- Garpta fikir hareketleri REİS RUZVELT'E MUHALİF FIRKA VE ZÜMRELER NE “YAPIYOR VE NE DÜŞÜNÜYOR. — SPOR VE EDEBİYAT “Revue de Paris,, mecmuası, Reisi- cümhur Ruzvelt'in icraatı hakkında muhalif zümrelerin tenkid ve mütale- aları hakkında neşrettiği dikkate değer bir tetkikinden şu ehemmiyetli sayıfa- darı tercüme ediyoruz: Birleşik devletlerde muhalefet gün- den güne büyümekte olup hükümet, bu #on aylar içinde muhalefetin “tebel- » ine meydan k mak- Badile bir takım tedbirler almak lüzu- Mmunu görmüştür. Fakat bundan, cüm- burreisi Ruzvelt'in halk üzerindeki nüfuz ve itibarını kaybettiğine hük- Meylemek doğru olmaz. Bilakis, hal- kın rağbeti her zamankinden büyük ol- tmakla beraber mahiyeti değişmiştir. Yani halk, reisinin yaptıkları üzerinde daha ziyade düşünmeğe başlamıstır. N. R. A. vasıtasile yapılan ıslaha- #ın zaruri olduklarını kimse inkâr et- memekle beraber herkesin tenkid etti- ği nokta, küçük ve büyük sanayi ara- sında hiç bir fark gözetilmiş olmama- #ıdır. Filhakika büyük sanayi istihsa- Hni bir dereceye kadar nizam altına al- mak mümkünse de küçük sanayi erba- bile esnafı şiddetli bir nizam altında bulundurmak kabil değildi. Fakat buna #ağmen muhalefetin hücümları N. R. “A.'ya doğru çevrilmiş değildir. En şid- Metli münakaşalara sebeb olan mali meselelerdir, Ve teslim etmek gerektir ki Reis Ruzvelt'i bu bahiste müdafaa edenlerin sayısı bugün dahi pek azdır. Zâhiren pek karışık görünen mali meselelerin hakikatte pek sade olduk- larını da söylemeliyiz. Maliy: müste- parı Tuzvell, devlet reisinin bütün si- yesetine hâkim olan esas fikri gayet veciz bir surette hulâsa etmişti: “İnkâr edilemez. ki, birkaç “iş ada- mının iştira kudretini yüksgek Bir se- viyede tutmaktansa altı milyon çiftçi Hle 40 milyon ücretlinin yapı malzeme- &i, ziraat makineleri, ötomobil, yiyecek ve giyecek satın alabilmelerini temin ştmek millet bakımından çok daha mü- Bimdir.,, Filhakika Ruzvelt'in iş başına geç- Hiği tarihtenberi takib ettiği bütün malf siyaset, gahsi servetin imtiyazlı &- mıflar aleyhine olarak yeniden tevzii e doğru gitmekten ibaret oldu. yoldan döneceğine dair hiç bir ema- ve de yoktur. Hatırlardadır ki Ruzvelt geçen sene açıklı bir bütçe kabul ettirmişti. Bütçe açığı memleketin ökonomik faaliyetin- Ge yeni bir hayat doğuracak ve ulusal borcları çoğaltacak olan İstikrazlarla kapatılacaktı. Bu bütçenin ortaya koy- duğu lara göre mu ya 1935 » 1936 yahut 1936 - 1937 mali yılında te- min edilecekti. O güne kadar da hükü- Met, hiç bir memlekette görülm Bisbette kredi dağıtmakta devam ede- #ekti. ' Fakat bütün memlekette hüküm sü- şen kuraklık yüzünden hüküfümet çiftçi- lere geniş nisbette yardımda bulunmak Mecburiyetinde kaldığından 2 milyar Molar tahmin edilen açık 2,700,000,000 Gdoları buldu. Ancak buna mukabil bütçe vaziyeti wergi hasrlatı bakımından geçen yıla misbetle daha iyidir. Filhakiyka hası- rar görmüş değildir. Bilakis devletin takip ettiği geniş kredi sryasasından en çok istifade eden gene iş âlemi oldu. Meselâ Ntaional City Bank'ın tahmin- lerine göre sermaye yekünu 10 milyar doları bulan 250 müessesenin iyradı 1933 de yüzde 1,7 iken içinde bulundu- ğümüuz yılın ilk altı aylık devresinde yüzde 5,7 ye çıkmıştır. Görülüyor ki “Ruzvelt