', Garbfa f ikir | hârekğtlefi REİS RUZVELT'E MUHALİF FIRKA VE ZÜMRELER NE “YAPIYOR VE NE DÜŞ| #Revve de Paris,, mecmuası, Reisi- cümhur Ruzvekht'in icraatı hakkında muhalif zümrelerin tenkid ve mütale- aları hakkında neşrettiği dikkete değer bir tetkikönden şu ehemmiyetli sayıfa- Terı tercüme ediyoruz: Birleşik devletlerde muhalefet gün- den güne büyümekte olup hükümet, bu son aylar içinde muhalefetin “tebel- Kir,, etmesine meydan vermemek mak- #adile bir takım tedbirler almak lüzu- Munu görmüştür. Fakat bundan, cüm- bürreisi Ruzvelt'in halk üzerindeki müfuz ve itibarını kaybettiğine hük- Meylemek doğru olmaz. Bilakis, hal- İkın rağbeti her zamankinden büyük ol- makla beraber mahiyeti değişmiştir. Yani balk, reitinin yaptıkları üzerinde daha ziyade düşünmeğe başlamıştır. N. R. A. vasıtasile yapılan — ıslaha- fan zaruri olduklarını kimasc inkâr et- Mmemekle beraber herkesin tenkid etti- Hi nokta, külçük ve büyük sanayi ara- #ında hiç bir fark gözetilmiş olmama- sdır. Filhakika büyük sanayi istihsa- Mni bir dereceye kadar nizam altına al- mak mümkünse de küçük sanayi erba- bile esnafı şiddetli bir nizam altında bulundurmak kabil değildi. Fakat buna #ağmen muhalefetin hücümları N. R. A.'ya doğru çevrilmiş değildir. En şid- Mdetli münakaşalara sebeb olan mali meselelerdir. Ve teslim etmek gerektir bi Reis Ruzvelt'i bu bahiste müdafaa #denlerin sayrıı bugün dahi pek azdır. Zühiren pek karışık görünen mali meselelerin bakikatte pek sade olduk- larını da söylemeliyiz. Maliy: müste- parı Tuzveli, devlet reisinin bütün sı- yesetine hükim olan esas fikri gayet veciz bir surette hulâsa etmişti: “İnkâr edilemez. ki, birkaç “iş âde- Banın iştira kudretini yüktek bir se- viyede tutmaktansa altı milyon çiftçi fle 40 milyan ücretlinin yapı malzeme- #i, ziraat makineleri, otomobil, yiyecek ve giyecek satın alabilmelerini temin gtmek millet bakımından çok daha mü- Bimdir.,, Filhakika Ruzvelt'in iş başına geç- Hiği tarihtenberi takib ettiği bütün mali siyaset, şabsi servetin İmtiyazlı sı- mıflar aleyhine olarak yeniden - tevzii e doğru gitmekten ibaret oldu. yoldan döneceğine dair hiç bir erna- ve de yoktur. Hatırlardadır ki Ruzvelt geçen sene Açıklı bir bütçe kabul ettirmişti. Bütçe #çığı memleketin ökonomik faaliyetin- e yeni bir hayat değuracak ve ulusal borclarr çoğaltacak — olan istikrazlarla kapatılacaktı. Bu bütçenin ortaya koy- duğu esaslara göre müvazene ya 1935 - 1936 yahut 1936 - 1937 mali yılmda te- min edilecekti. O güne kadaz da hülkü- Mmet, hiç bir memlekette görülmemiş Bisbette kredi dağıtmakta devam ede- Bekti. Fakat bütün memlekette hüküm sü- gen kuraklık yüzünden hükümet çiftçi- Tere geniş nisbette yardımda bulunmak tecburiyetinde kaldığından 2 milyar Bolar tahmin edilen açık 2,700,000,000 Goları buldu. Ancak buna mukabil bütçe vaziyeti wergi hasılatı bakımından geçen yıla misbetle daha iyidir. Filhakiyka hası- Jat yüzde kırk artmış bulunmaktadır. Diğer taraftan, güçlük çeken bankala- ge ve sanayli kurtarmağa memur olan R. F. C. (Malt kalkınma komisyonu) taridatı, masarifine nisbetle 100 milyon Golar artmıştır. Çünkü ödüne verilen lardan — geri verilenlerin yekünu kredi talebinden yüksektir. Fakat bu Melisait hadiseler umumf muvazenesizli- Bi giderecek kadar ebemmiyetli değil - dir. Bunun içindir ki Ruzvelt'e mu- balif olanlar ya hakiki bir enflasyonla, yahut da vergilerin korkune bir suret- te artırılması — ile netiycelenecek olan Be varziyeti kabul etmemektedirler. Ruzvelt'in en ziyade tenkid edilebi- deceği nakta halk ürerindeki nüfuzun- (dan iztifadde ederek güçlüklerden en az zararla cıkmanın tek yolü vergi hust- sunda ciddi bir fedakârlık yapmaktan başka bir sey olmıyacağını vatandaş - Jarma anlatmamıs olmasıdır. Fakat her £ Cense yanmodı ve vahüt yapamadı. Yalnız sunu da sövlemeliyiz ki en ziyade maliye muhirlerinden çıkan şid detli iytirar ve sikâyetlere Tağmen is Glemi bugünkü idare tarzından çok 2a- ÜYOR. — SPOR VE EDEBİYAT rar görmüş değildir. Bilakis devletin takip ettiği geniş kredi sryasasından en Ççok istifade eden gene lemi oldu. Meselâ Ntalonal City Bank'ın tahmin- lerine göre sermaye yekünu 10 milyar döları bulan 250 müessesenin iyradı 1933 de yüzde 1,7 iken içinde bulundu- Zumüz yılım ilk altı aylık devresinde yüzde 5,7 ye çıkmıstır. Görülüyor ki “Ruzvelt tecrübesi,, buhranrı ağırlaştırmış değildir. Ruzvelt ıslahatında tamamiyle muvaffak olama- drysa da tam bir muvaffakiyetsizliğe de duçar olmadı. Ancak, muhalefetin vaziyeti bu şe- kilde muhakeme etmesi iİstenemiyeceği tabitdir. Nitekim tenkidler ve hü- cumtfar bü son ayvlar içinde — büsbütün şiddet peyda etti. Amerikan amele birliğinin otuz sa- atlik haftayr kabul ettirmek istediği malümduür. Fakat gene malümdur ki yeni sanayi ve ticaret teskilatr böyle bir tedbirin İycap ettireceği yeni mü- kellefiyetlere tahammül edemiyecek- tir. Ruzvelt bu tasavvura muhalif ol- duğunu söyledi. Bundan da anlaşıir- yor ki yeni mehuslardan bazılarının hü- kümeti, bugün istediğinden daha uzak- lara sürüklemeğe çalrşacaklarını cüm- hurreisi tahmin ediyor, Bu vaziyet karşısında mühalefet, bir nevi irtica manzarası — arzetmektedir. Başında kuvvetli ve nüfuzlu bir reisi bulunmadığı için bizaz zayıf olan mu- batefetin yakında büyük bir faaliyet göstermek niyetinde olduğuna bir delil var ki o da cski cümhuürreisi Hoover'in tekrar sahneye çıkmasıdır. — Bu zatın son zamanlarda ne feci surette gözden düştüğü hatırlanırsa isminin yeniden zikredilmesi urmum? efkârda hakiki bir değişiklik vücuda geldiğini göstermez mi? Fakat reis Rüzyelt'in mahir bir po- Titikacı da olduğu intâr edilemez. Şim- diye kadar tehdit ettiği adamları te - min etmek zamanı gelmiş olduğunu an- Jadı. Nitekim bugün bütün gazeteler Ruzvelt'le — bankacıların — samimi ba- rışmasından bahsediyorlar. Hattâ muhalefetin faaliyetine rağ- men vaziyetin daha mormal bir şekle girdiği görülmektedir. Bu netiycenin Ruzvelt sayesinde mi temin edildiği, yahut bir çoklarının iddlası gibi ken - dilifinden mi hasıl olduğu kestirile - mez. — Yaltız “Ruzvelt tecrübesi,, nin yalnız kusur ve noksanlarından bahset- mek haksızlık olur. Ru “tecrübe,, , s- yasal bakrmından dahi politika rekahet- Terinde bir nevi muvazene temin etti. Fakat o kadar çok bahsedilen “Amert. kan inkılabr,, başka bir zamana gecikdi- rilmiş bulunuyor. vt Pransre muharrirlerinden M. Plerre Mille, “Nowvelles Literaires,, gazete - sinde ötedenberi münakaşa edilen “spor ve edebiyat,, meselesini şöyle tedkik ediyor: Spor, bir cemiyetin manzarasını, ren- giniâdetlerini. ferdi ve soysal ruhiya- tını değiştirir. Mesclâ muasır ingiliz romanlarındaki şahısların düşünceleri ve hareketleri beden faaliyetleriyle ru- hiyatr ve hattâ ahlaklarının sporun te- siri altında kaldığı düştüinülmezse an » laşrlamaz. Sporcu ruhu ingiliz ferdiye- tini, protestanlığın yoğurmuş olduğu ferdiyetini bir dereceye kadar ızlah ve tashih etti. Hattâ denilebilir ki ingi- Tizlerin bugün fırkalar arasında bir mü- tarekeyi kabul etmiş olmaları spor ah- lakiyatı sayesindedir. Bir ulusun tah- teşşuuruna kadar giren bu spor ahla- kiyatımnın demokrat bir devletin normal sürette işlemesi bakımından - elzemdir denilebilir. Muhakkaktır ki spor, rransızıarın da hissetme ve hattâ sanat eserlerin - den zevk alma tarzlarını değiştirdi. Si- nemanın dahi tesiri varsa da bu tesir keyfiyet iytibariyle aşağıdır. Bundan başka radyoyu da unutmiyalım. Radyo- nun hitabete eski ehemmiyet ve nüfu- zunu İade etmiş olduğu görülmüyor mu? Bir adamın bütün bir ulusa ağ - ziyle hitap edebilmesi gibi hir hadise- nin edebi bakımdan dahi hir çok ne- tiyceleri olabilir. Bir gün gelecek ki edebiyat — tabil bugünkünden bülebü- tün baska bir edebiyat! — bu netiycele- Tin verdiği veni imkânlardan gayet ge- niş bir mikvasta İstifade edecektir. UN 1934 PAZART ihkılab dersleri dün başladı (Başt i, inci sayıfada) İstanbul bu vakanın nasıl olduğuna şa- şıyordu. Boğazlardan geçmiyen bir do- nanmanın nasıl Çeşme'ye gittiğini anlı- yamıyordu. Baltık denizinden çıkan bir rus donanmasının Çeşime'ye gelişini yüz elli yüz altmış yıl evel hayretle seyre- diyordu. Maksadım, osmanlı imparator- huğunun, dünyanın — ileri gidişte en hız aldığı zamanlarda, en basit bilgilerden mzak bir hayat geçirdiğini anlatmaktır. Şunu da tekrarlayalım ki, yeryüzü - nün ileri devri, bugün aydınlık halinde gözümüzü kamaştıran medeniyet tari - hi, o kadar uzak değildir. Bir yüzyıl önce, yani Napoleon Moskova seferini yaptığı sıralarda, beşeriyetin elinde at ve yelkenden başka bir şey yoktu. Os- manlıların sınırlarını genişleterek, a - ralarında zayıf bağlar olan unsurları birleştirip büyük bir devlet kurdukla- rını sandıkları sıralarda medeniyet o kadar ileri değildi. Napoleon'dan sonra olsun, bilgi nok- tasından kalkınmayı i$ edinecek bir os- manlı devri, bizi bugünkü vaziyetle karşılaştırmazdı. İnkılabı nisbeten da- ha kolay tahakkuk ettirmek imkânını bulurduk. Bizirm marifetlerimiz harb sanayiine inhisar etmiş oldu. Geniş sımırlar için- de oturmak için top, harut demiz harb vasıtaları yapmak ilerlemiş bulunuyor- du. Bir zaman geldi, bu vasıtalar dahi bilgi, teknik istedi. O zaman imparator- luk bunu yapamadı. Gerilemeğe başla- dı. Gönül karartıcı, başdöndürücü hadi- seler meydana çıktı. Balkanları brraktık, Tuncaya, Er - gene'ye, boğazlara geldik, Askerf bir şevketten sonra Osmanlı İmparatorlu- ğu korkunçluktan gülünçlüğe düştü; korkunçken, haline bakılrp gülünen bir zavallı oldu. Nihayet insanlık, yirminci yüzyıla açılırken, yeryüzünü kaplayan geniş türk yığınlarının batı parçaları her yönden karmakarışık cüzleri arasın- da, kuvvetli ve manalı bir bağlılık kal- mayan hale gelmişti. Batı türkleri, bu çöküş sırasında, ka- mının arıklığını koruyor ve dünyaya ba- tırlık gösteren osmanlı ordusunün yük- sekliği, türk kanındaki yükseklikten ileri geliyordu. Bir kaç küçük tecrübe, kök tutmadan tarih içinde aşeratla, ya- ni (10) tarla bile sayılır bir devrecik geçirmeden, köklenemeden gitti: Tan- zimat, meşrutiyet devreleri.. İşte dünya on bexinci yüzyılda baş - Tayan yeni insanlık ve bilgi ışığından canlanır, kuvvetlenirken imparatorluk mütemadiyen çüker bir manzara için- deydi. Bu sıralarda büyük savaş geldi, çattı. Mevzuumuz geniş tarih olmayıp ta- rihin umumf akışmdan bazı şeyleri a- macımızı aydınlatmak için almaktır. Bü- yük savaş yenenleri ve yenilenleri sarsan bir kasırga halinde geldi geçti. Romanof. ların Habsburgların, Hohenzollern'le- rin ve Osmatılı İmparatorluğunun yı- kılmasiyle netiycelendi. Bu çöküntü - ler içinde en zavallı vaziyette olan ge- nel Osmanlı ipmparatorluğu idi. Çünkü ötekilerde bilgi, kültür, zenginlik, dün- yayı anlama gibi şeyler olduğu için dağı- mıklıkta bile değerlerini muhafaza edi « yorlardı. Osmanlı İmparatorluğu ise bunları bir araya getirip toplayacak ge- rekli malzemeden mahrumdu. Sıyasal bakımdan, düşünce ve muhakeme bakr- mından, hiç bir şey yapılamryacak bir malzeme ve enkazdan yeni bir devlet kurmak sırrı, ancak, türk inkılabına münhasır kaldı. Ders olarak mütalea edeceğimiz in- kılabın tarifi bahsine geçmeden, bu kil- çük görüşle sizde hasıl etmek istediği- mi elde ettimse kuvvetli bir temel kur- muş olabileceğiz. İnkılabın tarifi, çeşitleri ve bunların içinde türk inkılabınım genel bakışla siyması: Bir soysal bünyeden geri, eğri, fena, haksız, eski ve zararlı ne varsa bunları, birden, yerlerinden söküp, onların ye- rine ileriyi, doğruyu ve faydalıyı koy maktır, Fakat koymak kâfi değildir. O- nu koyduktan sonra büyük sıcaklıkla davaya yapışıp sökülen şeylerin geri dönmemesini, konuları şeylerin kökleş - tirilmesini temin etmek gerektir. Bu bakımdan türk Inkılabında o ka- dâr sökülen şeyler vardır ki uzum yıllar geçtiği halde, mevcut fenalıklart söke söke hâlâ ardımı alamıyoruz. Fenalık - ların yerine konan iyilikler her gün bi- raz daha kök tutup mevceudiyetlerini beslemektedirler. Bunu yaparken yal- nız alışkanlık yeter sanmamalıdır. Ah- aai şılan şey yalnız alışddığı için değil, an- daşılıp şuur halinde sevilmesi, üzerimi- ze benimsenmesi lazımdır. İnkılab der- sinin ana ucu itiyadın tesirine bağlı kalmayıp bilgi ve inanca dayanarak kök- başını ve şla korü « dGemektir. — İnla öğsünü orlaya koyup, & mayr bilmek gerektir. Takılab « nin ana ucu bu tarifin içind Bir anane ne kadar eskirse din: koymak © kadar güçtür. Butün inkılabların bu değişiş esnasında bir ç maksadı güdtüğü görülür. Dizimki- nin başkalarına benzetmiyen bir hususi- yeti de böyle güçlükler arsetmesidi. İnkılabları yapmak için bazan çok za - manlar zor kullanmak ihtiyacı doyu- lur. İnsan alışmadığına inanıp girebil- mek için mukavemetlere maruz kalır. Bu bakımdan türk inkılabı da en ziyade zor kullanmayı gerekleştiren bir husu- siyet arzeder. Birçok inkılâb yalnız sıyasal - bir rejim değişikliğini amac edinerek yapı ler, Bizimki sıyasal, soysal, ökonomik ve ulusal bir inkılâbtır. Bir kırallığı devirmek için bir ayaklanma yapılabi- lir. Bizim inkılâbimiz yalnız sıyasal bir değişiklik değil, ulusal, ökonomik, soysal ve hattâ günlük hayatımızda ya- şayıp her gün kullandığımız mevzular üzerinde de değişiklikler yapmıştır. Türk inkılâbı tek tek vakaların ar- dı arkasına sıralanmasından ibaret de- ğil, şuurun, aklın, iradenin biribirini ta- mamladığı bir değişmeler siksilesidir. Takılâbımız bu bakımdan bir bütünlük arzeder. Bunlardan birisi eksik olsa ötekilerin kıymet ve kudretini eksil- tebilir, Mesela kadını çuval içinde olan bir türk inkılâbı yeni harfleri kabul etse ne kıymeti olabilir? Pasarlarımızı yabancı malların istilâsmadn, gümrük duvarlarile muhafaza ettiğimiz halde türk dilini, türk kültürünü başkaları- nın elinde bırakmak doğru olur muy- du? bunun gibi birçok yardırmer misal. ler bulunabilir. İnkılâbı, mücerred olarak saydığım geri ve fena şeylerin yerine, eyilerinin birden konmast dediğim için, bu hare- ketlerin budun yığınlarının gelişile idare edenlerden gelmesine göre kı- sımlandırıp tetkik edeceğim: Otoriteletden gelen değişmelerin — henüz çerçevelenmiş bir karşılığı olmadığı için inkılâba “"değişme,, di- yorum — halktan ve devletten gelen kısımları vardır. Rusya koca bir mujik yığımı halin. de iken ikinci Petro büyük çalışmalar neticesinde, rus âlemini, sözüme baş edindiğim “dünyanın yenileşmesi,, 8- nasında, yeni bir hayata kavuşturmuş- tur. Halkın dayanmasıma tTağmen oto- ritenin büyük nüfuzu Petto'yu maksa- dmma muvaffak etti. Monarşik rejim ve halkın hakları bakımından — Petro bü- Yük bir İnkılâb yapmış sayılmazsa da soysal ve kültürel bir değişmeyi temin etmiştir, Avusturya imparatoru da ay- nı yenilikleri yapmak istedi, fakat mu- vaffak olamadı. Bizim tanzimat bam- başka bir tipte olmakla beraber buna yukardan gelen bir inkılâb teşebbüsü denilebilir. Tanzimat, hıristiyanların variyeti dolayısile aleyhimize dönen Avrupa'yı lehimize çevirmek için ya- pılmiştir. Esaslı bir. kıymeti yoktur, kısa bir adım, yukardan gelmiş yenili: de doğru yapılmış bir teşebbüs asyrla- bilir. Kıral Amanullah'ın da Afganis- tan'daki teşebbüsünü otoriteden halka doğru gelmiş bir inkılâb sayabiliriz. Dersimizi söylerken, misaller alır- ken, Türkiye'den başka diğer devletle- rin politikalarına ve teşebbüslerine da- ir söz söylemek meçburiyeti karşısında kalacağım. Fakat bunların sıyasal vazi- femle alâkası yoktur. Ne bir türiz, ne de beğenip beğenmemekle aldkadar de- ğildir. Bunlara misal alış noktasından, temas edilmektedir. Halktan gelen inkılâtları bilirsiniz. Hakiki inkılâblar bunlardır. Öz mana- sma inkılâb diye sayılması gereken bun- Tardır, İngiliz, fransız ve meşrutiyet inkılâblarını bilirsiniz, imkılâbların şâheseri bizim geçitdi- ğimiz ve dersimizin mevzuu olan yüce türk inkelabıdır. Bunun başka bir hu- susiyeti vardır. Halk tabakasından o- toriteye doğru gelmiş, düşmanlara kar- ge yapılmış olmasına rağmen halkın ha- kikatlere uzak kalmış olanlarından mukavemet ve zorlük görmüş bir inkı- lâbtır. sleri- Türk inkılâbı muvaffak olalıdanböd fi oN senc gi olmasına rağmenş henüz dilimizi inkılâb havasının yücü tesirlerine uydurmakla meşgulüz. İne kelâb hızlarının uzün seneler — devamü hasıl olmuştur. Kanf arık, özü sağlamı olan batr türkü, dev risini kaplıyan hastalıklarla mücudele ede ede mütemadiyen inkılâbın soysalh aSal, nlusal ve ökonomik bakımdanm ri arasında durmadan — devam irsebur oluyor. brnin bir başka hususiyer İnkılablar dediğim gibi yurd içindeki ç amdan şartlarım değişmesinden ibaret de kalabilir. Türk iakılabe bunları biribiri arkasından yap- mağa mecbur olduğu zaman, bugünkü Türkiye'nin sınırlarını teşkil eden Ana- dolu'nun toprakları filen silah —istilast ve işgal altında bulunuyordu. — Farnsâ da, inkılabını yaparken dış düşmanlarla boğuştu. Ancak Napoleon muharebele- ri halinde biçimini değiştirip uzadı, gite ti. etmesi sarureti Amerika ihtilali de dış düşmanlarla mücadele şeklinde geçti. Fakat hiç birl türk topraklarının inkılabla beraber düşp mandan kurtulmasına benzeyiş arzet- mez. Bizim başardığımız inkılab, yere yüzünün bir bay ulusunun, en fena bir yaşamadan eri yüksek bir yaşamıya çılıe masıdır. İmparatocluğun enkazından eb de kalmış vasıta olmadığı halde düşe manları yurddan çıkardık. Bu da bu yole da harcanan emeklerin yüceliğini anlas tır. Türk inkılabının başlıca güclüklerim den ibri de, diğer inkılablarda olmryas ve iç değişişini yaparken kendinden « velki devirde, düşman eline geçmiş ös topraklarını kurtarmasıdır. Bunu da ime kılabımızın yüz ağartıcı bir hususiyetl olarak hatırda tutmak Vâzımdır. ' Burada inkılabımızın bir hususiyet! ni daha söylemeden geçmiyeceğim: Bik ribirinden ayrılmaz ik$ ulu söz diye b hinlerimizde sakladığımız bu iki «öt *“inkılab,, ile “istiklal,, ! bu iki tek sök zün, bugünkü yüce Türkiye'nin bir abib de olarak istikbale yükselmesinde, ona mesned olarak kabul edilmesi gerektin Bütün Türkiye bu iki kelimenin içime dedir. İstikbalde başını önüne eğmedeni hayatını kazanacaktır: İnkılab ve tetiks. dali. İnkılab deyince istiklalsir bir TüR kiye'yi asla tasavvur edemeyiz. Osmanlı imparatortuğunun son devlt. lerlnde faraza meşrutiyet devrinde, somti on beş yılda tahakkuk ettirdiğimiz bük tün İnkılabları yapmış olsaydık, istilöe Tal şartları tam olmiyan osmanlı impas ratorluğu ile beraber büttün yaptıklarm mez da batmaya, mahvolmaya mahküme du , Dediğim gibi inkıtab ve istiklal bie ribirine bağlıdır. Farzedelim: Bütün des Bişiklikleri yaptık,bunlar yalnız harief değişikliklerden ibaret kalacak, milletim hayatı, başkalarının faydasına çalışan bir hayat olacaktı. Bütün bu dış değiş? zmeler tahakkuk etseydi, hayat demek o* lan iktısad, adliye, bukuk bakımındat — insanlar arasında yaşamak hakkını hai olamazdık. Aksini de söyliyeyim, yani imparas torlüğün bukük bakımından — müstakli —— bir devlet olduğunu iarzedelim: Fakat memlekette eski hurafeler hâkim olsay* dı; mekteb yerine medrese, hukuk me* &4 zunları yerine medresetdikuzat mezümt — ları olsaydı, halkın hakkını medrese 4* sasaydı ve bir takrm biçare insanlar BU memleketin uleması sayılsaydı, gene DU değişikliklerin hiç bir kıymeti olamazdı. Onun için, istiklal ve inkdlab - biribirin” den ayrılamaz. " Dünyanın birçok yerlerinde yığın Y? ğin türkler vardır, fakat inkılabını yâP" miş ve istiklalini kazanmış bir yedir ki dünyaya mevcudiyetini v. ettirebilir. (Uzun alkışlar) İnkılab dersleri, bu ay içinde, gü PFT — grama göre verilecektir: P 1934 219035 yolız İnkılab dersleri — Tikkânun, 1934; 2 Pazar Bay Receb * Salı Bay Receb 9 Pazar Bay Hikmet M Salı Bay Esat Bozkurt 12 Çarşamba Bay Hikmet 16 Pazar Bay Receb 18 Sâlı Bay Receb 19 Çarşamba Bay Ecat Bozkurt 23 25 26 30