28 Ocak 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

28 Ocak 1938 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LKL ci ee ll Te TaARN ÇATT TTT Ç e araabi e 4 AVUKATLIK KANUNU LÂYİHASI MÜNASEBETİLE Avukatla müvekkili arasındaki münasebetler Avukat; müvekkilinin müdafii, hamisidir, bütün zamanını ona verir Avukat ihtilâfların halline ve aynı zamanda hukukun devamlı inkişafına yardım eder. Üniversite tahsili bu va- zifenin lâyikiyle ifasına kifayet etmez. Hukukun hayata tatbiki staj devresin- de öğrenilir. Stajın hem mahkeme ve hem de avukat yanında ifası adli me- kanizmanın her safhası hakkında ma- lümat edinmeğe yarar. Bundan başka müşterek bir stajın mevcudiyeti hâ- kimi müddeiurmumi veya avukatın ay- nı zihniyetin tesiri altında yetişmele- rini temin eder. Staj faslı bu mülâha- zalar altında kaleme alınmıştır. Avu- kat hâkimin mesai ortağıdır. Bu iti- barla kanunun avukata tanıdığı imti- yaz, adâlete arzedilen ihtilâflarda şah- si kanaatinin tam bir istiklâl ile ifade edilmesini ve müvekkiline karşı her nevi menfaat bağlılığından azade kal- masını icab ettirir. 'Mesleki vazifelerden bir çoklarının ifası ekseriya avukattan başka bir şah- sın vücudunu istilzam eder. O da hâ- kim, müvekkil veya meslekdaşıdır. A- vukatın umumi mahiyetteki vazifeleri üçüncü bir şahısla her hangi bir mü- nasebetten müstakil olarak derpiş e- dilenlerdir. Bunların ana prensipleri projenin 22, 24, 30/1 inci maddelerinde toplanmıştır. Bu nevi vazifeler — esa- sını bilhassa şeref ve liyakat hislerin- den alır. Ayvukat mesleğinin icrası sırasında başkalarının hareketleri hakkında mü- talea beyan edecek vaziyetlerde bulu- nur. Bu mütaleanın ciddiyetle telâkki edilebilmesi kendi hususi hayatında i- tina göstermesine bağlıdır:. Bu sebeble olur olmaz işlerde adli takibata maruz kalmaktan, düşkün itiyatlara kapıl- maktan, itidal ve mülayemet, istika- met, iffet ve hüsnüniyetten ayrılmak- tan içtinab zarureti vardır. Hele hileli hareket ve muamelelerden sakınmak onun en büyük kaygısı olmalıdır. A- dâlete hizmet etmek vazifesiyle mü- kellef olan avukatın onu yanlış yola sevketmeye saik olan hareketi mesleki Buçun en ağırını teşkil eder. Genç avu- katın bu hususlarda daha hassas dav- ranması zaruridir. Kemale erişmekte istical için şeref ve nezahetin müsaa- de etmediği vasıtalara baş vurmaktan- sa meslekten feragat çok daha hayır- lıdır. Aksi takdirde derhal elde edile- bilen geçiçi menfaatler şahsi itibarını hiçe indirir. Lâyihanın 43 üncü maddesi avukat- ları iş celbi hususunda — teşebbüsatta bulunmaktan, gazetelere reklâm mahi- yetinde ilân vermekten men etiniştir. İlân, sirküler ve şahsi sitayişler mes- leğin ciddiyetine halel getirir. Müte- kabil anlaşma ve tavsiyeler, haysiyet- şiken pazarlıklarla satın alınan müza- heretler de aynı mahiyettedir. Her avukat levhaya kaydı tarihin- den itibaren üç ay içinde münasip bir yerde bir büro edinmeğe mecburdur. (Madde: 32) Resmi daire avukatları hariçte iş deruhte edememeleri dola- yısiyle yazihane açmak mecburiyetin- de değildirler. Avukat münasip bir kabi di kle p olduğu mes- leği orada lâyikiyle temsil etmeğe gay- ret etmiş olacaktır. Böylece mevkiini daha iyi muhafaza ve işlerini daha muntazam bir halde tedvir eder. Büro- nun evsafını tayin baroya aiddir. An- cak dahili tertibatta ticari bir büroyu andıracak teferruattan içtinap zarure- ti vardır. Esasen avukat baroda kayıd- lx olan bürosundan gayrı her hangi bir mahalde, mahkeme salonlarında veya adliye binasında istişarede bulunmak- tan men edilmiştir. Avukatın işe taal- lük eden her hangi bir sebeble ne mü- vekkilinin ve ne de davâdaki hasmın nezdine gitmesi tavsiyeye şayan değil- dir. Avukatın müvekkiline karşı olan va- zifeleri 30 uncu maddenin 1 inci fıkra- sında ihtimam ve sadakatle tavsif edil- miştir. Çünkü o, müvekkilinin müdafii ve hamisidir; isini ve hını o- na hasretmeğe borçludur. Fakat bu i- ki esaslı vasfın tatbikinde doğruluk, şeref, istiklâl ve itidalin icablarını u- nutmıyacaktır. Doğruluk, müvekkili- nin kendisine teklif edeceği davâ ve vasıtalardan hak ve hakikata uygun ol- mıyanını reddetmeyi icab ettirir. O- nun şerefi, müşterisiyle her türlü men- faat ve hattâ hislerindeki iştiraki ha- riç kılan mutlak bir istiklâli istilzam eder. İstiklâl avukatın işe hâkim olma- sını, davâyı adâlete uygun bulduğu şe- kilde idare etmesini ve bu hususlarda müvekkilin nüfuzundan azade kalma- sını lüzumlu kılar. İtidal ise onu, mü- vekkilinin haksız töhmetlerini, garez- kâr ruhunu benimsemekten tevakkiye sevk eder. Bir tarafdan müvekkilin itimadına öte yandan avukatın kanaatlarındaki istiklâle dayanan bu münasebete her iki tarafın da kendi arzularına göre ni- hayet verebilmeleri ne kadar zaruri ise bu feragatin gerek müvekkil ve gerek avukata zarar verecek şekilde olmama- sı © derece âdilâne olur. 30 ncu madde- nin ikinci bendiyle 133 üncü maddenin sebebi vaz'ı budur. Avukat kendisine teklif olunan işi hiç bir sebeb beyanına mecbur olmaksızın red edebilir. Bu takdirde keyfiyeti gecikmeden mü- vekkile bildirmeğe mecburdur. Doğru- luk prensibinin bu hususta da rehber ittihaz edilmesi tabiidir. Avukat, mes- leğini icraya başladığı andan itibaren kendisini meslek ihtiyaçları içia ara- yanlara vakfetmiş demektir. Kendisi- ni intihab etmek suretiyle ona hürm*t gösteren kimseyi sebebsiz olarak red- detmesi mesleki bir kusur olmasa da muahazaya mahal vermeyen bi hart- ket sayılmaz. Avokatın kendisine yapılan teklifi hangi hallerde redetmekie mükellef olduğu 27 inci maddede gösterilmiştir. Avukatın yolsuz veya haksız gördüğü davâları deruhte etmemesi yalnız ka- nunun vaz ettiği bir mecburiyet değil fakat aynı zamanda doğruluğun ve müvekkiline karşı olan sadakatin de bir neticesidir. Yemini kabul etmiş o- lan memleketlerde avukat, kalben ve vicdanen doğruluğuna kani olmadığı hiç bir davâyı müdafaa etmiyeecyine ve onuün hakkında istişarede bulunmı- yacağına andiçer. Avukatlar, daima ve 'her işte leh ve aleyhte müdafaaya ama- de gösteren yanlış telâkkiye karşı koy- mak için iş intihabında büyük bir iti- na gösterilmesi lâzımdır. Şu kadar ki davânın kazanılıp kazanılmaması bu ilk tetkikle alâkadar değildir. Çünkü adli hakikatte riyazi hakikatte olan va- sıfları aramamak lâzımdır. Kaldı ki, mesele hiç bir zaman avukat önünde mahkeme huzurunda olduğu şekilde mütekabil iddia ve müdafaalarla ay- dınlanamaz. Avukatlık hakkında yeni bir eser yazmış olan bir müellif davâlardaki tereddüdü şöyle ifade eder; “Riyazi doğruluk, kendiliğinden, reddedilmi- yecek kıyaslara dayanır ve bu suretle zekânın şartsız ve kayıdsız kendi tara- fına geçmesiyle neticelenir. Dava işle- rinde ise aksine olarak, tereddüd kaçı- nılmaz bir şeydir; katiyetsizlik nor- maldir. Ve şüphe kendini gösterir. Hu- kukta olsun cezada olsun vakıaların birbirine girift olmadığı hiç bir davâ yoktur:... Bizler mutlak ve evelden ha- zırlanmış bir hakikatın iddiacı dellâl- ları değiliz. Mahkeme salonunda işğal ettiğimiz yer ne peyke ne de kürsü- dür. Orası, biz vicdanlı san'atkârların bu kara ve bir örnek elbiseyi giyerek