tecrübesi,, buhranrı ağırlaştırmış değildir. Ruzvelt ıslahatında tamamiyle muvaffak olama- dıysa da tam bir muvaffakiyetsizliğe de duçar olmadı, Ancak, muhalefetin vaziyeti hu şe- kilde muhakeme etmesi istenemiyeceği tabitdir. Nitekim tenkidler ve hü- cumlar bu son aylar içinde büsbütün şiddet peyda etti. Amerikan amele birliğinin otuüz sa- atlik haftayr kabul ettirmek istediği malümdur. Fakat gene malümdur ki yeni sanayi ve ticaret teşkilatı böyle bir tedbirin iycap ettireceği yeni mü- kellefiyetlere tahammül edemiyecek - tir. Ruzvelt bu tasavvura muhalif ol- duğunu söyledi. Bundan da anlaşılı - yor ki yeni mebuslardan bazrlarının hü- kümeti, bugün istediğinden daha uzak- lara sürüklemeğe çalışacaklarını cüm- hurreisi tahmin ediyor. Bu vaziyet karşısında muhalefet, bir nevi irtica manzarası — arzetmektedir. Başında küvvetli ve nüfuzlu bir reisi bulunmadığı için biraz zayıf olan mu - halefetin yakında büyük bir faaliyet göstermek niyetinde olduğuna bir delil var ki o da eski cümhurreisi Hoover'in tekrar sahneye çıkmasıdır. — Bu zatın son zamanlarda ne feci surette gözden düştüğü hatırlanırsa isminin yeniden zikredilmesi üumum? efkârda hakikt bir değişiklik vücuda geldiğini göstermez mi? Fakat reis Rüzvelt'in mahir bir po- litikacı da olduğu inkâr edilemez. Şim- diye kadar tehdit ettiği adamları te - min etmek zamanı gelmiş olduğunu an- ladı. Nitekim bugün bütün gazeteler Ruzvelt'le —bankacıların — samimi ba- rışmasından bahsediyorlar. Hattâ muhalefetin faaliyetine rağ- men vaziyetin daha normal bir şekle girdiği görülmektedir. Bu netiycenin Ruzvelt sayesinde mi temin edildiği, yahut bir çoklarının iddiasr gibi ken - diliğinden mi hasıl olduğu kestirile - mez. — Yalnız “Ruzvelt tecrübesi,, nin yalnız kuüsür ve noksanlarından bahset- mek haksızlık olur. Bu “tecrübe,, , sı- yasal bakımından dahi politika rekabet- lTerinde bir nevi muvazene temin etti. Fakat o kadar çok bahsedilen “Ameri- kan inkılabı,, başka bir zamana gecikdi- rilmiş bulunuyor. yğik Fransız muharrirlerinden M. Pierre Mille, “Nouvelles Literaires,, gazete - sinde ötedenberi münakaşa edilen ”spor ve edebiyat,, meselesini şöyle tedkik ediyor: Spor, bir cemiyetin manzarasını, ren- gini.âdetlerini. ferdi? ve soysal rtuhiya- tını değiştirir. Meselâ muasır ingiliz romanlarındaki şahısların düşünceleri ve hareketleri beden faaliyetleriyle ru- hiyatr ve hattâ ahlaklarının sporun te- siri altında kaldığı düşünülmezse an - laşıl Sporcu ruhu ingiliz ferdiye- Jat yüzde kirk artmış bul ktadır. Diğer taraftan, güçlük çeken bankala- gı ve sanayii kurtarmağa memur olan R. F. C. (Malt kalkınma komisyonu) taridatı, masarifine nisbetle 100 milyon Golar artmıştır. Çünkü ödünc verilen lardan geri verilenlerin yekünu kredi talebinden yüksektir. Fakat bu Mmüsait hadiseler umum? muvazenesizli- Yi giderecek kadar ehemmiyetli değil - dir. Bunun içindir ki Ruzvelt'e mu- halif olanlar ya hakiki bir enflasyonla, yahut da vergilerin korkunc bir suret- te artırılması — ile netiycelenecek olan Bu vaziyeti kabul etmemektedirler. Ruzvelt'in en ziyade tenkid edilebi- " Yeceği nakta halk üzerindeki nüfuzun- 'dan iztifade ederek güçlüklerden en az zararla cıkmanımn tek yolu vergi husu- sunda ciddi bir fedakârlık yapmaktan başka bir sey olmıyacağını vatandaş - Jarına anlatmamıs olmasıdır. Fakat her r VCense yanmoadı ve vahüt yapamadı. Yalnız sumu da sövlemeliyiz ki en ziyade malive muhitlerinden çıkan şid- detli iytiraz ve sikâvetlere rağmen iş Alemi bugünkü idare tarzından çok za- N 3 y tini, protestanlığın yoğurmuş olduğu ferdiyetini bir dereceye kadar ıslah ve tashih etti. Hattâ denilebilir ki ingi- Hzlerin bugün fırkalar arasında bir mü- tarekeyi kabul etmiş olmaları spor ah- lakiyatr sayesindedir. Bir ulusun tah- teşşuuruna kadar giren bu spor ahla- kiyatmın demokrat bir devletin normal suürette işlemesi bakımından elzemdir denilebilir. Muhakkaktır ki spor, rransızıarın da hissetme ve hattâ sanat eserlerin - den zevk alma tarzlarını değiştirdi. Si- nemanın dahi tesiri varsa da bu tesir keyfiyet iytibariyle aşağıdır. Bundan başka radyoyu da unutmıyalım. Radyo- nün hitabete eski ehemmiyet ve nüfu- zunü İade etmis olduğu görülmüyor mu? Bir adamın bütün bir ulusa ağ- ziyle hitap edebilmesi gibi bir hadise- nin edebi bakımdan dahi bir çok ne- tiyceleri olabilir. Bir gün gelecek ki edebiyat — tabit bugünkünden büsbü- tün baska bir edebiyat! — bu netiycele- rin verdiği veni imkânlardan gayet ge- nis bir mikvasta istifade edecektir. & (Başı 1, inci sayıfada) İstanbul bu vakanın nasıl olduğuna şa- şıyordu. Boğazlardan geçmiyen bir do- nanmanın nasıl Çeşme'ye gittiğini anlı- yamıyordu, Baltık denizinden çıkan bir rus donanmasının Çeşme'ye gelişini yüz elli yüz altmış yıl evel hayretle seyre- diyordu. Maksadım, osmanlı imparator- hağunun, dünyanın ileri gidişte en hız aldığı zamanlarda, en basit bilgilerden uzak bir hayat geçirdiğini anlatmaktır. Şunu da tekrarlayalım ki, yeryüzü - nün ileri devri, bugün aydınlık halinde k gözümüzü iyet tari - hi, o kadar uzak değildir. Bir yüzyıl önce, yani Napoleon Moskova seferini yaptığı sıralarda, beşeriyetin elinde at ve yelkenden başka bir şey yoktu. Os- manlıların sınırlarını genişleterek, a- ralarında zayıf bağlar olan unsurları birleştirip büyük bir devlet kurdukla- rınr sandıkları sıralarda medeniyet o kadar ileri değildi. Napoleon'dan sonra olsun, bilgi nok- tasından kalkınmayı is edinecek bir os- manlı devri, bizi bugünkü vaziyetle karşılaştırmazdı. İnkrlabı nisbeten da- ha kolay tahakkuk ettirmek imkânını bulurduk. Bizim marifetlerimiz harb sanayiine inhisar etmiş oldu. Geniş sınırlar için- de oturmak için top, barut deniz harb vasıtaları yapmak ilerlemiş bulunuyor- du. Bir zaman geldi, bu vasıtalar dahi bilgi, teknik istedi. O zaman imparator- luk bunu yapamadı. Gerilemeğe başla- dr. Gönül karartıcı, başdöndürücü hadi- seler meydana çıktı. Balkanları brraktık, Tuncaya, Er- gene'ye, boğazlara geldik, Askeri bir şevketten sonra Osmanlı İmparatorlu- ğu korkunçluktan gülünçlüğe düştü; korkunçken, haline bakılıp gülünen bir zavallr oldu. Nihayet insanlık, yirminci yüzyıla açrlırken, yeryüzünü kaplayan geniş türk yığınlarının batı parçaları her yönden karmakarışık cüzleri arasın- da, kuvvetli ve manalı bir bağlılık kal- mayan hale gelmişti. Batı türkleri, bu çöküş sırasında, ka- nman arıklığını koruyor ve dünyaya ba- tırlık gösteren osmanlı ordusunuün yük- sekliği, türk kanındaki yükseklikten ileri geliyordu. Bir kaç küçük tecrübe, kök tutmadan tarih içinde aşeratla, ya- ni (10) larla bile sayılır bir devrecik geçirmeden, köklenemeden gitti: Tan- zimat, meşrutiyet devreleri.. İşte dünya on beşinci yüzyılda baş - layan yeni insanlık ve bilgi ışığından canlanır, kuvvetlenirken imparatorluk mütemadiyen çöker bir manzara için - deydi. Bu sıralarda büyük savaş geldi, çattı. Mevzuumuz geniş tarih olmayıp ta- rihin umum? akışından bazı şeyleri a- macımızı aydınlatmak için almaktır. Bü- yük savaş yenenleri ve yenilenleri sarsan bir kasırga halinde geldi geçti. Romanof- ların Habsburgların, Hohenzollern'le- rin ve Osmanlı İmparatorluğunun yr- kılmasiyle netiycelendi. Bu çöküntü - ler içinde en zavallı vaziyette olan ge- nel Osmanlı ipmparatorluğu idi. Çünkü ötekilerde bilgi, kültür, zenginlik, dün- yayı anlama gibi şeyler olduğu için dağı- nıklıkta bile değerlerini muhafaza edi « yorlardı. Osmanlı İmparatorluğu ise bunlarr bir araya getirip toplayacak ge- rekli malzemeden mahrumdu. Sıyasal bakrmdan, düşünce ve muhakeme bakrı- mından, hiç bir şey yapılamıyacak bir malzeme ve enkazdan yeni bir devlet kurmak sırrı, ancak, türk inkılabına münhasır kaldı. Ders olarak mütalea edeceğimiz in- kılabın tarifi bahsine geçmeden, bu kü- çük görüşle sizde hasıl etmek istediği- mi elde ettimse kuvvetli bir temel kur- mus olabileceğiz. İnkrlabımn tarifi, çeşitleri ve bunların içinde türk inkılabının genel bakışla siyması:! Bir soysal bünyeden geri, eğri, fena, haksız, eski ve zararlı ne varsa bunları, birden, yerlerinden söküp, onların ye- rine ileriyi, doğruyu ve faydalıyı koy- maktır. Fakat koymak kâfi değildir. O- nu koyduktan sonra büyük sıcaklıkla davaya yapışıp sökülen şeylerin geri dönmemesini, konulan şeylerin kökleş - tirilmesini temin etmek gerektir. Bu bakımdan türk inkrlabında o ka- dar sökülen şeyler vardır ki uzun yıllar geçtiği halde, mevcut fenalıkları söke söke hâlâ ardımı alamıyoruz. Fenalık - ların yerine konan iyilikler her gün bi- raz daha kök tutup mevenudiyetlerini " beslemektedirler. Bunu yaparken yal- , nız alışkanlık yeter sanmamalıdır. Alr- 4i iyn İnkılab Ğersl—erî dün aşâaâı şılan şey yalnız alışıldığı için değil, an- laşılıp şuur halinde sevilmesi, üzerimi- ze benimsenmesi lazımdır. İnkılab der- sinin ana ucu itiyadın kalmayıp bilgi ve inanca dayanarak kök- inkalabı başını ve savaşla koru - tesirine bağlı leşme - demektir. göğsünü ortaya koyup, mayı bilmek gerektir. nin ana ucu bu tarifin içindedir. Bir anane ne kadar eskirse — yerin? yenisini koymak o kadar güçtür. Butün inkılabların bu değişiş esnasında bir keç maksadı güdtüğü görülür. Bizimki- nin başkalarına benzemiyen bir hususi- yeti de böyle güçlükler arzetmesidir. İnkılabları yapmak için bazan çok za- manlar zor kullanmak ihtiyacı doyu- lur, İnsan alışmadığına inanıp girebil- mek için mukavemetlere maruz kalır. Bu bakımdan türk inkılabı da en ziyade zor kullanmayı gerekleştiren bir husu- siyet arzeder. Birçok inkılâb yalnız sıyasal İnkılab dersleri- bir rejim değişikliğini amac edinerek yapı lır. Bizimki sıyasal, soysal, ökonomik ve ulusal bir inkılâbtır. Bir kırallığı devirmek için bir ayaklanma yapılabi- lir. Bizim inkılâbiımız yalnız sıyasal bir değişiklik değil, ulusal, ökonomik, soysal ve hattâ günlük hayatımızda ya- şayıp her gün kullandığımız mevzular üzerinde de değişiklikler yapmıştır. Türk inkılâbı tek tek vakaların ar- dı arkasına sıralanmasından ibaret de- ğil, şuurun, aklım, iradenin biribirini ta- mamladığı bir değişmeler silsilesidir. İnkılâbımız bu bakımdan bir bütünlük arzeder. Bunlardan birisi eksik olsa ötekilerin kıymet ve kudretini eksil- tebilir. Mesela kadınrır çuval içinde olan bir türk inkılâbr yeni harfleri kabul etse ne kıymeti olabilir? Pazarlarrmızı yabancı malların istilâsımadn, gümrük duvarlarile muhafaza ettiğimiz halde türk dilini, türk kültürünü başkaları- nın elinde bırakmak doğru olur muy- du? bunun gibi birçok yardımcı misal- ler bulunabilir. İnkrlâbır, mücerred olarak saydığım geri ve fena şeylerin yerine, eyilerinin birden konması dediğim için, bu hare- ketlerin budun yığınlarının gelişile idare edenlerden gelmesine göre kı- sımlandırıp tetkik edeceğim: Otoritelerden gelen değişmelerin — henüz çerçevelenmiş bir karşılığı olmadığı için inkılâba “değişme,, di- yorum — halktan ve devletten gelen kısımları vardır. u Rusya koca bir mujik yığını halin- de iken ikinci Petro büyük çalışmalar neticesinde, rus âlemini, sözüme baş edindiğim “dünyanın yenileşmesi,, e8- nasında, yeni bir hayata kavuşturmuş- tur, Halkın dayanmasına rağmen oto- ritenin büyük nüfuzu Petro'yu maksa- dına muvaffak etti. Monarşik rejim ve halkın hakları bakımından Petro bü- yük bir İnkrlâb yapmış sayılmazsa da soysal ve kültürel bir değişmeyi temin etmiştir. Avusturya imparatoru da ay- nı yenilikleri yapmak istedi, fakat mu- vaffak olamadı. Bizim tanzimat bam- başka bir tipte olmakla beraber buna yukardan gelen bir inkılâb teşebbüsü denilebilir. Tanzimat, hıristiyanların vaziyeti dolayısile aleyhimize dönen Avrupa'yı lehimize çevirmek için ya- pilmıştır. Esaslı bir kıymeti yoktur, kısa bir adım, yukardan gelmiş yenili: ğe doğru yapılmış bir teşebbüs asyrıla- bilir. Kıral Amanullah'ın da Afganis- tan'daki teşebbüsünü otoriteden halka doğru gelmiş bir inkılâb sayabiliriz. Dersimizi söylerken, misaller alır- ken, Türkiye'den başka diğer devletle- rin politikalarına ve teşebbüslerine da- ir söz söylemek mecburiyeti karşısında kalacağım, Fakat bunların sıyasal vazi- femle alâkası yoktur. Ne bir târiz, ne de beğenip beğenmemekle alâkadar de- ğildir. Bunlara misal alış noktasından, temas edilmektedir. Halktan gelen inkılâbları bilirsiniz. Hakik? inkrlâblar bunlardır. Öz mana- sına inkrlâb diye sayılması gereken bun- lardır, İngiliz, fransız ve meşrutiyet inkılâblarını bilirsiniz. inkrlâbların şâheseri bizim geçirdi- ğimiz ve dersimizin mevzuu olan yüce türk inkılabıdır. Bunun başka bir hü- susiyeti vardır. Halk tabakasından o- t'oriteye doğru gelmiş, düşmanlara kar- şı yapılmış olmasına rağmen halkın ha- kikatlere uzak kalmış olanlarından mukavemet ve zorluk görmüş bir inkı- lâbtır. Türk inkılâbı muvaffak olalrdanbed fi on sene geçmiş olmasına Trağmeliş henüz dilimizi inkılâb havasının yüce tesirlerine uydurmakla meşgulüz. İns kılâb hızlarının üzün seneler devang hasıl olmuştur. Kanı arık, özü sağlam olan batı türkü, de“ risini kaplıyan hastalıklarla mücadele ede ede mütemadiyen inkılâbın soysal, sıyasal, ulusal ve ökonomik bakımdan yenilikleri arasında durmadan devarm etmeğe mecbur oluyor. Türk inlalabının bir başka hususiye, ti de şudur: İnkılablar dediğim gibi yurd içindeki birkaç bakımdan şartların değişmesinden ibaret de kalabilir. Türke inkılabr bunları biribiri arkasından yap- mağa mecbur olduğu zaman, bugünkü Türkiye'nin sınırlarını teşkil eden Ana- dolu'nun toprakları filen silah istilası ve işgal altında bulunuyordu. Farnsa da, inkrlabınr yaparken dış düşmanlarla boğuştu. Ancak Napoleon müuharebele- ri halinde biçimini değiştirip uzadı, gite ti. etmesi zarureti Amerika ihtilali de dış düşmanlarla mücadele şeklinde geçti. Fakat hiç biri türk topraklarının inkılabla beraber düş: mandan kurtulmasına benzeyiş arzete mez. Bizim başardığımız inkılab, yer« yüzünün bir bay ul , en fena bi yaşamadan en yüksek bir yaşamıya çılee masıdır. İmparatorluğun enkazından ek de kalmış vasıta olmadığı halde düş- manları yurddan çıkardık. Bu da bu yole da h klerin yü i anlae tır. Türk inkılabının başlıca güclüklerine den ibri de, diğer inkılablarda ve iç değişişini yaparken kendinden Burada inkılabımızın bir hususiyetl ni daha söylemeden geçmiyeceğim: Bile ribirinden ayrılmaz iki ulu söz diye z hinlerimizde sakladığımız bu iki 6öt “inkılab,, ile ”istiklal,, ! bu iki tek sök zün, bugünkü yüce Türkiye'nin bir abik de olarak istikbale yükselmesinde, ong mesned olarak kabul edilmesi gerektir Bütün Türkiye bu iki kelimenin içine dedir. İstikbalde başını önüne eğmeden hayatını kazanacaktır: İnkılab ve istike. lali. İnkılab deyince istiklalsiz bir Tür kiye'yi asla tasavvur edemeyiz. Osmanlı imparatorluğunun son devlit. lerinde faraza meşrutiyet devrinde, som on beş yılda tahakkuk ettirdiğimiz bila tün inkılabları yapmış olsaydık, istile Tal şartları tam olmıyan osmanlı impa” ratorluğu ile beraber bütün yaptıklarım mız da batmaya, mahvolmaya mahküme du , Dediğim gibi inkılab ve istiklal bik ribirine bağlıdır. Farzedelim: Bütün de“ ğişiklikleri yaptık,bunlar yalnız haricf değişikliklerden ibaret kalacak, milletim hayatı, başkalarının faydasına çalışan bir hayat olacaktı. Bütün bu dış değiş" meler tahakkuk etseydi, hayat demek o“ lan iktısad, adliye, hukuk bakımından insanlar arasındı k hakkını haiZ olamazdık. p Aksini de söyliyeyim, yani impara- — torluğun hukuk bakımından müstakil — bir devlet olduğunu farzedelim: Fakat — memlekette eski hurafeler hâkim olsay* dı; mekteb yerine medrese, hukuk me“ zunları yerine medresetülkuzat mezüm ları olsaydı, halkın hakkını medrese 2“* rasaydı ve bir takım biçare insanlar DU memleketin üleması sayılsaydı, gene DU değişikliklerin hiç bir kıymeti olamazdıı Onun için, istiklal ve inkılab biribitit” den ayrılamaz. çe Dünyanın birçok yerlerinde yığın Y” gAY / ğın türkler vardır, fakat inkılabımır yâP' — miş ve istiklalini kazanmış bir çÜ yedir ki dünyaya mevcudiyetini - kaV” ; ettirebilir. (Uzun alkışlar) 3 İnkılab dersleri, bu ay içinde, şu PF grama göre verilecektir: 1934 - 1935 yılı: İnkilab dersleri ” İlkkânun, 1934 : 2 Pazar Bay Receb 4 Salı Bay Receb 9 Pazar Bay Hikmet 11 Salı Bay Esat Bozkurt 12 Çarşamba Bay Hikmet 16 Pazar Bay Reteb 18 Salı Bay Receb 19 Çarşamba Bay Esat Bozkürt 23 Pazar Bay Hikmet 25 Salı Bay Esat Bozkurt 26 Çarşamba Bay Hikmet 30 Pazar Bay Receb