Tan 15 Ekim 1936 sayfa 9 | Gaste Arşivi

15 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

15 Ekim 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TA - No. 71 — Yazan : Kadırcan Kuju — Korsan Gemisi, Murat Reise Hak Vermekte Murat Reis: — Ben de bir mal sandımdı; bu #alapuryanın nesine tamah ettin A Diye kendi kendine sordu. Buum_ı- la beraber kendisinin elinden hiç kimsenin kurtulamıyacağını göster- mek için kaçan gemiyi yakaını'r'ıaşa karar verdi. Zaten bunun bir güçlü- ğü yoktu. h ğ Dîha yakından ve iyi görebilmek için Sakar Ali ve Solak Yunus_la birlikte Efe Mehmedin yanma git- tiler. . ” ) Solak Yunus birdenbire reise dön- dü-.— Bunlar balıkçı filân değil, kor- Bandır. — Fakat züğürt soyundan.. Şu tekneye ve şu kılıklara bak.. Tasanin sadaka vereceği geliyor. Efe Mehmet söze karıştı: , — Buralarını, sanırım ki iyi bi - lirler. Bizim işimize yaramazlar mı? Bu fena bir fikir değildi. Murat reis de beğendi: — Yaşa Mehmet; iyi söyledin.. Bizi zengin yerlere götürsünler. Onlara da pay veririz. Ne der- — İyi olur. — îî)whalde beyaz bir çevreyi kı- hem kınma bağla dnkîîil)'f'aıîı gibi ! ere ter dökmesinler. ulğfe î&oğht&ı,ıet. Reisin dîdîğinî yaptı: 55; nlar.. Yaz t ';âıg;ı"::z birkaç - kırık kürekle pu iki Türk atmacasınm C- nünden kaçmak isteyenler bir türlü büudalalıktan vazgeçemiyorlardı. — Kurt Veli... Neredesin? . Reis güverteye dönmüş ve böyle bağırmıştı. ğîrmışıîı bir delikanlı koşarak gel di: — Buyur reis. . ğ — Bunlar İngilize benziyorlar. e dursunlar. Bir şey yapmı- Köğle d.e Konuşmak istiyoruz. Yokı; Gecikmedi sürükliyerek Aamiral gemisinin dü - men suyunda gidiyordu. A Vestman yolunda.. Aradan bir saat geçmemişti ki Murat Reis kadirgasının prova var- diyası gene bir haber verdi: — Reis, sancak baş omuzluğunda bir kayık.... . — Bir kayık mı? Hani buralarda bizim korkumuzdan artık in cin kal- Murat Reis söylenen tarafa dö - nerek elini kaşlarının Üstüne siper yaptı ve baktı.. Ufukta küçük ve beyaz bir yelken vardı.. Fakat şimdi zaman mıydı? Mademki Vestman adası cenup - taydı; o da dosdoğru cenuba gider, adayı arar ve bulurdu. Şimdi küçük bir sandal için rotasını değiştire - mezdi. Aldırmadı.. . Yoluna devam etti. Karşıdaki kayığın Murat Reisin gemisini görür görmez gerisin geri- ye dönüp kaçması lâzım gelirdi. Halbuki kaçmıyordu. Hattâ rotası - nı dosdoğru Türk kadirgasına çevir- mişti. Ustelik kayıktaki bir tek adam ayağa kalkmış, renkli bir çevreyi durmadan sallıyordu. — Reis, kayıkta bir adam var, bi- ze mendil sallıyor.. ç — Gördüm, gördüm.. Solak Yunus bir fikir yürüttü: — Vestman adasının yolunu bu ka- yık belki bize gösterirdi. Bizden kaç- madığına göre, söylemek istediği bir şey de var. . Efe Mehmet söze karıştı: — Belki de bizden yardım istiyor. Murat Reis iki levendin de sözle- rini beğendi.. — Hakkmız var..»> 5 © Dedi. Sorira Sakar Aliye döndü: — Kıç & ıya git, Kara Osman kayıkla uğraşacak ine Yölü Ba hepsini denizin dibine y için bir tek gülle yetişir. — Baş üstüne reis. . DERE san Ssesinin duyulabileceği Bir in lardı . Ki klaşmış bulunuyor_ â Jğ:ttyşleli Reisin dediklerini 1In - izce olarak haykırdı. Eğer tahmiin ibi iliz değilseler ve ri gibi İngiliz Ş;Ğkııîxîde İngilizce bilen yoksa elbet anlaşılacaktı. — Korsan gemisi Mt vermekte gecikmedı. tırmak top atmak hızlıca bir mahmuz V' teı;ıw sonra iki gemi aborda (ol- müuşlardı.. . Korsan Ethelred: — Sizinle beraber € için şereftir , Diyordu. | a Sonra şu sözleri ilâve ediyordu: — Fakat yazık ki İzlandanın ce- nup ve garp kıyılarında boşaPmı)fan köy ve kasaba kalmamıştır. Şimdi o- ralarda avlanmak bence faydasız- Mutat Reise hak Hattâ onu ba- şöyle dursun, urmak bile ye- alışmak bizim dır. — O halde ne yapmalı? — Cenup tarafta — Vestman diye bir ada varmış. Oraya gitsek! — Yaol biliyor musunuz?, — Bilmiyoruz.. Baz — Çoktanberi buralarda değil mi- A Te .H'ayn', bir ay kadar oldu . Murat Reisin canı sıkıld_ı. Bunun- la beraber kızgın değildi. Tngiliz korsanma ŞU teklifte bulundu: «Beraber baskın yaparız,, __%ee'stman adasımın yolunu arar buluruz. Sizi de oraya yedekte gö- türelim. Beraber başkın — yaparız. Fakat hücum ederken sizin gemiy! öne koyarız ve pbize kalkanlık eder. Zaten başka işe yaramaz. ışger ba- tarsa oradan ele geçireceğimiz ge- i sağlam bir milerden daha güzel Ve erdel ağan ederiz. Nasil, fena mı?, — Kabul ediyoruz. — Kabul etmezsen miş olursunuz. Efe Mehmede döndü: — Kıç tarafa koş. Ferhat . reise seslen, şunları yedeğe alsın! . Efe Mehmet kıç kasaraya koştu. Biraz sonra Murat Reisin gemisi #erlemişti ve Ferhat reis te Ingiliz korsan gemisini bir balatla ardından iz aptallık et- dümeni şu kayığa gidecek şekilde kırsın. Ferhat Reis rotayı bozma - sın. Biz ona yetişiriz. Ferhat Reis cenuba doğru gitmek- te devam etti. Murat Reis kayığa yaklaşınca 0- rada genç bir adam gördü. Danimar- kalılar gibi giyinmişti. Fakat biraz sonra ondan şu sözleri duydu: — Hoş geldiniz! Hoş - geldiniz!. Az daha bırakıp gidiyordunuz.. Murat Reis şaştı, çünkü bu sözler Türkçe olarak söyleniyordu. Efe Mehmet sevinçle: — Bir hemşeriymiş. Olur şey de- Diyordu. Gemide bir kaynaşma oldu. — Kayıkta bir Türk varmış. Büu haber ağızdan ağıza dolaşarak bir iki dakika içinde ambarlara ka- dar yayılmıştı. f Herkes küpeşteye abanmıştı . — Az daha öyle bir haltediyor- Murat Reis böyle söyleniyor, hem de kendi kendine soruyordu: — Bunun burada ne işi var? Kayık on beş yirmi kulaç yakla - şınca Sakar Ali bağırdı: — Dertli Hasan.. Dertli Hasan bu.. Recep Reisin leventlerinden... Beş altı kişi daha onu tanıdılar. Bunların arasında Efe Mehmetle Kurt Veli de vardı. Sakar Ali arkadaşının boynuna sa- rılmış: — Bu ne kılık, ülen? Gâvur ol - muşsun -be!,. Diyor, şapır şupur yanaklarından öpüyordu. Dertli Hasan Murat reisin elini ö- perken: — Sizi bana Allah gönderdi. Yok- sa halim nice olurdu? Diyordu. Arkasından dâ hemen ilâve edi- yordü: — Benim geldiğim yerlere mi gi- diyorsunuz? Hiç yorulmayın. Sizin Cupavokta olduğunuzu duyar — duy- maz bütün varlarını alıp dağlara kaçtılar, Şehirlerde ve köylerde kim- se kalmadı. Kapı koparıp çatı söke- cek değilsiniz ya... Vestman adasına gidelim. Orası çok zenginmiş!. (Arkası var)| ei - DUNYA MATBUATINDA GÖZUMÜZE İLİŞENLER Hindistana çay ne zaman girdi? ,Hindistanı bir. çay memleketi olarak tanımaktayız. Hakikaten çay ziraati ile meşhur bir memle- kettir Hindistan, Fakat çaycılığın Hindistanda henüz pek kısa sayı- labilecek bir mazisi olduğunu pek az insan bilir. Çin ile ticari münasebetlerin zorluğunu gören İIngilizler, o za- mana kadar çay yetiştirmemiş olan Hindistanda çay yetiştirmek için 1800 senesinde teçrübelere başladılar. Bu teşebbüsten pek az sonra Assam vilâyeti dahilinde ya- bani olarak çay yetiştiğini de keş- fettiler. Hindistan ilk çay mahsu- lünü 1835 senesinde aldığına göre bu memleketin çay ziraati henüz 100 yıllık bir tarihe maliktir. ' e " Balık avcisı yarasa kuşlrı: _Bu gidişle balıkçıl kuşlarına ek- mek kalmiyacak! Efsanevi bir ta- rihçesi olan memeli hayvanlardan olmakla beraber kuş sayılan yara- saların meğerse başka marifetleri de varmış! Garbi Hint adalarında adeta bir deniz kuşu karakterini almış ya- rasalar vardır. ki, bunlar balıkla geçinirler. Enginlere doğru açı- larak deniz üstünde uçan bu ya- rasalar zaman zaman sulara süzü- lerek balık avlar ve karınlarını böylece doyururlar. Karalarla he- men pek az alâkaları kalmıştır bu hayvanların. e« Ayna imalâtı esnasında infilâk olabilir: Gümüş sırlı aynaların imali esnasında kullanılan Amonyakal gümüş mahlülü, kolaylıkla infilâk edebilen bir maddedir. Bir takım g ve lar ,ay Ti sıl yapıldığını tarif ederlerken, bu infilâk tehlikesini hiç işaret etmez, sessiz geçerler. N Radyo Bugünkü program Istanbul Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis. 13,05 Plâkla hafif müzik, 13,25 — 14 Muhtelif plâk neşrıyatı. Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Çay saati, dans musikisi. 19,30 Doktor İnkaya tarafın- dan konferans. 20 Rıfat ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20, 30 Türk musiki heyeti tarafından klâsik e- serler, 21 Plâkla sololar. 21,30 Orkestra. 1 — Mendelsohn (Sakin denizde yolcu- luk). uvertür. k 2 — Lanner (Viyana varsı). 3 — Mozart (Donjuvan) — operasından alar. PalSA Ö Fibeh (Poem). 5 — A'D'Ambrosio: (Napoli serenadı). 6 — Leo Fall: (Ispanyol gülü) operetin- den parçalar. 7 — Lehar: (Mariska operetinden melodi ve Çardas). 22,30 Ajans haberleri. 23 Son. * —Günün program özü Senfoniler: 19,30 Kolonva: Haydn, Mozart. 22,15 Lon dra: (Nasyonal) Thomas Beech Hafif konserler; 19 Königsberg: Orkestra ve şarkı. 19,30 Strasburg: Strauss, Offenbach. 20,30 Viya- na: Hafif musiki. 21,10 Frankfurt: Opera musikisi. 21.30 Bükreş: Hafif orkestra. 21,30 Viyana: Viyana musikisi. 22,20 Zü- rih. Avusturya musikisi. 22,30 Paris P. T. : Eski Fransız musikisi. 23 Torino: Senl fonik caz. 2315 Prag: Salon orkestrası. 23,45 Münih: Serenadlar.. Oneralar: 21,410 Varşova: Moniuzko'nun “Le châ- teau Hante., operası. 21,35 Zürih: Suter- meister'in “Siyah Spider,, operası. 21,45 Roma: “Cosi fan tutte,, operası, Oda musikisi: 23 Stokholm: Greeg'in eserlerinden. C. sitaller: 21,10 Lâypzig: Cenubi Amerikan halk sarkları. 23,20 Viyana: Şarkıları. 24,20 Breslav: Örg musikisi, 21,10: Hamburg. Königsberg, vesaire. 23,30: Berlin, Lâüypzig vesaire. 23,40: To- rîı.ıo. 24: Budapeşte. 24: Varşova. 24.15: Vivana. 24,.20: Londra (milli), 24,55: T.on- dra. (Rejyonal). herhangi bir meraklı büyük bir fe- /|lâkete maruz kalabilir. Bu infilâk bilhassa göz bebeklerine kör edici bir tesir yapar. Herhangi kimyevi bir işi, basit bir tarifle tecrübeye kalkış-- * u- mulmadık felâketlere yol açacağın- dan, okurlarımıza temkinli olmala- Bu yüzden tecrübeye kalkışacak rını tavsiye ederiz. Yazan: SAGLİK ÖĞGÜTLERİ LOKMAN HEKİM Ona bazan, kasımpatı da derler, fakat bence altın çiçeği demek olan krizantem adını kullanmak daha doğru olur. Bir kere, altının keselerimizden büsbütün çekildiğindenberi, onu, hiİS olmazsa bahçelerimizde gönlümüze ferahlık veren o güzel çiçeği gördük- çe hatırlamak bize bir teselli verir. Sonra da kasımpatı adı yalnız S0N- baharda yetişen krizantem çiçeğine yakışır. Halbuki krizantemin — h- men bütün yıl eksik olmıyan türlü türlü çeşitleri vardır. Hepsine Dir- den kasımpatı dersek yaz ortasında kasımın fırtınalı soğuğunu hatırla- maya yol açılır. , Ona verilen altın çiçeği adı ilk Ye- tiştirilen krizantemlerin sarı, âltim renginde olmasından ileri gelirse d©. bilirsiniz ki, sonradan krizantemin renkleri de çeşit çeşit olmuştüur. O- nun için krizanteme türkçede, bAZI- larmm söyledikleri gibi, sarı paPat- ya demek te doğru olamaz. Vaklâ, krizantem kelimesi de, rumcadaki manası bilinince, altın sarısı TeT - gini hatıra getirirse de rumcadaki manasmı unutarak krizantem devin- ce ceşit cresit ve renk renk güzel Cİ- sekleri düsünmek mümkündür. 5- tılahlar için ölmüş eski dillerden ke- lime almanm işte bu 'faydası VâT- dır. Kelimenin asıl manası unutu- lur da yalnız ıstılah manası kalır. Bununla beraber türkçede ona ve- rilen sarı papatva adınm bir iviliği olduğunu da unutmamalıyız. Cünki krizantem, bildiğimiz ve kırlarda ge- zerken görmesini pek sevdiğimiz vanatya ciceğinden vetismiştir. Krizantemin — bazıları — icin — bir tek mahzuru vardır. Onu Japon- Krizantem lar her milletten ziyade severler, pek çok yetiştirirler; evlerini, salonları - nı, tapındıkları yerlerini hep onunla süslerler. Onların indinde krizantem güneşi temsil eder. Çiçeğin yaprak- larmı da Japonlar güneşin ışıklarına benzetirler. Güneş insanlara hayat, neş'e, bereket ve akıl verdiği — için Japonyada krizantem çiçeği bütün bu iyilikleri hatırlatır. Japonya pek uzakta olduğu için, Japonlarım krizanteme bu kadar bağlı olmalarını bir mahzur diye sa- yanların da, krizantemin o manala- rimı hatırlarma getirmiyerek — onu sadece bir güzel çiçek diye sevmeleri mümkündür. Krizantemde tıbbi hassalar yok- tur diyenler vardır. fakat onlara inanmaymız. Çiçeklerin hepsi bah- çelerimizden çekildikleri, yaprakla - rın döküldükleri zaman sonbahar mevsiminde bize biraz neş'e vermek için kalması krizantem için bir trb- bi hassa değil midir? Hayatın, sağ- lığm devamı her vakit neş'eye bağ- lıdır. Zaten krizantemin bundan başka- Ca da tıbbi hassaları vardır. Hafif kâfur kokusu gibi olan kokusu s1- nirleri teskin eder. Bazı çeşitleri pa- Datya çiçeği gibi kaynatılarak mw.ide ağrılarına karşı ilâç diye içilir. Baş ka bazı çeşitleri de güzel pelesenk gibi kokar ve zeytinyağile karıştırı- İmca: yaralara, berelere merhem 0- lurlar. Bu çeşitleri kaynatılarak içi- lince golucan düşmesine, sinirlerin vatışmasma, ayvbaşı âdetinin sökme- sine yardım ederler. Daha başka ce- sitleri de toz edilerek tahtakuruları- nı öldürmek için ilâç diye kullanılır- lar. SaAmMIkı:, B* ç9 —- AcıHakikatler No. 74 Yazan : Ziya Şakir Asi Kuvvetlerle İlk Müsademe Kütahya Civarında Oldu Fakat şunu da kaydetmek lâzım- gelir ki, bu kuvveti teşkil eden ef- radiın mühim bir kısmı, milli muüca- delenin ilk günündenberi harplerde ve isyanlarda tamamile Pişmiş; — ve bilhassa çete harplerinde meleke ve meharet kespetmiş — muhariplerden mürekkepti. Buna binaen çok ciddi tedbirler ittihaz edilmiş.. ve bilhas- sa düşman cephesinin muhtelif nok- talarından bir hayli kuvvet çekile- rek bu asi biraderlerin tedibine gön- derilmişti... fşte ©O Zaman, yeniubir felâket baş göstermişti ve, Etem Beyin harekâtının iç yüzüne tama- mile vâkıf olan Yunanlılar, cephe- den bu kuüvvetlerin çekildiğini de haber alır almaz, Bursa cephesinde bulunan orduya (Eskişehir) istika. metine doğru taarruz emri vermiş- lerdi. Propasandarılar yine faaliyette Garp cephesinin yeni kumandanı, Miralay İsmet Bey, en çetin bir va- zife deruhde etmişti. Türk milleti. nin varlığını, ve Türk milletinin baş. ladğı inkılâbı tehdit eden iki düşma n& karşısıma gerilmişti... Tehlike, mühimdi, kuvvetler müsavi değildi. en kötü ve en korkunç şerait altında harbe ve mücadeleye girişilecekti. Zavallı Türk milletinin talii. Şiddetli fırtmalar hüküm sürüyvor du, karlardan, tipilerden, sislerden göz gözü körmüyordu. Baskınlara uğramamak, pusulara tutulmamak i- çin çok büyük gayretler sarfetmek icap ediyordu. İşin en fena ciheti, asi Eteme taraftar olan propandacıların hare- kete gelmesi idi. — Etem