ateşle ve sadelikle her gün çalışmağa ve bir müddet sonra adli hakikatı ku- racak olan parçaları işleyip hazırlama- ya geldiğimiz mütevazi bir tezgâhtır.” Şu halde 27 inci maddenin yolsuz veya haksız görülen işlerin reddi mecburi - yetine mütedair olan fıkranın ne su- retle tatbik edileceği hakkında bir su- al varit olabilir. Kanaatimizce ceza ve hukuk davâlarını, bu bakımdan ayrı ayrı tetkik zarureti vardır. Hukuk me- vaddında avukat kendisine yapılan bir teklifi kabul edip edemiyeceğini tak- dir için işin maddi ve hukuki cihetleri- ni tetkik eder. Maddi cepheden imkân görmediği veya ahlâki vasfından şüp- he ettiği işleri derhal reddetmekle mü- kelleftir. Aksi takdirde vicdanının se- sini dinlememiş olur. Hukuki mesele- lerin şüpheyi tevlit ettiği hallerde iç- tihadların sonsuz tenevvüleri işin de- ruhtesini mümkün kılar. Ceza işlerin- de prensip ayrıdır. Çünkü maznunla- rın müdafaasında cemiyetin de menfa- ati vardır ve her müdafaa bizzarur ah- lâkidir. Burada avukat efkârı umumi- yeden ziyade kendi vicdanına tabi o- lur. Davânın deruhtesinde müvekkilin şahsiyeti haizi tesir değildir. İtibara şayan olmıyan bir kimsenin müdafaa edilecek haklı bir davası olabilir. Şu kadar ki avukat, müvekkilinin kendisi- ne telkin etmek istediği müdafaa tar- zını kabul etmediği takdirde bundan imtina zarureti belirir. Fakat projenin tesbit etmiş olduğu müeyyidelerden de sarfınazar bir davâyı haksızlığa ve- ya ahlâka mügayeretine rağmen mün- hasıran temin edeceği menfaat için ka- bul acınacak bir zâaftır. Avukat kendi- sinin katiyetle kani bulunmadığı bir husus hakkında müvekkiline teminat vermekten ihtiraz etmelidir. Çünkü yanlış tahminler hem kendisi ve hem de adâlet cihazı aleyhine kaydolunan birer vakıa olarak tecelli eder. 27 inci maddenin 2 inci fıkrası avu- katı evelce kabul etmiş olduğu bir da- vâyı haksız veya yolsuz olduğunu an- ladığı andan itibaren terketmeğe mec- Okurlarımızdan mektuplar : Haksız teşmiller Ankara öğretmenlerinden biri imza- sı ile şu mektubu aldık: “Anadolunun bir.orta mektebinde bir talebe tehdidine uğramış, fakat bu- na aldırış etmemiş o talebeyi cezaya uğratmış bir öğretmenim, Bir seneden beri Ankarada öğretmenlik ediyorum. Şimdiye kadar bir takım talebe taşkın- lıklarının değerli gazeteniz Ulus'da bahse mevzu bile olmadığını görerek hem sizi takdir, hem de böyle hâdise- leri dillerine dolayan İstanbul gazete- lerini muaheze ediyordum. 25 kânunusani tarihli nüshanızda, hem de bir öğretmen arkadaşımız ta- rafından yazılmış olduğunu öğrendi- ğim fıkralar arasında, bütün talebele- rimizi silahlı gösteren ve bir takım şe- rir çocuklar - ki adedleri pek azdır - ta- rafından bir iki öğretmene yapılan si- lâhlı hücumları, aşağı yukarı, herkese tamim eden ilişik fıkrayı kesip gönde- riyorum.,, Bu mektuptan sonra sayın öğretme- nin bahsettiği fıkraya dikkat ettik. Hakkı var. BİBLİYOGRAFYA Konya Konya Halkevi tarafından neşredi- len bu değerli mecmuanın 13 numara- lr sayısı da çıkmıştır. Bu sayıda şu yazılar vardır : H. Fehmi Turgal : Timurun Anadolu hareketleri : Za- fername, H. Fehmi Turgal : Camiüd- düvele göre Karamanlılar, Taci Fik- ret Baştak : Arziyat — bakımından Konya, Abdülkadir Erdoğan : Kon- yada eski tekyeler, H. Fehmi Turgal: Selçuk tarihi, Naci Fikret Baştak Hitit medeniyeti ve Konya, Abdülka- dir Erdoğan : Sileli Sururi. Aylık Bülten İktisad Vekâleti Türkofis merkezi tarafından neşredilen aylık bültenin 1 kânun tarihli sayısında şu yazılar vardır : Başvekil Celâl Bayarın seki- zinci ekonomi ve artırma haftasını açış nutukları, 9 ve 10 aylık dış tica- retimiz, Türkiye - Çekoslovakya ti- careti, Zeytinyağı istihsâli ve ticare- ti, yaş meyva ihracı davâmız, Alman- yadan gayri memleketlerde ihracat kredisi sigortası, milli karburanlar : Fransada motörlü vesaitte gazojen is- timali ve taammümü için alınan ted- birler, dış ticaret istatistikleri. Ereğ- li kömür havzası istatistikleri. Muğla Muğla Halkevi tarafından neşredi- len bu aylık mecmuanın birincikânun tarihli 10 uncu sayısı şu yazılarla çıkmıştır * Ta, Hay. Tolga : Bir a- dım daha, Ekmel İzden : Kurultay, Zekâi Eroğlu : Muğla vilâyeti, Ek- mel İzden : Yurdumun rengi ve ko- kusu, D. Tula : Coğrafya köşesi, Mahir Balkı : Ben kalbimi büyütmek istiyorum, S. Yatağan : Sığır yetişti- riciliği, Vehbi Başko : Henrik İbsen, Kadri Akçaal : Zeytincilik bilgileri, C. Aker: Kozluk köyünde düğün â- deti, Zekâf Eroğlu : Bir zevcenin göz yaşları. bur tutmuştur. Fakat avukat bunu 30 uncu maddenin 2 inci maddesine tev- fikan müvekkiline belki görüşü ayrı o- lan diğer bir müşavire müracaat imkâ- nını, verebilecek surette yapmalıdır. Bu halde, avukat bir talik talebinde de bulunabilir. Fakat intihablarını açığa vurmaktan ve davâya zarar verebilecek her hangi bir harektten şiddetle içti- nap etmelidir. Bunun için başka hiç bir sebeb mevcud olmasa bile bürosun- da cereyan eden muamelelerin gizli tutulması mecburiyeti vardır. Bun- dan başka avukatın reyinde yanılması ihtimali de hesaba katılmalıdır. Bu i- tibarla feragat keyfiyetinin basiretkâ- rane ve nezaketle yapılmasında fayda vardır. Lâyihanın 30 uncu maddesinde hâkim, adli müzaharet bürosu veya ba- ro reisi tarafından tayin edilen avukat mücbir bir sebeb olmadıkça vazife ifa- sından istinkâf edemez. Mücbir sebe- bin takdiri tayini icra eden makama a- iddir. Bazan müvekkilin de haklı bir sebeb olmaksızın avukatı terkettiği va- kidir. 133 üncü maddenin 2 inci fıkra- sının tatbikini istilzam eden bu halde dahi avukat kendisini terkeden mü- vekkiline zarar verebilecek hiç bir söz sarfetmemek hususundaki vazifesine daha dikkat ve hassasiyetle itina ede- cektir. Çünkü avukata yapılan bir hak- sızlık, onu, kendi vazifelerinde kusur işlemeğe sevkedemez. Deruhte eylediği bir davâyı veya işi mecburi sebeblere veya makbul maze - retlere binaen takibe devam edemeyen avukat bu iş veya davânın muvakkaten takibini aynı baroda kayıdlı avukat- lardan birine tevdi edebilir. (Madde: 31).Bu takdirde tevdi keyfiyetinin da- vânın icabları göz önünde tutularak büyük bir itina ile yapılması, müvek- kilinin menfaatına uygun olan her tür- lü tedbirlerin bizzat ittihaz veya mura- kabe edilmesi şarttır. Bursa, (Husust Muhabirimiz- den) — Kayaklarını ayaklarında birer oyuncak hafifliğiyle kul- lanmasını bilenler için dağcılık- da en zevkli hareket nedir bilir misiniz ? Dimdik yamaçları, bin bir çeşid mahlükat şekline bürü- nerek, pamuk yığınları halinde süsleyen çamlarrn arasından iniş yapmak... Çıplak meyillerden aşağı kaymak, kayağı gelişi güzel ve meylin sürük- lediği tarafa doğru başı boş kulanmak demektir. Hem bu, sıkıcı ve manaton bir harekettir, Orman inişi ise; insanı kayakçılığın her türlü icablarını tat- bika mecbur eden en mütekâmil bir spordur. Âyni zamanda mütenevvi manzara görmek itibariyle de çok :|zevklidir. Bilhassa yüksek dağlarda orman inişi yapmak; 2000 - 2500 met- reden ovalara kuş bakışı bakarak sü- zülmek ne doyulmaz bir şeydir. İlk olarak bir türk kayakçı grupu- nun geçtiği bu (Uludağ - Cennetka- ya - Kirazlı yayla) orman yolu artık şimdi; Ankara, İstanbul 've Bursa dağerları arasında otelden iniş için bir gaye haline gelmiş bulunmakta- dır. Bursa mekteblerinin de iştirâk et- tikleri son haftanın kayak sporları çok şiddetli bir tipi içinde geçti, bu tipiyi techizatına güvenerek delip ge- çen ve gece yarısı Kirazlı yaylaya va- ran grupumuz, ertesi günü bu orman inişini güsel ve muvaffakiyatli hir şekilde yapmıştır. Cennetkayadan ha- reket eden kafilemiz; İstanbul dağcı- lık kulubünün en iyi kayakçılarından Ekrem Karay, Bursa dağcılık kulubü başkanı Saim Altıok ve muhabiriniz- den mürekkebdi. Yolumuz, bazan 50 - 60 derecelik meyillerden, bazan da sarp kayalıklar arasına sıkışan ormanlardan geçiyor- du. (2000) metredeki kayak evinden 2200 metredeki Cennetkayaya çıktı- ğımız zaman altımızda beş altı metre kalmlık teşkil eden podra halinde bir (toz kar) deryası bulunuyordu.. Bu- rada ufuklar çok engindi. Apolyond gölü sanki avcumuzun içinde idi. Marmara ayaklarımızın altında... Af. yon, Uşak ve Bandırma taraflarında- ki dağlar ise altımızda ufak birer ka- barcık halinde kalmışlardı. 2200 met- relik dağların tam tepesinde öyle şid- detli hava cereyanları vardı ki : İnsa- nı âdeta bir çırpıda devirecek gibi o- luyordu. Lâkin kayağın sürati bu şid- detli cereyanları bile alt edecek vazi- yette idi. Artık ormandan iniyorduk. Kayak- larımızın arkaları birer kar çağlayanı halinde muttasıl geriye doğru (toz kar) dan şelâleler fışkırtıyordü. Ku- laklarımız, havanın çarpışından ade- tâ ıslık çalryordu. Birer otomobil sü. ratiyle yol alan kayaklarımız, bu en- fes karın üstünde tatlı ve muttarid bir ses çıkarıyordu. Derin bir zevk ve heyecan içindeydik.. Hele o çamlar ne şekillere girmemişlerdi ?.. İnsan bunlara bakmaya doyamıyor- du.. Fakat çok hızlr iniyorduk da bu güzelliklere dalamıyorduk. Kayakla- rımız saatte bazan (80) kilometre ya- pıyordu, bir yerden indiğimiz zaman başımızı kaldırınca arkamızda ve ba- şımızın üstünde dimdik bir dağ yük- selmiş görüyorduk. Böylece dereler atladık, tepeler ve vadiler aştık. Tam bir saatte Kirazlı yaylaya indik.. Bu- radan Bursaya iniş daha süratli oldu. İzlenmiş olan den — otomobilden daha süratli olarak Elmaçukuru kes- dirme yolundan da ayni süratle Bur- saya iniyorduk. Kayaklarımızı bu dik meyillerde şahlanmış birer küheylan gibi adetâ zaptedemiyorduk. Kirazlı yayladaki otelden, bizden çok daha evvel hareket etmiş olan kafilelerden önce Bursaya vardık. Mardin vilâyet konağı Mardin, (Hususi) — Hususi idare tarafından yaptırılacak olan vâli ko- nağı ihale edilmiştir. İnşaata ilk ba- harda başlanacaktır. Bu dik meyillerde sşahlanan kayaklarımızı bir türlü zaptedemiyorduk Uludağda bir röportaj Tipi çok şiddetli idi saatte 80 kilometre ile uçuyorduk Marmara, Afyon, Ugdk ayaklarımıziın altinda idi Yazan: Musa Ataş Orman yolun- W da ağaçların garib şekli İzmir ve civarında alaylara sancakları törenle verildi İzmir ve bütün Eğe, gün- lerdenberi ordu ile birlikte bayram yaptı. Heyecanlı bir törenden sonra alaylara bayrakları verildi. Sıra ile Manisa, Turgutlu, İzmir, Sivrihisar, Foça, Menemen alayları bayraklarına ka- vuştu. Bu resimler, kahra- man Mehmedciğe alay bay- ; | raklarının verilişine aid intibaları göstermektedir. Yukarda, İzmir belediyesi tarafından Orgeneral İzzet- ? — tin Çalışlar şerefine verilen ? — ziyafetten iki intiba görün- mektedir Mardinde halkevi Mardin, (Hususi) — Şehrimizd? yapılmakta olan halkevi binasının in- şaatı bitmiştir. Binanın açılma töreni şubat ayı içinde yapılacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: