KU T ö 7 . L SAYFASI TÜRK TARİHİ VE MEDENİYETİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR: Sumerler'de Kullanılmış adlar |— Sumer'ler üzerine şimdiye ka- dar bulunmuş en eski belgeler (vesikal...), sözbağları (muka- Veleler) ile işler için tutulmuş Yazmalardır. Bunlarda Sumer- lerin binlerce adı yazılıdır. Bu- Tada pet. önemli bir o'ga (vak- a), en eskilerinde bile, Sumer- lerin örge (aza) eksikliklerini, bicimsizliklerini, çirkinliklerini, aşağı bir kültür “aşayışını anla- tan adları, hiçbir vakit kullan- mamış olmalarıdır. Hayvanlar- la ilişikli adlardan çoğu Allah- lara, yalnız böyle iki ad, ur (kö- Pek), amar (yavru, buzağı), ad- mecazi olarak (hizmetçi) anlamında, insanlara takılmış- tır. Böyle olmakla beraber, ur üle başIryanların çoğunu, bir Al- lahm,kutlu yerin,kutlu bir şeyin adları izlemiş (takip etmiş) tir. Şimdi söylediklerimden baş- ka, Sumerlerde insanları hay - vanlara bağlıyan hiçbir ad yok- ikinci önemli bir sonuç (neti- te), Sumer topluluğunun kuv - Wetli bir karakter sahibi olduğu- duür. Çünkü gözden geçirdiğim binlerce adlar içinden riyakâr bir anlam verenine rastgelme- dim, Buna karşt Nam - ki - li - ni-dug “dostluk, iyidir” , gibi ahlâka uygun adlar pek çoktur. Bir adamın yaptığı işle taşıdı- 81 ad arasında uygunluk bulun- Mması da azdır. Böyle ancak bir- kaç tanesini biliyoruz ki, birisi bir balıkçının adıdır. Bunlardan sonra, Sumerlerde kir vetenler, bir şeye nisbet edi- İerek yapilmış adlar, En eski za- Manlarda adların çoğu birinci, Ur ve sin devrindekilerin belki Yarısı, ikinci gruptandırlar. Bi- Tinci gruptaki adlar, ünlü (meş- hur) bir takım dinsel (dini), ta- Tihiğ (tarihi), büyü üstüne ya- Zılmış metinlerden alınmış, tam bir fikir veren cümlelerdir. Böy ıle adlardan birçoğu, Tammuz, İnnini Allahlar için çağırılan lilâhilerden alınmışlardır: Niu - Şeş-ra-ki-ag “ Ann-e, kardeşini Sever”. Bu, kardeşi Tammuz için ağkı.can anne Allahın ilâhi- lerinde sık sık vardır. . Birinci gruba giren adlar da Vverdikleri enlamlara göre; baş - ka, başka takımlara ayrılabilir. Bunu da önümüzdeki yazım- da göstereceğiz. Hilmi Ömer Budda Bu adlarım tetkikinden çıkan | Hergün 5 Söz e 80 UNCU LİSTE 1 — İhmal etmek — Savsamak İhmal — Savsa Örnekler: 1 - Hava işi sav- saya gelmez. 2 - İşini savsayan talisiz- likten/ bahsetmemeli, 2 — İhtiyat — Saknı İhtiyat etmek — Saknımak Örnekler: 1 - Hayır, o bu işte savsa değil, saknı gös- termiştir. 2 - Kredi işlerinde saknı - yan bankalara kızmamalı- yız, 3 — Kaide — 1 - Kural; 2- Du- raç Örnekler: 1 - Bu cümle gra- .- Mmer kurallarına göre doğrf'u değildir. 2 - Taksim anıtmımın mer - mer duraçını nasıl - bulu- yorsunuz? 4.—Tarif etmek — Tanımla mak 'Tarif — Tanım Örnekler: 1 - Bana ekono- mihnin son tanımını söyler misiniz? 2 - Eğer yerinizi iyi tanım- lıyabilseydiniz. bu kadar arayıp sormazdım, 5 — Teşettüt — Ayrılışma —— Örnek: Yurt işlerinde fikir ayrılışması en büyük felâ- kettir. EERE N KRA Yabi KA TEY LN Not: Gazetemize gönderilecek ya- zılarda bu kelimelerin osmanlıcaları- nın kullanılmamasını rica ederiz. İTANJIN ÖYKÜSÜ (HİKÂYE| Bozuk «. Delikanlı odasına girince masa saatini yerde buldu. Gi- derken oda havalansın diye ca- mı açık bırakmıştı. Giren esin perdeleri sallamış, uçları saati yere düşürmüştü. Delikanlı yer den alarak koltuğa dayadı. Dur muş, kendi kendine: — Şimdi ben yarın nasıl uya- nacağım. diye söylendi. Büyük bir ada- mın yazı evinde, küçücük bir ya zıcıydı. Sabahları sekize çeyrek kala kalkar, sekizi bilmem kaç vapurile karşıya geçer. Dokuz - da yazı evinde bulunurdu. Bü- tün bu gidişi yoluna koyan ma- sasının üstünde çıt, çıt işliyen saatiydi. Şimdi bozuk, belki de kırık saati yaptırmak gerek. Bir lira... Bir günlük yiyeceğini o- na vermek... Kötü nesne... Gece leri geç vakte kadar okuduğu için, sabahlarr uyanamıyordu. Şimdi bozuk saatin çıngrrağı çal mıyacak ve işe geç kalacak... Lirayı gözden çıkarsa bile saat hemen yapılamıyacaktı. Saati bir daha gözden geçirerek masa nın üzerine bıraktı. Omuzlarını silkti: — Eh... Ölecek değilim ya, sa at bozuldu diye... söylenerek 0- dasından çıktı. Kapıyı kilitliye- rek, anahtarı cebine attı... Tek, tek kiraya verilen bir evin, bir odasında oturuyordu. Kimsesi de yoktu. Yemeğini her akşam küçük lokantala.rdn yerdi. .« Ay ışıklı bir geceydi. Ye- meğini yedikten sonra sokak - r SEVİNİZİ | Yurdumuz bir çiçek ülkesidi YDeniel :mîıdel"' ne kadar bolsa topraklarımızda da çiçeklerin çeşidi o kadar çoktur. Çiçekleri seviniz. Çiçek yetiştiriniz ! Saat larda dolaştı. Her yalnız insan gibi onun da canı sıkılıyor, eğ- lenecek bir yer arıyordu. Hava- da ürpertili bir serinlik vardı. Bir gazinoya, kahveye gidecek parası da yok... Deniz kıyıların- da gezindi. Suların gümüş yü - zünden kayar gibi giden yelken- lileri, pırıl pırıl, yanan vapurla- rı seyir etti. Sonra boşalan, ay aydınlıklı yollardan ağır ağır döndü... Odasıma girince kolun- daki küçük saatine baktı; — Oo... Saat bir olmuş... Söyliyecek kimse olmadığın - dan kendi kendine söyleniyor - du: — Yarim uyanamıyacağım... Çabucak soyunarak yatağına girdi. Yattığı yerden deniz gö- rünüyordu. Güzel bir yaz gece- si.. Havada tatlr bir serinlik var, Açık pençeresinden içeri dolan bu hava delikanlıya güzel düşünceler veriyordu. Düşüne düşüne daldı. Uykunun ölçüsüz derinliğine varınca vakitlerin nasıl geçtiğini anlamadı. Bir a- ralık kapısı aralanarak - içeriye genç ve güzel bir kız girdi, De- likanlı şaşırmıştı. Genç kızın e- linde büyük bir saat vardı! — Size bunu getirdim. Bir e- şi dünyada yoktur, dedi. Ve gel- diği gibi sessizce çıktı. Delikan- lt masanın üstündeki saate dik- katle bakıyordu. Her sayının ye rinde minimini birer adam hey- keli vardı. Birinci sayıda elinde güğüm- lerile bir sütçü, ikincide çilek se | petleri, itçüncüde İzirar Dut, “batdlaç ciye kadar hepsi küfeli, sepetli, adamlar... Deli - kanlı bu ne biçim saat- dive ba- karken sütçü yavaşça: — Sütüm susuzdur!, ; Diye seslendi.. Ardından ö- bürleri başladılar. Sesler biri;ı - ciden ikinciye, ikinciden üçün- cüye geçerken, derece derece i- niyordu. Tam sekizinciye gelince, elin- deki enginarları sallayan satıcı anırmayı andıran bir sesle ba- ğırdı: — Kuzu başı enginar!. Delikanlı küçücük adamdan, bu büyük ses nasıl çıkıyor diye şaşarak gözlerini açtı... »» Masa üstünde saat yoktu. Sokakta satıcıların uğultu biçi- mindeki sesleri duman gibi yük seliyordu. Delikanlı güldü: - — Artık saati yaptırmam. Sa tıcılar beni tam sekizde güzel seslerile uyandırırlar... Cahit Uçuk MACA | Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka -. kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda kurga çekiyoruz Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “Is- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- laymız. geee - Bül e Birinciye: Gümüş saat. İkinciye: Maroken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stil». Dördüncüye: (Tan)ın bir senelik abonesi, "Beşinciden onuncuya kavar: (Tan) in altı aylık abonesi armağan edile- cektir Ha 9185 4 5628 9 10 SOLDAN SAGA : 1 — Yuvarlak (8). Kamer (2). 2 — Beygir (2). — Nota (2). Uzak nidası (2). 3 — Bir Vekilimizin soyadı (4). Kırmızı (2). 4 — Bir Vilâyetimiz (4). ayı yi- vası (2). 5 — Büyük (3). Saçsız (3). 6 — Bir hayvan (5). Beyaz (2). 7 — Esp (2). Rabıt edatı (2). Eki- Jecek yer (5). 8 — İstifham (2). Çok değil (2). 9— Erkek keçi(4). Çingırak (3). 10 — Berf (3). Bir ev hayvanı (4). 11 — Bir meyva (3). Kedi (5), YUKARDAN AŞAĞI : 1 — Allah (5). Zer (5). 2 — Hayvanın yediği (2). 3 — Tazyik edilmiş (4). Yama (2). 4 — Çok değil (2). Bir meyva (4). Yama (2). 5 — Cerahat (4). Beygir (2). 6 — Nota (8), Nota (2). 7 — Meyan (3). Köpek (2).. 8 — Maktu (5). Bir rakam (3). 9 — İstifham (2). Cemi edatı (3). 10 — Cet (3). Dadı (4). il — Sahildeki ev (4). Bir kümes hayvanı (3). Köpek (2). - Kısa sözler * Ağzını açmazsan sinek kaç- maz,. * Dostun en kocaman düş - manlığı dostluğu günün birin » de başa kakmasıdır, * Yuvarlanan taş yosun tut - maz, fakat yosunlu taş ta bir işe yaramaz ! g ” RİÇAVUZ .) KA DERSLER l — 35 — Soön öz türkçe yazıların en güzel- lerinden bir dermeç yapılmasını doğ- ru bulmaz mismmiz? Bir gazete düzeltiç'lerinin fikir a- damları olmaları lâzımgeldiğini bil« mem niçin bir türlü anlıyamıyoruz, Yeni evim, boğazda, eğik bir yü- zey üstündedir. Uyuk ve uyguün kelimeleri arasın- da ayrımı söylermisiniz? “ Bu hareketiniz kanuna değildir..,, * Bu masanın tahtaları -biribirine uyuk değildirler.,, Bu mektubu yollamak için inal bir kimse bulmalısmız. Devrim, inanlı fikir adamları ister. Işın sular, ağaç gölgeleriyle oyna- yarak... Layisizmin en iyi berkite'si, mem- lekette vicdan — özgenliğini saydır- maktır. Sanat için en iyi öden, anlayanlar tarafından değerlenmektir. Bu misallerde ge;©n kelimeler : Dermeç — Muktetafat Düezltiç — Musahbih Eğik — Mail Yüzey — Satıh Uyuk — Muntabık İnal — Mutemed İnanlı — Mutekit Işımn — Muzi Berkite — Müeyyide Öden — Mükâfat b uygun Düşün — Mülahaza Nasıl düşün'lerle böyle bir işe gi- rişmiş olduğunuzu bir türlü kestire. medim. £ d Etleç — Mülahham Etleç adamların hastalığa daya- nıkları az olur, . g & £ — Münavebe Ahmed'le aynı gece işinde sıralaş- ma yapıyoruz. 6 Alanç — Musadere AL kue M K | et l Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarına kadar alanç — usulü de- vam etti. Medeniğ memleketlerde kimsenin malı alancedilmez. e Dam — Müsakkafat Hükümet dam — vergilerini indir- miştir. 6 Savurgan — Müsrif Savurganlığın sonu, el açmaktır. Alman meselesi hakkındaki görüş- lerinizi öğrenmek iştedim. Son alman gezinizdeki görüm'leri- niz hakkında bir konferans verir mi- siniz?. Görüş — Tarzı rüyet Görüm — Müşaheda _No. 29 YOSMA! Etem İzzet BENİCE (Arkası var| Sevim, hemen gülen, sevinci- hi damarlarına yayan bir deği- Siklikle alımlılığını — tazeledi; Seken, büyüliyen, bağlıyan, tut- Sak eden sesini duyurdu: - , — Sevgilim seninle her yere giderim.. Ben seninim, Bundan hiç kuşkulanma !, -. Ve çalgı yeniden başladı. Çiftler dansa kalktılar, Sevim: — Haydi şekerim biz de dans tdelim, sonra da kendi masamı- #a gideriz... Dedi, kadehini kaldırdı, Tu- fan da kaldırdı, ' Begıılgm bir gönenç uğruna... iler ve kadehlerini tol turdular! Ti . — Okay.. — Okayyy!., Posta g'şesinde Taze, oynak, kana sıcak ge- len, baktığını büyüliyen bir kız oradakilerin bakışlarını üzerine çekiyordu. Fakat, kendisi hiç kimseye bakmıyor, bankoya yaslanmış, çabuk çabüuk yazı- yordu, Yazısını bitirince okudu: “Canım Ferit, ; 'Bugüne kadar evde kapalı idim. Bir saat için bile sokağa çıkamadım. Sensiz, seni göre- meden yaşamak ölüm. Fakat, her güçlüğe dayanıklık gösteri- yorum. Er geç sana kavuşaca- ğım. Bugün yalnız biribirimizin sevgisini ve adını mırıldayan dudaklarımız ,yarın biribirleri - nin içinde gönül tutkunluğumu- zun içli, kökünü yaşama tadı- nın varlığından alan hızini şa- kıyacaklardır. O günü bekliye- lim, Sana doyumsuz, sonsuz, bol bol sevgi gönderiyorum. Be- ni bir bakış için bile olsa gözle- zinin önünden yütürme ca - nım,” Nesrin Herkesin gözü üstünde ka- lşn ergen kız yazısını bitirir bi- tinmez zarfladı, posta kutusuna * attı. O, gövdesinin bütün gönül bağlayıcı kıvrımlılığını derleyip taşıran siyah mantosunun için- de bir güzellik ecesi gibi bede- nini süzüp posta evinden çıkar- ken arkasına takılan bakışlar da sanki onunla birlik olmuş yü- rüyorlardı! Safiye'nin Hanife Ablaya son dileklerini yapıp evden çıktığı günün beşincisi idi. Babalık: — Nerz de bu kız?.. Diye barbar bağırıyordu. Ve sözlerine ekliyordu: — Gebertecc Şim kahpeyi. O da kurtulacak, ben de... Bu ne saygısızlık böyle?. Aldı yürüdü artık!. Ne saygı var, ne danışma?. Kime sordu da gitti?. Hanife Abla Safiye'nin dedi- ği gibi yaptı. Gitti, aşağıda so- kak kapısını kendisi çaldı, ken- disi açtı. Safiye'nin bıraktığı para zar- fını getirdi. Sevinç taşan bir sesle: — İşte, kendisi gelememiş ama, bunu yollamış.. Diye zarfr sertliğinden du- rulmıyan babalığa uzattı. Babalık paray: alır almaz bir- den derin bir boşluğa, sonsuz bir uçuruma yuvarlanmış gibi gevşeyiverdi, sesi kesildi, de- minki öfke çizgileri yerine yü- zünde sevinç dalgaları yayıldı. — İyi etmiş, güzel! Diye söylendi, Hanife Kadır hemen söze karıştı: — Gördün ya bayım, kızcağız nerede olsa yine seni düşünü- yor. Bugünkü vaşama evrenin- de bunu yapacak kim kaldı?, i Babalık güldü. Elile işmar et- ti: — Gel beri, Sonra Hanife Ablanın kulağı- na eğildi: — İşin en doğrusı. mu?.. Ben de bugünkü yaşama tarzlarına bakıyorum da kızın gidişinde bir değişiklik olmasından kor- kuyorum, Hanife Kadın, senin anlıyacağın Safiye bir gün pır deyip te elimden uçtu mu ben ö a a ölmüşümdür. Bundan ödüm ko- puyor. Onu gebertirim de yine elimden kaçırmam, O kazana- cak, ben yiyeceğim. Bu, böyle anladın mı?. Dedi ve: Te Sözüm sende kalsın... d"Gıbi parmağını ağzına götür- ü: — Susss!.. Boralı günlerin eşiğinde Şapkasinı düzeltirken Ergen kadın uzun uzun ayna- ya baktı. Kaşlarımnı, kirpikleri- ni, yüzünün boyasını, dudakla- rının allığını bir kez daha göz- den geçirdi. Sonra, şapkasını giydi, düzeltti, kendi kendisine: — Bitti .. Güzel!, . Dedikten sonra —mantosunu giydi, söylendi: — Öf, bugün bir sürü işim var, Bankaya gideceğim.. Tufan'a telefon edeceğim. — İşik'iarıyacağım! Kürk mantomu alacağım.. Beşte Tokatlıyan'da ola- cağım... Daha birçok işlerim var!.. Mırtltıları bitti. Bir dakika düşündü. Aynada bir defa daha- kendisine baktı. Yüzünde gü- zelliğine kıvanan serpme bir tatlılık yayıldı. — Artık çıkabilirim... Dedi. Odada yapayalnızdı. Ve bu, onun iki yıldanb ri herkes- ten gizli tuttuğu odası idi. Bu- rada zengin bir gardrobu vardı. Başını dinlemek, gözler- den uzak kalmak, kendi kendisi- ne düşünmek için geldiği oda burasıydı. ) Odadan çıkarken; — Hah... Eğer çeki almağı unuttumsa boşu boşuna banka- ya gidecektim... Dedi, Çantasını açtı, bakt Aradığı çek içîndeydi.ç ü — Çantam da beş yüz liram var. Bana yeter. Bu iki bin be; yüz lirayı hiç bozmadan bankz- ya bırakırım. SArkası var) " Yelşdaz A bi a