4 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 105 Köşk Hemen Sarılıvermişti İki Cebel Topu ve Dört Makinelitüfek İle Takviye Edilmiş İngiliz Taburu Bütün Hâkim Tepelerı Tutmuştu Onlar, biraz evvel çıktıkları dö- nemece kıvrıldıktan sonra, biz de yollandık. Zikzak — yürüyüşlerle izimizi karıştırarak iki günde Kü- çük çamlıcaya geldik ve bizim Tev fik hocanın m.lliyetçi dergâhına postu serdik. Mevsim kışlamış, yağış başlamışlı. Nankörler de, düşmanlar da artık faaliyetten çe- kilmişlerdi. Aylardanberi — kızıl kanla lekelediğ'miz dağları, cırman ları, kiş baba kudretli fırçasile be- yazlara boyamıştı. Beyazlara bürünen bu sahayı, a- Trasıra, yine benekliyor, ocak başın- da pineklemiyorduk. İcap ettikçe Hicaza kadar uzayor, bazan daha ilerilere uzanıyorduk. Şükrü Dayı Mesut, Yavuz Fehmi beylerin bü- Yyük himmetleri, unutulmaz gayret- leri, Üsküdardan başlıyân teşkilât menz'llerini adapazarına kadar e- riştirm'şti. Bele kadar yükselen karla kaplı yolları, Anadoluya doğru akan istiklâl ve nilliyet â- şıklarının, millet ve memleket uğ runa canlarını fedava koşan Türk arslan'arının ayakları çiğniyor, a- çıyordu. F eleğin, son zamanlarda affedi- len, yüz ellilikler arasında bu- lundurmak bahtsızlığı ile karaladı- ğı Eşref o sıralarda Maltadan İstan bula gelm'ş. Balkan harbinden, Bulgaristandan tanıdığı Mustafa Kemal Paşaya, karakol cemiyeti” vasıtasile bazı maruzatta ve bilhas- sa hizmet teklifinde bulunmuş. Ka bul olunmuş, Kocaeli ve Bolu ha- walisinde müdafaai hukuk teskilâ. tma memur edilm i Efe- nin takibi esnasında tanışt: ğım bu arkadaşla birlikte çalışmaklığım da büyüklerimiz tarafından muva- fik görülmüş. Yavuz Fehmi beyden aldığım bir haber üzerine, o gece, karakol ce- miyetinin Üsküdar şubes! idare he- yeti âzâsından Ahmet Halim beyin İmrahordaki evine gittim. Eşref, Ahmet Halimin biraderi Adil, En- ver paşanın baş yaveri Eştef hey- leri de orada buldum. Hep bera- ber görüştük, anlaştık ve girişece- ğim'z faalivetin. ana hatlarını karar laştırdık. Kartal, İzmit, Adapazar, Kandre, Geyve, Bolu, Şile havali- sinde müdafaai hukuk teşkilâtı ya pacak, halkı düsmana karsı silâh- landıracaktık. Muhtar olduğumuz silâh ve cephaneyi yeni bahçeli Şükrü beyin merkez edindiği (Çal, köyünden alacaktık. Teterrüata ait işler hakkında da icap eden karar verildikten sonra, sabaha karv mu vaffakiyet düa ve temennilerile da- Bılmıştık. emen ertesi gün, Esrefle baş başa vermiş, işe başlamıştık. Kendimize -karargâh ittıhaz ettiği- miz, Büyükçamlıca suyu ile Tom- ruk ağası arasındaki yol üzerin - de bulunan, rahmetli doktor Hâ- , zım paşanın — boş köşkünde her Bgün birleşiyorduk. El altından tedarik ' ettiği - m'z gönüllü arkadaşları burada siİ- lâhlandırıyor, saklıyorduk. Bu köşkte tam on bir gün kalmiş sanki memlekette hiç düşman yok- Muş gibi çok açık ve serbest çalış- mıştık.Ben bütün işlerimi görmüş, hazırtıklarımı bitirmistim. Hareket icin Eşref'n de işini bitirmesini bek Niyordum. O gün, yine çok sıkıntılı bir günümdü. Bir yerde duramı- yor, hiç bir şeyle eğlenemiyardun. İ çimdeki kasveti ışın karanlık havası büsbütün arttırıyordu. Aksama doğru biraz Jolaşmak ve açılmak için, Büzük ça'nlıca suyu- nün menbaına doğru uzanmıştım. Hem yavaş yavaş yürüyor, hem de ayağ'ımın altında topak'anan kar. ları silkerek uzaklara fırlatıyor ve eğleniyordum. Ansızm, Üsküdarla Kısıklı arasındaki yol fizerinde tam millet bahçesinin üst kapısı önün- D, Süleyman deki sahada ve beyaz karlar üze- rinde kara bir leke gibi duran bir kalabalık gözüme il'şti. Biraz dik- katli bakınca, bu karaltının silâh çatmış bir İngiliz müfrezesi oldu- — — ğunu anladım. Manzara beni çok ürkütmiiştü. Bir hissi kablelvükü da, bu kuv- vetin bizim için toplandığını bil- dirmişti bana. Bacakların ın büt”n kuvvetile köşke koştum. Arkadaş- ları topladım. Ortalık kararırken Tomruk ağası üzerinden Büyük- çamlıca sırtını asmış Duhani zade çıft'iğinin çamlıklarına doğru ak- mıştik. Bizim köşkten ayrıldığımızdan tam 20 dakika sonra; beraberinde iki cebel topu ve dört makineli tü- fek bulunan bir İngil'z taburu ko- şar adım ile geliyor, taplarla, ma- kineli tüfekler civar sırılara kuru- luyor. Etaraftaki hâkim noktalar, yol başları tutu'nuyor, köşk te dört yandan sarılıyor. Ancak gece yarı- sına kadar beklenild kten sonra, birdenbire yapılan bir hücum ile köşk işgal ediliyor. İçinde kimse- lerin bulunmad'ğı anlaşılıyor, ta- bur da ters yüzüne dönüp gidiyor. iz, gün doğarken Dudullu kö- yünü tutmuştuk. İçimize ye- ni katışan bazı arxadaşların, tabii yürüyüş kabiliyetleri az ve açılma- mış olduğundan b'r parca istirahat ihtiyacını duymuştuk. Bu sebeple köyün, Alemdağı yolu üzerindeki küçük koruluğuna çekilip kurul- duk. Hepsi de cüret ve cesaretleri nisbetinde şen ve şakacı olan ar- kadaş'arım, bir iki dakika dinlen- dikten sonra, küçük koruyu bir mektep teneffüshanesine benzeti- vermişlerdi. Aynen bir mektepli neşesi ve şakraklığı ile koşuşuyor, gülüşüyor, bağrışıyorlardı. Birbirle rini kara gömerek, kar topuna tu- tarak şakalaşıyor, ağaçlarda şakı- yan kara tavukların. cıvıldaşan ça- 11 kuşlarının keyiflerini kaçırıyor- lardı. Sırası gelmişken, mihneti zevk edinmeği bilen, icabında bir çocuk hafifl ğile afacanlaşan ve i- cabında da bir arslan sertliğile hır- çınlaşan yeni arkadaşlarımdan bil- diklerimi size de tan:tayım. S u ağacın d'binde, göz'erini ku cağınd -ki filintasına dikip dü- şünen karabıyıklı gence Kasımpa- şalı Çamur İzzet derler, düşünceli bir delikanlı gibi görünür amma, ne görünüşüne inanıp uslu ne de lâkabına bakıp sıvışık sanmayınız. ni aÖi idadi Çamur İzzet Durgunluğu tilkiliğinden, çamurlu Halil ğu da sertliğindendir. "Gerçekten de çok kurnaz ve cesur bir erdir. * s TAN H isis Big, büyük nine! benim şü eski kahverengi paltoma hiçbir yerde rastladın mı? Arıyo- rum, arıyorum bulamıyorum, dedi. Ninesi, o eski püskü paçavrayı ne yapacaksın artık üç pens bile et- mez, cevabını verdi. Fakat, Misis Bigin — küçük kızının sesi öttü. Ben gördüm an- ne! Kapıya gelen bir eskici aldı. Paltoyu ninem ona verdi, diye ba- ğırdı. Misis Big, ninesine, sen paltomu sattın mı? diye sordu., Ninesi kaşlarını çatarak, evet sattım ya! Şu benim rumatizmaları- mın sızılarını unutturmak için, bir şişe Port şarabı alacaktım, senden iki şilin ödünç istedim, vermedin. Paltoyu bir şiline sattım, Kendimin de bir şilinciğim vardı etti iki, işte onlarla bir şişe aldım, dedi. Misis Big az kaldı ağlıyacaktı. Paltonun cebinde on şilinlik bir banknot var- dı. Onu ev kirası için saklıyordum. İşte şimdi onu da kaybettim, diyor- du. inesi, demek ki, sende on şi- lin vardı da, ben senden bir şilin istediğim zaman yok dedin! Oh olsun sana. Rumatizmalı ihtiyar bir kadına karşı cimri davrandığı- nım işte bu cezasıdır, dedi. Misis Big: — Sen hain bir kadınsın nine, aldığın şilini ver de herifin arka- sından yetiştir, paltomu belki geri alırım, dedi. Küçük kızı, çabuk ol anne belki herife yetişirsin, herif gideli beş dakika olmadı. Valuvorth sokağına doğru gitti, diye bağırdı. ava sıcaktı. Misis Big alabil- diğine koşüyordu. Yüzü kip- kırmızı kesilmiş şakaklarından bu- Yazan : — t LOKMAN. _İ_N MÜZMİN APANDİSİT Onu da İnsan kendisi, şüphe- siz, teşhis edemez. Ona da ameli- yat yaptırmak lâzımdır. Fakat 'müzmin apandisit hafif bir hasta- hk gihi devam edehilir.. O zaman kendini hekime muavene ettir - mekte geçikirse hastalığın ne hale gireceği önceden kest'ril trak, gözlerin akında sarılık bulu- nur. Dil dalma paslı, sık sık bu - lantı, sonra da acı acı safra cikear. Her türlüsünde sinirler datma bozuktur. Huy değisir, en küçük, ehemmivyetsiz sebeplerden bir cok sinir halleri, gök vüzünün kanak- ları & gibi keder ve yoels. Bundan dolavı müzmin anandisit hastalığımın alâmetlerini, hie ol - mazsa sünhelenerek vaktinde he- kime gitmek üzere, bilmek fayda- lıdır. Müzmin anandisit hazılarında hâd hbir şekilde sonra kalıe, huna amelivat yanılmak lâzım iken her hangi bir sehenten vant!lamaz. Has talık ta —büyük bit şans eseri o- larak— kendi kendine haf'fler ve müzmin olarak kalır, Rövle ilkin gürültülü, siddetli bir hastalhktan kalan müzmin anandisit tabiti ken- di kendine belli olur. Bir de apandisit baslangrcında hafif alur. müzmin halde devam eder, İlkin sadece hir mide bozuk- Tuğu sgihi, İstah bir gün var. bir gün vyok, yemekten sonra mide ü- zerinde ağırlrık. hazılarımda strak sıcak sazler güksün arkasımnı vaka- rak erkar. Hazım da İstah gihi ka- rcık: hir güin rahatea hazm edilen hir yemek ertesi gün hazm edile - mez, Sabahlavım ac karşç'na bulantı, yarım bas ağvısı, hulantının sen - rası da gelehilir: Aksam yenilmisş yemekler yahut «adece su erkar. Ağız kokar. Ancak ağız kokusu daha hbaska türlü sehenlerden de geldiği için ağözı kokan her kesin hemen müzmin apandisHa tutul- duğuna hükmetmeviniz. —Zaten hic bir hastalığa valnız bir alâmet- le hükmolunamaz. Müzmin anandİsit hastalığımda, meyvadan haska. tahii, harsaklar da bozulur. Cok defa İnater hir İn- kıbaz. Linet ilârları da favda ver- mez. Bazı günlerde İnsan karm ağrısından, İshal olmus sihbi sanıri koşar. Halhuki aslı voktur, hir parca kövüklü su... Kimisinde de. aksine, İshal olur bazılarında da vakit vakit inkıbaz yahut aksine... Bazılarında karacliğer bozuk ve büyük olur. O vakit beniz sarım - Küçük bir hareketten büyük bir yorgunluk... Beniz sarımtrak ol - masa bile, toprak rengi gibi... De rin bir dermansızlık, vücut zaif, gözlerin altı sivah. Cocuklarda olursa, çocuk büvümeden ka'ır. Aksamları sıcaklık derecesi 37 ile 38 arasında... Apandisit sancısız olmaz. Fakat müzmin seklinde sancı haf'ftir, hem de her vakit anandisin bulun duğu verde değil: Bazrlarında mi de hosluğunda, kimisinde göheğin etrafmda, kimisinde de apandI!sin bulunduğu tarafın aksine olarak solda... Sancı mutlaka devamlı da değlldir 'vakit vakit gelir, sonra bir aralık birden bire siddetlenir. Şiddetlenmesine her vakit hir se bente bulunmaz, durup dururken yahut bir hareketten, yorgunluktan sonra artar. Cocuklarda <«anect — ovnarken şiddetlenir. Zavallı birdenhire ha- reketten kalır, karın ağrısından kıvrılır. benzi sararır, —vüzü hir- den cekilmis, gihi olur. Sanet hir saat. iki saat sürer, sonra kendi kendine geçer, Kimisinde de sancı yemek yer ken, yahut yemekten sonra hazm esnasında meydana c'kar, Gece tatlı uykudan uyandırdığı da var dır. O zaman nefes darlığı da verir. Müzmin apandisit hastalığı ken di haline brrakınca vularca sürer.. Arada sırada da hafifler, sancılar kavholur. Birdenbire hâd ve ağır şekle girmesi de mümkündür. An cak başlansıcında hafif ve müzmin olan apandisin bövle ağır sekle girmesi ihtimali daha azdır, Baş Tanetcında hâd olursa, sonra müz minlestiği vakit tekrar siddetlenme si ihtimali daha cok olur, Bununla beraber, insan, say- dığım alâmetlerden hir kacını bu Jup şüphelendiği halde h he kime muayene edilmek ve ameli yata lüzum gösterirse onu tereddüt etmeden yaptırmak hayırlıdır. ON ŞİLİNLİK BANKNOT Mabel Constanduros ram buram terler akıyordu. Elli a- dım kadar önünde, biri yolun sa- ğında, ötekisi solunda olmak üzere Misis Molar ile Misis Higgins koşu- yorlardı. Tâ uzakta sakallının biri, üzeri eski elbiselerle yüklü bir el arabasını sürüyor ve arasıra “eski- ci,, diye bağırıyordu. Komşulârı Misis Molar ile Misis Higgins'i görünce Big, acaba bun- lar ne etmiye koşuyorlard. diye merak etti. Bu ikı kadın da kapı bi- tişiği komşuları idiler. Böyle dü- şünüp dururken hakikati anladı. Ninesile avluda konuşurken, onlar da, kendi avlularında söylenen sözleri işitmişler. İşi çakmışlar ve kahverengi paltoyu satın alıp da. on şilini ele geçirmek için yarışa çıkmışlardı. Misis Molar öteki iki kadından daha genç olduğu için eskiciye ilk önce o vardı. Lâkayt bir tavır ta kınarak. “Şu elbiselerin içinde, a- caba eski bir kahverengi palto bu- lunmaz mı? Hoşuma giderse alaca- ğım,, dedi. Eskici, iki tane var, diyerek, ya- kasının astraganı güvelerle delik, deşik edilmiş bir paltoyu kaldırıp gösterdi Misis Molar, a canım bu kadar cafcaflısını istemem, Şuna ne isti- yorsun? dedi. Ve elile eski bir kah- verengi paltoyu, gösterdi. Fakat Big, yetişmişti. O palto benim paltomdur. Ninem hemen şimdi yanlışlıkla sattı, onu ben ge- ri alacağım, dedi. Ve paltosunu ya- kaladı. Misis Higgins, senin palton mu? Yanılıyorsun. Senin paltonun sırtı, bak işte bunun gibi yırtık değildi, dedi ve paltoyu kavrayınca ken- dinden tarafa çekti. Big, evet sırtında yırtık yoktu. Sen şimdi çektin de yırtıldı. Fakat ben kırk yıllık paltomu tanımaz o- lu muyum? dedi ve eskiciye bir şi- lini atarak: paltemu geri ver. Hem de yırttığın için de, sana vermiş ol- duğum şilinden bana üç pem geri ver, dedi. Misis Molar, dur acele etme Big, sen bunu kendi paltom diyorsun. Fakat ben bunu bir eskicinin ara- bası üzerinde gördüm. Ona müşte- ri çıktım, Hem de ben hepinizden evvel vardım. Eğer pazarlığı bitire- mezsem, o0 zaman pazarlığa siz gi- rişirsiniz. Daha evvel değil. O pal- toyu ben baldızıma alacağım, dedi. Big, senin baldızın altı buçuk kadem boyundadiır. Benim boyum beş kademdir, baldızın bu paltonun içine sığmaz ki.. Misis Molar, insanın yalnız bir baldızı mı olur? dedi. Tam bu sırada Misis Higgins de yetişerek pazalığa katıştı. Eskiciye, şu palto için, ben sana bir buçuk şilin veririm, Gedi. altodaki kerameti anlıyamı- yan eskici üç kadının birin- den ötekine bakıyor ve paltonun | kıymetini bilirmiş gibi davranıyo! du. Ben bu paltoyu, sinema film lerinde görülen, sarı saçlı bir kı dından beş İngiliz lirasına aldın dedi. Big, yalan söylüyorsun. Be kendim diktim, diye bağırdı, yüz pancara dönmüştü. Misis Molâr, ben o paltoya iki ş lin veirim, diye bağırdı. Misis Higgins, ben üç şilin ü pens veririm, diye haykırdı ve ht men paraları el arabasının üzerin saydı. Mişis Molar, al sana benden dör dedi ve o da paraları bir eski elbi senin üzerine sıraladı. Big, protesto ediyordu. Vallaf bu benim paltomdur. Onu ben dik tim. giydim, eskittim, ninem yirmr dakika evvel yanlışlıkla satmış di ye bağırdı. Misis Higgins, satmış mı. satms miış mi mesele ©0. Sen de sattığın söylüyorsun. Mal eskicinindir. Di lediğine satar. Ben dört buçuk ve ririm, diye bâğırdı. Eskici' satayım mı. yoks&a fiyal yükseltirler mi diye tereddüt edi yordu. Fakât 'para da- epeyceydi dayanamadı. Sattım. dedi..ve döt buçuk şilini cebine attı Big, eve varır varmaz hir sar dalyanm üzerin2 çöktü ve hüngü hüngür ağlamıya başladı Ninesi « na neye ağlıyorsun? dedi — Neye ağlamıyayım. Bizim pa todan Misis Higgins tam bes buçu şilin kâr etti, Ben de on şilinden o dum, dedi, inesi, sen öyle sanıyorsun budala' Paltoyu dört buçu şiline aldı ha! Oh olsun cezasıdı Komşuların ne söylediklerine kı lak verir de, kelepire konmak iste ha! dedi. — Nasil konmaz paltayu alâı yı On şilini de cebinde bulmuştur. Ninesi, sen delimisin a kızım, be bütün ceplerini birer birer aramı dan, hiç eskiciye eski elbise mi s: tarım? On şilinlik banknot bend Nah işte al! dedi. — Peki mademki parayı aldı din neden önce haber vermedin? — Çünkü ben seninle konuşu ken öteki şu bitişik duvarlarımız! ötelerinde sinsi sinsi ayak patıri ları işittim. Sonra da paltonun ce| lerinde on şilin olduğunu ' sen sö; leyince komşu avlularda bir kosm ca gürültüsüdür oldu. Sokak kar ları açılıp kapandı. Sokakta koşt adımlar duyuldu Ben budala m yım? Hiç ses çıkarmadım. Elâlem! gizli kapaklısımna kulak uzatman! cezasını görsünler. _ *ührevi ve elit hastalık!ar miütanapı Hayri Ömer *leden sonra Beyoğlu Ağacam iwayamrdla Na 122 Toletmn 4255 NEVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma: Navralil, kırıklılı ve bütün AAA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. ağrılarınızi derhal kecar,

Bu sayıdan diğer sayfalar: