3 Aralık 1934 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 9

3 Aralık 1934 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eski türklerde İha'a karşı bir Türk — Bulgar dostlu- 'a | tıır gazetecilerine söylediği sözler 3 İLKKÂNUN 1934 PAZARTESİ — ad verme âdetleri nünde canlanabileceği gibi bir düşman onun ismini öğrenince ona istediği fe » nalığı yapabilirdi. İşte bunun içindir ki; en eski devirlerde ve bugünkü ipti » daf kavimlerde yabancılara veya düş- Bugünkü düşüncemize göre ad insan- * birbirinden ayırmak için konulmak « Şadır. İnsanın iki adından birisi bağ-. İandığı söy grupunü, başkasr da ken- Özünü haskalarından ayırmağa yara- Maktadır. Halbuki son zamanda yapı - İN araştırmalar adların daha baska mâ- iYeti olduğunu meydana koymaktadır. ir kimseye bir adam adı söylediğiniz Vakit 9 adam bu adı taşıyanı tanımıyor- 82 onun bu ad bir mana ifade etmez. Tanıdığınız adamın ismi söylendiği va- kit ise o sahsım hayali gözünüzün önün- Ge canlanır, Fakat genel olarak bir ad Böylendiği vakit İnsanin gözü önünde bir tasvir canlanmaktadır. Mesela ehmed adını söyledikleri zaman bü Hhsı tanrmasanız dahi aşağı yukarı ken- Ginizce bir tasvir yapabilirsiniz. Ad sa- ni tanrmadığınız halde isme göre ya- Pilan bu tasvirler acaba genel bir suret- Te muayyen evsafı haiz insanların muay- Yen adları aldığından mi ileri geliyor?. Yoksa insan oğlunan kendi kafasında eri şahıslandırmak — ihtiyacı mr bu yi doğuruyor. Son zamanlarda #tnoloji araştırmaları en eski devirlerde nlara konulan her adın manevf bir Kudret gözterdiğini İsbat — etmektedir İssan oğlunun manevi #lemin birisine him almak suretiyle intisap ettiği eski —ınlıu zannedilmekte idi. Binaena- b" onun ismi söylenince mensub oldu- B Nesne ortaya çıkar ve hayali gör ö- yerlileri katiyen İsimlerini 2öylemedik - leri gibi başka bir akrabasından bıhset- mek lazım gelirse ismini söylemiyerek sözüne devam — ettiğini biliyoruz. (1) Daha sonra Avusturalya negritolarının, Dahome zencilerinin ve bazı Amerika kabilelerinin de isimlerini sakladıklarını sarahaten görmekteyiz. Yakut türklerinde de aynı hali görü- ruz: Her yakut'un iki adı vardır. Bi - ti disine hitab edilmez. Yalnız pek fevka- lade zamanlarda — bu ad kullanılır. (2) Pallas, Ostyak'ların kadınlara isim ver- mediklerini ve her kime sorarsanız İsmi- nin kadın olduğu cevabı alındığını kay « detmektedir. Radloff'un neşrettiği me- tinlerde bir kırgız kızının — sakalir bir kurdu takibe mecbur olduğu, çünkü is. mini kurdun bildiği kaydedilmektedir. (3). Buraya kadar verdiğimiz iyzahattan şurası anlaşılır; Ki insan oğlu etrafında gördüğü eşyanm arasından birisiyle ken- di maneviyetinin bağlı olduğunun sez- Mi$ ve onun İsmini almıştır. Binaena - Teyh en eski devizlere afd isimleri tedki- ka çalışırken evvelâ totemizm ile alaka- dar adlara, sonunda da naturizm ve sai- re ile alakası olan isimlere tesadüf ede « riz. Müalümdüur; ki türklerin en eski de- virlerde totemlerinden biri kurd idi. Bu iytibarla türklerde kurd adını şahıs ismi olarak da bulmaktayız: Filhakiyka Pö- ri-baro, Çocuk-Böri, Kurd gibi isimlere tesadüf etmekteyiz. Avcılık devrinde de türklerin totemleri kuşlar bilhassa av kuşları idi. Binaenaleyh Doğan, Tug « rul, Laçin, Akkuş, Çakır, Kartat, 'Tur - gay. Ala Kuş, Sungur gibi isimler işte bu devrin hatıralarını — taşımaktadır. .uııuıuının özü de, Türk Bakanı- #öyledikleri gibidir.. Gene Venizelist “Atinaika Nen,, da t ki: Bay Tevfik Rüştü Aras “Yunanis- olabileceğini kimse düşünmesin: bir dostluğu ne arıyoruz ne de İteriz,, demiştir. Bundan daha açık bir İkemül olamaz. Denebilir ki istediği İadar açık ve tok sözlü olabilmek için, Tevfik Rüştü Aras, diplomasi di- Bnin inceliklerini bırakmış ve iki yü- N Slmıyan namuslu adamların tok dili & Kkenuşmuştur. Bütün elenler, türk İ am bu yeni örneği karşısmda iç: Ka coşkunluk duymuşlar ve türk buka- İinin samimiyetini değerince takdir et Aiylerdir. O kadar ki, Türk Bakanına, kendi törülerine olduğu kadar :’lk bir inanla kenditerini brrakır- Bundarı sonra Bars adını taşıyan isimler vardır; Kara-bara, Baras-beğ, Bars-togan, Ogul-Bars, Küç-Rars, Tai-hars. Arslan adit isimlere tesadüf olunur: Arslanhan, Aralanbey, Arslanşah, Alparslan, Ars - Jan Hatun, Arslan - taş, daha sonra gu hayvan isimlerinin kullanıldığımı gör - mekteyiz: Yılan, İtik, Tt-barak, Ügetay (4), Kongurtay, Boga, Kulan, Tunguz, Arık Boğa, Ak-tay, Er-tana, Barak, Buğ- ra, Kapları, Koç... Bundan sonra türkler tabiat isimleri- M. Çaldaris'i tutan “Katimerini, ga- İMteal de koridor hikâyesinin Solya'da SAR! başlayıp barr italyan — gazeteleri Nfıııluı yayıldığını anlattıktan son- * bunu Yunanistan'da birçok dediko- Glar doğurduğunu söyliyerek ondan Türkiye Hariciye Bakanının (1) The history of Sumatra; W., Marsden; Sayıfa: 286 ya bakınız. (2) Rusların Kamçatka'ya yaptıkla- rr (1798) sefer heyetlerinin ilmi rapo- ru; 1802 de Londra'da neşredilmiştir. (3) Radloff, Proben zus der Volk- sliteratur der türk, Stümme Süd - sibi- riens, IHI, sayıfa: 374. (4) Bu kelime Oktay dediğimiz söz. dür, Aslı Üğge ve tay dır. Üge bir kuş ismidir. Şöyle diyor: K.n" sözler açık ve samimi sözler- W Böyle söz söylemek, bulgarların ehi dört Balkan devletinin düşünce- t"— muhtemel bir iştiraki karşısında, türlü tehlikeli hayalleri şimdiden Nıımı için çok gerektir. manlara ad söylenmemektedir. Sumatra akiki adı olup bu adla katiyen ken- Bibliyografya Darülbedayi İstanbul Şehir tiyatrosu taratından neşredilen ve tiyatro mu; yısı ç mıştır. Bu sayıda (Tiyatroda..) den şikâyet ediyor. Bay Ertuğrul Muh- sin Moskova notlarınım üçüncüsünde rTus tiyatrosunun Sovyet rejimindeki Balzak ve tiyatro), (perde arası), (bu bir rüyadır) operetinden parçalar, Bay İ. Galib'in (tiyatro tarihi) nin devamı, (Sovyetlerde tiyatro artistlerine dair (dekor, ışık ve sahne — kompozisyonu - na dsir) bir yazı vardır. Idarı Dahiliye Bakanlığınca çıkarılar ay- hık İDARE mecmuasının ikinci teşrin yıda Cümhur Başkanımız ve Başbaka: mımızın son nutukları, idarit haberler, tayin, terfi ve tekaüt muameleleri; ka- Farname, talimatname ve tamimler, res- mi olmıyan bölümünde de Bay K. Na- ei'nin “Amerika'da şehirler ve beledi- yecilik,, , gene By K. Naci'nin “Şehir. lerde gürültüye karşr alınacak tedbir- ler", Bay Macit Burhan'ın “Halk ve memur,, başlıklı yazıları vardır. — ——— ni de adam adı olarak kullanmışlardır; Ay adını taşıyan şu İsimler malâmdur: Ay-bey, Ay-tas, Ay.han, Ay«dad, Aye Demir, Ay-Tekin, Ay- Doğmuş, Ay - Doğdu, Ay - Boğa, Ay - Ata. Gün isimli olanlar da yardır: Gün Doğ- du, Gündüz, Gün - Han. Yıldız. ve- " ya Tldiz âdlı. isimlere de rastgelinir. Deniz adlr: Deniz-han, Dengizik, Ay- deniz, Gündeniz, H-deniz gibi adlar var. dır Taş adlı isimler hepimizce malâme dur. g Tabiatin eserleri olan meselâ yel ad- İi isimlere tesadiüf olunmaktadır; Yel-bo- ga, Yel-tigin gibi isimlerden maada kar, yâğmur, bora adir şahıslara tarihte te- sadüf edilmektedir. Eski türklerde rütbelerin de adam is- mi olarak — tabli daha sonraki devir « lerde — kullanıldığını görmekteyiz: Tarkan, Tudun, Inal, Yabgu, Tegin, Alp, Tlik, Fülçur, Yula gibi isimler bu ciheti göstermektedir. Madenlerden demir, altın, gümüşün isimlerde kullanıldığını biliyoruz: Altunhan, Altuntaş, Ay « demir, İsen « Demir, Demir - buk, “Te. ğin, Gümüş, Elmas. Daha sonda inci adınm tarihte pek çok geçtiği malüm olduğu gibi Attila'nın babasının adının da Muncuk yani Boncuk olduğunu bi- Ki a: VEE Namık ORKUN (Eski Hüseyin Namık) mevsiminde on beş günde bir çıkan “Dazülbedayi,, mec- n 11 sönteşrin tarihli S1 inci gae başlıklr baş yazısında (Perdeci), tiyat- ro seyircilik terbiyesi meselesini orta ya koyarak seyircinin lâübaliliklerin « harikulade inkişaflarınt anlatmağa de - vam ediyor, bunlardan başka (Onore dö bazı sayılar), ve İsmail Sabih imzalı tarihli 80 inci sayısı çıkmıştır. Bu sa- ” Ankara Rıul_y Osu Dün Ankara radyosu, gazetemizde ayrıca basmakta olduğumuz ve C. H. P. genel yazganı Kütahya saylavı Bay Re« €eb'in inkılâb kürslüsünde verdiği dersi yaymıştır, Radyonun bu yolda çalışmasını ve böylelikle yurda faydalr olmasını övü- lecek bir gidiş saymaktayız. Akşam emisyonları, İsparta saylavı Bay Ke- mal Ünal gülyağı ve gülyağerlığımız ü- zerine bir konuşma yaptı. Bu konuş- manın başlangıcında gülyağcılığının ta- rihi ve yaban illere satrlan ve gelir ge- tiren ileri değeci anlatılmıştır. Bundan sonra, Başbakan General İsmet İnönü': Nnün 1933 kışında İsparta'da verdiği bir söylevle gülyağı çıkarılmas! ve satışı işine verdiği yüksek değeri canlandır - mış ve bu gülyağcılığının İleri atılışına Basbakanımızın bu “araştırma gezin - tiai,, zorlu bir kaynak — olduğunu söylemiştir. Ökonomi Bakant Bay Ce- lal Bayar'ın bu İş üzerinde aldığı övtil- meğe değer düzenlerle beraber gülyağ- cılığının içinde bulunduğu güçlükler ayrıca anlatıldı. Hükümetin ilk iş olarak, İsparta'da modem birfabrika kurmağa başlamız olduğunu ve bu fabrikada elde edilecek gülyağının gülyağcılara iyi bir örnek olacağını, standardizesyonun bu fabei . kanın çalışmalariyle kolaylıkla ele ge- geceğini., V. S. #öylerken Bay Ünal değerli bir yurd işini, en küçük ve in- ceyerlerine dek, dinleyicilerinin önü - ne koymuş bulunuyordu. Katıksız, düz- gün standardize gülyağı, dış piyasalar bakımından göz Öönünde tutacağımız baş işimizdir; bu Konuşma bise bunları Büzelce öğretmiştir. Konuşma yurd bilgisi, gecel bilgi bakımından da çok büyük faydalar ver- miştir: Güller nasıl toplanır; Gülyağı Nasıl yapılır, nasıl satılır?.. Dış ve İç Piyasada gülyağı me diye ve ne yolda kollanılır?... Bunları bir tek b ya sığdırabilen Bay Kemal Ünal'ı bun dan ve verdiği bilgilerden ötürü kut - latız. Bu akşam, piyano ve keman ile !ki güzel parça çalındı. Mozar'ın fantezlsi ve Bethofen'in Bahar Sonat'ı besbelli ki pek düzgün olmuştur. İkinci konuşmayı Bay Mehmed Ali 'Tayyar yaptı.. Aveılığın değerini Bu konuşma denlü anlatabilmenin çok güç olduğuna Imanıyoruz. Yurdumuzda av- cılik işleri. Ankaranım keklik, slillin, Bördek avcılığı, bütün bunlarla beraber av hayvanlarının gereken aylarda Ko. runmadığını ve bu yüzden bu Bayvan. Tarın araldığı çok güzel anlatılmıştır. Macaristan'da Blr avcr 200 tevşan vurabilirmiş!.. Böyle bir vurgun bisde hiç bir avetnin elinden gelemez, gele- miyor. Bunların sebepleri açık açık söylendi. Sontra pek çabuk üreyen yaban do« muzunun ziraati korumak yahut spor bakımından olduğu kadar yurda eti ve derisi ile, kılt ile para getiren ve onbin” lerce yurttaşı besliyecek bir iş olacağı da anlatıldı ve bu arada bir konserve fabrikasının pek çok para kazanabilece- ği söylendi. Sözün kıstası, Mehmed Ali Tayyar, bizi genel avcılık, yurtta ve Ankarada Dahîİ'ıye mütekaid yetim maaşları Beylerbeyi belediye tahsil şubesi tâhe sildarı Hüseyin tekaüld, Kağıthane ment ba sularc memuru Hüseyin Remzl yee tim, Fen işleri miymarf şubesi müdürü Servet Cemal yetim, Doğanhisar nahi yesi müdürü —Mehmed Arif tekatid, Hendek nüfus memuru Hayrti tekalid, Çankrı valisi Ahmed Muhtar tekalid, Elmalk tahrirat kâtibi Mehmed yetim, Beşiktaş temizlik işleri memuru Yusuf İzzettin tekaüd, Hasköy nahiyesi mtidib rü Kenan yetim, Zile tahrirat kütibi Ali tekatld, Srvas hususf muhasebe ta- hakkuk memuru Kemal yetim, Ankara belediyesi tahakkuk memuru Ahrmed Nurl yetim, Diyarbekir Hitoğrafya me- muru Muhlis yetim, Loştiken nahiyesi müdürü Hüseyin Hüsnü yetim, Bileciki valisi Ali Kemal tekaüd, Van mebusu müteveffa Tevfik yetim, Üsküdar dağe rei belediyesi idare memuru Mehmed Emin yetim, Rakırköy şubesi nezafetl fenniye memuru Kâmil yetim, Rakalar Kaymakamı mütevefir Lütfi yetim, Yalvaç nüfus memuru Ahmed Hilml avcılık Üzerinde aydımlatıcı bir çok sgeye ler söylemiştir. Mmeyva fidanlarının nasıl yetişdirildiği pek güzel anlatılmıştır. ' sonra, dans havaları çalımdı ve afana haberleri okundu. Bu akşamın radyo programı suduna 19,30 dan 21 4 kadarı 15. — Musiki: Mothesson, Aria Techalkowaky, Mölodie Necdet Remzi (Keman) Ulvi Cemal (piyano) 20 — M. Reise'in Ankara İntibalarr 20. — Müusiki: İtalyan musikisi, şarkılar M. Çekatowsley könseri Uilvi Cemat (piyanc) YÜ. — Radyo amatörünln öğütleri 15, — dant musikisi Haberler. O İ Tekrika 20 KaT . .. Benim Günahım (MEA CULPA) üitimi İtalyanca aslından türkçeye çeviren: ÂNNIE VIVANTI NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU iki ihtiyar zinciyi pişirib kızart « maya gidiyoruz. — Sen bunu yapacak mısın, Norman Grey?. Sen bunu yapa- Nı.*dy Taylor, biraz üzüntülü, kolunun üstüne koydu: w—“ Her hangi bir tehlikeye tisun, acaba? ğ ? _&*Y başını salladı ve içini | Sak ı:ı:;n-.üyım ı i Astrid, » dedi, hi Hayır, hayır ö sefillerin kin- — Telâşlanma, Astı Ka de Taştan başka silâhları yoktur, hyf:ı,:t genç kızın göz! ça 'asını söndürdü, attı. ilâkis, yanlış söyledim: tahrik eden kinden ziyade ür, Eğer onlara karşı bir RBülümsemesi ile ellerimizi n © gitse idik, ayaklarımıza “hak ve bize hayırdua et- , İ$in k — Eğer sen böyle bir ılçal_ılık yaparsan, sana yemin ederim.. yemin ederim.... b Yüzbaşı tasavvurları .hıgışlx- yan bir eda ile gülümsedi; — B — “İl ne faut furer de rien” , çocuğum! ve onu öpmek için eğil- oşarlardı . Halbuki | di. Astrid geri çekilfli._ ğ İ ’mlmllibe!erini ateşe ver- - Ne;ı var? Öpüşüm seni sı- i allarını yakmayn, birkaç | kıyor mu Bd Ş K " lı'“. birkaç keçilerini. İğrenmeden titriyerek soludu: kaçıb kurtulamıyacak — Sok takatsız ve yarr aç bir — Eevet doğru.. üç vahut dört b Ğ z coctails içtim. Zannediyor musun ki bu benim için hoşuma gider bir vazifedir? Zannediyormusun ki ben böyle bir iş için soğukkan- la gidebilirişk -- < — — .. Yüzbaşı veda için elini öper - ken, Lady Taylor muztarib, sor- du: — Nerede bu köy? Çok uzağa mı gideceksiniz? :ld:lcı;ı.r; El Abid buraya bir saattır. — El Abid!! Astrid, yüzü morarmış, kolu- na sarıldı: — Gitmet.. gitme! Grey yüzünü okşadı. Sonra, yavaşca, “Mascotte,, dan bir par- aç mırıldandı: — “Mais, j'entends le elairon, le devoir nous appelle!, , ,, — Yapma!, yapma! — Yarına kadar Allahaısmar- ladık, benim güzelim. Ve gitti, Lady Taylor, programın de- ğiştiğini Forresters 'lere bildir- meye gitti, Onlar döndüğü zaman, kapıcı ona bir pusula verdi; o, bu kâğı- dı asansörde endişesiz açtı: “ Sevgili Mary teyze, “Benim için endişeye düşme! “sağ salim döneceğim.. Fakat ne “zaman, bilmiyorum.” Astrid, -” XIV Astrid, Shepheard's Hotel'in önünde sıraya dizilib müşteri bek liyen otomobillerden birine bi- nerken, — Zomor kanalıma! — demiş- ti. zayıf ve yüzü çiegi çizgi, başı sarıklı (sarığın Üstünde de deri- den bir eski bere) şoför anlama - mış göründü. O zaman, otelin “boy” t oto- mobilin kapısına atıldığı için, As- trid, adresi düzeltti. Açık sesle, — Hotel Semiramis, — dedi. Boy, şoföre tekrarladı: — Lokanda Semiramis. Ve kapıyı kapadı. Ötomobil yollandı. Kasr el Nil köprüsünün başm- da, Astrid, camı vurdu; öne doğ- ru eğilerek, — Zomor kanalına, — dedi. Semiramis'e değil! Zomor ka- nalına! N Şoför arabca birşeyler söylediş Astrid anlamadığı için, eli ile, Gize ve Piramidlere doğru de. vam eden yoldan ayrılıp Nil'i ar- kada bırakarak sağa giden yolu ısrarla gösterdi ve Zomor adını tekrarladı. O zaman şoför, anladığını ba- gı ile işaret ederek, bütün beyaz dişleri ile gülümsedi. Ve sağa döndü; kısa bir müd- det Nil boyunca giden, fakat son ra akşamlı göğe karşı yükselmiş akasya ve ökaliptos ağaçları ara- sından geçerek şimale doğru dö- nen geniş ve tozlu yolu tutturdu, Astrid, eğilmiş seyrediyordu. Batı saatı idi; ince minareler- den, müezzinlerin zayıf sesleri ge liyordu: “ .. Allahu Akber ., Al- Jahu Akbar,, sular, Mısır'ın o şa« şılacak batısında altın ve bıkı'rlf ışıklanıyordu; üç köşeli yelkenli- ler filotillası, d üstüne karmaka- rışık konmuş beyaz kelebek sürü- süne benziyordu. ? Astrid, kendi icini dinliyordu: — Fonü var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: