Bu Sene Tütünlerimizin Değeri Bu sene tütünlerimizin değe- ri artmıştır. Bu yüzden köylü bu sene daha çok tütün ekme - sene evvelden beri bakmağa baş larsak daimi bir eksilme gözü- e çarpar. daki istatistiklerde de ğü gibi 1932 senesi tü- 1934 31.873.170 İ; 86.293.,901 2 $4,319.118 2 69.063.594 43.034,745 36.503.307 47.210.800 $L11L051 18.040.212 40.148,007 1 1 1 y 1 1 1 1 1 YEKRÜN - 447,598.304 Bu on senelik miktarın vasati istihsali 44.760.000 kilo, ihra - racatı 31.120,000, dahili sarfi « yat tutarı da 9.850.000 kilodur. Sarfedilen yekün ile istihsal | miktarı arasında 26.000.000 lira kadar bir fark kalır ki bu ihra- catcıların ellerinde dışarı piya- salara satmak için beklendikleri m ktardır. İstihsalâtın geçen sene yüzde 72 si dışarı satılmıştır. Yüzde 22si de içerde kullamılmıştır. Yüzde 6 sı da stok halinde kal- mıştır. Elde kalan stokün bu kadar az olması tütünlerin de- ğerini yüzde 100 arttırmıştır. Yukarki istatistikte — içerde kullanılan tütün tutarının boyu- na artmakta olduğu görülmek - tedir. Sebebi de cigaralarımızın çok ucuz ve çeşitli olmasıdır. Bi zim en ucuz cigararhız köylü ci- garasıdır. senelik sarfiyatı 5 milyon kilodur. 1933 senesinde büün Avrupa cigaralarının en ucuzları arasında yapılan araş - tırmada köylü cigaraları ucuz - Tük Tekorunu kırmıştır. Yuna- nistanda en ucuz cigaranım pa- keti 13,5, Bulgaristanda 6,25, Romanyada da 9,5 kuruştur. Tütünlerimizin dış piya- salardaki ehemmiyeti ” “Türk tütünlerinin ecnebi pi- âıısaırdı büyük bir değeri var. llr, ç Wittaker, standard commer - cial tabacco şirketi müdürü Nev yorkta “Tabacco,, mecmuasın- da çıkan bir yazısında: “Amerika cigara sanayiinin yükselmesinde ve istihlâkin a- kılları durduran rakamlara eriş- i en büyük âmil Türk tü tünüdür.,, demiştir. Yabancı memleketler tütün - lerimizi üç maksatla alırlar. 1 — İyi yanmayan ve ağıza acılık veren tütünlere tatlı bir i- gim ve yanma hassası vermek. 2 — Cigaralara tütünlerimize mahsus olan tabii kokuyu ver - mek, 20.723.150 İhracat 320.089 887 Arttı tüncülüğünün geçirdiği en buh- ranlı bir sene idi. 933 de elde e- dilen mahsul mühim bir şekilde yükselmiş, fakat 934 te tekrar düşmüştür. Bu seneki istihsalâ- tın 934 ü de geçeceği umuluyor. On senclik istihsal, ihracat ve içerde istihlâk miktarları şun lardır: 11.000.000 (tahmini) Dehili izt h âk $0.S07.083 (1$ aylık) 7.207.242 34.924,757 35.935.843 43.819.527 33.375.078 26.3714.278 23.887. 9.365.304 9.801.170 10,098.305 10.438.014 9.046.468 8.751.524 10.577.553 11.243.185 9S7 98.478 765 3 — Harmanların esasımı teş- kil eden Nötr tütünü almak, Birinci vasfı için tütün istiyen piyasalar Samsun ve havalisi tü tünlerini alırlar. Tütünlerimizi kokusu için alan memleketler İzmir ve Samsun tütünlerini top larlar, bilhassa İzmirin Akhi- sar, Kuşada, Gâvurköy, Çamal- ti tütünleri koku noktasından en önde gelen tütünlerimizdir. dir. Standardizasyon ve Şark tütünleri Söfyada çıkan La Bulgarie gazetesinden: Bulgar gazeteleri, Yugoslav - yadan gelen bir habere dayana- rak şark tütünleri için bir borsa kürulacağını yazdilar. Bu bildi- rime göre, bu borsa, tütün istih- sal eden bütün Balkan memle - ketlerine şâmil olacaktır. Bu haber, henüz teeyyüd et - memekle beraber, bunun mev - azeRranrim aa A maln BORSA soMAARA AAA AAA 14 MAYIS SALI PARALAR Alış Satış Sterlin Gl0— GU Doalr 1ğ4m 20 Pransız Frangı 20 Liret * 20 Belçika Frangı 20 Drahmi 20 İ-viçre tr, 20 Leva Florin 20 Çek Kurön Avusturya şilin Mark Zlotl Yen isveç Kuroa ti Mecidiye Banlnot ÇEKLER Kapanış Fransız Frangı İngiliz licası Dolar liret Belga D. jmi İsviçre Prangı Leva Florin Çekoslavak kuronu Avusturya Pozeta Mark Zioti Pengo Ley Dimar Yen Cenoveta İsveç kuronu ESHAM Iş Bankası Mü- N:. 12.06 614.50 79.37.50 9ETM Şirketihayriye Tramvay Bomonti - Nektar Terkos Reji Aslan Çimento Merkez Ban"ası Ozmanlı Bankası Telefon Kttihat değirmencilik T.A.Ş. $Sark Değirmenleri $ark merkez eczanezi 1030 5850 23.50 İi 9,50 090 480 "rm bguhm?#:m h.'iu rş..k'.“a nlerinin değeri harma âmeleleri'için'ne”kâdâr faydalı olduğu malümdür. Bunu inkâr etmiyoruz. Ancak bu borsalara ait eşyanın standardize olması gerektir. Bunun içindir ki, böy- le bir borsaya gelecek malların, muayyen ve tipik örneklere uy- ması lâzımdır. Bunların, biribi- rinin aynı ve mütecanis olması şarttır. Umumiyet itibarile emtea borsaları iptidaf maddelere tah- sis edilmiştir. Bunlar arasında manipüle edilmiş emtea da bor- saya girebilirse de bunların müş terek tiplere ircar şarttır. Acaba şark tütünleri bu halde midir?. İşte mesele buradadır.,, Bulgar gazetesi Şark tütün - lerinin nefis kokusundan ve baş ka tütünleri mülâyimleştirici vasfından bahsettikten tü tün yapraklarının tehalü! leri sürerek bu tehalüfün borsa- da aranılan standardize tipe el- verişli olmadığını ilâve ediyor ve diyor ki: “Bundan başka na elverişli olmasında, yani muhtelif tütünlerinin karıştırıl- masındadır. Bu harmanlar ve ka rışık işlenmiş tütünler fabrika - ların siparişlerine göre tanzim olunur. Bazı fabrikalar sert içi- me, bazısı da tütünün rengine e- hemmiyet verirler. İşte bunun içindir ki biz, Şark tütünleri için müştezek bir Bor- sanın müessir ve aydalı olaca- gını zannetmiyoruz. Olsa olsu, tütünün bir kat da- ha ıslahı için şark tütünü istih sal eden memleketle. arasında bir uzlaşma yapılabilir,. Böylece müstehlikler bir kat daha mem- nun edilebilir. Şark tütün istih. sal eden memleketlerin mesele- yi bu noktadan tet'-ik etmeleri kendileri için çok esaslı bir e - hemmiyeti haizdir. Türk - Helen tütün ofisi adi- le vücude getirilen müessese, bu ehemmiyetli meselenin hal- linde atılmı: bir adiım sayılabi- lir. 15 5.935 ASKERLIİK ASKERLEŞEN DÜNYA Artık Yalnız Erkekler Ve Askerler Değil, Kadı Ve Çocuğile Birlikte Ulusun Bütün Ferdle. Askerliği Bilmek Merburiyetindedi bir zamanlar yalnız bol felse- fe münakaşalarına sahne olan İngilizlerin Kembriç ve Öks - ford üniversiteleri bugün yedek sübay (ihtiyat zabit) yetiştiren ve muhtelif sınıfları, piyade, topçu, süvari, istihkâm, muhabe re birliklerini havi birer de ala- ya sahiptirler. Hiç bir İngiliz üniversitesi veya yüksek mekte- bi bu teşkilâtın dışında kalma- mıştır, o derecede ki, bugün bun ların meydana getirdikleri kıta ların birleşmesinden üç tuğlu (livalı) bir tümen (fırka) mey- dana geliyor. » İtalyada gençlik baliğ olma- dan aşçı çırağı bile olamaz. Öra da kadın erkek her fert için as- kerlik kanunu bir mahiyet al- mıştir, Almanyada Strezman zama « nında bile gençler ve Hatta vu- tün halk askerliğe ve milli mü- dafaa işine ihzara çalışılmıştır. Bugün ise yediden yetmişe ka- dar nasıl seferber hale konuldu ğunu her gün işidiyoruz veya görüyoruz, Fransa, Rusya, Belçi ka hattâ dünyanın en bitaraf memleketi olan İsviçre bile mil- li müdafaa işini takviye ile meş- gul. Niçin? Bunun sıyasal ve soysal sebeplerini araştırmak bi ze düşme:. Fakat bunun asker - lik bakımımdan bir izahı vardır ki, realiteye tamamen uygun - dur: Çünkü savaş ve askerlik artık harcı âlem olmuştur. Bir zaman Rumadx ırbi yal- nız Lejiyonerler bilirdi, Kanuni- nin Macar seferinde esnafın or. du içerisine karışması epey dedi koduyu mucip olmuştu. Büyük KIRMIZI VE SiİYAH saat onu çalmağa başladı. Bu kader çizici saatin her vuruşu Julien'in göğsünde gümbürdü- yor ve sanki vücudu bir hareket için itiştiriyordu. Nihayet saat onun son vur- masının sesi daha havada dağı- lıp bitmeden Julien elini uzattı ve madame de Rönal'in elini tuttu. Kadın hernen çekti ise de Julien, ne yaptığının pek de farkına varmaksızın yeniden yakaladı. Kendisi de pek heye- can içinde idi ama tuttuğu elin buz gibi soğuk olması dikkati- ne çarptı; Onu kuvvetle, fakat hükmüne bağlı olmıyan bir ha- Teketin verdiği kuvvetle sıkı- yordu; kadın, çekmek için sor bir gayret gösterdi ise de en sonunda bu el, Julien'in avucu İiçine bırakıldı. Madame de Rönal'i sevdiği STENDHAL için değil, korkunç bir işkence- den artık kurtulduğu için Juli- en kalbinde, sonsuz bir bahti- yarlık duydu. Madame Der- ville'e bir şey sezdirmemek için söz söylemek lazımgeldiğini düşündü; şimdi titremiyor, gür- lüyordu. Madame de Rönal'in sesinde ise öyle bir heyecan hissolunuyordu ki Madame Derville onu hasta sandı ve eve girmek lüzumunu öne sürdü. Julien vaziyetinin tehlikeli ol- duğunu anladı: Madame de Rö- nal içeri girerse ben yine bu sa- bahki ıstırablı hâlime düşerim. Eli, elimde o kadar az zaman kaldı ki bununla ben bir şey el- de etmiş sayılamam, Madame Derville teklifini tekrarlayınca Julien, — avucu içine bırakılmış olan eli kuv- vetle sıktı. | v Kalkmağa hazırlanmış - olan madame de Rönal yine oturdu ve mecalsiz bir sesle: — Doğrusu