Yazan: Nizameddin NAZIF * Bizans Dilgeleri Şimarmışlardı. Acaba “Orhan Çelebi,,nin Adını Anmaktan Maksatları Neidi?,, HIKÂYE| FALSO Avukat Fedai babası ölünce yazıhane işlerini Üzerine aldı. Edirnenin dışımda nchir kena- rındaki evlerinde ablası Nedi- | me ile beraber oturuyordu. Fe- dai ablasmı çok seviyor, hep onun için çalışıyordu. İyi para kazanıyordu. Babasının zama- nında bakınlı olan büyük bah- çeleri ve tarlaları artık bakım- siz kalmıştı. Vakti yoktu. Uğ- raşamıyordu. Civaâr — kasabalardan, hatta Kıtklarelinden b'le müşterileri vardı. Bunların içinde kırk beş elli yaşlarında zengin bir Zey- nep kadin vardı. Babasının za- | manında müşteri idi. O zaman- dan emanet ettiği 12.000 lira kiymetinde birçok tahviller Fe- dainin kasasında durur ve her altı ayda bir aldığı geliri Fedai bu kadma gönderirdi, Babası ölünce Fedaiye güve- nemiyen kadın İstanbullu bir avukat göndererek tahvilleri aldırttı. Fedai fena halde kızdı. Meslek haysiyetiyle oyr anmıştı. Aradan çok geçmeden — anbul- Tu avukatın daha tehlikeli oldu- ğunu anlıyan Zeynep af diliye- rek tahvilleri geri getirdi. Fedai kadından intikam almağı kurdu Tahvilleri sattı. O para ile bü- yük işlere girişti. Her altı ayda bir gönderdiği parayı gönder- mekte devam etti. Evvelâ iyi kazandı, Fakat bir gün tehlikeli bir işe girişti. So- nunda elindekini avucundakini kaptırdı. Fedai üzülmedi bile, Avukat- lık kazancı iyi idi. Zeynep hanı- ma para göndermekte devam et- ti. Tam bir sene her şey iyi git. ti. Fakat bir gün Zeynep kadın- dan bir mektup aldı. İstanbulda fabrikâsı bulunan erkek kârdeşi işini büyültmek — istediğinden Zeynepten para istemiş, O da tahvilleri satmağa karar vermiş. Bir hafta sonra gelip tahvilleri alacakmış.. .. Eiz Fedai çok, tedbirli bir insan - “İ| & Uzun uzun düşündü. Eğer *Türkmen Beyi Torgadır'ın kızı henüz on yedis'ni yeni bitirmişti .. , Midilli ve Sakız adalarındaki eviz senyorları ile Rodos' - i Sen Jan şövalyeleri de se « irler ve hediyeler göndermiş - i; Eflak ve Bulgarya prens- i de... Bu aradâ Trabzon ve izans İmparatorlarının gön- derdikleri murahhaslar ise cpe- i büyük bir kalabalık yapıyor- du. ) İkinci Mehmet bunların hep- gine, üzerlerinde çok iyi duygu- bırakan iltifatlarda bulundu. 'akat Kostantiniyeden gelen - bilhassa büyük dostluklar erdi, “Bâabasi ikinci Mura - sekizinci İyovannis ile yap- ğı bütün anlaşmaları olduğu ibi kabul ettiğini, onları boz « Şemak için ortada hiç bir sebep lüzum görmediğini,, söyledi. Bizans'a tekmeyi indirecek plânları için yıllardanberi gece- li gündüzlü çalışan genç Türk paratorunun toyluğuna hük- ettiler. Epeyi müddet evvel izans'a iltica etmiş olan Or - Çelebi için bir tahsisat ara- cak kadar ileriye vardılar, Orhan Çelebi Yıldırım Beya- i_aıdm torunlarındandı, yani ikin- 'ci Mehmedin bir amcazadesiydi. KTahta çıkışını tebrike gelen bir #Bizans dilgesinin ağzından o - nun adını işitmek ikinci. Meh « mede uzun tarihi olan bir siya: si oyunun başlangıcı gibi görü- mebilirdi. “Kostantin Dıragazes” in a - damları acaba bununla Emanu- el Paleolog'un ve sekizinci İyo- yannis'in babasına oynadıkları oyunları mı kastetmek istemiş oluyorlardı? İkinci Muradın tahta çıktığı günlerde şehzade Mustafa- 'yı ve otuz arkadaşını göz altın- da tutuldukları 0 Ege adasın - dan Türk topraklarına uçurtan Bizans şimdi de ikinci Mehme - din başına bir Orhan Çelebi ga- ilesi çıkartabileceğini mi söyle. mek istiyordu? Genç imparatorun kafasın - dan bu ikirler birer şimşek sür'. atile geçivermişlerdi. Fakat ne gülümsemesini değiştirmiş, ne de yüzünde en ufak bir endişe izi belirmişti. Adeta hiç görme- diği, tanımadığı bu amcazade - nin hayatta olduğunu kendisine hatırlatmalarından memnun ol- muş gibi hemen o ânda Bizans dilgelerini sevindirecek cevabı vermişti: Teklifterini kabul ediyordu. “Edirne hazinesi her sene Kostantin Drragazes'e üç yüz bin akçe gönderecekti ve bu pâ- ra Trakya'da, Ustruma vadisin- deki çiftliklerin hâsılatından ay- rılacaktı.,, Dar| e Edirne'ye giden murahhasla- rının dönüşü Bizans İmparato- runu sevindirir gibi oldu. Zira o, Orhan'dan bahsedilince Bizan - sa saldırmağa hazırlanan ikinci Mehmedin gürleyeceğini, üst perdeden komuşacağını ve hat « tâ ağız dolusu savuracağı teh - ditler arasında Bizartis hakkın - daki düşüncelerinden bazı ip uç. ları da kaçıracağını sanmıştı, Ve ikinci Mehmedin nazik ce « vabını'bir diplomatlık hünerin- den ziyade 'toyluğuna ve korkak lığıma hamletti. Orharı Çelebiyi kullânarak üç yüz bin akçeyi al- tı yüz bin akçe haline yükselte- cek fırsatları kollamağa karar verdi. Lâkin buna mukabil Sırp sa - rayına ' giden murahhaslardan hiç te iyi haberler alamadı. Re - isleri olan Manuel Paleologos, tekliflerine Sırp kralının da, dul sultanın da menfi cevaplar ver- diklerini bildiriyordu. — Hattâ Jorj Bırankoviç, kızı böyle bir teklifi kabule temayül ederse buna şiddetle mâni olacağını da söylemişti. Maamafih gelen ha- berler gösteriyordu ki Mariya sultan da, Sırp kralını hiddete sokacak bir harekette bulunmak niyetinde değildi, Bilâkis el - maslarını, kıymetli — eşyalarını, ipekli « erini nedimelerine dağıtmış gece hiç kimse - nin fikri radan, kimseye haber ve n bir Manastıra gitmiş, sa — .nı kestirip rahibe olmuştu. Demek oluyordu ki ikinci Mu | rat on beş uzun sene süren ko - calik müddeti içinde hıristiyan dininden ayrılmamış olan bu karısı üstünde hiç te fena bir te- sir, kötü bir hâtıra bırakmış de- ğildi. e Elli yaşında bir kadından ret Cevabı almak Kostantine epeyi ağır geldi, Işin kötü tarafı bunu halkın öğrenmesinde idi. Bere- ket versin Kostantiniyenin ileri gelenlerinden bir çoğunun böy- le bir izdivaca aleyhtar olduk - larını, ötede beride atıp tuttuk- larını biliyordu da güya “onla - rın arzularını yerine getirmek için bu tasavvurundan vazgeç - mişmiş,, gibi bir hava yaratmak aklına geldi, Tabil dedikaducu. Tar bundan memnun oldular. Ve aradan üç dört hafta geçince Fı- rançesten gelen bir ikinci ha - ber, Vilahernenin imparatoriçe- siz kalmâsına tahammül ede - meyen Bizanslıları büsbütün se- vindirdi: — Kaloyanis'ten kızı “güzel Katerin” i koparamayan nedim, hükümdarına İbirya kra- 1t Geork'ün kızını almağa mü - vaffak olabilmişti. Bu İbriya Kralr gayet garip bir adamdı. tahvilleri sattığı meydana çı- karsa hem mesleğe veda etmek ve hem de en aşağı beş sene giy- mek vardı. Kararinı verdi. En ufak noktasını bile ihmal etmi- yerek plânmı hazırladı. Zeynep gelince otele gitme- nin doğru olmadığını söyliyerek ablasına gönderdi. Akşam işinden dönerken ara- ba tenbih etti. Misafir ilk trene yetişmek istediğinden sabahle- yin beşte gelmesini söyledi. Yemekte işten, kazançtan ve dolayısiyle Zeynep kadmın tah- villeri satmak kararının uygun olduğundan bahsetti. Tahvilleri ertesi sabah alacaklardı. Yemekten sonra herkes oda - sıma çekildi. Fedai ona kadar çalıştı. Onda bahçeye çıkarak evvelce tasarladığı yere gitti. Burada — yağmurlardan çöküp toprağa batan bir beton köprü vardı. Gece yarısına kadar kaz- dı hazırladı. Eve döndü. Sessiz sessiz üst kata çıktı. Misafir odasının ka- pısını yavaşça araladı. Zeynep hanım uyuyordu. Yanma gitti ve elindeki örtü ile kadınm üze- rine atıldı. Ufak bir gürültü bile olmadı. O kadar şiddet göstermişti ki yalnız boğmak istediği halde kadının boynu kırılmıştı. Kadın zaten soyunmuştu. Örtüye sar- dı, Sofaya çıktı, etrafı dinledi. Çıt yoktu. Döndü. Ölüyü sırtla- dt ve gölge gibi aşağı indi. Bah- çede kazdığı yere götürdü. Göm dü, Çukuru beton külçenin altı- na doğru kazmıştı. Seksen sene dursa kimsenin aklına gelip de © taraflara gitmezdi. Çukurdan artan toprakları elli adım öte- den akan nehire boşalttı. Hicbir şeyi ihmal etmedi. Her şeyi düz- gün yaptı. Eve döndüğü zaman üç bu- çük vardı. Neredeyse ortalık ısı- yacaktı. Temizlendi. Elbiseleri- ni paket yaptı. Zeynebin entari- sini, mantosunu giydi. Şapkası- nr başına geçirdi. Ayakkabıları sıktıysa da aldırmadı. Ablasına bir not yazdı. Zeynebin beşte gıttiğini, kendisinin de işe gitti- Geçenlerde kadınların hassas olmalarından bahsetmiş ve oku yucumuza bu yoldaki fikirleri - mizi yazmıştık. Dün Kısıklı A- lemdağı caddesi (M. N.) imza - sile bir mektup aldık. Bu mek - tupta okuyucumuz diyor ki: *“Kadınlara hassas cins diyen ler çoktur, hattâ belki herkes böyle zanneder. Fakat ben id - dia ederim ki, kadın erkekten daha az hassastır, Size mektup yazan okuyucuların hakkı var - dır. Kadının bazı anlarda ağla » ması bile bir nümayiş, bir gös - teriştir. Buna mukabil pek az ağlayan erkekler, asıl kalbinden duyanlar, asıl hissedenlerdir Ben başımdan geçen küçük : vakayı anlatayım: Üç sene seviştik. Ö da evli - dir, ben de evliyim. Onun bir, be nim üç çocuğumuz var. Gün ol - | duki, yalnız eşlerimizi değil, ço- cuklarımızı bile feda edip git - mek istiyorduk. Başka bir diya- ra kaçıp her şeyi unutacak, yal - nız biribirimiz için yaşayacak - tık. Kısmet değilmiş, olmadı. Fakat hiç bir hâdise yokken, a- ramızda en ufak kızgınlık bile mevcut değilken bir kaç gün o- nu görmedim; gelmedi. Derken öğrendim ki, orta halliden aşağı bir memur olan kocı dolgun bir maaşla uzaklarda bir yere ta yin olunmus, Ve bir gün bana veda etmek için geldiği zaman yüzünde 17 p şöyle dursun, sevinç Ve Cocasının istikba- li artık nışti. — Aytılırken tıpkı on | gülmek ister - ken içim ka İryordu. O, git- ti; aradan a, »eçti; ben hâlâ için için ağiryorum. Fakat o be- ni di hnm)for' bile... Ben yar: miz büııVİ Mmisale değit, daha blîçol misallere istinat ederek iddia e- debilirim ki, kadınlar hassas de- gildirler.,, Siz henüz taze bir yara ile yan lış hüküm veriyorsunuz. Kadın- ların hassasiyeti ilim ile de öl- çülmüş, riyazi bir katiyetle tes- bit olunmuştur. Hassasiyetten ne anlayorsunuz? Başkalarının az alâka duyacakları, yahut duy mayacakları hâdiseler önünde Küzurmnundan fazla alâkalanmak, heyecana kapılmak değil mi? Bu da harici bazı alâmetlerle ölçülebilir: Yüz sararır, kızarır, nefes sıklaşır, yahut tıkanır gibi - ee — — e ea ——— Acı Bir Hatıradan Alınan Ders olur; haykırışlar, göz yaşları, hattâ kahkahalar, sesteki titre- meler.. Bütün bu alâmetleri bir çok hâdiselerde, bir çok kadınlarda görebilirsiniz. Fakat bazı kadın larda hiç görünmez. (M. N.) gi- bi hassas erkekler bulunduğu gi bi, onun kaybetiği sevgilisi gibi bütün hislerini bir anda unutani kadınlar da çoktur, Erkek ya - vaş yavaş heyecanlanır, basa - makları kadınlar gibi ikişer, ü- çer atlamaz, teker teker çıkar. e Bir çok saadetleri ancak eli- mizden gi:tikten sonra farkeder. Bir çok sevgilerde âmilleri kay- bolunca kendilerini belli eder - ler, t “UÜsküdardan M...,, imzasile mektup yazan penç kız seneler- denberi kalbinin bir köşesinde saklı duran sevg. i ancak sev - gilisini kaybettikten sonra far- ketmiş. İşte mektubu: | 20 yaşında bir kızım. Dört se- nedenberi 26 yaşında bir genç beni çıldırasiye seviyor. Bir çok kereler bana anlattığı halde, baş ka mevzular açarak meseleyi ka pattım. Esasen yalnız bir arada bulunup uzun uzadıya konuşmı- yoruz. Çünkü ailelerimiz müta - âssıp. Benimde bu gence karşı zâfım var. Haddinden fazle mağrur ol- duğumdan ona utak bir ümit ve- recek harekette bulunmadım. Ö | mu sevdiğimi asla bilmiyor. Hiç hissettirmedim. Şimdi Anadolunun yakın bir vilâyetine bir vazife ile gitti. Gittiği gündenbe.i hastayım, Meğer ne kadar seviyormuşum! Halim çok'petişan, Unutmük. Hayır bu asla kabil olamayacak- tır. Ne yapmam lâzım) Yapılacak iş, evvelâ havadan, | sudan bahıseden mektuplarla bir — memuriyete uzaklaşan sevgili « den hatır sormak, otun - halile — alâkadar görünmek, sonra gele cek mektupların edasıma göre, | cevaplara eski hatıraları can « landırıcı satırler ilâve etmek, deha olmazsa onun hissiyatına neden mukabele etmemiş oldu- ğunu sormakla kalbini dokmek — tir. Bazen açık ka li olmak ve . her şeyi söyleyivermek, en kuv vetli ve en emin harekettir. gini bildirdi. Sabah beşte arab geldi. Zey. nep hanım olarak arabaya bindi. İstasyonda — İstanbula birinci mevki bilet aldı. Sabahın alaca karanlığında kimse şüphe etme- di. Zaten kalabalık da vardı. Tren kalktıktan sonra hâlâya girdi. Kendi elbiselerini giydi. Zeynebin elbiselerini paket yap- tı. Hesabını iyi yapmıştı. Geçet yağmurlarda bozulan yolu ta- mir ettikleri yerde tren yavaş'ı- yordu. Kimseye görünmeden ters taraftan atladı. Yürüyerek Edirneye döndü. Tam saat se- kizde işinin başında idi. Zeynebin yokluğu on gün son- ra meydana çıktı. Aradılar, ta- radılar, bir şey bulamadılar, A- rabacının ve bilet memurunun şahitliği şüpheleri Fedainin ya- nıma bile yaklaştırmadı. İstan- buldan gelen sivil polis bile için- den şüphe ettiği halde Fedaiyi zan altıma alacak hiçbir şey bu- lamadı. İş kapandı, gitti. * &** Aradan sekiz ay geçmiş ve Fedai belediye reisi intihap edil mi'şti, Ertesi günü nehir kena- rında yapılar yeni hastanenin açı'ışı vardı. Fedaj nutuk söyli- yecekti. Tam bir heftedr adı arası kesilmeden yağan yağmur- lar her tarafı se'e çamura boğ- muştu. Nehir kabarmış ve bir- çok tarlalar su altında kalmıştı. Ertesi gün yağmur — dindi. Hastanenin nehir tarafındaki — bahçesi kalabalıktı. Fedai kür- süye geçti ve başladı söylemeğe. En heyecanlı sözlerini söylerketi ahali bağrışmağa başladı. “Ne- hirde bir erkek cesedi var.,, “Er- kek değil yahu kadın.,, Hakikaten akıntı ile sürükle- nerek tam hastanenin önünd€ ağac köklerine takılıp kalmış bir kağın cesedi vardı. Fedai baygınlıklar geçirdi. Sözünü bitiremedi. Ceredi ÇI" karmış'ar ve karakola götür” müşlerdi, Merasim zorlukla bit” ti. Cesedi muayene eden doktor: kadının en aşağı yedi ay e ölmüş olduğunu söyledi. Akıllf bir polis olan komiser, kadımıf Zeynep olmasından şüphelendi: Fedaiye müracaat etti ve cı görerek Zeynep olup olmadığım! söylemesini rica etti. Fedai htf ne kadar “Ben sinirli bir. adâ” mım, tahammül edemem,, B sözlerle sıyrılmak - istediyse Ü muvaffak olamadı. Çaresiz kafi” kola gitti. Ölünün yanma götü'” dükleri zaman ilk falsoyu yaptf Polis şüphelendi, Fedaiyi slk’şî tırdılar. O da nihayet itiraf ** ti. — Peki, cesedi: 'nereye gölli” müştünüz ki, öyle meydanâ tr. Fedai görndüğü yeri tarif € ti. Gösterdiği yer kazılımca, nebin cesedini orada buldıı'“:, s.