Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
gÖT ENEK HAYAT ve SIHHAT Örararanatf” _Pek yakın vakte gelinceye kadar Bizde kış isporu — eğlencesi dem?k aha doğru olur, çünkü o vakit is- adı da girmemişti — olarak nız kızak bilinirdi. İski ile kay- ak isporunun bize de- gelmesini ühim bir fikir terakkisi saymalı- Siz de, isporculara aklın lâzım o- Flup olmadığı hakkında şüphe eden- : ' olur, '©r arasındaysanız, kayakla kayma- Dın fikir terâkkisine delil sayılaca- ! sözüme gülmeyiniz. '__k!- Zakla olsun, kayakla olsun, buz üze- Tinde kayıp eğlenmek maksadiyle, olmazsa, kemikleri kırılmak tehlikesine koymak, bir bakımdan, fikir terâkkisinin büsbütün aksi sa- i Yilabilir. Eskiden de anneler çocuk- arının kızakla kaymalarına razı ol- Madıklarından, çocuklar kızak kay- Maya gittiklerini annelerinden giz- tutarlardı. Fakat hayatta tehlikeden sakin- Mak bakımının modası çoktan geç- ti. Bütün hayatın bir mücadele ol- d'_'i“n'l şimdi herkes bil'yor. Onun (Sin, i ları hayat ücadel İyi alıştıran isporlar ve bu arada $ isporları da gittikçe yayılıyor. Kayakta tehlike bakımı bir - ta- Tafa bırakılınca, iski ile kaymanın fikir terâkkisine hizmet ettiğini ka- ul etmek lâzımdır. Çünkü kayak, her şeyden önce, bir muvazene 5- Porudur. Kayak üzerinde vücudn.n Muvazenesini temin etmek için fikir daima işler, daima uyanık — durur. Kayak hareketinin acele olması be- Yin üzerinde pek güzel bir müneb- bihtir... fikirleri geri kalmış çocuk- lar yahud çocuk olmayanlar, kayak isporu yapamazlar. Fikirleri — açıl- Mağa müsaid olanlar için de kayak İsporu iyi bir fikir terbiyesi demek 63 , Kızakta oturduğu yerde, yahud 21 bazı memleketlerde olduğu gibi yat- -l AR. Yi temin daha tığı yerde kayıldığı için muvazene- kolaydır. Bundan dolayı fikir kayaktaki kadar geril- nih Mez ve ondaki kadar şiddetle iş- â:!?möm Hele at koşulan kızaklarda b »3 İ a AA I a Kızak ve kayak , Fikri en iyi işleten ve en iyi kuv- ı::tlîndiren İsveçlilerin — yaptıkları yelkenli kayaktır. Ancık." yelkenli kayak rüzgârın hızma göre ıuı_tte yüz kilometre, daha ziyade _bıle, hızla indiğinden onu kullanan ispor- cunun fikri herkesin dayanamıya- cağı derecede gerilir ve bu ispora yalnız fikirleri pek kuwedı.olınlı'r irişebilirler. O kadar hızlı_ inen bir kayaktan düşmek tehlikesi de, ta- bitdir ki, büyük olur. Hangi vasıta ile olurı_ı .olıun kfy_' mak isporu akciğerler için pek iyi- dir. Kar veya buz üzerinde hava zaten soğuk olduğundan nefes al- mak pek kolaylaşır. Fakat nef? çı- karmak işi, aksine olarak, — güçle- şir. Çünkü kızak yıhuddl:ıyak t::;— ım mukavemetiy- dt aei h"::ı mukavemetden ” h"mund“mk lay nefes alır da, h ola E , :i:ıîâıle nefes çıkarır. Neticede ha- erde daha uzun :ıı"ıddd k;- öylelikle ciğerler havayı sak- ::ı::ğ':oyılııırlır. Onun i?i?d.ır ki kaymak isporu, ıkcığerler! iyi ter- biye eden, güzel bir ncfîı isporu o- lur. Akciğerlerin mümkün olduğu kadar büyük bir kısmımın hıı_r.ı .ılc dolu bulunmasının sağlık üzerine ne kadar faydası olduğunu bilirsi- niz. Kaymak isporunu erkekler ve va ciğerl L Diç Alvrüp'dlı nglü île Yazan: H. Lechenperg Son 1935 temmuzunda yapılan şampiyonalarda üç Amerika şampiyonluğu unvanını kaybetti. On yedi yaşında olan Ralph Flanagan bir milde ve se- kiz yüz sek yardada kendisini geçti. Gene on dokuz yaşındaki Johnny Macionesa de dört yüz kırk yardada' geçildi. Şu halde görülüyor ki : Bugün Amerikan yüzme sporu rekabet yoksuzluğu altında inlemiyor. Gelecek olimpiyadlarda Amerikan yüzücüleriy- le Japonların arasında bir mukayese yapmak en- teresan olduğu için, en ehemiyetli mesafelerde en yüksek kabiliyetleri aşağıda bir cedvelde gösteri- yoruz. Ve kurbalamada, kısa ve orta mesafeler hariç (bunlarda Cardonnet Fransa, Rademacher ve Sehwarz Almanya dünya rekorlarımı tutuyor- lar). Diğer mesafelerde hiç mevzuubahis olmayan Avrupalıları nazarı itibare almıyoruz. Bunlar yüksek kabiliyetler. Ve bir düzüne A- merikan yüzücüsünü L da, bugün bu kabi- liyette olan ve yahud geçmiş bulunan, bir çok, dü- zünelerle başka yüzücüler var, daha yarın yahud öbür gün bu rekorlara yetişecek ve geçecek on al- tı on yedi yaşında gençler var. Yüzücüler yığını kosk. Yığın, hazine, Amerikan yüzme sporunun, A- an hafif atletizminin bahtı ve Amerikan te- merik; nn ürü fikirlerinin geril den korkmamak la beraber vü ının da dayanıkl na güvenebilen bayanlar yapabilirler. Ancak yaş meselesini göz önüne ge- tirmek lâzımdır. Kış mevsimleri u- zun süren memleketlerde herkes çocukluğundan beri kaymağa alış- tığından yaş ilerledikten sonra da kaymağa devam edebilir. Halbuki Anadoluda kış uzun sürmez. Kayak isporu da bize yeni gelmiştir. Bu is- pora al lık şimal lek deki kadar yerleşememiştir. Onun için fudbolcuların tekaüd sayıldık- ları yaşta — bu yaşın ne vakit ge- lip çattığını isporcular iyi bilirler — kayak isporundan da korunmak ih- tiyatlı olur. Kayak isporuna lâzım olan elbi- . lıslı lerin- Halkevi Başkanlığından : İki yıllık intihab müddetleri hitau'f bulmakta olan halkevi komite üyeleri İntihabları aşağıda yazılı günlex.de ya- Prlacaktır. Her şubeye mensub üye ar- kadaşlarının şubelerinin intihab gün - lerinde saat 18 de halkevinde bulun- Maları rica olunur: 1 — Şubat - salı köycülük ve ar 2 — Şubat - çarşamba gösterit V Saray ği 3 — Şubat - perşembe sosyal yar Ve halk derhaneleri 4 4 — Şubat - cuma dil tarih v Yat e ki- € edebi- tığından, kızaktaki yolculara an- | dir. tak kay keyfini duymak ka- S L İK Halkevi komite âzalığı 5 kuruşla seçimi Aç bir'çocı_ığu doyurabilirsiniz Çocuk Esirgeme Kurumu Genel merkezi her sene olduğu gibi bu se- ne de Ankara ilk okullarındaki zayıf ve kimsesiz (585) çocuğa her gün et- li sıcak öğle yemeği vermektedir. Bir çocuğun bir günlük yemeği ekmeği ile beraber beş kuruş tutmak- tadır. Her vatandaş Kuruma beş ku- ruş yardım etmek süretiyle yoksul bir yavruya kan ve can vermiş olur. Kurumun dükkân ve mağazalarda bulunan kumbaralarına beş kuruş at- mak suretiyle yapılacak yardım da 5 — Şubat - cumartesi müze 6 — Şubat - pazartesi spor. bu güzel maksadı temin eder, KESİK BAŞLAR Yazan: Edgar Wallace | Tenis Amerikada da, bütün öteki memleketlerde ol- duğu gibi eskiden beri daima profesyonel tenis o- yuncuları mevcuddu : Amatörlere tenis öğreten antrenörler. Bu antrenörler aralarında her mem- lekette olduğu gibi Amerikada da tenis turnuva- ları tertib ederlerdi. Ancak, Amerika tenis profes- yonalizmi, onu bugüne kadar dünya tenisini mü- him bir rüknü haline sokan en kati inkişafa, şim- diye kadar yetişmiş kadın tenis oyuncularının en büyüğü olan Suzanne Lenglenin elli bin dolarlık bir Amerikan teklifini kabul edib profesyonel ol- ması ve atlantik denizini asıb Amerikaya varma- siyle hasıl olmuştur. Bu 1926 da oldu. 1927 de birleşik hükümetler profesyonel tenis birliği kuruldu, 1928 de Çek Kozeluh Amerikaya geldi ve Amerikanın en iyi profesyonel tenis oyun- kaslyi cularında Richardsa karşı oynadı. Tilden Trupu 1931 de Tilden profesyonel oyuncular arasına katıldı ve kendisine, Suzanne Lenglene ancak kis- men müyesser olan şey nasib oldu : Profesyonel tenis umumi alâkanın ön safma geçmişti. Vines, Lott, Hunter ve saire gibi meşhur amatörler de ADK Şp — 25 . tzheimi de yenmiş olan sabık Davis kupası oyun- miz bir Amerikan bankeri, Bir Rugby Maçının heyecanlı anları 2 — Tilden trupu bilhassa halkın başka türlü temiz ve güzel bir tenis turnuvası görmiyecek ol- duğu küçük şehirlerde, tenis sporuna karşı alâkayı uyanık tutmaktadır. Böylece bu trup, bir köycük- te mışıldayan bazı tenis kabiliyetlerini doğrudan doğruya ve bilvesile uyandırmakta ve hiç olmaz- sa antı ra teşvik ktedir. Davâ şudur : Tilden trupu günden güne amatör tenisciliğine bir rakib halini almıyor mu ? Yetişe- cek, ilerliyecek genç kabiliyetleri bir kaç bin dolar mukabili beri tarafa çekmesinden endişe edile- mz mi ? Eninde da bütün törcülük için bile tehlike teşkil et ind korkul mı ? Amerika tenis birliği reisi Mr. Hall bu suale “ha- yır” cevabımı veriyor. Reis Mr. Hallin bürosunda oturuyorum, Mr. Hall Wall-Street mahallesi bankerlerinden biri. Geniş ticareth inin odal d haseb. ciler çalışıyor, ayak işleri gören çocuklar dolaşı- yor, harici ve dahili telefonlar işliyor. Telgraflar ve kambiyo listeleri uçuşuyor. Her şey Amerikan- ca, Wall Streetin kendine mahsus. Mr. Hallin kendisi, aşağı yukarı ellilik, orta boy- lu, oldukça tıknaz, gözlüklü. Başmda saç kalma- mış. Hulâsa, topyekün bıraktığı intibaa nazaran dikkkat eden gayet te- < aŞ v Bizler Avrupada Mr. Halli büyük Tildenin mü- ebbed muarızı, Tildeni sayılmıyacak kadar çok de- — ESün için Odamın içinde seyahat M n, inize ve ken- dinzi korumak hususundaki bütün gayretlerinize rağmen, sizi ba#an tutup odanıza hapsediyor: Bir nezle bu havalarda tehlikeli olabilir, Fakat sokağa çıkmağa, işinize gitmeğe, tanıdıklarınızla görüşme- ğe, kısaca günlük hayatınızın itiyad- ları dairesinde yaşamağa muhtaçsı « nız. Ne yapacaksınız ? Vaziyeti sükünetle karşılamaktan başka çareniz yoktur, Odanızın dört duvarı içinde, ıhlamur içip, aspirin alırken, pençereleriniz sizi itiyadla- rınıza az çok yakın tutan vasıtalar« dır. Sokağa bakmız : Alem gene ol âlem, devran gene ol devran! Çocuklar gülüşe itişe mektebleri « ne gidiyor; kadınlar, her ki şükerk öleçeleei “üzerlüd Hai dairelerine geç kalmış erkekler, te - lTâşlı ve gamlı koşuyor. Karşıki apar- tımanda hizmetçi kız gene her gün- kü işinin başında, halıl. penç den silkildikten sonra biraz aşağı kapıda görünüp bakkalın çırağı ile şakalaşıyor. Ekmekçi, koltuğunun altına kadar yerleştirdiği koca bir ehramla girip kaybolduğu apartı- mandan biraz sonra elleri boş çıkıp zayıf atını sürüp bir başka evin ö- nünde gene aynı vazifeyi görüyor. Adalkri Bir bil y köşeyi dönüp kaybolurken bir başkası homurda- narak geçiyor. İşinizi, arkadaşlarınızı, şehrin meydanlarını, otobüslerin boş veya tıklım tıklrm hallerini, sinema kapı- larmı, dükkânlarda alış veriş eden- leri, gocuğuna bürünüp arabalara yol g intizam larını, her gün dikkat bile etmediğiniz bütün bunları düşünebilirsiniz. Şu gelen genç kızla öbür - taraftan ilerliyen delikanlının karşılaştıkları zaman neden yüzleri kızardı? İşte bütün bir macera başlangıcı ! Yukarı katı, aşağı katı dinleyinizı Bir apartımanda kömür kırılıyor. E- vin içinde kömür kırılır mı? Kırılır. Alt katta bir çocuk ağlıyor: Zavallı yavrucuk; ıstırabı acaba nedir? Bir radyo bir tango çalıyor. Bu saatte? Küçükler mekteblerinden, me- murlar dairelerinden dönüyor : Öğle vakti olmuş!... Sofra başlarını tasav- vur edebilirsiniz. Nezleli iken yeme- ğin hiç tadı yok: Biraz çorba, sıcak fa Diskalifiye eden ve tekrar onu oynatan, Til- denden dünyada her hangi bir kimseden daha faz- la nefret eden ve, eline fırsat düştükçe her zaman aleyhinde bul adam olarak Mr. Hall bir daha tekrarlıyor : *“Hayır, körkmuyoruz.” bir şey kâfi... Şimdi kitablarınızın başına döne - bilirsiniz; geçen hafta alıpta henüz z başma..... Ancak, ; , yazılarınızı unutabilir mi- Tilden ile birleştiler. Böylece, ihtiyarl, ğa baş- lamakla beraber hâlâ fevkalâde tenis oynayan bu üstadın riyasetind. leketi ve yazın da Ayru- payı dolaşan bir Tilden trupu meydana çıktı. 'Tilden trupu üzerine oldukça fena sözler söy- lendi ve bilhassa elde edilen neticelerin haklı ve doğru olup olmadığı hakkında şüphe dı. Bu mevzuları ince eleyib sık dokumak bu kitabın çer- çevesi içine girmez. Burada sadece iki nokta tes- bit edilecektir : 1 — Profesyonel tenis Amerikan tenis hayatınım ve hattâ bundan daha fazla olarak, Amerikan u- mumi spor hayatının artık ihmal ve inkâr edilme- ünü teşkil ktedir. t y yen mühim bir Ve sonra da para kazanmak isteyenlerin canla- 'i-"('_ çi £ A v n ve kâğıdı alıp he- men b iniz: O.- rı P ını, ve p y lerle amatörlerin adam akıllı ayrılmasınım şu veya bu büyük oyuncuyu tutmağa uğraşmaktan daha faydalı olacağını izah ediyor. Ve ilâve ediyor : Amerikada amatör nizamna- mesini bilhassa bunun için bu kadar dikkatle tat- bik ediyoruz. Biliyorsunuz ki ingilizler amatörle- rin tenis filimleri çı i için b lmilel ü D mü- sade almak istediler. Gene biliyorsunuz ki biz A- merikalılar reddettik. “Filim ile başlar, Arkadan amatörler kritik yazmak isterler. Bunun sonu gelir mi ?” Bunlar Mr. Hallin anlattıkları, (Sonu var) —— yamak istedi; fakat karanlıkta sağlam bir yer bulamadı. Çalılar arasında bulunması lâzım o- lan taşları aradı. Kulenin orta tarafın- daki honi gibi çöküntünün ağzına ka- dar geldi ve çalılara tutunarak aya- ğiyle etrafı yoklarken çalı kökünden y zavallı, yeni bir boşlukta, yerin 43 Oracığa düşüp kendinden geçmek €re iken bir el sırtındaki pelerini Sekti, aldı. Bağ arkasında idi, Ve tek Sâre ölmek veya kendini müdafaa et- Mekti, , Adel birdenbire geri döndü. Bağ ho- Murdanarak pelerini yırtıyordu. Adel Tovelveri kaldırıp nişan alacağı sıra- a maymun da üzerine sıçramak için Sömeliyordu. Fakat kurşun daha evel Tamludan çıktı. Hayvan, acı aCi bağı- Varak yere yuvarlanırken elini vurulan Omuzuna götürdü. Fakat hemen gene Ayağa kalktı. Ve gözlerini Adelin göz- 1::; içine dikip geri geri gitmeğe baş- B . Âdel ridi? maymun heran Üzerine Belapmardi. Adel kuleye bak- ti. Ah oraya çıkabilseydi! Jak Kaex Vortun orada bırakmış olduğu merdi- Ven aklına geldi. 4 aymı:ıanğ:ı dîıareketlerini N gözden Ççırmıyarak kuleye doğru bir kîç a!; 1m attı. Yere eğilip eli ile gönenleri” Srasını yokladı. Merdivenin tahtöşr e. ine tesadüf etti. Adel hafif merdiven! ldırıp derhal dıvara dayadı. Bağ halâ ğu yerde, homurdati” rar 15 B OIğf.g uAg.e—l bı"itün kuvveti- bir anda merdivenin tepe- 'an dıvarın üstüne çıktı ve çekti. Bağ yavaş du. Biraz son- ni toplayıp sine ve oradı merdiveni de he):?e:xyor avaş kuleye yak!a îı dıîarm dibine yanaprakiungînîâ: için boşuna gayret ;ıırfetş e bYr K maymunun tutunıbıleceğı lıı_ı,;d ılv A rçm kıntı yoktu. Adel, ı'nerdwemh_dd“ıe iç tarafına yerleşdn;ıke:dîığ İ urdandığını işitiyo hogranguanlı genç kiz, uzun nı:âain biribirine baktılar. Sonra Bağ çe vi î gitti. Adel, maymunun büsbütün Ğı’ ; gine EMNİYEL SÜ e K teklikenin n baktı. Ve niha g;ıbütüu zail oıııi:ığlılıııı;ı. ze:;imğ;?:î merdiveni yukarı . ir yere takılmıştı. Adel, bütün kuvve- lı'.,iwilyeeı:nen'lîveui kendine doğru çelâtı, çekti, çekti... Merdiven takılmış <x du; ğu yerden birdenbire ku_rtuluncı de de muvazenesini kaybc_dınce bir eli dı- varda, diğer eli merdivende, hıvad: kaldı, ve sonrâ, kaya yuvıîlına, ıoııâa soluğa, kendini kulenin iç tarafın buldu. Yere oturmuş, etrafa bakınıyor we mevkiin ıeııiıliğındeki korkutı_ıcu hal !masa gülmekten katılacak gibi o- luyordu. Kalktı, merdiveni dıvara da- âibine doğru, dik bir yokuştan yuvar- landığını his etti! XXXVII Mağaradaki kemikler Adel hiç durmadan yuvarlanıyor, daha aşağılara doğru inip giderken bir eli ile de yumuş; prağa t ğ çabalıyor ve ötekindeki rovelveri de sım sıkt tutuyordu. Bir defa ayağı siv- ri bir taşa çarptı ve kızcağız, duyduğu acıdan bayılacak (ibi oldu. Böyle ne- reye kadar yuvarlanıp kayacağını dü- şünmek bile istemiyordu. Nihayet düz bir yere gelip karşıdaki dıvara başını çarpıp duruncaya kadar sonsuz zaman- lar geçmiş olduğunu sandı. Fakat bütün bu yuvarlanış birkaç sa- niye devam etmişti. Adel, sert kaya ze- minde bir müddet sırt üstü yattı. Son- ra, kalktı ve acıdan yüzünü buruştura- rak yaralı ayağını muayene etti, bir tarafının kırılmış olup olmadığını an- lamak için vücudunu yokladı. Yalnız ayağının bileği oldukça sıyrılmıştı. Başnı kaldırıp baktı, bir yıldız görünce düştüğü deliğin altında bulunduğunu anladı. Tekrar yukarı çıkmağa çalıştı, fakat her teşebbüsünde yumuşak top- rak kayıyor ve tekrar bulunduğu yere yuvarlanıyordu. İskarpinlerinden birinin ayağından çıkmış olduğnuu gördü, el yordamı ile onu toprağa gömülmüş buldu. İskar- pininin topraklarını döktü, çorabları- nı temizledi ve giydi; yere oturup ne yapacağını düşünmeğe başladı. Gün- düz oluncaya kadar burada beklemek ve talie boyun eğip güneş çıkınca bir çare aramak üzere susmaktan başka ça- ::'“ olmadığına nihayet kanaat getir- l O zaman, rovelverini halâ elinde tut- makta olduğunu görüp gülümsedi ve tozunu toprağını silkerek onu belinde- ki kayışa soktu. Bağ'ın iki gün evel, kuleden zuhur etmiş ol daki esrar anlaşılıyordu. Maymun, her halde, bu da sak- & ca içinde bir kutu kibrit ve bir mum buldu. Adelin daha sonra öğrendiği gibi bu keşif bir mucize eseri değildi, Fakat o sırada <ızcağız öyle bir halde ili ki o- nu, içinden ettiği duaları kabul eden allahın göndermiş olduğuna inandı. Ve titreyen elleriyle kibriti çakıp fe- neri yaktı. Mumu hiç kullanılmamıştı. Önce hafif bir ışık verdi, sonra yağı e- riyince fitil meydana çıkarak fener de etrafı oldukça aydınlattı. Adel bulunduğu yeri tetkik etti: dar bir geçidde idi. Tavandan yere doğru sayısız stalaktitler sallanıyordu. Düşmüş olduğu yerde toprak kuru i- di, fakat daha ileride nemleniyor ve kayalar arasına tabiatin oymuş olduğu bir yataktan ince bir su akıp gidiyor- du. Geçid, biraz ileride genişliyor ve stalaktitler de çoğalıyordu. Galerinin lanmıştı. Fakat bu mağara nerelere ka- dfır gidiyordu? Sağına soluna bakı” bı_r şey göremedi. Kalktı, büyük bir dikkatle, etrafı yoklayarak adım adım yürümeğe başladı. Eli bir direğe tesa- düf etti. Adel hemen elini çekti: di- rek ıslaktı ve kaygandı. Bı:ı esnada, kendisi için büyük bir e- hemiyeti olacak bir keşifte bulunuver- di.. Dıvarı yoklayarak ilerlerken, insan eli ile yapılmış olması lâzım gelen bir deliğe girdi. Ve gene aynı şekilde et- rafı araştırırken pek iyi bildiği bir şey eline ilişti. Kalbi sevinçten çarpmağa b;ışladı. Eline ilişen şey bir cam fener- di, Adel fenerin küçük kapısını açın- iki tarafında insan eli ile yapılmış ol- maları çok muhtemel bir takım delik- ler vardı, Bunlara, fenerin ışığında ba- kılınca, tabiatin inanılmaz derecede güzel oymaları ile süslenmiş oldukla- rı görünüyordu. Mağara gittikçe ge- nişliyordu. Ve nihayet genç kız ken- dini büyük bir odada buldu. Yere acaib bir takım beyaz baston- cuklar serpilmişti. Bunlardan her boy- da, her şekilde binlerce vardı. Üzerle- rine fener tutulunca beyazlıkları ze- mini teşkil eden kayanın esmerliği ile tuhaf bir tezad husule getiriyordu. A- del eğildi, bunlardan birini aldı ve korkudan bağırarak elinden attı. Bun- , kurlarınıza arzedeceğiniz - fikirleri- niz de şayed böyle nezleli değil ise... — N, Baydar İzmirde yazı kursları İzmir, (Hususi) — Şehrimizdeki ilk okul öğretmenleri için açılan yazı kur- su nihayetlenmiştir. Bu kurslardan el- de edilen neticeler çok kıymetlidir. Öğretmenlerin bilgi ve tecrübelerini artırmak için bu kabil mesleği kursla- ra devam ettirilecektir. lar insan kemikleri idi. Adel, titreye titreye bu mağarayı â- deta koşarak geçti. Şimdi mağara da- ralryor, birinci kısımdaki manzarayı alıyordu. Yeni bir girintiye dahâa tesa- düf eden Adel burada da bir fenerin, ve fenerin içinde mum ve kibrit buldu. Bunları buraya kim koymuştu? ilk keşfini bir mucize saymış olduğu için bu sual zihnini hiç işgal etmemişti. Fakat bu yeni fener onu hayretlere dü- şürdü. Sanki acele bir lüzum halinde kullanmak maksadiyle bunları buraya koymuş olan kimdi? demek ki burada yaşayan biri vardı, Genç kız bu ihtima- li akla getirince bütün vücudünün ür- perdiğini hissetti. Adel, galerinin bir metrosunu tetkik ederek - ikinci fener koluna asılmış - ilerliyordu. Bir yerde yolunu dar bir Bu mecrası kesti. Adel bunun üzerin- den atlıyarak yoluna devam etti. Bir başka tarafta genişçe bir göle, daha doğrusu birikinti gördü. Bunu da içine girip geçerken su ayak bileklerine ka- dar geldi. Şimdi toprak altı geçidi bel- li belirsiz sağa kıvrılıyordu. Adel va- kıt vakıt durup etrafı dinliyor, hem ü- mid ve hem de korku içinde, bir insan sesi işitmeği bekliyordu. Galerinin ta- vanı alçalıyordu. Tavandaki stalaktit- ler kırılmıştı. Belli ki bunları, başına değmesin diye, orada yaşayan adam * veya adamlar - kırmıştı. â (Sonu var) | « L