biraz hasta gibi- yim ama böyle açık havada oturmak iyi geliyor, dedi. Bu sözler, Julien'in o esnada son derecesine varmış olan bahtiyarlığını perçinledi: ko- nuştu, sahte haller takınmağı unuttu ve sözlerini dinliyen ©o iki kadına, erkekleri.1 en sevim- lisi gibi gözüktü. Bununla be- raber, birdenbire peyda olu- veren bu belagatinde yine bir cesaret eksikliği vardı. Ma- dame Derville'in fırtına habe- rğni getirerek esmeğe başlıyan rüzgârdan yorulup tek başına içeriye gitmesinden, ucunda lüm varmış gibi, korkuyordu. Öyle bir şey olursa madame de Renal ile baş başa kalacaktı. Harekete geçmek için lazımge- len cüreti adeta tesadüfen gös- termişti;; fakat madame de Rönal'e en basit bir tek kelime bile söylemeğe gücü yetmiye- ceğini hissediyordu. Gerçi ma- dame de Rönal'in edeceği si- temlerin pek sudan olacağını biliyordu; ancak bunlar da ken- di mağlup etmeğe, elde et- üstünlüğü bir hiçe indirme- ğe yetecekti. Fakat 0 akşam talihi yaver oldu: onu çoğu vakit bir çocuk gibi beceriksiz ve sohbetini az eğlenceli bulan madame Der- ville, o akşamki dokunaklı ve tumturaklı sözlerinden nasılsa hoşlandı. Eli Julien'in elinde olan madame de Rönal'e gelin- ce o hiç bir şey düşünmüyor- du; kendini hayatın akışma bı: rakmıştı. Öteden beri ağızdan ağza dolaşan rivayetlere bakı- lırsa Pervasız Charles'ın (1) kendi elile diktiği o büyük 1h- lamurun altında geçirilen saat- ler, madame de Rönal için bir bahtiyarlık çağı oldu. Rüzgâ- rın sik dallar arasında inilde- mesini, en aşağıdaki yaprakla- ra tek tük düşmeğe başlıyan yağmur damlalarının gürültü- sünü lezzetle dinliyordu. Ö an- da Julien'in içine rahatlık ve- recek bir şey oldu ama Julien bunun pek farkına varmadı: Fredrikin babası yalnız 1,80 den yukarı boydakileri savaş adamı olarak görürdü. Büyük harp bunda epey değişiklikler yaptı. Hattâ 1870 harbinden sonra mil- li ordu sözünün ağızlarda çok do laştığını görüyoruz. Fakat bü yük harpte dahi Berlinde veya Moskovada oturanlar — harbin bizzat kendisile yüzyüze gelmek felâketinden masun kaldılar, — Ya bugün? Bugün mesele tamarmnen de - ğişmiştir. Ne denizle çevrilmiş İngiliz toprakları, ne dağların tepesinde kurulmuş İsviçre şe- hirleri, ne Afrikanın göbeğine çokilmiş zenci kabilesi harp fe- lâketinden artık masun değil - dir. Çünkü harbin kendisine seç- tiği en yakın ve yaman yol ar- tık ne karadan ne de denizden Böeyer; b yalerittikce yükselmek şartile havanın mavilikterine yüksekliklerine yönelmiştir. Hız mefhumu hakkımda dün edindiğimiz kanaatler gün geç - tikçe acınacak derecede küçülü- yorlar. Daha yüz sene evvel Nornberg âlimleri saatte 20 ki- lometre süratle gidecek bir tren içinde bulunan insanların akıl ve idraklerini kaybedecekleri hâkkında fetva vermişlerdi. Biz şimdilik saatte 450 kilo - metre üzerinde duruyoruz. Hü- lâsa savaşın mekânı değişmiş, savaş vasıtasının hızı yani zama nı değişmiş ve bu işte öyle bir devrim olmuş ki, bütün ulusları ve bütün insanları, çoluğu, ço - cuğu, genci, ihtiyari, erkeği ve kadımile birlikte savaşın pençe- sine atmış, onunla yüzyü madame de Rön; ayakları ucuna devirdi; çek saksısını düzeltmek İstiyen kuzinine yardım için ayağa kalkarken elini çekmeğe mec « bür olmuştu; fakat yerine otu- rTur oturmaz, hemen hemen hiç karşı koymadan ve bu araların- da anlaşılıp sözleşilmiş bir şey miş gibi, elini vine Julien'in avu cuna bırakmıştı. Saat on ikiyi çalalı haylı va- kit geçmişti; artık Lahçeden eve girmek, ayrılmak lazım- geldi. Sevmek bahtiyarlığı ile kalbi coşan madame de Rönal © kadar cahillik gösteriyordu ki kendi kendine hemen hemen hiç bir sitemde bulunmadı. Bah tiyarlıktan gözüne uyku girmi- yordu. Sabahtan beri içinde gürür ile çekingenliğin çarpış- maları ile takatsız düşmüş olan Julien ise kalıp gibi bir uykuya daldı, (Arkası var) N. ATAÇ (1) Charles le Tömöraire tirmiş. Böyle bir vakitte as! leşmekten daha tabii ne olabi lir? Her şeyde olduğu gibi bütf düşünüşleri itibarile de bizim? lusal mümessilimiz olan bü! ef “biz erkeklerimizi dahi h felâketinden masun bulundu mak isteriz,, buyuruyor. Fil kika bu tamamen böyledir. P tün dünyada bilir ki, can ve nülden, samimi olarak barış teyen uluslarn başında gele lerden birisi de biz Türkleriz. Fakat yine büyük şefin di leri gibi bir gün beklemediği miz, ummadığımız, isterhedifi miz bir zamanda savaşla yü: ze gelirsek ne olacaktır? Böl bir vaziyette tek kurtuluş ç si ona göre hazırlanmış, çocfç| lar ve kadınlar da dahil ol üzere ona göre yetişmiş bul” maktadır. Felâketin en hafif şe/ de atlatılması bununla 2 Tayyarenedir? Ne yapabi bundan nasıl sakmılır, zi gazın korkulması veya kı maması gereken tarafları ne lerdir. Bu tehlikelere biz ne ” receye kadar maruz bulunuy? ruz? Daha buna benzer bir & sorumlar vardır ki, yalnız $8 şa hazırlanan baba ve genç cuklar değil fakat yavrusunu nin köşelerinde korumak m&” riyetinde kalacak ana, savâf nında evde kalacak büyük ? dır hazin de olsa bunları bil? mecburiyetindedir. Kolera * robunu, grip hastalığının tini nasıl öğreniyorsak b dıfnan — tayyaresinin - tesirli de öylece öğrenmeğe mecbif | Çünkü dünyanın en büyük ( Tâhlarma, en kudretli “Mu!l en âmansız zehirine malik W $i lar dahi her gün bunları *" insanlarına öğretip durm dır, Ve bu düşünce iledir k"'.ı de de memleketi idare ed"’jl tinin esas programı arasıflâ ny müdafaasına kadınların d raki esası da kabul cdilrılii' Bizim şimdiye kadar yâP sına çalıştığı uz ve bu , itibaren “Tan,,da da yap” çalışacağımız bilgi buduf. Biz doğuşunda cesur Pv’;P,l' ğf maz olan Türkün sun'i p gandalar veya sebepsiz N' Tarla mütearriz, harpçu V’f:d’ sokulması amacını güdet 'i değiliz, buta ihtiyaç tâ $7 igif Bizim anlatmak öğreu""k diğimiz zaruri ve mecl bir müdafaadır. Bu da R da bir ölüm ve dirim MT halini alacaktır. )