Beyin maiyetinde, pireyi gözünden vuran beş bin atlı vardı. Halbuki, Ordunun dörtte üçü, acemi efrattan mürekkepn, nizamiye kıt'a- ları, bunların önünde dayanabilecek ler YT AAA A a Ankaradan başlayan bu propa- ğanda dalgası, cephe gerilerine çarp- makta; ve oradan da avcı siperle- rine kadar sürüklenmekte idi. Cepheden alınan kuvvetler, olduk- ça mühimdi. Bu da ayrıca itirazlara meydan vermişti, Yine Ankarada bir kısım (mütalaacılar) ; — Bir Yunan taarruzu ihtimali karşısında, cepheleri bu kadar zayıf bırakmak.. Ve Ordunun kısmı külli- sini, böyle ikinci derecede bir vazi- feye bağlamak çok tehlikeli bir şey... Adeta, Yunan ordusuna iki kapı açıyoruz... Buradan, Konyaya; şu- radan da Ankaraya buyurunuz; di- ye düşmanı kendimiz davet ediyo - Tüz, Diye fikir ve mütalea yürütüyor. lardı, Hiç bir hareketi tali ve tesadüfe bırakmayan, her teşebbüsündeki mu- vaffakiyet esbabını büyük bir deha ve kiyasetle evvelden hazırlayan (Mustafa Kemal Paşa); bütün ted. birlerini almıştı. Onun kıymetli yar dımcıları olan Miralay İsmet Bey ile Fevzi Paşa da, artık aldıkları direk- tifleri tatbika başlamışlardı. İlk müsademe 837 senesi Kânunusanisinin 3 üncü ve £ üncü günleri Kütahya mınta- kansmda. asi Etem kuvvetlerilö ilk müsademe baş göstermişti. Etem, güya kendine bir plân tertip etmiş; nizamiye kıt'alarını pusuya düşür- mek için geri çekilmişti... Etemin bu hareketi şu neticeyi vermişti: 1 — Nizamiye kuvvetlerinin ma- neviyatı artmış; genç Türk ordusu- nun genç askerleri, iyi bir muvaffa- kıyete hazırlanmştı. 2 — Etemin kumandasında bulu- nân, fakat vaziyetin vahamet ve ne. ticesini anlayanlar; derhal Etemden ayrılmaya.. Kafile kafile — nizamiye kuvvetlerine teslim olmaya.. ve hat- ta, derhal bölüklere iltihak ederek harekâta iştirak etmeye başlamış- lardı. Asi Eteme karşı bu hareket — haş- lar başlamaz, Yunan ordusunun da derhal taarruza geçmesi icin emir verilmişti. 6 Kânunusanide, Bursa cephesinde birdenbire ileri atılan Yu nan kuvvetleri, ayni günde (Yeni- şehir) i işgal etmişlerdi ve., asıl dikkate şayan olan cihet şurasıdır ki; o gün Türk cephesi üzerinde do- laşan Yunan tayyareleri, şu garip beyannameyi atarak; ( asi Etem) in (düşman Yunan ordusu) ile çok- daaan birleşmiş olduğunu göster- mişlerdi. Millete ve orduya beyanname (Ey millet!.. Ankara hükümetine 29 kânunu evvvel 336 tarihli keşide ettiğim, selâmeti memlekete taallük eden telgrafımın, matbuatla ilân edilmesini isteyiniz. Ey askerler!.. Şerre alet olma- yınız. Uhrevi ve dünyevi mesuliyet- ten korkunuz. Ey millet!.. Sizde, maziden intibah alarak, her türlü felâketi ve istih- lâsı vatanı, menfaati harisanelerine kurban etmek isteyen erazile karşı hakkmızı müdâfaada tereddüt göster meyiniz ki muaveneti ilâhiye mazhar olasınız. z Ben sizi müdafaai memleket için davet vesicbar ettim. Şerre ve ihtira- satı şahsiyeye alet olmak için de - ğil!.. Ey zabit arkadaşlar!.. (Emir ku- lu) olmaktan sarfı nazar ediniz: (Allahm kulu) olunuz. Aksi halde, geliyorum haaaa... Son pişmanlık fay da vermez. Umum kuvvayı milliye kuman danı Etem Yunan tayyareleri.. ve umum kuv vayi milliye kumandanı?!.. bu iki zıt kuvvet, acaba nasıl birleşmişti?... bu nun karşısında sarsılmamak, hayret te kalmamak mümkün değildi. » ?ğem artık sureti katiyede isyan ettiği zaman; akla gelen ihtimaller, şunlardan ibaretti; 1 — Etem, derhal kuvvetlerini toplayacak.. Sarp ve çetin dağlara çekilecek.. Orada bir fırsat bekliye- cek... 2 — Etem, kuvvetlerini etrafa da- gitacak... uğraştırıdı bir çete harbi- ne başlayacak.. her tarafı k ateşe boğack... u l 3 — Etem, bütün bunların çıkmaz bir yol olduğunu anlayacak.. Ve niha- yet. göğsünde taşıdığı bir islâm imanile, beyhude yere döktüğü kan- lara karşı bir nedamet duyacak..; Ankaraya müracaat edecek, af dile. yecek... Evet!.. Bütü: bunlar, akıldı Si an ge- çirilmişti, ö ğ fakat, (umum kuvvayı mil liye kumandanı) unvanını daha elin- de bir kalkan olarak tutan Etem Beyin, göğsündeki o islâm imanmı da çiğneyerek düşman ordusile bir- !_eş.?ceği.. Ve o düşman ordusunun Dnl_ıne düşerek artık Ankarayı değil, doğrudan doğruya Milletin masum k:'-ılbini hançerliyeceğini; zihinden. fikirden ve hattâ hayalden bile geç: Mezdi Etem ve kardeşleri, Milli hükü « m_cte karşı isyan ettikleri gün, gerek Büyük Millet Meclisi ve gerek Garp cephesi komandanlığı, artık o cep - hede iki düşmanla Çarpışılacağını zannetmişlerdi. Fakat, Etem ve kar- deşlerinin Yunanlılara iltihakı; ar « tık iki düşmanın bir olduğunu gös « termişti. Bu suretle bu Müşterek düş. manların gaye ve hedefleri taayyün eylemişti : — Ankara... Garp cephesi kumandanı, Erkânı - harp miralayi Ismet hey, havalisinde bulunan (Rthem leri) ni oyalamak icin orada kuvvet bırakmış; diğer kuv düşmanı karşılamıştı_ Kütahya kuvvet- hafif bir vetleriyle (Arkası var| k Lım'Bı'r noktayı tavzih TaARR Mzâsiyle gecenlerde bir mek- ltup almıştık. Mektup sahibi, (Acı hıkrıı;::— er) serledalı tefrikamızda kendi isminin haksız bir sürette geçtiğini söylüyor ve © zamanki hâdiseler hakkmda izahat veriyor- du. Biz mbıktqbı_xn hulâsasını yazdık, altma gı“b;lıî:: neşr:ıcı:ı ':l'"*,m!“ resmi vesikalar- Ş t yızn:ı':ık'.kh[. ettiğimiz yolun- N. Lütfü tekrar bize müracaat uzun bir müdafaaname getirmiştir. nP.gl;_etle oun; teyit etmek İ zim kimseye karşı şahsi bi İ tur Tefrikamızda sahsiyetler haklıman Vok- dıklarımız kendi hükmümüz ve mütalesınız değildır._Ancak Büyük Millet Mecl?sin(;c ©- kunan bir vesikada falan ismin gectiğini sdylü)_mruı. Vesikayı kimin yardığı, niçin yaıdızı.l'fa!(kmda tetkikata girişmek bir gazeteci için imkân haricinde bir seydir. ederek y Bu mü- isteriz ki bi- y AF EKEN V— — > S K AŞ - 5 zti ddi Li ' Şi Ca

Bu sayıdan diğer sayfalar: