Er UYLUS SAYIFA 7 3 İLKKÂNUN 1934 PAZARTESİ Luigi Pırandello 'Nobel edebiyat mükafatını kazanan italyan mi zaheısı Nobel mükâfatını dağıtan kurum, pu devrin en ehemmiyetli ve en orijinal eserlerinden birini seçip ortaya çıkar- dı. Evrensel ününü Pirandello'ya kazan dıran tiyatrosudur. Bir italyalı tenkidcinin dediği gibi “Bocaçio ile Bandello'nun — bir arada yazdıklarından fazla,, sayıda, yani on beş kadar roman, beş yüz kadar hlıkâ— ye, yedi şiir mecmuası, yarım düzine- ye yakın tenkid deneme kitabı, almarf- eadan italyancaya çevirmeler, kendisi- ne Bonn Üniversitesinin fahrf doktor- luğunu kazandırmış olan italyan îi?o_lo— ji tezi, onun kırk beş çalışma yılı için- de meydana getirdiği edebi eserlerdir. Pirandello bir gün bana şöyle ya- zıyordu: “Benden hüviyetime dair not- lar istiyorsunuz. Bu ise benim için çok güctür. Güc olmasının sebebi de, sev- gili dostum, yaşamağı unutmuş olı_-nım- dır, o denli unutmuş olmamdır ki Pen hayatımı yaşamıyor, yazıyorum, diye- bilirim.,, ' Sonra nüfus tezkeresinden çıkarıl- Elli yağıma ka« dar ben yalnız hikâ- ye ve roman yaz- dım. Sonra genelsa- vatşa anladım ki bu yazılar — düşüncele rime uygun değilk dir. Bunun üzerine İlk tiyatro piyesimi yazdım, maş şu birkaç satırr gönderiyordu: “Ben Sicilya'da, Agrigente'de 28 ha- ziran 1867 de doğmuşum. Daha on se- kiz yaşımda Sicilya'yı bırakıp Roma'ya geldim. Bir yıl sonra da Almanya'ya iderek iki buçuk yıl kadar kaldım... Bonn'dan Roma'ya döndüm... Romada- ki kız Magistâre mektebinde, otuzum- dan elli dördüme kadar tam yirmi dört yıl, üslübeuluk dersi Yerdim. O zaman- danberi hocalık etmiyorum ve bundan dolayı da tanrrya şükran borcluyum.., Pirandello'ya, yazrcılık bakımından ne olduğu sorulacak olursa vereceği cevap her ki bi lacaktır. Yani o kendini mizahcı ivlan eder, mi- İlk piyesim olan: “Hakikat, herkese göre başkadır”; ge- nel bir şaşkınlıkla karşılandı. Genclik beni tuttu. Muha- fazakârlar ise çetin hücumlara geçtiler, “Altı kişi müellifle- rini arryorlar,, adın. daki eserim yabancı ellerde büyük mu- vaffakıyetler kaza- nınca yurddaşlarım da beni beğenmeğe başladılar. &- zahcı olmak ister, mizahcı olarak ta- rif eder. “Mizahcılık,, başlığı altında çıkan bir denemesi bundan ne anladığı- nı anlatmaktadır. Şayet onun sanatına nüfuz etmek istenilirse — hele ikinci bölümü bir çeşid “benliği anlatış,, olan — bu denemeyi okumak gerektir. Pi- randello'ya göre mizahcılık “ters duy- gusudur,, mesela, boyalır, düzgünlü bir kocakarı görüyorsunuz. Duygunuz, yaş l1 bir bayan için olanın tersdir. Gülü- yorsunuz; gülünclük duygusu bu ters- likten çıkıyor. Ancak, bu kocakarının — kendinden genc bir kocanın sevgisini saklıyahil- mek İrir, M'v'a havanın düzcünlendiği- ni düşününce gülmek isteğimiz azalır. 'Ters anlamı — düşünüşümüz bizi ters duüygusuna sürüklemistir. Gülüncle mi- zah arasında ayrılık da bundadır.,, Bir yazıcının mizahcılığı “tefekkür,, ve “tahayyül,, kabiliyetinin bir imtiza- cıdır. Pirandello şöyle yazar: “Her eyi mi- zahcı tenkidcidir de. Ancak, şuna dik kat etmek lâzımdır ki o doğuştan ten kidcidir, “muhayyele,, bakımından ten- kidcidir. Tenkidi, anlayış filinde “iki- lik hâdisesi,, biçiminde de tarif edebi- aç > NN Sanatkârın karşısında bir manzara ve- ya bir adam vardır. Realist ise onları oldukları gibi göstermeğe uğraşır. İde- alist ise mizacına göre anlatır. İki hal- de de sanatkâr eşyayı, kendini muhay- yelesinin çalışışına bırakmak suretiyle temsile çabalar. Ancak, bahse — konan mizahcı ise, plastik veya figüratif bir eser başarmak ona yetmez; o muhayye- leyi müfekkire ile birleştirir, çizer, boyar, ve bunları yaparken de düşünür, muhakeme eder. »« Mizahemın ancak acı bir gülünç- lüğü olabilir, bu acı gülünclük hem ke- man ve hem de kontrbas durumunda kalan çalgıcının tempo dışında kalışı, bir kimsenin bir şey düşünürken derhal onun tersini akla getirişi, “evet,, der- ken “hayır,, demek için birçok başka sebepler buluşu, evetle hayır arasında, ömrü uzunluğunca, mütereddit bulu- nuşu gibidir... Pirandello mizahcıyı, yalnız gülme- ğe veya yalnız ağlamağa muktedir olmı- yan ve bir yüzünün döktüğü göz yaş- larıma öteki yüzü gülen iki yüzlü bir Hermâs'e benzetir. Pirandello tahlili şöylece derin!eş tirmektedir: “Mizahcılık, öyle hususi bir zihniyet biçimidir ki ona gelişi güzel — “esbabı mucibe,, izafe edilemez. Bununla be- raber mizahcılık; hayat ve insanlar hak- kında, acı tecrübelerin neticesi olabi- lir ve bu tecrübe, toy duyguların, gü- neşe karşı bağırmak için yükselen tar- la kuşu gibi kanad germesine müsaa- de etmezse de uçmağa hazırlanırken de kuyruğundan yakalamaz; ancak, insan- ların kederinin hayatta esasen var e- lan kederden, dolu olan kötülüklerden ve herkesin de bunu böylece bilmeme- sinden veya buna katlanamamasından Nobel mükâfatını kazanmış olanı halk, nu kadar tanımıyor, bu acı bir şeydir. doğduğunu düşünmeğe — sürükler. Bu tecrübe — adam oğlunun muhakemesi için hayatın açık ve besbelli bir sonu olmaması sebebiyle — onun boşluklar- da sallanıp kalmaması için, bu hayatın her birimize göre sunt, aldatıcı bir so- nu olmak gerektir ve bu son da yüksek veya alçaktır. Böyle olmasında ise bir ehemmiyet yoktur, zira bu gaye, belki var olmadığı için kimsenin erişemediği ancak herkesin delicesine aradığı asıl gaye değildir ve olamaz da... “İşin esası, en ehemmiyetisizi bile olsa herhangi bir şeye ehemmiyet ver- mektir ve bu ehemmiyetsiz şey, ciddi sanırlan kadar değerlidir, çünkü ne biri ve ne de öteki tatmin edecek değildir. Ve bu o kadar doğrudur ki bilmek su- suzluğu, tıbkı arzulamanın sönmiyece- ği gibi sürüp gidecektir, çünkü in- sanların mutluluğu da - ne yazık ki - terakkide değildir. Septisizm; röbativizm, pragmatizm, pessimizm mizahçılığın bu tarifi içine sığınıp genişliyerek, karışarak nihayet pirandellizm diyeceğimiz mesleki mey- dana getirmiştir. Pirandellizm formü- lünü koyan şerhçiler onu ilk kaynak- larından uzaklaştırmışlardır. Bu kay- naklara gelince; felsefi olmıyan bun- ları, adam oğlunun bilmemezlikten ve tenkid düşüncesi işe karışınca koru- mak güç olan imkânsız hülyalardan ibaret alımyazısı karşısında Pirandel- lo'nun duyduğu derin merhamette ara- mak gerektir, Pirandello'daki septisizmin neden ve niçin hep insanlık sevgisinde ve ih- tirasında yıkandığını anlamak için mi- zahçılık denemeleri adındaki eserinde yazdığı kendi hal tercümesini okuma- lıdır. Pirandello'nun sanat ve eserinde iki büyük devre vardır. İlk devre uzun- luğunca yazıcının yalnız görüşü -mi- zahçıdır; seçtiği mevzular bir Verga veya bir Mopasan'ın mevzularıdır. Bu devrede yazdığı romanlar ve hikâyeler — bir hikâye mecmuasının adı olan — *“Yaşayışın ve ölümün alayları,, nı te- barüz ettirir. Bu romanlarda, bu hikâyelerde gör- düğümüz kahramanlar şöyle insanlar- dır; Bir ana, kızının “drahoması,, nı tamamlamak için emzirmek üzere ya- nına küçük çocuklar alır ve südü ol- madığı için de — analık sevgisi yüzün- den — bu çocukların ölümüne sebeb olur. Ölümünün yaklaşmakta olduğunu gezen bir nazır, cenaze alayını önceden ve kendisi hazırlamak ister, ancak ce- nazenin hangi yollardan mezarlığa gö- türeceğinde bir yanlışlık ettiğinden alayın bütün şerefi, o gün ölen bir a- damcağıza nasib olur, Cenaze arabası sürücülüğüne tayin 4 bir bacı, arab ım üzerinde uyuklarken uyanır ve oradan geçen bir adamı — alışkanlığa uya- rak — arabasına binmeğe davet eder, İhtiyar bir bekâr arkadaşlarından birine, hemen her gün, karısını eyi se- çememiş olduğunu söyler durur ve bu arkadaşı ölünce de ©o kadınla evlenir, Genc bir kadın kocasına ihanetle it- tiham olunur. bu ittihamda koca, ai- lesi, kasaba halkı birleşmiştir. Suçsuz olan kadın soçsuzluğunu isbat ed Günün birinde bu kabahati hakikaten işler ve O gün de kocası ve herkes o- nun suçsuzluğuna inanır. Cemiyetin suçsuzu suçlu ve suçluyu suçsüz ta- nıdığı çoktur. . Bu devrede, Pirandello'nun tahay- yül kabiliyeti inanılmaz bir şeydir. İkinci devreye gelince: Bunu her- kes bilir ve bütün tiyatro eserlerini kavrar, Pirandello bu devrede mizahi görüşlerini kullanmakla kalmaz, miza- hf mevzularının doğrudan doğruya ıçi- ne girer. Hikâyelerinin ve romanları- nın kahramanları birer mizahçı olur. Ve eser, bunların içinde üaşamış ol- dukları hayali keşfetmelerile başlar. Verga veya Mopassan'da eserin bu- rada bitmesi lâzım gelirdi. .. « Pirandello'nun eserinin en oriji- nal tarafını meydana getiren “sanatkâ- rane yaradış,| ait dramlar bu devre içinde yazılmıştır. Nitekim Pirandel- lo'ya göre, nizam ve istikrarın hüküm- ran olacağı değişmez âlem ancak sanat âlemidir. Sanatkârın vazifesi, hayatın alıp götürerek yok ettiği zamanı tek- rar bulup tesbit etmektir. Hayatını dü- şünmeğe mecbur olduğu halde hakiki manasını bulmağa muktedir ola- mıyan insan, hiç olmazsa, sanatkârın kendisi için düşünüp yarattığı âleme sığınabilir, Sanat hayatı, işte bu mana- da ele alır ve ona nizam koyar. Yazıcının rolü, öteki insanlara, ka- bil olabildiği kadar eyilik edici örnek- lik ve efsaneler vermektir. Bunun içindir ki bir septik olan Pirandello alelâde bir yıkıcı değildir; o anlatmak ister ki durmaksızın ve bir biçim al- maktan kaçınarak akan hayat, sanat sayesinde tarif olunabilir. Pirandello daha ileri gider; onun gözünde adam adına lâyık adam bıkmadan, usanma- dan, bütün cessurluğile her gün haya- ta yeni biçimler veren adamdır. Piran- dello adam oğlunun mutsuzluğunu fik- ri ve ahlâki hareketsizliğinde görür. Ne geçmişin ve ne de geleceğin malı- mız olmadığını bilen bu betbin, kendi içinde taşıdığı dileklere en asil, en tatmin edici şekiller verebilmek için “hâlihazır,,ın içinde karar kılar. Görünüşe göre bu kadar karanlık, bu kadar betbince olan bu eserden çı- kan cesaret dersi işte budur. İsveç a- kademisi, bu eseri Nobel mükâfatına lâyık görmekle onun örnek tutulmağa olan değerini sezmiş olduğunu göster- miştir. Benjamen Kremyö onun Şark müziği ve Mısır gazeteleri Elbelağ gazetesi, 4 sonteşrin 1934 Son gelen telgraflara göre, Gazi Mustafa Kemal, “Atatürk,, Büyük Mil- let Meclisinin birinci toplantısında, türk musikisinin en önde ve en çabuk göz önünde bulundurulması lazım gelen bir mesele olduğunu söylemiş ve de- miştir ki: “— Bugün dinletmiye yeltenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmak- tan uzaktır. Türk ulusal musikisi asri- leşebilir ve evrensel musikinin yerini alabilir. Bu beyanatı müteakip Dahiliye Ba- kanlığı, yaptığı bir tebliğ ile, bu tarih- teç itibaren türk musikisinin ve türk şarkılarının radyo ile neşrini menetmiş- tir. Binacanaleyh bugünden itibaren türkleç yalnız garp musikisini yahut garb musikisine uygun şarkşları dinli- yeceklerdir. Gazi'nin “Atatürk,, musiki hakkın- da aldığı bu tedbir, Türkiye için asri- leşme bakımından uygun bir hareket- tir. Gazi Hz.; “Atatürk,, Türkiyenin şarktan tevarüs ettiği eski âdet ve ana- nelerin Türkiye'yi geri bırakacağı ve Avrupa devletlerile yanyana ilerleme- sine mani olacağı fikrindedir ve bu âdetler muhafaza edildiği takdirde Tür kiye'nin inkıraza mahküm olacağı zan- nındadır. Gazi Mustafa Kemal — “Atatürk,, tanzim ettiği programı adım adım tat- bik etmektedir. Gazi Mustafa Kemal “Atatürk, li yıl zarfında Türkiye'yi yeniden değiş- tirmiştir. Gazi Mustafa Kemal “Ata- türk,, on be şyıldanberi düşündüğü ye- nilikleri ve değişmeleri birdeibire türk milletine yaptırmamıştır. Gazi “Atatürk,, ,bütün bu yenilikle- ri tedricen tatbik ettirmiş ve her sene bir veya iki esaslı yenilik ihdas etmek- te bulunm: — or. Bu suüretle Türkiye'de vücude g. en esaslı yenilikler yir-« miden fazladır. Bugünkü türk eski türkten çok farklıdır. Bugünkü türk şapka giyiyor, sokaklarda, mekteblerde kadınlarla yanyana bulunuyor. Lâtin harflerile yazıp okuyor. Din meselesi de Türkiyede devlet işlerinden mıştır. Şimdi bugünkü türk şark memleket- leri şarkısının yerine, garb şarkrlarını ve garb musikisini dinliyecektir. Mısır milleti, Türkiye'nin yaptığı yeniliklerin bazılarından hoşlanmamış- tır. Daha doğrusu Mısır milletine göre, bu yeniliklerin bazıları o kalar zaruri ayrıl- değildi ve kanun ile infazına ihtiyac yoktu. . Lâkin Gazi Mustafa Kemal “Ata- türk,, büyük bir kumandan olduğundan büyük kumandanlar gibi, Türkiyenin asrileşmesi için, küçük nektalara bü- yük noktalardan evel ehemmiyet ver- mektedir. Gazi “Atatürk,, , şark musikisinin ortadan kaldırılmasına ve yerine garb musikisinin konulmasına delâlet ettiği için gayet değerli bir harekette bulun- muştur. Dediğimiz gibi şark musikisi; Mı- sır şarkısı olsun, Ermeni şarkısı olsun hakikat halde Bizans musikisidir. Bu musiki şarki Roma imparatorluğundan alınmış ve Mısır'a, Suriye'ye, Irak'a, Ermeni Arabii ve Trablus- garba yayılmıştır. Mısır şarkıları Bizansın dini şarkı- sıdır. Bu şarkılar halihazırda Mısırda kıpti kiliselerinde ol ktadır. Bu kilise şarkıları, bizanslıların bundan 1400 yıl evel okuduğu şarkılardır. Ve bugün bütün kilise binaları da Bizans mimarisini andırmaktadır. Musiki, bir millet için ilerlettiril- mesi, yükselttirilmesi gerek olan bir şeydir. Ve bunu yapmıyan bir millet inkıraza mahkümdur. Musiki Avrupa memleketlerinde çok terakki etmiştir. Buna mukabil şark milletlerini Bi- zansın ataletini andıran şarkılar kap- lamıştır. Bugün Türkiye veya Mısır'da bulu- nan müterakki adamlar, bu ağlatan şar- kılara tehammül edememektedirler. Bu günkü asri adamın ruhu, yüksek bir ye niliği taşrmaktadır. Bundan dolayı Av rupa'nın şarkılarına meyyaldir. Biz şark musikisinin ortadan kal- dırılması için birkaç defa yazdık ve Mısırda bulunan şark konservatuvarı- nın lâğvile yerine bir garb konservatu- varı konulmasını birkaç defa istedik. Bu suretle gevşek, ağlatan ve ruhu za- yıflatan şarkılarımızı kaldırmağa mu- vaffak olabileceğiz. Fakat yüksek bir düşünce ile yazdığımız bu şeyler Mı- sır'da menfi bir surette karşılanmıştır. İşte bugün, şark milletleri arasında bir millet, kendi musikisini ve şarkılarını kaldırmıştır, Niçin biz de hakikati söylemekten çekiniyoruz? Niçin Mısır milleti bu eski ve hazin şarkıları ortadan kaldıra- rak ve yerine gençlerimizin ve kızları- mızın ruhlarına şecaat ve sebat duygü- ları aşılıyan garb musikisini koymasın? Bir yugoslav gazetesi ve biz “Türkiye'nin en yeni tarihinden notlar,, başlıklı makalede, umumi harb- tan Lozan muahedesine kadar geçen vakalar hulâsa ve dokuz eylülden İz- mir'in geri alınmasile yunanlıların ta- mamaile kovulduğu kaydedildikten son- ra makale, şu sözlerle bitirilmektedir. 23 temmuz 1923 tarihinde türk zafe- rinin eseri olan Lozan muahedesile ye- di yüz bin kilometre murabbar arazi ve 12 milyon nüfuslu yeni Türkiye doğdu Türkiyenin nüfusu ise bugün 17 mil- yon 500 bine çıkmıştır. Yunanistan'da da cümhuriyet ilan edildi. On sene evel biribirlerile harb eden iki taraf 1933 senesinde, Balkan yarım- adasının ve Balkanların umumi menfa- ati mammna, “ebedi dostluk,, için biri- birlerine el uzâtmışlardır. “Noyi Dini,, den