlariyle çizmeğe çalışmıştır. De- rebeyliğin tasfiyesi, idarenin ordunun modernleştirilmesi, Avrupadaki fikir ve teknik ileriliğin memlekete sokul- ması, garble sıkı temas, cihan politika- sına giriş, 1894 de çinlilerle -yapılan Kora harbı, yeni silâhl. ücehh General Pertev Demirhan güç hazm edilirken çarlık Mançüriye doğru ilerlemeğe başlıyor. Japonlar endişeye düşüyor, 1902 de İngiltere ile anlaşıyor. 1904 de de rus - japon harbı başlıyor. General kitabında müşahidi bulunduğu bu harbe aid bir çok kıy- metli hatırlar koymuş japon ordusu- nun zaferi hangi güçlükleri ne şartlar- la yenerek elde ettiğini izaha çalış- mıştır. Ördü ve donanma suülh yılla- rında iyi hazırlanmış olmakla beraber zafer daha çok manevi kuvvetlerle el- de edilmiştir. Her ferdde yurd ve va- zife sevgisi kahramanlık derecesinde- dir. Nefer tek başına kalınca da iyi harb edebilmektedir. Muvaffakiyet, bunun tek kah lıkların muh l ol- muştur. Büyük harbte Japonya, şarktaki al- man müstemlikelerini elde ediyor. Muhariblere malzeme ve silâh satarak zenginleşiyor. 1932 de Mançuriyi iş- gal ediyor. Buna yapılan itirazlar üze- rine milletler cemiyetinden çekiliyor ve yeni aldığı yerlerde yarı mustakil bir japon idaresi kuruyor. Son Çin ha- K reketi generalin kitabı hazırlandıktan sonra başlamıştır. Ancak muharrir e- serinde Japonyanın milli hedeflerini tahlil ile bugünün hâdiselerine isabet- li bir ihtimal halinde temas etmekte- dir. Japon terbiye sistemiyle halkın dev- let ve ahlâk telâkkisini bir çok misal- lerle izah eden muharrir, japonların a-; sıl kuvvetini ahlâk ve maneviyatta bulmaktadır. Bu tetkiklerden mülhem olarak general bazı değerli fikirlerini (türk gençliğine bir kaç söz) başlığı RADYO Ankara : Öğle Neşriyatı: , » yühtelif plâk neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk musikisi ve hal kşarkıları — 13.15 Dahili ve harici ha- berler. şgorn Neşnyatı: 18.30 Plakla dans musikis — 18,40 Radyofonik çocuk temsili 19.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Mak- bule Çakar ve arkadaşları) — 20.00 Saat a- yarı ve arabça neşriyat — 20.15 Türk musi« kisi ve halk şarkıları (Melek Tokgöz ve ar- kadaşları) — 21.00 Edebi konuşma: Behçet Kemal Çağlar — 21.15 Stüdyo salon orkest- rası: 1 - Benjamin Godard: Berceuse. 2 - E. Haensch: Arietta, 3 - Raffe: Gavatine, 4 - Dvorak: Humoreske, 5 - P. Tschaikows- ky: Romanze. 6 - Becce: Erste italiensche Suite — 22.00 Ajans haberleri — 22.15 Ya- rınki program, İstanbul : Öğle Neşriyatı: ,, ,, plakla türk musikisi — 12.50 Havadis — 13.05 Plâkla türk musikisi — 13.30 Muhtelif plâk neşri- yatı. Akşam Neşriyatı: (Ee Gallm aĞ - Güneş futbol maçı: Taksim stadından naklen — 18.30 Plâkla dans musikisi — 19.15 Konferans: Prof. Salim Murat (Radyo dersleri) — 20.00 Müzeyyen ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve hal kşarkıları — 20.30 Hava raporu — 20.33 Ömer Rıza tarafından arabça söylev — 20.45 Muzaffer İlkar ve arkadaşları tarafından türk musi- kisi ve halk şarkıları (Saat ayarı) — 21.15 muüsikisi ve halk şarkıları — 21.50 OR- ESTRA: 1 - Mozar: Don juvan fantezi. 2 - Şubert: Der Vanderer. 3 - Morena: To- rtajada vals. 4 - Çaykovski: Eleji. 5 - Lin- ke: — 22.45 Ajans haberleri — 23.00 Plâk- la sololar, opera ve operet — parçaları — 23.20 - 23.30 Son haberler ve ertesi günün programı. Avrupa : OPERA VE OPEPETLER: 14 Straz. burg — 14.30 Prağ — .. Floransa — 18 Mü- nih — 20 Breslav, Münih — 20.10 Laypzig — 20.15 Stokholm — 24 Frankfurt, Stut- Bart. ORKESTRA KONSERLERİ VE SEN- FONİK KONSERLER: 11.25 Berlin — 11.45 Viyana — 17 Roma — 18.45 Hamburg —20K hag — 21 Frankfurt, Roma, altında ayrı bir kısımda toplamıştır. Eserin hedefi de milli ahlâk ve fazilet hislerini gençliğe müşahhas olarak vermekdir, Bu mevzuda —muharrir türk milletinin asıl varlığındaki fazi- let ve feragat hissini de tarihteki bir çok kahramanlık menkibeleriyle izah ediyor. Bunus” sonra unsurlarını (milli birlik, ah!âk ve maneviyat) ola- rak saydığı asıl kuvvetleri türk ruhun- da da kemaliyle yaşadığını gururla söyledikten sonra milli birlik hasleti- nin türkleri “harikulâde yaratılmış büyük Dahi” etrafında topladığını ve ve esasen cenkçi japonlar için muzaf- feriyetle neticeleniyor ve bu zafer i- lerilemenin hızını ve kuvvetini arttı- rıyor. Ancak ruslar ve ona yardım e- den bazi garb devletleri Çinle yapılan ilk sulhun nimetlerinden Japonyayı yeni tarihi: in bu töplülük içinde in- kişaf edeceği işin vazıh bir dille an- latmaktadır. En sıcak bir sevgi içinde gençliğe yaptığı armağanından dolayı sayın general Pertev Demirhanı teb- rik ederken eserinden istifade etmele- rini de gençlerimize hararetle tavsiye mahrum bırakıyor. Bunun ağır infiali eyleriz. çüsüz dikenli teller ve bunlar ara- sındaki insan cesedleri, siyah, ya- ğız, sarı saçlı ve fakat güneşin, ha- raretin tesiriyle takriben aynı renkli in- san cesedleri, parçalanmış, lime lime ol- muş elbiseler, kasketler ve silâhlar. ediyorlar, hattâ bazıları ç la- rmı çıkarmış bitleniyorlar. Biz ne- ferlerin oturduğu yüksekçe kade- melerin gerisinden yürüyoruz ve düşman tarafını görmüyoruz. Arkadaşım münasib bir yer bul- muş olacak ki durdu : — Buradan bakabiliriz, dedi. İkimiz birden ön şivdeki kademe- ye çıktık, evvelâ ben başımı içeride tuttum, o; lın deliğinden ileri- yi seyretti, sonra o çekildi, ben ge- ne temkinle, başımı aşağıda tuta Ben gayri ihtiyari bu manzaraya dal ki yorg L siperin ön şivine dayanarak oturmuş arka- daşım : — Düşman hattını gördün mü, de- di . F (1) Çanakkale siperlerinin önünde di- kenli tel manii yapılamadığı için ingiliz- ler şemşiye şeklinde katlayıp sipere geti- rilen dikenli tel üstüvaneleri, bizimkiler iki başı haçvari olarak çakılan ve bunlar arası bir direkle birleştirilip üzerine di- kenli teller sarılan ve “kirpi” adı verilen ve hazır olarak siperlerden yuvarlanan tuta mazgala yanaştım, , manilerle kapanmışlardı. Ve şişmanlıktan gözleri çukura kaç- mış, karınlariyle düşünmeğe alışmış boyarlar yüzünden kim olursa olsun Rusyayı istediği hale koyabilir,” de- di. Prens, bunları söylerken hiddetle- nerek dibadan sofra örtüsünü bıçağı ile kesiyordu. Ve Presburg kalesi inşaatını gör- düğü zaman, Prens, diğer boyarlar gi- bi müstehzi müstehzi başını sallıyacak yerde bu teşebbüsle alâkalandı ve o- nu tasvib etti. Gemi modellerini tet- kik ederken Peroya: — Aktiyom'da romalılar korsanla- rın gemilerini ele geçirdiler. Fakat bunları ne yapacaklarını bilemediler: Burunlarındaki bakır levhaları kopa- rıp anıt direklere çaktılar. Ancak ge- mi inşa edip donatmağı öğrenince dünyayı fethettiler. Bu misal hatırda tutulmak gerektir, dedi. Prens, daha sonra, Karsten Brand ile uzun uzun konuştu, onun bilgile- rini tetkik etti, ve nihayet, Moskova- dan yüz yirmi fersah uzaktaki Pere- yaslavl gölü üzerinde potieşni tersa- neleri kurmak tavsiyesinde bulundu.. Atölyeye bir araba dolusu lâtince ki- tab, kroki, Holanda tersanelerini, ge- mileri ve deniz harblerini gösteren re- sim ve tablo gönderdi. Bu kitabları tercüme ettirmesi için de Petroya Ab- raham isminde cüce ve âlim bir zenci ile Tomas ve Sika adlarını taşıyan ve ikisi de acaip kaftanlar giyip başları- L lar saran iki diğer zenci daha hediye etti. Boris Aleksiyeviç zengin ve nüfuz- lu idi; zekâsı yeğeninin zekâsından hiç de aşağı değildi, fakat pek müf- rit, eğlenceli toplantılardan ve her tür- lü zevkten hoşlanan bir adamdı. Natalya Kirilovna ondan ilk önce çekindi: onu casusluk etmesi için ya Sofiya göndetiyor idiyse? Fakat bun- ca iltifat gören eşraftan biri kuvvetli- leri brrakıp da neden zayıflara tevec- cüh edecekti? Fakat onun, arka tarafında korkuluk gibi iki afrikalının ayak üstü durduğu dört at koşulmuş geniş arabası Preob- rajenskinin avlusuna hergün gürültü ile giriyordu. Boris Aleksieviç evvelâ gelip çariçenin elini öpüyordu. Pem- be pembe yanakları, büyük bir burnu, gözlerinin altında titreşen şişler, ko- kulu dudağının kenarında fransızvari bir ben vardı. Dişlerini gösterdiği za- man insanın gülümsiyeceği geliyordu : onlar o derece beyaz ve seyri o kadar zevkli idi. — İyi uyudun mu, çariçe? Ruyanda tek boynuzluyu görmedin ya? Ben de hergün sizi görmeğe geliyorum.. Belki de sıkıyorum, değil mi? — Hayır, hayır yavrum.. Seni dai- ma görmekle memnun oluyoruz. Mos- kovadan ne habet:? — Kremlin sıkıntıda.. Öyle sıkıntı- da kil.. Sarayın her tarafını örümcek na da tavus tüyleriyle süslenmiş sarık- ağları bürümüş sanılır., Büyük Petro bir — Ne diyorsun?. Ah şakacı.. — Bütün salonlarda boyarlar otur- dukları sıralarda uyukluyorlar. İç sı- kıntısı.. İşler kötü gidiyor... Çarlık na- ibi üç günden beri görünmeğe tenez- zül etmiyor, Gidip çar İvan'ı selâmla- mak istesem onu sıcacık yatmış, iyice örtünmüş, gözetlenmekte buluyorum. Bana: “Prens, bu ne iç sıkıntısı!,, di- yor. Rüzgâr bacada öyle gamlı esiyor ki, bu öyle hazin ki.. Bu, uğursuzluk alâmeti mi acaba? Natalya Kirilovna onun şaka etmek- te olduğunu nihayet anladı. Yüzüne baktı, gülümsedi.. — Çariçe, sizin evde insan hiç ol- mazsa biraz nefes alabiliyor.. İyi bir o- ğul doğurdun. En akıllısı o olacaktır; hele biraz sabret. O müteyakkizdir, u- yumuyor.. Eh, allahaısmarladık. Seni daha fazla rahatsız etmeyim, Kalkıp gidiyor, fakat Natalya Kiri- KAKAKAAAKAD UKUA UNU Yüksek muallim mektebi binası Yüksek muallim mektebi, bu yıl i- çinde inşası ikmal edilen müstakil bi- nasına taşınacaktır. Kültür bakanlığı yüksek muallim mektebi talebe kad- rosunun 130 dan 170 şe çıkarılmasına karar vermiştir. Muallim kadrosu takviye ediliyor Kültür bakanlığı 938 - 939 ders yı- lr başında derslerin bir kısmının ol- sun vekil ve yardımcı muallimlerle i- dare edilmesini temin için büdcesine fazla tahsisat ve kâfi kadro ilâve et- miş bulunmaktadır. Münih — 14.30 Kolonya — 15.40 Viyana — 18.15 Königsberg — 20.30 Monte Ceneri. SOLO KONSERLERİ: 8.15 Kolonya — 8.30 Münih — 9.30 Breslav — 9.45 Stutt« gart — 10.30 Frankurft — 11.20 Breslav — 16.5 Varşova — 19,10 Hamburg — 19,35 Vi« yana — 22 Varşova. NEFESLİ SALAR (Marş v. s.): 6 Ham- burg ve diğer alman istasyonları — 6.30 Berlin — 12 Frankfurt, Königsberg, Münih — 13.5 Kolonya — 14.30 Frankfurt — 15.20 Droytviç — 21.30 Strazburg, Budapeşte. ORG KONSERLERİ VE KOROLAR: 8.40 Laypzig — 9.30 Frankfurt — 10 Kö- nigsberg — 11.30 Laypzig — 14.30 Stok- hol;ı;—s 11.>$.80 Stuttgart — 17 Beromünster — 18.15 Paris - P.T.T, — 18.20 Beromüns- ter — 19 Rükres —— 16. Strazburg — 3Z Milano, — clonya — 2080 HAFİF MÜZİK: 7.30 Prağ — 8.35 Ham- burg — 8.45 Königsberg — 9 Stuttgart — 9.30 Kolonya — 9.45 Laypzig — 9.50 Prağ — 10 Berlin, Breslav — 10.15 Laypzig — 10.30 Münih — 12 Alman istasyonları — 13 Münih — 14 Berlin — 14.5 Laypzig — 14.30 Stuttgart — 15 Hamburg — 15.30 Berlin — 16 Berlin, Kolonya, Stuttgart — 16.15 Laypzig — 16.45 Breslav — 18 Berlin — 19.10 Breslav — 19.25 Berlin — 20 Berlin, Frankfurt, Beromünster — 20.30 Kolonya — 21.5 Stokholm — 21.45 Bükreş, Tuluz — 22.30 Berlin — 23 Stuttgart. HALK MUSİKİSİ; 11.30 Münih — 15.28 openhag. DANS MÜZİĞİ: 20 Hamburg — 22.30 Floransa — 2240 Königsberg — 23 Krako« vi, Milano, Roma — 24 Paris, Paris - P, T,« T., Strazburg — 0.15 Tuluz. Ruam mücadelesi Ziraat bakanlığı geçen sene Trak- ya, İstanbul ve Kocaeli vilâyetlerine de rüam mücadelesi yaptırmıştı. Ba- kanlık bu yılda Bilecik, Bursa, Ba- lıkesir ve Çanakkale vilâyetlerinde de ruam mücadelesi yaptırmağa ka- rar vermiştir. Bu mücadele ile dört vilâyette bulunan 2516 mevkide 63032 at mecburi malleinden geçirilecektir, içki âleminde lovna'nın gözleri parlaklıklarını uzun zaman muhafaza ediyor. Nihayet, kü- .|da ile doldi OCULU L LL L çırınca Prens birden bire ayağa kalkı- yor - kaşının biri kalkık, öteki ınik - iki sıra güzel dişi kötü niyetli bir gülüm - seyişle-meydanda, burnu kıp kırmızı; — Ancak köpeklerin işine yarayan bu lisandan bıktım. İşte size Virjil'in felsefi mısraları, diyerek başlıyordu: “Merhamet nedir ki bilmeyen ölüm bizi ekin gibi biçecek, herşey bir daha geri dönülmeyen diyara gidecek.. Fa- kat ateş halâ için için yanıyor ve da- vetliler sofra etrafında oturuyor. Şu halde kadehlerimizi şarapla ve kalbi- mizi neşeyle ve ruhumuzu leziz bir gı- 'ak tanrıları tebcil ede- çücük odasında dolaşıyor, düşünüy Bu, bulutlar ve keder verici yağmur- lar arasından birden bire görünüveren ve güzel bir güneş vadeden mavi gök yüzü parçasına benzeyen bir şey... Demek ki taht Sognka'nın altında pek o kadar sağlam değil.. Zira böyle kartallar uçup onu terkedebilir. Petro Boris'i sevdi. Dudaklarından öpüyor, ondan nasihet, bazen de para istiyordu ve prens de hiç reddetmiyor- du. Prens Petroyu generalleri, usta ba- şıları, emirberleri ve soytarılariyle birlikte dinlendirici gezintiler tertibi- ne sıksık teşvik, ve kendisi de hariku- lâde eğlenceler icad ediyor, bütün mas rafı cebinden ödüyordu. Kukuy almanları onu tantana ile ka- lim.” Petro ona hayran hayran bakıyor- du. Binlerce fersah mesafeleri - ovala- rı, batakları ve fundalıkları - geçip ge- lirken, bazan sefil bir izbanın çatısın - daki saman sapları:ır söken, bazan sar- hoş bir mujiği orac.' *a ölsün diye kar- ların içine yuvarlıyan, bazan harab bir kuledeki donmuş çanı çalan rüzgâr camların ardında uğulduyordu. Kabarmış perukalar, morarmış yüzler, tostoparlak, dipten tıraşlı ka - falar parlıyor; mumlar çıtırdıyor, uzun bul ediyorlardı. Bazan, şarabı fazla ka- çubuklardan d lar bulut halind yükseliyordu. Petro bağırdı: — Sarhoşlar meclisi ebedi olsun! KULU Ve hemen Nikita Zotof'a dönüp bir ukaz (*) yazmasını emretti: “Bütün sarhoşlar ve bütün çılgınlar, bugünden itibaren her pazar, Lö For'un evinde toplanıp iyi yunan tanrılarını tebcil et- sinler.” İşte bu suretledir ki Lö For'un evinde toplanmak âdet oldu. En gay - retli sarhoş olan Zotof baş papas un - vanını ve bu vazifesinin alâmeti olarak da boynunda taşımak üzere bir kova aldı. Aleksaşka vücud lacak yerlerini kapatmağa ehemiyet bile ver- meksizin bir bira fıçısının üzerine çırıl çıplak çıkar, ve orada, herkesi katılta- cak gibi güldürerek açık saçık şarkılar söylerdi. Bu toplantıların gürültüsü Mosko- vaya kadar gitti. Kaygılanan boyarlar mırildandılar: “Kukuy almanları Çari- mızı teshir ediyor, doğru yolundan şa - şırtıyorlar. Kâfirce, şeytanca toplantı- lar tertib ediyorlar.” Hürmete şayan bir ihtiyar olan Prens Priimkof Ros - tovski, Preobrapeniski'ye gelip Petro- nun karşısında alnı yere değinceye ka- dar eğildi ve - Rusyanın esası ve kuv - veti olan - ulvi Bizans dindarlığını ko- rumağa teşvik için ona eski slavca ile uzun ve tamtıraklı bir nutuk söyleyip zorla dinletti. Petro sesini çıkarmaksı- zın bunu dinledi. (Yemek odasında Aleksaşka ile satranç oynuyordu. Bir pazar günü, güneş battığı zamandı.) Birden bire satranç tahtasını ve satranç ( Sonu var ) Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından türk — ODA MUSİKİSİ: 9.30 Stokholm — 11 |