28 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

28 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa 3 28 İkinciteşrin y “ Son Posta ,, nın resimli zabıta hikâyeleri Bu tabloyu kim çaldı? 1 ge Mister Vayt antikaya çok- meraklıdır. ve bu - işin de mütehassısıdır. Genç- liğindenberi bütün zevkını ve parasını bu işe hasreden « Âsarı atika » mülehassısi, daima nadide ve güzel şeyler bulmak için hergün antika- cıları dolaşır, tozlu raflarıni karışlırır. , : 2 - Birgün — çarşıda gezerken antikacı dükkânlarının birinde son derece kıymetli bir - tablo gördü. Heyecanını belli etmemeğe ,çalışarak, sanki ehemmiyetsiz bir ' şeyden bahsedermiş gibi, pazarlık etti ve 30 liraya aldı, neş'e ile evine dönerek bin itina ile bir köşe- ye astı. Sevincinden kabına - sığa- ntıyordu, Yeni keşfini birisine an- latmak ateşile yanıyor, tutuşuyordu. Ha Bu arada, Mark karti, genç Dike, kıskanç- lığını gösterir bir eda ile «Anlamıyorum, anlamıyorum, dedi. Bü adamda şeytan tüyümü var ? Nedir ? Ondan daha fazla sarfediyor,daha faz la geziyrorum da böyle kele- pir birşey düşüremiyorum,, Vayt kıymetli tabloyu aşağı- 5 T yeyindyiıâl. Ve b%:'er ğfâaır 6 misafirlerine gösterdi Buv hususta söz söylivecek en salâhiyettar adam Nettelfold'du. Tereddütsüz “ çok kıymetli, hakikt ve orijinyal bir tablo,, dur, dedi. vehitei 9 Polis müfettişi vak'ayı haber alır almaz, hemen Vaytin apartı" " manına koştu ve tahkikata koyuldu. Eve pencereden girilmişti. Vayt alt kalta oturuyordu. Ne ayak, nede parmak izleri belli idi. Lâkin müfettiş, iskemlenin yanında bir pantalon düğmesi buldu. * * M üfettiş Vayt'ı da sorguya çekti, ve bu tablonun satın alındığını bilen ve o gece evde misafir bulunan üç arkadaşın kimler ol- duklarını araştırdı. Eşkâllerini öğrendi. Aldığı izahat ve vak'a yerinde gördüğü ve bulduğu şeyin verdiği kanaatle hırsızı yakalamak için doğ- ruca bu üç misafirden birinin evine gitti. Sizin fikrinizce, kimin evine Mti>.. Bilemezseniz, 11 inci sayfaya bakınız! —— - <—— 3 M dDelikanlılık arkadaşı Mak Karti tesadüfen ona uUğramıştı. Mak Karti bir vapur kumpanyasının sahibi idi, İşinden ziyade, güzel san'atlerle meşgul olür, hele tablolara bayı» lırdi. Vaytin bu yeni “keş- fini,, İşidince, açıktan &- çığa kıskandı, haset etti. “Müuhakkak ki allahın en talili kulu sensin ! ,, dedi. 7 ğ Saat 21 olmuştu. » Sağd - 10 - (.755n vunbil diği diğer bir iz de, oda- da bulunan iskemlenin sol köşesindeki bir sıy- rık oldu. Vayte sordu. Vayt, iskemlede önce- den bir çizik, sıyrık fa- lan olmadığını bildirdi. 4 â Vayt san'at Mak Karti ile Dik birlikte evden çıktılar. Net- telfoldda onlardan yarım saat sonra, Vaytten ayrıldı. Vayt, kıymetli hazine- sinin karşısında durdu. Bir müddet sey- rettikten sonra, yatak odasına çekildi. eserleri satan ve daima Öteberi satın aldığı an- tikaccı Nettelfold'la, resimden birşey anlamıyan, har vürup harman savur- makla meşhur genç yeğeni Diki de evi- ne davet etti, 8 Fakat ertesi günü — kahvealhi — etmek üzere aşağı, odaya indi- gi zaman tablonun ye- rinde yeller estiğini bü- yük bir hayret ve tees- sürle gördü ve hemen telefona sarıldı. ıı “ Yazıhanenin de karıştırıldığı bel- li idi. Gözlerden birinin köşesinde duran ve için- de beş İngiliz lirası bu- lunan çantaya el sürül- memişti. Bundan da hır- şızın sırf tabloyu çal- mak için buraya geldi- gi anlaşılıyordu. —?lalipus denilen ve ördeğe benziyen bu hayvan Avusturalyada yakalanmıştır. Yavrularını su altında saklar, Arka ayakları zehirlidir. Kendisini bu cur- le müdafaa eder. — — —— — Konuşma : Şeyh Bedreddin dostum Nurullah Ataç Nâzım Hikmet'in san'atini: «Şair za- manın geçici endişelerine bağlanma - malı, bir ideologğianın yayıcısı olma - malı,insanda ebedi olan şeyi aramalı diye tenkid edenlere, Simavne kadısı oğlu Şeyh Bedreddin destanı (|), öyle sanıyorum ki, susturucu bir cevab olasw bilir. Bu kitabdaki parçaların hepsi de zamanımızın bir fikir cereyanına tâhi olmakla beraber, yine insanın ebedi bir hissini, tarihin her devrinde rasgelinen bir kaygusunu aksettiriyor; bir parça | olsun insaf göstermek şartile, bunu in- kâr etmek kabil değildir. Harab olmu , insanları yoksullaşmış bir memleket,, bir fikir uğrunda çarpışanları, ihanet? uğrıyanların elemini tasvir etmek; hals bildikleri bir yolda başlarını vermiş olanlar için ağlamak, insanın «ebedi» hislerinden doğmaz mı? Destanı oku - yun, göreceksiniz ki o manzumeler - deki hisleri sizin kendi hisleriniz say- manız için içtimal veya siyasi itikad — larına iştirak etmeniz hiç de zaruri da- gildir. Hattâ daha ileri gidec L Şeyh . Bedreddin'i Nâzım Hikme-in inandığı fikirlerin değil, onlara zıd fi- kirlerin remzi diye telâkki edip heye- cana kapılmaniız kabildir. «Şairin in - sandan ebedi olan şeyi araması |âzını- dır» demek, «Şair, her devir insanla - rının tarafından kabul edecekleri, ken- di hislerine, hakikatlerine göre tefsir edebilecekleri mythe'ler yaratmağa ça- lışmalıdır» demektir. Şeyh Bedred din'in Nâzım Hikmet'in kitabındakt çehresi ile, böyle bir mythe olduğu söylenebilir. O destandaki manzumeler güzel mi- dir? Her hangi bir eseriri güzel olup olmadığını anlamak için elimizde he - yecanımızdan başka bir ölçü yoktur. Ben, Şeyh Bedreddin destanı'ndaki manzumeleri heyecandan sarsılarak 0- kudum. Demek ki onlar benim için gü- “zeldir. Bir insan için güzel olanın, da- ha birçok insanlar için de güzel olması pek müuhtemeldir. Şu var ki şiir, gözden ziyade kulak içindir. Mısraları sade gözle takib et - meniz, manalarını anlamamız için kâfi değildir. Kitabda kalan bir mısra ha - raretsiz, cansız, manasız bir şeydir. (Böyle olmıyanları da vardır; fakat on- lara şiir diyemiyoruz). Şiirin - keli - meyi hemen hemen musikideki mana- v verilerek - «okunma» sı lâzımdır. Bir manzume, bilhassa bir bestedir: ma - nası, yani güfte, o besteyi bulmamıza yardım eden bir vasıtadan başka bir şey değildir. Nâzım Hikmet'in şiirini o manada «okumak» ise, itiraf edelim ki pek kolay değildir. Çünkü klâssik nazım kalıblarını kullanmadığı için her manzumede ahengi aramağa mec- buruz. (Fakat bu zaruret, klâssik na - zım kalıbları ile yazılmış, yani aruz ve. ya hete vezinlerine uygun manzume- lerde de vardır; ancak onlarda bir de veznin ittiradı vardır ki biz ekseriya «beste» diye bununla iktifa ederiz.) Nâzım Hikmet'in şiiri için: «&Bu nazım değil, nesir!» diyenler var. Hayır; nesir ile nazım arasındaki başlıca fark, bi - rincisinin «okunamamasıdır.» Halbuki Nâzım Hikmet'in şiiri muhakkak «oku- nulmak» ister. Bunun için onu sevse- niz de sevmeseniz de nazım olduğu- nu, hiç olmazsa nesir olmadığını kabul etmeniz lâzım gelir. Şeyh Bedreddin destanı'nı okuyun, bestesini keşfe çalışın. Bulursanız eme- ğinize acımazsınız; çünkü bulacafınız ahenk, gerçekten asil bir ahenktir. (Şiirin bestesi bittabi musiki değildir. «Şiir okurken kulağımıza bir keman, bir tanbur veya bir piyano sesi gelir» gibi sözlerin manası yoktur. Fakat bu ayrı ve uzun bir meseledir.) Emeksiz bulduğunuz bestelerin gü- zelliğine de pek inanmayın; onlar za - ten bildiğiniz şeylerdir. Her yenilik yazan gibi okuyandan da - belki yazan- dan ziyade okuyandan - bir gayret isler, Nurullah Ataş (1) | cild, 50 kuruş (Yeni Kitab2vi) Bursa stadyomu 1s'âh edilecek Bursa (Hususi) — Mühendis Viyali, tanzimi ve ıslâhı kararlaştırı'an siad. vom üzerinde. tetkikatta bulunma ctau - dir. Stadyoma daha modern bir şekil

Bu sayıdan diğer sayfalar: