Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
3 İLKKÂNUN 19 Eski türklerde — 1 ad verme âdetleri Bügünkü düşüncemize göre ad insan- Tt birbirinden ayırmak için konulmak - fadır, Sandığı soy grupunu, başkası da ken - özünü baskalarından ayırmağa yara- Maktadır. Halbuki son zamanda yapı - N arastırmalar adların daha başka ma- iyeti olduğunu meydana koymaktadır. ir kimseye bir adam adr söylediğiniz Vakit o adam bu adı taşıyanı tanımıyor- — Baonun için bu ad bir mana ifade etmez. anıdığınız adamın ismi söylendiği va- kit ise o sahsın hayali gözünüzün önün- canlanır. Fakat genel olarak bir ad töylendiği vakit insanın gözü önünde de bir tasvir canlanmaktadır. Mesela €hmed adımı söyledikleri zaman bu — #ahsr tanımasanız dahi aşağı yukarı ken- dinizce bir tasvir yapabilirsiniz. Ad sa- ibini tanımadığınız halde isme göre ya- Pilan bu tasvirler acaba genel bir suret- temuıyyeı'ı evsafı haiz insanların muay- Yen adları aldığından mı ileri geliyor?. Oksa insan oğlunun kendi kafasında leri sahıslandırmak ihtiyacı mı bu diseyi doğuruyor. Son zamanlarda #tnoloji araştırmaları en eski devirlerde nlara konulan her adın manevi bir budret gösterdiğini isbat — etmektedir. oğlunun manevi #lemin birisin? almak suretiyle intisap ettiği eski İhsanlarca zannedilmekte idi. Binaena- İııh onuün ismi söylenince mensub olııu— Ööz Ö- ıeuıe ortaya çıkar ve hıy?lî g | —!ancelerînin özü de, Türk Bakanı- — Üm söyledikleri gibidir.. | Gene Venizelist “Atinaika Nea,, da 'or ki: Bay Tevfik Rüştü Aras “Yunanis- & karşı bir Türk — Bulgar dostlu- olabileceğini kimse düşünmesin; Denebilir ki istediği açık ve tok sözlü olabilmek için, | Tevfik Rüştü Aras, diplomasi di- "lin inceliklerini bırakmış ve iki yü- Nlolmiy lu adamların tok dili l konuşmuştur. Bütün elenler, türk __hmm bu yeni örneği karşısında iç- ten toşkunluk duymuşlar ve türk baka- | samimiyetini değerince takdir et dir. O kadar ki, Türk Bakanımna, kendi törülerine olduğu kadar bir inanla kendilerini brrakır- M, Çaldaris'i tutan “Katimerini,, ga- etesi de koridor hikâyesinin Sofya'da Tesez başlayıp bazr italyan gazeteleri H'“llııîın yayıldığını anlattıktan son- îı::lm Yunanistan'da birçok dediko- | doğurduğunu söyliyerek ondan '3:1: Türkiye Hariciye Bakanının 3, Sar gazetecilerine söylediği sözler ? söyle diyor: g, Bu sözler açık ve samimi sözler- '...'Hnöyle söz söylemek, bulgarların &%dört Balkan devletinin düşünce- " muhtemel bir iştiraki karşısı.nda. B türlü tehlikeli hayalleri şimdiden » “"mak icin çok gerektir. İnsanm iki adından birisi bağ-. nünde canlanabileceği gibi bir düşman onun ismini öğrenince ona istediği fe- nalığı yapabilirdi. İşte bunun içindir ki; en eski devirlerde ve bugünkü ipti - dat kavimlerde yabancılara veya düş- manlara ad söylenmemektedir. Sumatra yerlileri katiyen isimlerini söylemedik - leri gibi başka bir akrabasından bahset- mek lazım gelirse ismini söylemiyerek sözüne devam — ettiğini biliyoruz. (1) Daha sonra Avusturalya negritolarının, Dahome zencilerinin ve bazı Amerika kabilelerinin de isimlerini sakladıklarını sarahaten görmekteyiz. Yakut türklerinde de aynı hali görü- yoruz: Her yakut'un iki adı vardır. Bi - risi hakiki adr olup bu adla katiyen ken disine hitab edilmez. Yalnız pek fevka- lade zamanlarda — bu ad kullanılır. (2) Pallas, Ostyak'ların kadımlara isim ver- mediklerini ve her kime sorarsanız ismi- nin kadın olduğu tevabi alındığını kay - detmektedir. Radloff'un neşrettiği me- tinlerde bir kırgız kızmmın sakallı bir kurdu takibe mecbur olduğu, çünkü is- mini kurdun bildiği kaydedilmektedir. (3). Buraya kadar verdiğimiz iyzahattan şurası anlaşılır; ki insan oğlu etrafında gördüğü eşyanın arasından birisiyle ken- di maneviyetinin bağlı olduğunun sez- miş ve onun ismini almıştır. Binaena « leyh en eski devirlere aid isimleri tedki- ka çalışırken evvelâ totemizm ile alaka- dar adlara, sonunda da naturizm ve sai- re ile alakası olan isimlere tesadüf ede - riz. Malümdur; ki türklerin en eski de- virlerde totemlerinden biri kurd idi. Bu iytibarla türklerde kurd adını şahıs ismi olarak da bulmaktayız: Filhakiyka Pö- ri-baro, Çocuk-Böri, Kurd gibi isimlere tesadüf etmekteyiz. Avcılık devrinde de türklerin totemleri kuşlar bilhassa av kuşları idi. Binaenaleyh Doğan, Tug - rul, Laçin, Akkuş, Çakır, Kartal, Tur - gay, Ala Kuş, Sungur gibi isimler işte bu devrin hatıralarını — taşımaktadır. Bundan sonra Bars adını taşıyan isimler vardır : Kara-bars. Bars-beğ, Bars-togan, Ogul-Bars, Küç-Bars, Tai-bars. Arslan adlIı isimlere tesadüf olunur: Arslanhan, Arslanbey, Arslanşah, Alparslan, Ars- lan Hatun, Arslan taş, daha sonra su hayvan isimlerinin kullanıldığını gör - mekteyiz: Yılan, İtik, Tt-barak, Ügetay (4), Kongurtay, Boga, Kulan, Tunguz, Arık Boğa, Ak-tay, Er-tana, Barak, Buğ- ra, Kaplan, Koç... Bundan sonra türkler tabiat isimleri- (1) The history of Sumatra; W. Marsden; Sayıfa: 286 ya bakınız. (2) Rusların Kamçatka'ya yaptıkla- rr (1798) sefer heyetlerinin ilmi rapo- ru; 1802 de Londra'da neşredilmiştir. (3) Radloff, Proben aus der Volk- sliteratur der türk, Stümme Süd - sibi- riens, III, sayıfa: 374. (4) Bu kelime Oktay dediğimiz söz- dür. Aslı Üge ve tay dır. Üge bir kuş ismidir. Bibliy—og—'rafya““ | Darülbedayi İstanbul Şehir tiyatrosu taratından neşredilen ve tiyatro — mevsiminde on beş günde bir çıkan “Darülbedayi,, mec- muasının İl sontesrin tarihli 51 inci sa- yısı çıkmıstır. Bu sayıda (Tiyatroda..) başlıklı baş yazısında (Perdeci), tiyat- ro seyircilik terbiyesi meselesini orta- ya koyarak seyircinin lâübaliliklerin « den şikâyet ediyor, Bay Ertuğrul Muh- sin Moskova notlarının üçüncüsünde rus tiyatrosunun Sovyet rejimindeki harikulade inkişaflarını anlatmağa de - vam ediyor, bunlardan başka (Onore dö Balzak ve tiyatro), (perde arası), (bü bir rüyadır) operetinden parçalar, Bay İ. Galib'in (tiyatro tarihi) nin devamı, (Sovyetlerde tiyatro artistlerine dair bazı sayılar), ve İsmail Sabih imzalı (dekor, ısık ve sahne kompozisyonu - na dair) bir yazı vardır. İdar« Dahiliye Bakanlığınca çıkarılar ay- lık İDARE mecmuasının ikinci teşrin tarihli 80 inci sayısı çıkmıştır. Bu sa- yıda Cümhur Başkanımız ve Başbaka- nımızın Son nutukları, idari haberler, tayin, terfi ve tekaüt muameleleri; ka- rarname, talimatname ve tamimler, res- mi olmıyan bölümünde de Bay K. Na- ci'nin “Amerika'da şehirler ve beledi- yecilik,, , gene By K, Naci'nin “Şehir- lerde gürültüye karşı alınacak tedbir- ler”, Bay Macit Burhan'ın “Halk ve memur,, başlıklı yazıları vardır. * ya İIldiz adlı ni de adam adı olarak kullanmışlardır: Ay adını taşıyan şu isimler malâmdur: Ay-bey, Ay-tas, Ay-han, Ay-dud, Ay« Demir, Ay-Tekin, Ay- Doğmuş, Ay - Doğdu, Ay - Boğa, Ay - Ata. Gün isimli olanlar da yardır: Gün Doğ- du, Gündüz, Gün - Han. Yıldız ve- isimlere de rastgelinir. Deniz adlı: Deniz-han, Dengizik, Ay- deniz, Gündeniz, H-deniz gibi adlar var- dır Taş adlı isimler hepimizce malüm « dur. , Tabiatin eserleri olan meselâ yel ad- l isimlere tesadüf ol ktadır; Yel-bo- ga, Yel-tigin gibi isimlerden maada kar, yağmur, bora adlı şahıslara tarihte te- sadüf edilmektedir. Eski türklerde rütbelerin de adam İs- mi olarak — tabif daha sonraki devir « lerde — kullanıldığını görmekteyiz: Tarkan, Tudun, Inal, Yabgu, Tegin, Alp, Tlik, Fülçur, Yula gibi isimler bu ciheti göstermektedir. Madenlerden demir, altın, gümüşün isimlerde kullanıldığını biliyoruz; Altunhan, Altuntaş, Ay - demir, İsen - Demir, Demir - buk, Te- ğin, Gümüş, Elmas. Daha sonda inci adınm tarihte pek çok geçtiği malüm olduğu gibi Attila'nın babasının adının da Muncuk yani Boncuk olduğunu bi- Tiyoruz. Namık ORKUN (Eski Hüseyin Namık) Ankara Radyosu Dün Ankara radyosu, gazetemizde ayrıca basmakta olduğumuz ve C. H. F. genel yazganı Kütahya saylavı Bay Re- ceb'in inkrlâb kürsüsünde verdiği dersi yaymıştır. Radyonun bu yolda çalışmasını ve böylelikle yurda faydalı olmasını övü- lecek bir gidiş saymaktayız. Akşam emisyonları, İsparta saylavı Bay Ke- mal Ünal gülyağı ve gülyağcılığımız ü- zerine bir konuşma yaptı. Bu konuş- manın başlangıcında gülyağcılığının ta- rihi ve yaban illere satrlan ve gelir ge- tiren ileri değeri anlatılmıştır. Bundan sonra, Başbakan General İsmet İnönü'. nün 1933 kışında İsparta'da verdiği bir söylevle gülyağı çıkarılması ve satışı işine verdiği yüksek değeri canlandır - mış ve bu gülyağcılığının ileri atılışına Başbakanımızın bu “arastırma gezin - tisi,, nin zorlu bir kaynak — olduğunu söylemiştir. Ökonomi Bakanı Bay Ce- lal Bayar'ın bu iş üzerinde aldığı övtil- meğe değer düzenlerle beraber gülyağ- cılığının içinde bulunduğu güçlükler ayrıca anlatıldı. Hükümetin ilk iş olarak, İsparta'da modern birfabrika kurmağa başlamış olduğunu ve bu fabrikada elde edilecek gülyağının gülyağcılara iyi bir örnek olacağını, standardizasyonun bu fabri « kanın çalışmalariyle kolaylıkla ele ge- çeceğini... V. S. söylerken Bay Ünal değerli bir yurd işini, en küçük ve in- ceyerlerine dek, dinleyicilerinin önü - ne koymuş bulunuyordu. Katıksız, düz- gün standardize gülyağı, dış piyasalar bak d Böz ÜÖnlinde tutacağımız baş işimizdir; bu K bise bunları güzelce öğretmiştir. a Konuşma yurd bilgisi, genel bilgi bakımından da çok büyük faydalar ver- miştir; Güller nasıl toplanır; Gülyağı nasıl yapılır, nasıl satılır?.. Dış ve İç Piyasada gülyağı ne diye ve ne yolda kullanılır?... Bunları bir tek konuşma- ya sığdırabilen Bay Kemal Ünal'ı bun- dan ve verdiği bilgilerden ötürü kut- lartız. Bu akşam, piyano ve keman ile Iki güzel parça çalındı. Mozar'ın fantezisi ve Bethofen'in Bahar Sonat'ı besbelli ki pek düzgün olmuştur. İkinci konuşmayı Bay Mehmed Ali Tayyar yaptı.. Avcılığın değerini Bu konuşma denlü anlatabilmenin çok güç olduğuna İnanıyoruz. Yurdumuzda av- cılık işleri. Ankaranın keklik, süllün, ördek avcılığı, bütün bunlarla beraber av hayvanlarının gereken aylarda Ko« runmadığını ve bu yüzden bu Hayvan- Tarın azaldığı çok güzel anlatılmıştır. Macaristan'da bir aver 200 tavşan vurabilirmiş!.. Böyle bir vurgun bizde hiç bir avcının elinden gelemez, gele- miyor. Bunların sebepleri açık açık söylendi. Sonra pek çabuk üreyen yaban do« muzunun ziraati korumak yahutf spor bakımından olduğu kadar yurda eti ve derisi ile, kılı ile para getiren ve onbin” lerce yurttaşı besliyecek bir İş olacağı da anlatıldı ve bu arada bir konserve fabrikasının pek çok para kazanabilece- ği söylendi. Sözün kısası, Mehmed Ali 'Tayyar, bizi genel avcılık, yurtta ve Ankarada T- <— örEC Mi 'Dahi_îiye mütekaid - - yetim maaşları Beylerbeyi belediye tahsil şubesi tah» sildarı Hüseyin tekaüd, Kağıthane memt. ba sularr memuru Hüseyin Remzi yen tim, Fen işleri miymarf şubesi müdürü Servet Cemal yetim, Doğanhisat nahi « yesi müdürü —Mehmed Arif tekatid, Hendek nüfus memuru Hayri tekatid, Çankrı valisi Ahmed Muhtar tekalüid, Elmalı tahrirat kâtibi Mehmed yetimi, Beşiktaş temizlik işleri memuru Yusuf İzzettin tekaüd, Hasköy nahiyesi müdük Zile tahrirat kâtibi Ali tekaüd, Sıvas hususf muhasebe tü hakkuk memuru Kemal yetim, Ankara belediyesi tahakkuk memuru Ahmed Nuri yetim, Diyarbekir Htoğrafya me- muru Muhlis yetim, Loştiken nahiyesi müdürü Hüseyin Hüsnü yetim, Bilecik valisi Ali Kemal tekaüd, Van mebusu müteveffa Tevfik yetim, Üsküdar dai« rei belediyesi idare memuru Mehmed Emin yetim, Bakırköy şubesi nezafeti fenniye memuru Kâmil yetim, Rakalaş Kaymakamı müteveffa Lütfi yetim, Yalvaç nüfus memuru Ahmed Hilml yetim, Teftiş heyeti kalemi mümeyyizl Ali Haydar yetim, Güre nahiyesi müdük rüi Abdülmecid teâktld, Sulusaray nahi- yesi müdürü Salih Hilmi tekatid Ceye Han eski kaymakâmı ve Cebelibereket mebusu İbrahim Hakkı tekaüd, Mardin hususi muhasebe müdür muavini Mehs med Bemal tekatld, Divaniye mutasarrım fr müteveffa Lütfi yetim, Koçali nahk yesi nüfus memuru Mehmed yetimi, Orhaneli kaymakamı müteveffa Tayyar yetim, Misk nahiyesi müdürü Osman yetim, Kangal kaymakamı Mehmed A » rif tekatld, Kocaeli valisi Eşref tekaliğd, Tekilip nüfus memuru Mustafa Bursa mektub? kalemi kâtibi Z yetim, Beykoz nüüfus kâtibi Mehmed As M tekadd, Avlağı nüfus memuru Emin tekalld, Darülaceze tiyatro ve #inema « lar müfettişi Tevfik yetim, Kandıra his sust muhasebe memuru Ahmed yetiniş Küçük Yozgad nahiyesi kâtibi Ali Sae mi tekalid. | rü Kenan yetim, avcılık üzerinde aydınlatıcı bir çok seya ler söylemiştir. Üçüncü konferansı, Bay Hikmet Oktay verdi. Bu meyvacılık Üzerinö idi. Yaş ve kuru meyvayı yaban illere satmanın ne kadar kârlr bir iş olduğu, Mmeyva fidanlarının nasıl yetişdirildiği pek güzel anlatılmıştır. : sonra, dans havaları çalındı ve ajans haberleri okundu. Bu akşamın rağyo programı sudura 19,30 dan 21 & kadarı İS, — Musiki: Mothesson, Aria Techalkowsky, Mölodie Necdet Remzi (Keman) Ulvi Cemal (piyano) 20. — M. Reiss'in Ankara İntibalarr 20, — Musiki: İtalyan musikisi, şarkılar M. Çekatowsky konseri Ulvi Cemal (piyano) Y0. — Radyo amatörünün öğütleri 15. — dans& musikisi Haberler. — zR arsae eee TAzmocaan çe Ü Un Romanı: 4 y Yazanı ÂNNIE VIVANTI kddy Taylor, biraz üzüntülü, olunun üstüne koydu: N;z:er hangi bir tehlikeye k Gr Uusun, acaba? : “îi-ey başını salladı ve içini Ex l:îayır, hayır ö sefillerin kin- h: h“îll başka silâhları yoktur. k C'Karasmz söndürdü, attı. Ç NBüâkis, yanlış söyledim: kk., tahrik eden kinden ziyade Ur, Eğer onlara karşı bir 4. Sülümsemesi ile ellerimizi aç ak gitse idik, ayaklarımıza slak ve bize hayırdua et- /Sin koşarlardr ... Halbuki deş, Efil kulübelerini ateşe ver - W hpe:._rntallanm yakmayn, birkaç : , birkaç keçilerini.. dğa, de kaçıb kurtulamıyacak — SOok takatsız ve yarı aç bir Tefrika: 20 Benim Günahım (MEA CULPA) Italyanca aslından türkçeye çeviren: NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU iki ihtiyar zinciyi pişirib kızart - maya gidiyoruz. — Sen bunu yapacak mısım, Norman Grey?, Sen bunu yapa - cak mısın? Lady Taylor, — Telâşlanma, Astrid, * dedi. Fakat genç kızın gözleri ça- ordu. kry_ Eğer sen böyle_bîr alçalflık yaparsan, sana yemin ederim., yemin ederim.... H Yüzbaşı tasavvurları _bagxşlı « yan bir eda ile gülümsedi: ÇA — “İl ne faut furer de rien” , çocuğum ! ve onu öpmek için eğil- di, Astrid geri çekildi. £ — Nen var? Öpüşüm seni sı- kıyor mu? ) İğrenmeden titriyerek soludu: " — Bevet doğru.. üç vahut dört | coctails içtim. Zannediyor musun ki bu benim için hoşuma gider bir vazifedir? Zannediyormusun ki ben böyle bir iş için soğukkan- la gidebilirim. — di Yüzbaşı veda için elini öper - ken, Lady Taylor muztarib, sor- du: b .i — Nerede bu köy? Çok uzağa mı gideceksiniz? — | - — Hayır; El Abid buraya bir saattır, — El Abid!! Astrid, yüzü morarmış, kolu- na sarıldı: — Gitmel!.. gitme! Grey yüzünü okşadı. Sonra, yavaşca, “Mascotte,, dan bir par- aç mırıldandı: — “Mais, j'entends le elairon, le devoir nous appelle!.. ,, — Yapma!. yapma! — Yarına kadar Allahaısmar- ladık, benim güzelim, Ve gitti, Lady Taylor, programın de- ğiştiğini Forresters 'lere bildir- meye gitti. Ş Onlar döndüğü zaman, .kapğeı ona bir verdi; ©, bu kâğı- dt asansörde endişesiz açtı: MN K ( ( y A az) M Bö “ Sevgili Mary teyze, “Benim için endişeye düşme! “sağ salim döneceğim.. Fakat ne “zaman, bilmiyorum.” Astrid, -” XIV Astrid, Shepheard's Hotel'in önünde sıraya dizilib müşteri bek liyen otomobillerden birine bi- nerken, — Zomor kanalına! — demiş- ti. zayıf ve yüzü çizgi çizgi, başı sarıklı (sarığın üstünde de deri- den bir eski bere) şoför anlama - O zaman, otelin “boy” 1 oto- mobilin kapısına atıldığı için, Ag- trid, adresi düzeltti. Açık sesle, — Hotel Semiramis, — dedi, Boy, şoföre tekrarladı: — Lokanda Semiramis, Ve kapıyı kapadı. Otomobil yollandı. Kasr el Nil köprüsünün başın- da, Astrid, camı vurdu; öne doğ- ru eğilerek, — Zomor kanalına, — dedi. Semiramis'e değil! Zomor ka- nalına! H Şoför arabca birşeyler söylediş Astrid anlamadığı için, eli ile, Gize ve Piramidlere doğru de- vam eden yoldan ayrılıp Nil'i ar- kada bırakarak sağa giden yolu ısrarla gösterdi ve Zomor adını tekrarladı. O zaman şoför, anladığını ba- şı ile işaret ederek, bütün beyaz dişleri ile gülümsedi. Ve sağa döndü; kısa bir müd- det Nil boyunca giden; fakat son ra akşamlı göğe karşı yükselmiş akasya ve oökaliptos ağaçları ara- sından geçerek şimale doğru dö- nen geniş ve tozlu yolu tutturdu, Astrid, eğilmiş seyrediyordu. Batı saatı idi; ince minareler- den, müezzinlerin zayıf sesleri ge Hyordu: “ ., AHahu Akber .. Al- Jahu Akbar,, sular, Mısır'ın o şa- şılacak batısında altın ve bakırla ışıklanıyordu; üç köşeli yelkenli- ler filotillası, gu üstüne karmakaş- rışık konmuş beyaz kelebek sürü- süne benziyordu. — * ğ Astrid, kendi icini dinliyordu: — Tonu var — h